Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D anakkale Savaşı’nın görkemli başarısı Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisine engel olamadı. Osmanlı’yı tarihten silmeye yönelik girişimler karşısında yazgısına boyun eğmeye hazırlanan bir hükümet anlayışı vardı. “Mütareke İstanbulu”, yenilgiye uğrayan Türklerin umutsuzluğunu, yılgınlığını, düşkünlüğünü gösteren bir kötülük toplumuydu. Alev Coşkun “Samsun’dan Önce 6 AY” başlıklı kitabında, Kasım 1918’den Mayıs 1919’a kadar o altı aylık dönemin bilinmeyen yönlerini bütün ayrıntılarıyla anlatır (6 AY, İşgal, Hüzün, Hazırlık, Cumhuriyet Kitapları, 2008). O ayrıntılarda yayılmacı güçlerin kötülükleri, işbirlikçilerin aymazlığı anlatılırken, insanın tükenmezliğine inanan Mustafa Kemal’le arkadaşlarının umutlarına da yer verilir. Alev Coşkun’un “6 AY”ı bir serüven romanı gibi hızla, coşkuyla okunan bir incelemedir. Bu yazının konusu o “6 AY”lık dönem üzerinde durmak değil. Oradaki küçük bir ayrıntıdan yola çıkıp Ali Kemal’in değişken kişiliğini belirtmektir. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Belki de Bir Günah Keçisi...’ Aradan 90 yılı aşkın bir zaman geçmiş, Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmış, “ümmetçi” bir toplum yerine insanın “birey” olarak kişilik kazandığı yeni bir toplum kurulmuş. Böyle bir değişimden sonra, Orhan Karaveli, kapsamlı bir araştırmayla Ali Kemal’e yeniden bakıyor, onu “belki de bir günah keçisi...” olarak nitelendiriyor. “Günah Keçisi”, bütün kusurların, yanlışların yüklendiği kişi olarak tanımlandığına göre, Ali Kemal’e “günah keçisi” gözüyle bakmak uygun olur muydu? Orhan Karaveli’nin araştırması biraz da bu gerçeği ortaya çıkarmaya dayanıyor. “Kurtuluş Savaşı”na karşı çıkan nice ünlü kişi “150’likler” olarak yurt dışına çıkarılmış, “1939 Affı”yla geri gelebilmişlerdi. Bunlar arasında Rıza Tevfik Bölükbaşı, Refik Halit Karay, Refi Cevat Ulunay gibi ünlü yazarlar vardır. Kurtuluş Savaşı’na eşi Adnan Adıvar ile katılan Halide Edip Adıvar bile “Amerikan Mandacılığı”ndan yanaydı. Adnan Adıvar, “İzmir Suikastı”na adı karışıp da yurt dışına çıkınca Halide Edip de eşiyle birlikte gitmiş, “1939 Affı”yla dönmüşlerdi. Ali Kemal neden “günah keçisi” sayıldı? Neden 150’liklerin acısı ondan çıkarılır gibi yargılanmak üzere Ankara’ya götürülürken 6 Kasım 1922’de İzmit’te linç edildi? LİNÇ OLAYI Orhan Karaveli bu olayı “Ankara’nın İhmali” olarak nitelendiriyor: “1922 yılı Ankara’sının yetkilileri ilk olarak Ali Kemal’i başarılı bir biçimde yakalatıp İzmit’e getirmişler, ama onu Ankara’ya ulaştırmakta ne yazık ki aynı başarıyı gösterememişlerdir. Sakallı Nurettin Paşa gibi kindar ve üstelik sabıkalı birinin sözlerinin kanun sayıldığı bir yerde gerekli önlemleri almayı düşünememişlerdir. Böyle olduğu için de “olay” günümüzde bile güncelliğini koruyor.” Orhan Karaveli “İhanet Basını” içinde Ali Kemal’in durumunu yadsımıyor. Onun suçlu oluşunu şöyle tanımlıyor: “Ali Kemal ülkesini satmasa da, yanlış değerlendirmeleri yüzünden boşluğa düşmüş ve günün koşulları içinde belki de ihanet bile sayılabilecek yanlış tavırların, yorumların ve değerlendirmelerin suçlusu durumuna düşmüştür.” Yargılanma olanağı bulunabilseydi belki aklanacak, belki öteki 150’likler gibi yurt dışına sürgün edilecekti. Ama linç olayı “ihanet basını”nda yer alan başka yazarları da etkilemişti. “Refik Halit’ler, Rıza Tevfik’ler, Refii Cevat’lar ve benzerleri “günahları” Ali Kemal’inkinden hiç de hafif olmadığı halde onun kaçırıldığı günlerde ve sıranın kendilerine geldiği korkusuyla sıvışmışlar; Suriye’lerde, Lübnan’larda filan “krallarla” bile ahbaplık ederek günlerini geçirmişler, affedilip yurda döndüklerinde de “itibarlı” insanlar olarak toplum içindeki yerlerini almışlardır.” “İhanet basını” günümüze doğru değişik boyutlar kazanmıştır. Olayların içindeyken yapılan değerlendirmeler, duygusal nedenlerle geçerli ölçütleri gölgelendirdiği için, tartışma konusu olabilir. Orhan Karaveli’nin 90 yıl sonra Ali Kemal olayına bakışı bile: “‘Kuvayi Milliye’ye cephe alan bir hainden başkasını bulamamış” diye eleştirilere yol açmıştır. Ama “belki de bir günah keçisi” incelemesine daha olumlu bakanlar için Orhan Karaveli şunları söylüyor: “Buna karşılık bazı dostlar ve bu arada “Ergenekon” yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışan İlhan Selçuk ve onu Gökova’da birlikte ziyaret ettiğimiz Oktay Akbal bu konuda beni içtenlikle desteklediler.” ÖNSÖZ YERİNE İlhan Selçuk’un 15 Mayıs 2001’de yazdığı “Ali Kemal Güdüllemeleri” yazısı kitapta “Önsöz Yerine” değerlendirilmiş. Ali Kemal hangi iç ya da dış dürtülerin etkisiyle eyleme geçmiştir? İlhan Selçuk bu durumu şöyle tanımlıyor: “Ali Kemal çok iyi yetişmiş bir Osmanlı entelektüeli idi. Mülkiye’de okudu, Paris’te öğrenimini sürdürdü. Gelgitlerle süslenen bir yaşamı vardır. Fransa’yı komşu kapısı yapmış, Mısırlı bir prensesin çiftliğini yönetmek için Kahire’ye gitmiştir. Saray tarafından kovuşturulmuş, Mülkiye ve Darülfünun’da (üniversite) dersler vermiştir. Hürriyet ve İtilaf “Fırkası”na girmiş; dergiler, gazeteler yayımlamış, kitaplar yazmıştır. “İkdam”ın başyazarıydı. “Peyam” gazetesini çıkardı. Gazetesi kapatıldığı gibi, 1914’te yazı yazması da yasaklandı. Saray da yan gözle baktı Ali Kemal’e, “İttihatçılar” da.” “Tüm birikimine karşın yolunu, yordamını bilmekte güçlük çeken bir kişilikti Ali Kemal...” Günümüz koşullarıyla 90 yıl önceki koşullar arasında bir karşılaştırma yapılabilir mi? İlhan Selçuk diyor ki: “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yenilmiş ve çökmüş Osmanlı’da, İngiltere’ye ters düşen bir seçenek düşünmek olanaksızdı. Bu ortamda Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan Ali Kemal, bir mahkeme önünde yargılansaydı, beraat edebilirdi.” YOL ARKADAŞLARI Sonu belirsiz bir savaşa girişen yol arkadaşları aynı anlayışı koruyamamışlardı. Mustafa Kemal geride kalanları bırakmak, yeni güçlerle yola koyulmak zorundaydı. Ali Kemal’in linç edilmesi eylemine girişen Nurettin Paşa’yla ilgili Mustafa Kemal’in yargısı acımasızdır: “Büyük Zafer’in şerefine katılmayı en az hak edenlerden biri Nurettin Paşa’dır...” İzmit’te Ali Kemal’i karşısına alan Nurettin Paşa der ki: “Artin Kemal denilen herif sen misin?” “Paşam!.. Beni öldürebilirsiniz. Fakat hakaret etmeyiniz” demiştir Ali Kemal. Asım Us’un anılarında Ali Kemal’in Necip Ali’ye anlatıkları da yer alır: “...Ben milletimin aleyhinde bulunmadım. Fakat milletimi ve kahramanlığını anlayamamışım. Hatam burada olmuştur. (Milletimin değil), tutulan siyasetin karşısında idim. Almanya ve Avusturya gibi en kuvvetli ‘askeri devletlerle’ birlikte başa çıkamadığımız bir savaşı aynı düşmanlara karşı üstelik tek başımıza sürdürebileceğimizi asla düşünemiyordum. İşte o nedenle Sevr’den de kötü bir sonla karşılaşırız diye Anadolu harekâtına karşı çıktım.” Orhan Karaveli, Ali Kemal’in yetişme koşullarını geniş bir aile çevresi içinde ele alıyor. İkinci eşinden olan oğlu Zeki Kuneralp’in büyükelçi olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni dış ülkelerde onurla temsil ettiğini anımsatıyor. Ali Kemal’in dul eşi Sabiha Hanım ile Rauf Orbay evlenmek istemiştir. Kendini oğlunun yetişmesine adayan Sabiha Hanım bu öneriyi kabul etmemiştir. Kurtuluş Savaşı ile devrimler bir bütündür. Bu uzun yolu göze alamayan yol arkadaşları, bırakıldıkları için, Mustafa Kemal’e dargındır. Bern’de kendi sürgününde yaşayan Dr. Adnan Adıvar’a Zeki Kuneralp Atatürk’ün “Söylev”ini armağan getirir. Adnan Adıvar, “sağ elinin baş ve işaret parmaklarıyla pis bir şeyi tiksintiyle tutar gibi biraz yukarı kaldırır ve genç adamın gözleri önünde getirilen armağanı yere bırakır.” “Belki de Bir Günah Keçisi” olarak nitelenen Ali Kemal olayı, günümüze doğru, yol arkadaşlarının birbirine nasıl düşman olduğunu da anımsatan bir kitap. Bu hesaplaşmalar günümüze doğru yeni boyutlar kazanarak sürüp gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti saygınlığı olan, bağımsız bir devlet olarak kişilik kazansa da, siyaset anlayışındaki değişik yorumlar, yeni Ali Kemal’lerin yetişmesine engel olamıyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Ç Ali Kemal “muhalif tavır” içinde her türlü sıkıntıya katlandıktan sonra “Hürriyet ve İtilaf Partisi”ne girdi. Gazeteciliğinin yanı sıra siyasetçi olarak Damat Ferit Hükümeti’nde İçişleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Alev Coşkun, “Peyamı Sabah”ın başyazarı olarak Ali Kemal’in 20 Nisan 1920’de, demek ki Anadolu’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından üç gün önce, şu sözlerini yazacaktı: “Padişaha sadakatla bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye (soyguncuya) haddini bildirecektir.” “MÜTAREKE İSTANBULU”NDA SİYASET ÇIKMAZI Osmanlı Devleti’nin son yıllarda siyaset dalaşmaları, devletin yıkımını hızlandırıyordu. “İttihat ve Terakki Partisi” daha devrimci, “Hürriyet ve İtilaf Partisi” daha tutucu göründükleri için uzlaşma olanağı bulunamıyordu. Bu partilerin yapısını, içindeki çalkantıları birer sözcükle açıklamak yeterli değildir. “İttihatçılar” arasında bile Anadolu eylemine inanmayanlar vardı. Gene de Kurtuluş Savaşı’na Anadolu insanının uyanışı, İttihatçı subayların savaşı gözüyle bakmak gerekir. “Mütareke İstanbulu”nun o karanlık günlerinde, gerçek düşmanla savaşmak yerine, “İttihatçı Avı” denecek bir girişimle İttihatçılar tutuklanıyor, işkence görüyordu. Ali Kemal hem etkili bir gazeteci, hem Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin bakanı olarak İttihatçılara da, Anadolu direnişine de karşı çıkıyor. Bu tutumuyla “İhanet basını”nın önde gelen kişisi olarak iz bırakıyor. Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1046