Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T event Ünsal, bana ve İTÜ’lü sınıf arkadaşlarına selamla başladığı mektubunda İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İngilizce eğitime geçilmesini zehir zemberek bir dille eleştiriyor: “Bir gram bile nezaketi hak etmediği için buna ahmaklık diyorum. Kendini, zavallı bir sömürge ahalisi görmeye teşne (sömürge işbirlikçisi de denilebilir bunu savunanlara) şunu sormak istiyorum: Japonya’da, Almanya’da, Fransa’da, İsveç’te, Norveç’te, Rusya’da, Çin’de vb. de mühendislik eğitimi hangi dilde yapılıyor? Bu ülkelerin kendi dillerinde yapılıyorsa eğer, bizim ülkemizde niye kendi dilimizde yapılamıyormuş? Bizim ülkemiz, bir geri kabile, sömürge ülkesi mi ve bizim dilimiz bir geri kabile dili mi? Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde yüzlerce dünya klasiği eser, roman, felsefe kitabının Türkçemize çevrildiğini biliyoruz. Demek ki bu yüzlerce dünya klasiği romanlarda, başka dünyalardaki hayatların anlamı, anlatımı Türkçemizde kucaklanmış, karşılık bulmuş.” Sonrasında yapıtları Türkçeye başarıyla çevrilmiş dünyanın en ünlü filozoflarının adlarını sayıyor Levent Ünsal ve şöyle diyor: “Türkçemiz gelişmiş bir uygarlık dilidir. Böyle bir anadiliniz varsa eğer, buna iyi ki varsın, diyerek dört elle sarılınır ve eğitim de bu dille yapılır. Çünkü öğrenimin temeli düşünme ve anlamadır.” Bir insanın inandığı, güvendiği, göğsünü gere gere mezun olduğunu söylediği okulunun, kendisine ve ilkelerine ihanet ettiğini öğrendiği andaki tepkisi bu. Ne yoruma gereksinmesi var ne ek bir açıklamaya. umhuriyet Kitap’a el attığımda ilk okuduğum yazı “C ‘Türkçe Günlükleri’ oluyor. Merakla, zevkle okuyorum. Uzun yıllardan beri açlığını duyduğum bir konuda akıllı ve akılcı bulduğum, yol gösterici olduğunu düşündüğüm yazılarınız beni mutlu ediyor. Hatta, geçmişte (siyasal çizgisinden hiç hoşlanmadığım) William Safire’in New York Times’taki yazılarının ya da David Crystal’in kitaplarının, biraz da bir iki Fransız televizyonundaki dil programlarının bende yaratmış olduğu kıskançlığı bastırıp rahatlatan bir işlevi oluyor yazılarınızın. ‘Aman ne iyi! Bizde de dilimiz için içtenlikle ve yapıcı olarak çaba gösterenler ve bu güzel dilin zenginliğine kapı açanlar var.’ diyebilmeme olanak tanıyor.” diye başlayıp beni şımartan mektup ise Atila Alpöge tarafından yazılmış. Atila Bey, İngilizce eğitimden bu konuyla ilişkili bir başka konuya geçerek tartışmayı derinleştiriyor: “Tıp insanlarımızın dil konusunda duyarlılık göstermeleri elbette güzel. ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER L 20 OCAK ÇARŞAMBA 21 OCAK PERŞEMBE Ancak benzeri tasayı ‘ilaç tanıtmalıklarındaki Türkçe konusunda da göstermelerini bekliyor insan. Tanıtmalıklarda ‘Türkçe’ diye kullanılan dil utanç verici bir olgu bence. Bu çarpık çurpuk, melez dilin Türkçe ile hiçbir ilgisi yok. Bunlardaki metni hazırlayanlar (daha doğrusu yabancı dillerden çevirtenler) yalnızca bir zorunluluğu yerine getirmek için baştan savma bir tanıtmalık üretiyorlar. Zerrece sağlık kaygısı taşımadan. İlacı kullanan kişiyle iletişim kurma ve ona bilgi aktarıp yardımcı olma tasası olmadan. Türkçeyi ezip büzerek, anlaşılmaz kılarak. (…) Doktorlarımız, tıp eğitiminin yabancı dilde yapılmasına karşı gösterdikleri haklı duyarlılığı hastaya sundukları ilacın tanıtmalığındaki dil için de aynı ölçüde göstermeliler ve bu yolda baskı mekanizmaları oluşturmalılar diye düşünüyorum. Ama tabii, ‘kontrendike’nin ne olduğunu hasta anlamasa da olur diyorsak, o başka.” Mektubuna, 11 Aralık 2004’te, Cumhuriyet Bilim Teknoloji ekinde yayımlanan yazısını da eklemiş Atila Alpöge. Can alıcı soru, yazının başlığında soruluyor: “İlaç Tanıtmalıkları Kimin İçin?” Aynı zamanda doktor ya da eczacı olmayan bütün hastaların ilaç kutusundan çıkan tanıtmalığı okumaya ve anlamaya çalıştıklarında neler hissettiklerini son derece akıcı ve çarpıcı bir dille anlatmış yazısında. İlaç kutularındaki tanıtmalıkların doktorlar ya da eczacılar için olmadığı, hastayı, hasta yakınlarını bilgilendirmeyi amaçladığı Avrupa Birliği çevreleri tarafından resmen kabul edilmiş ve düzenleme buna göre yapılıyormuş. Türkiye’de hastanın bilgilenme hakkının görmezden gelindiğini söylüyor Alpöge. Sektörde kimi zaman duyarlılıkla hareket edenler çıkıyor, önemli iyileştirmeler yapıyorlarmış; ancak çevreleri onları genelde ‘eksantrik’ buluyor ve kısa zamanda bu iyileştirmeleri yok ediyormuş. Firmalar, teknik terimlerin yabancı dildeki biçimleriyle kullanılmasını istiyormuş. Türkiye’deki durumun “Pandora’nın kutusu”nu andırdığını, bu kutuda her şeyden önce “etik sorunlar” bulunduğunu belirtiyor Atila Alpöge: “Doktor, ilaç endüstrisi ve hasta ilişkileri geliyor elimize. Hastayı ‘itilip kakılacak bir et parçası’ gibi algılayan bir anlayış çarpıyor gözümüze. Kutunun daha da diplerinde ‘iletişim’ denilen olguyu kavramadaki yetersizliğimiz ve cahilliğimiz yatıyor” diyor. Etkili ve yetkili çevreler, doktor ya da eczacı olamayacak, yalnızca hastalanma olasılıkları bulunan biz faniler için, bu konunun ele alınacağı ve artık bir çözüme ulaştırılacağı yolunda bir muştuyla hiç değilse tıp bayramında bizim de bayram etmemizi sağlamayı düşünmezler mi acaba? ç günü kar altında geçirdik. Ben zaÜ ten eve kapanmak ve gitmeden önce önümdeki işleri bitirmek zorundaydım. Gitmeden önce, dedim; çünkü bana yine Amerika yolları görünüyor. Son üç gündür kara bakarken ağarmadım, karardım. Amerika’ya nasıl gideceğimi düşünmedim; hayır, havaalanına nasıl gideceğimi düşündüm. Neyse bugün, güneş çıktı, karlar erimeye başladı, benim de içime bir genişlik, bir ferahlık geldi. Bu hafta Hasan Baran’ın “Telkadın”ını yazmayı planlıyordum; ama bu dar zamana sıkıştırmak istemiyorum. Notlar alarak okudum, neler yazacağım kafamda hazır; yine de ertelemek zorundayım. Bir yandan çocukların sınav kâğıtlarını okuyup notları vermem gerekiyor; öte yandan Türkçe Günlükleri’nin bir buçuk yılı doldu, kitaplaşma zamanı geldi. Son biçimini vermek, her haftanın yazısına birer ad koymak ve konu dizinini hazırlamak zorundayım. Öncelik daima zorunluluklarda değil midir zaten? olculuk yarın, ben daha valizimi hazırlamadım. Kızım kiY tap istedi. Götüreceğim elbette; ama götüreceğim kitapları seçerken kendimle de yüzleşmem gerekiyor. Kitap konusunda bu kadar kıskanç olduğumu bilmezdim. Okuduklarımdan ya da çift olanlardan seçmeye çalıştığımı fark edince biraz ayıpladım kendimi. Babam, iştahla yemeğe saldırdığımı her gördüğünde, “Fasulyeyi mi daha çok seviyorsun, beni mi?” diye şakalaşırdı. Neredeyse ben de kendime aynı soruyu soracağım: Kitapları mı daha çok seviyorum, kızımı mı? Evde kitap koyacak yer kalmadı; ama götüreceğim kitapların hiçbirini orada bırakmaya gönlüm razı değil. Kendime yolluk olarak kadın yazarların öykü kitaplarını seçtim: Nalan Barbarosoğlu’ndan “Yol Işıkları”, Müge İplikçi’den “Kısa Ömürlü Açelyalar” (ikisi de Everest Yayınları), Serap Gökalp’ten “Kulak Misafiri” (Pupa Yayınları). İki de Dergi: Varlık ve Notos Öykü. 22 saat sürecek yolculuk için yeterli mi? ? www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. 26 OCAK SALI 27 OCAK ÇARŞAMBA B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şairin dizeleri ortaya çıkacaktır. Dikkat: “B/20”, “A/62” ve “E/72” harfleri ipucu olarak yernie konulmuştur. 1 F 2 I 3 H 4 D 5 D 6 I 7 F 8 E 9 E 10 C 11 E 12 D 13 F 14 B 15 I 16 B 17 F 18 I 19 E 20 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 13 7 17 46 24 42 65 1 56 21 E 22 D 23 B 24 F 25 D 26 B 27 B 28 A 29 D 30 D 31 B G. “Lolita” romanının yazarı. D 49 41 47 32 44 58 45 32 G 33 B 34 D 35 H 36 A 37 A 38 C 39 H 40 A 41 G H. Mütehassıslık, ihtisas. 42 F 43 A 44 G 45 G 46 F 47 G 48 C 49 G 50 F 39 59 35 60 63 74 79 3 I. “I ...” (587’de Ariusçuluktan vazgeçerek, Katolik olan, Ariusçuların ve soyluların ayaklanmalarını bastıran, bir Vaskon istilasını püskürten Vizigotlar’ın kralı.) 51 E 52 E 53 C 54 E 55 E 56 F 57 A 58 G 59 H 60 H 61 E 62 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Thomos Head ...” (Yapıtlarında Nova Scotia’nı tarihini ve kültürünü gerçekçi bir biçimde aktaran İngiliz asıllı Kanadalı romancı.) 72 A 63 H 64 E 65 F 66 I 67 I 68 F 69 C 70 I 71 A E 73 F 74 H 75 F 76 I 77 C 78 F 79 H 80 E 66 67 76 16 70 18 6 2 C. “Tab’ımda bir kelal ki benzer ...te.” (Tevfik Fikret) 4 5 34 12 1041. sayının çözümü: A. YAĞ 57 37 36 71 43 28 40 B. Söylenmiş şiir. 10 69 53 77 38 48 D. “Sürü” ve “Yol” adlı filmlerde de oynayan aktör. E. Peygamber Muhammet’in eşleri. 11 52 80 21 55 61 9 19 54 64 51 8 F. Henry Miller’ın bir yapıtı. MURUN, B. AĞIR AĞIR ÇIKACAKSIN, C. ZİLKADE, D. SİDDHARTA, E. OBLOMOV, F. NUŞ, G. ULAY, H. RADİKA, I. ETİKA, J. MAKAL, K. ZULA, L. İŞKAL. 23 16 27 26 33 14 22 29 30 31 25 73 78 68 75 50 Metin: “ Ve uzak, dokunaklı bir şarkı. Şimdi uzaklardasın... Yağmurlar hiç olmayacaktı sanki. Adalet Ağaoğlu” SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1042