05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Semihi Vural’dan ‘Asırlık Sağlık Çınarı: Mersin Devlet Hastanesi 100 Yaşında’ Bir hastane monografisi ‘Asırlık Sağlık Çınarı: Mersin Devlet Hastanesi 100 Yaşında’ isimli kitap bir hastaneyi tanıtmak yanında, belki ondan daha çok bir kent kültürü kitabı işlevi görüyor. Önde hastane anlatılırken arkada Mersin’in minik tablolar halinde, sosyoekonomik manzarası çiziliyor. Ë Semih POROY azı kitaplar insanı enikonu şaşırtır. Daha önce bir hastane monografisi görmüş müydünüz, bilmiyorum. Postadan, Mersin Devlet Hastanesi’nin 100 yılını anlatan bir kitap çıktığında sevinçle şaşırdığımı söyleyeyim. Kitabı yayına hazırlayan, metinleri yazan Semihi Vural, bir süre önce hastane başhekimi Dr. Suat Özer Öner’in, kurumu tanıtan bir kitap hazırlaması önerisi ile karşılaşır. Semihi Vural, Mersin ve çevresinde kültürsanat etkinliklerinin yetkin bir düzenleyicisi olarak bilinir. Aynı zamanda bölgenin kültür kuruluşlarının kurucularından olagelmiştir. Öte yandan, Çukurova’nın kültürel tarihini araştıran, yazan bir incelemecidir. Bu öneri üzerine çalışmaya başlayan Vural’ın, yaklaşık 75 yıllık hastane tarihine yoğunlaşılacağı düşüncesi değişmeye başlar; bazı bulgularla, günümüzün Mersin Devlet Hastanesi’nin ilk kuruluş belirtileri 1908 tarihine kadar uzanmaktadır! Hatta 1900’lerin başında bir “hastane kurulması” düşüncesi gündeme gelmiştir. Mersin tıp tarihinde, 1903’te bir askeri hekimin; Dr. Binbaşı Cenap Şahabettin Bey’in adına da rastlanmaktadır. Başka askeri doktorlardan da söz ediliyor; ama, yine de ortada henüz bir “kurum” yoktur. 1903 resmi kayıtlarında Tarsus’ta bir “Gureba Hastanesi”nin varlığı görülüyor. Olasılıkla, kimsesizler için bir bakım yurdu olabilir; çünkü kadrosunda kâtip, memur, hademe vardır ama doktor yoktur. Tarsus’ta bu tarihlerde Malis Bey adında bir Ermeni doktor olduğu biliniyor yalnızca. Yapımına 1907’de başlanıp 1908’de “Millet Hastanesi” adıyla açılan hastanenin sonraki yıllarda başka yapılarla genişletildiği, adının bir dönem “Memleket Hastanesi” olduğu, yakın yıllardaki modernleşme süreci, bütün bu dönemlerde yaşanmış anılar, anekdotlar fotoğraf, karikatür ve desenlerle desteklenerek eğlenceli biçimde anlatılmış. En iyisi bunları kitaptan izlemek. Asıl belirtilmesi gereken, sanırım bu kitabın yalnızca bir kentin hastanesini tanıtan bir albümden öte bir şey oluşudur. Kitap bir hastaneyi tanıtmak yanında, belki ondan daha çok bir kent kültürü kitabı işlevi görüyor. Önde hastane anlatılırSemihi ken arkada MerVural sin’in küçük küçük tablolar halinde sosyoekonomik manzarası çiziliyor. Kitapta, hastanede başhekimlik yapmış, bölümler kurmuş efsane doktorlardan da değerbilirlikle söz ediliyor. Başta Prof. Dr. Muzaffer Aksoy, Dr. Asım Yörük olmak üzere Mersin Devlet Hastanesi’ne emeği geçmiş doktorlar çalışma arkadaşlarının ağzından anlatılıyor, kimi doktorlar ise deneyimlerini kendileri aktarıyorlar. Rastlantı bu ya, kitabın çıktığı günlerde ölen ABD’li yazar Erich Segal’dan doktorlar üzerine bir alıntı da yer alıyor kitapta; bir bölümünü buraya almak isterim: “... [Doktorlar] bize, hayatlarının ilkbaharını feda ettiklerini, insanlara yararlı olmak için yirmili, otuzlu, hatta kırklı yaşlarındaki en değerli yıllarını tümüyle yitirdiklerini hatırlatmazlar bile. Dahası, çoğu doktor pek çok yokluğa göğüs germiş, bütün bu zaman dilimleri içinde bir düzine geceyi bile gerçek uykuda geçirmemiştir. Pek çoğu bu yolda ya hiç evlenmemiş ya da evliliklerini kurban etmiş ve çocuklarının büyümesini izlemenin benzersiz fırsatını kaçırmışlardır. Bu nedenle doktorlar, dünyanın kendine zenginlik, saygınlık ya da toplumsal bir yer sağlamak gibi bir bedeli borçlu olduğunu savunduklarında, onların bu istekleri tümüyle nedensiz değildir. Ayrıca istatistikler de göstermektedir ki, doktorlar hastalarından daha kötü acılar çekerler...” Bu kitap, özveriyle sağlık hizmetleri veren bir kurumun aynı zamanda bir kültür kurumu gibi davranabileceğinin de soylu bir kanıtı. Başka kentlere, kurumlara örnek olsa keşke. ? Asırlık Sağlık Çınarı: Mersin Devlet Hastanesi 100 Yaşında/ Semihi Vural/ Hastane Yayını/ 144 s. İletişim: 0324 336 39 50 [email protected] [email protected] B Utku Erişik’le ‘Mustafa Kemal’in Yürekli Çocukları’ üzerine ‘Bu kitapla Anadolu insanına selam durdum’ Bir tiyatronun kitap yayımlaması, belki de bir ilk. Tiyatro Birileri’nin kurucu ve oyuncularından Utku Erişik, son kitabı Mustafa Kemal’in Yürekli Çocukları‘na ruh veren şeyin, üç yıldır turnelerle Anadolu’yu dolaştırdıkları, Milli Mücadele dönemini anlatan “Hoş Gelişler Ola” adlı oyunları olduğunu söylüyor. Erişik’le son kitabı Mustafa Kemal’in Yürekli Çocukları hakkında konuştuk… Ë Zeren KOÇAK ustafa Kemal’in Yürekli Çocukları, Tiyatro Birileri tarafından yayımlandı. Türkiye’de bir tiyatronun kitap yayımlaması, çok sık rastlanmayan bir durum. Bunun özel bir nedeni var mı? Elbette var. Tiyatromuzu, yol arkadaşım Barbaros Uzunöner ile birlikte kurarken, bunu da düşlemiştik. Biz, tiyatronun Türkiye gibi ülkelerde salt “oyun” ile yetinmemesi gerektiğini düşünüyoruz. İzleyicinin karşısına nitelikli bir oyunla çıkmak, ilk görevimiz ama bununla yetinip boş durmuyoruz. Karanlık bir dönemden geçen ülkemizin aydınlığa çıkma yolunda üretmeyi sürdürmek zorundayız; bu kitap da, bunun ilk örneği oldu. Kitapta güçlü bir Anadolu vurgusu var. Turneler sırasında gezip gördüğünüz yerlerin, tanıştığınız kişilerin sizde büyük bir etki uyandırdığını söyleyebilir miyiz? Kesinlikle evet. Üç yılda yaklaşık 70 il merkezi ve birçok ilçede yüzlerce defa oyun sahnelemek, bize çok şey öğretti. Büyük kentlere hapsolmuş bir sanat ortamının nasıl büyük bir hazineyi görmezden geldiğini gördük. Üstelik salt sanat ortamı da değil, siyasetin de boşverdiği bir hazine Anadolu. Onu zamanında görebilmiş ve o hazineye hak ettiği değeri verebilmiş tek bir adam var: O da, Mustafa Kemal. O yüzden Anadolu’nun yüreğinden yıllardır söküp atamıyorlar onu. İstanbul’un halen taşımakta olduğu “Tanzimatçı kafa” ve “Batı taklitçiliği”, Mustafa Kemal’in çözümü Anadolu’da aramasına neden olmuştu. Ne denli haklı çıktığını da tarih altın harflerle yazdı. Ben de, kitapta yüzümü Anadolu’ya dönerek ve Anadolu’nun tüm saflığıyla, tüm vatan sevgisiyle ve tüm ulusal bilinciyle ışıldayan insanlarına selam durdum. Oyun sonraları yaptığım gibi. Kitabın doğmasına, sizin tek kişilik oyununuz “Hoş Gelişler Ola” vesile olmuş. Bu da ender görülen bir durum. Yani, sizin de dediğiniz gibi, “bir oyunun kitaplaştırılması değil, bir oyunun bir kitaba ruhunu vermesi” bu… Yaşamım boyunca taşıyacağım bir gururdur, “Hoş Gelişler Ola.” Kimilerine göre, “Anadolu bu oyunu anlamazdı”, “Anadolu’ya bu oyun fazlaydı”, “Bu oyunla turneye çıkılmazdı.” Ne mutlu ki bana, bu oyunla turneden İstanbul’a dönemediğim dönemler oldu. “Başın belaya girer” denilen çok cesur söylemlere sahip bir oyun; Anadolu, “Biz senin arkandayız” dedi. O oyundan aldığım güçle, aynı cesur söylemi kitapta da sürdürdüm; çünkü artık birisinin çıkıp bunları bağıra bağıra söylemesi gerekiyordu. Kitapta, verdiğiniz örneklerde bugünkü ortamla Milli Mücadele dönemindeki ortamın benzerliği üzerinde duruyorsunuz… Evet, hatta benzerliği değil, aynılığını anlatıyorum. Türkiye’de karşı devrim hareketinin 10 Kasım 1938 sabahı saat 9’u 6 geçe başladığını söylüyorum. Mustafa Kemal’den sonra gelen dönemde, ne acıdır ki, onun tüm uyarılarına rağmen basiretsiz, donanımsız ve korkak adamlar yüzünden memleket, emperyalizmgerici işbirliğine terk ediliyor. Benim üzerinde ısrarla durduğum nokta şu: Bu karşıdevrim hareketi başlatıldığından beri, yani 70 yılı aşkın bir süredir, Cumhuriyet kazanımlarımız bir bir yok edilirken, gerici üzerine düşeni yapmıştır, evet; ama kendisine “Atatürkçü” süsü vermiş ve bu ulustan öyle oy toplamış kişilerin sinmişliği, korkaklığı ve acizliği yüzünden memleket bu hale gelmiştir. Yoksa, gericilik Mustafa Kemal’in ölümüyle birlikte yeniden kendini toparlama olanağı nasıl yakalasın? Demek birilerinin Mustafa Kemal kadar dik duramayışından destek almışlar. Kitapta yakın tarih örneklemelerim bu yönde gelişti. Yani, hep söylenenleri değil, söylenmeyenleri söylemek üzerine. Sizce kitabınız, bu anlamda amacına ulaştı mı? Okurlardan gelen tepkilere bakacak olursak, evet. Kitap, oyunlarımız aracılığıyla birçok küçük kente kadar dağıldı, okunuyor. Örneğin, 7000 nüfuslu küçük bir ilçemizden, Akdeniz Üniversitesi’nde okuyan bir öğrenciden mektup aldım. Geçtiğimiz yaz, ABD’de staj yapmış ve orayı çok beğenip ileride orada yaşama kararı almış. Mektubunda bunun, “Hoş Gelişler Ola”yı izlediği akşam ve devamında Mustafa Kemal’in Yürekli Çocukları’nı okuduğu gece son bulduğunu söyleyip, bu kararından dönmesinde etkili olduğum için teşekkür ediyor. O öğrenci arkadaşımın aldığı karar, bu kitabın amacına ulaştığının kanıtıdır. ? (Kitap ile ilgili detaylı bilgi www.tiyatrobirileri.com internet sitesinde bulunuyor.) M Mustafa Kemal’in Yürekli Çocukları/ Utku Erişik/ Tiyatro Birileri Yayınları/ 270 s. SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1046
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle