25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Isabel Allende’den ‘Canım Sevgilim Ines’ Soykırım günlerinde aşk Adını, 19. yüzyıl ünlü âşık Don Juan literatüründen kalma bir deyişten alsa bile, Canım Sevgilim Ines, tam da Amerika’daki “imha” döneminden söz ediyor. Avrupa’nın dört mevsim karanlık kalan göğünden kaçan erkeklerin altının ışığı için Amerika’yı seçtiği, mazeret olarak İspanya kralı ve kilise adına öldürmenin taçlandırılma arzusunu taşıdıklarını söyledikleri ve sadece gaspla, cinayetle ilgilendikleri bir çağdan. Açıkçası, Allende’nin düş gücü ve aşk öyküleri çıkartıldığında romanından geriye kalanlar bu. Ë Sedat DEMİR ünyanın bugüne yakın duran takviminde, Uzakdoğu’da, yaşama dair tüm anlamları yakan bir şey oldu: Atom bombası patladı. Birkaç saniye içinde aleviyle, geniş bir bölgedeki tüm canlıları yuttu, çiğneyemediği nesnelerin ise şeklini bozdu. Bugün, o bombanın ateşi soğudu, fotoğrafları eskidi. İnsanlık ve toprak hâlâ onun neden olduğu sıkıntıları yaşıyor. Ancak bu toz ve duman bulutunun sunduğu en önemli hatırlatma, Batılı emperyalist anlayışın önceki yüzyıllarda da ölüm konusunda elini çabuk tuttuğu ve bu yoldan edindiği bazı alışkanlıkların çağrışımıydı. de’nin kuzeni. Böyle bir aileye mensup, Isabel. Kendi görgü tanıklığını ve sözlü tarihi kullanma şansını çok iyi değerlendirmiş ve bu üçlemeyi, daha çok etik ve politik çerçeveler içinde kaleme almış; üçünde de, yazma deneyimini aile kökleri boyutunda olduğu kadar Latin Amerika tarihi ekseninde gerçekleştirmiş. Allende’nin bu yapıtlarının, yayımlandığı dönemde oldukça ses getirdiği söylenmeli. Öncelikle, tüm tanıklıklarını kâğıda dökerken Latin Amerika’da henüz filizlenen bir yazın anlayışıyla yazdı. Ruhlar Evi, kendi özgünlüğü bir tarafa, Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ıyla karşılaştırıldı, birlikte değerlendirildi. Eleştirmenler, Alejo Carpentier’in, Julio Cortazar’ın da içinde bulundukları büyülü gerçekçiliğin mistik örgüsüyle, makul abartısıyla, gerçekçiliğin rahatı bozan tavrıyla anlatmayı kendisine yakın buldu. Açıkçası, Ruhlar Evi ile Yüzyıllık Yalnızlık arasında, romanlardaki aile şecerelerinin ortaya dökülüş biçimi ve bu ailelerdeki kahramanların kimlikleri arasında benzerlikler vardı. Ancak, Ruhlar Evi, dayanaklarını daha bilinen isimlerden aldığı ortada, tıpkı Canım Sevgilim Ines‘te olduğu gibi. boğuşur. Bunlardan mücadeleci, zeki yapısıyla sıyrılır. Aylar sonra, Panama’ya ulaştığında kocasının ünlü komutan Pizzaro’nun ordusunda savaşırken öldürüldüğünü öğrenir. Bundan sonra, Ines’in üzerine düşen, yeteneklerini hayatta kalmak konusunda kullanmak kalır. Serüveni içerisinde rastladığı Pizzaro tarafından, yine adaleti ve kahramanlığıyla ün salmış Pedro de Valdivia ile tanıştığı Peru’da görevlendirilir. Pizzaro’nun en önemli komutanlarından olan Valdivia, açıkçası herhangi bir unvanın, yönetimin emri altında bulunmaya pek gönüllü değildir. Serüven konusunda, bitmek tükenmek bilmeyen bir iştahı vardır ve İspanyol İmparatorluğu adına, güneydeki toprakları fethedip Hıristiyanlaştırmak için sadece kraldan izin ister. Koskoca bir kıtada tek başına bir İspanyol kadın olmanın tehlikesiyle sürekli karşı karşıyadır, Ines. Kıta, erkek tayfayla dolu bir gemidir. Yine böylesi bir tehlike, Valdivia ile Ines’i tanıştırır. Kocasından umudunu kesen kadın ile İspanya’daki eşinden vazgeçmek zorunda olan erkeği, bu tanışma birbirlerine âşık olmalarını sağlar. Bütün dedikodulara rağmen birliktelikleri başlar. Katolik eğilimin evliliğe ve cinsel birlikteliğe getirdiği ölçütler bellidir ve birbirine tutkuyla bağlı olan bu çift için bu sınır oldukça sakıncalıdır. Ancak çift, yolculuklarında çıkan aksiliklere karşı savaştıkları gibi bu söylentilerle de omuz omuza verip çarpışmayı bilir. Yolları ıssız ve kurak Atacama Çölü’ne düştüğünde ise, Ines’in parlak fikirleriyle hayatlarını kurtaran suyu bulurlar. Salt bu yüzden bile Ines, oradaki askerler ve daha sonra İspanya ile Şili’nin gözünde bir azizeye dönüşür. Ines, Valdivia ve onun askerlerinin çabalarıyla, üzerlerine gelen Mapuçelerden, Şili yerlilerinden kurtulur. Yakıcı kumun üstünde ve kavurucu güneşin altında epey yol aldıktan sonra, verimli, yerleşebilecekleri, bugün Şili’ye başkentlik yapacak ve Santiago adıyla anılacak bir vadi bulurlar. Ancak, keşif her şeyin başıdır. Uzun yıllar, Mapuçeler ve farklı gruplardan oluşan İspanyollarla çetin savaşımlar verir, fetihler gerçekleştirirler. Hatta gerektiğinde Ines de bu can pazarının tam ortasında yer alır ve bütün yüreğiyle savaşır. BÜYÜLÜ BİR DENEYİM Kuşkusuz, anlatıldığı gibi, salt altınla ilişkili bir bağlamı barındırmıyor Pizzaro’nun başını çektiği fetihler. Hatta bu olup biteni fetih gibi masum bir kelime yerine, işgal girişimleri demek doğru. Aslına bakarsanız, yerli halklarla İspanyollar arasındaki savaşlar, kurban ile cellat ilişkisini andırır. Allende’nin romanında ise, yargılarını dişil bütünlük içinde yaşayan ve bu kıyımı değerlendirmekten uzak bir kahraman var. Yazarın bir önceki yapıtı, ünlü Zorro’yu içinde tutan bir romandı. Zorro’daki kahraman, tipografisi bakımından zaten popülistleşmeye yakın duruyordu. Benzer bir nitelikte sunulan Ines, modern kadının bilinciyle konuşuyor. Bu ne kadar doğru bir söylem ve Allende neden bu yöntemi seçmiş, bilinmez ama anlatılanların arkasında koskoca bir gerçek, yani Batılı işgal anlayışının öldürme alışkanlığı duruyor ve bu gerçeğin üzerini, Ines ile Valdivia’nın yaşadığı aşk kapatıyor. Bu yüzden, keşifler çağını dillendiren roman, ister istemez Ines’in mücadelelerinin ve aşkının serüvenine dönüşmüş. Aynı zamanda, Canım Sevgilim Ines, küçük, yan öykülerle dolu. İlginç bir yerli çocuğun ilk yerleşime katılması, Ines’e âşık delikanlının başına gelenler, De La Hoz’un ihanet eylemi içinde resimlenmesi gibi birçok ayrıntıları barındırıyor, anlatı. Romanın tüm isimleri; Ines, Pedro de Valdivia, Rodrigo de Quiroga, Francisco de Villagra, Francisco de Aguirre, hepsi bu dünyada yaşamış gerçek kişiler. Yine de, yazılı kültürün olmadığı bu dönemi Allende’nin cümleleriyle okumak, okur için “büyülü” bir deneyim olarak görünüyor. ? Canım Sevgilim Ines/ Isabel Allende/ Çeviren: İnci Kut/ Can Yayınları/ 394 s. SAYFA 15 D BÜYÜK İMHA Amerika’nın soykırım tarihine göz atmak için oldukça soğukkanlı olmak gerekiyor. Bunun en belirgin nedeni, İspanyollar başta olmak üzere, birçok Avrupalı ırkın orada gerçekleştirdikleri insan yok etme biçimleri. Hamile kadınların ya da küçük çocukların “imhasına” daha önce Moğolların Ortadoğu’da gerçekleştirdikleri vahşetlerde de rastlanmıştı. Ama bu kıyımlardaki hız ile Amerika’da yapılan işkenceyle ölüm acısını uzatmanın arasında sadece süre farkı değil, beyaz adamın kıtanın yerlilerine karşı asla anlaşılamayacak kininin şiddeti de vardı. Kolomb’un ada sakinlerine haber etmeden, selam vermeden Karayipler’e adım atmasının ardından, kısa bir süre içinde, civardaki adalarda Kolomb’un peşi sıra sürüklediği grupların kılıç ve hastalıklarıyla yaklaşık sekiz milyon insan ölmüştü. İlerleyen işgal döneminde, iki komşu kıtada milyonlarca yerliden birçoğu, kaba bir hesapla dört yüz yılda iki yüzelli milyon insan katledildi, yani yirmi yerliden sadece bir tanesi hayatta kaldı. Koşan çocuklar üzerinde mermilerinin ve oklarının isabet gücünü denetleyen, tecavüze direnen kadınlardan artık yorulup, onları köpeklere parçalattıran ölçüsüzlüğün, daha doğrusu sapkınlığın hayatta bırakacağı insan sayısı da ancak bu kadar olabilirdi. Şilili yazar Allende’nin Güney Amerika’nın tarihiyle ilgilenmesi yeni değil elbette. Varlığı, eski dünya tarafından tespit edilmesinden bu yana, kıtanın gürültülü tarihiyle hep ilgilendi. Ruhlar Evi, Kaderin Kızı ve Sararmış Bir Fotoğraf ile hem doğduğu toprakların iki yüzyılını hem de bu topraklar üzerinde olup bitmiş politik ayrıntılarla ilgilenen romanlar yazdı. Halihazırda babası, bilinen bir diplomat ve Şili’nin ünlü cumhurbaşkanlarından Salvador Allen EXTREMADURA’DAN SANTIAGO’YA Canım Sevgilim Ines’in ana kahramanı, Yeni Dünya’nın oluşmasında en etkili güç olan İspanya’nın, olmazsa olmaz figürlerinden cesur, inatçı ve özgür ruhlu Dona Ines Suarez’in gerçek yaşamı. Ines, başından geçenleri, benanlatıcının ağzından, artık yaşamının son demlerinde, yaşlı bir kadın olarak anlatıyor. İspanya’nın en batısında özerk bir bölge olan Extremadura’nın Plasencia şehrinde genç bir terzi olan Ines, çapkın kocası Malagalı Juan’ın peşine düşüyor, hiç bilmediği bir kıtaya zorlu bir yolculuk pahasına. Ines, bir duyum üzerine kocasını bulma hırsıyla Atlantik’e açılan ilk gemiye atlıyor. Yolculuğu boyunca, Ines, aynı zamanda, çok bilinen bir deyişle, kendi içine doğru da yolculuğa çıkar. Kendisinden ve yeğeninden başka bir kadın olmayan gemide, erkeklerden oluşan tayfaŞilili yazar Allende’nin Güney Amerika’nın tarihiyle ilgilenmesi yeni değil elbette. Varlığı, eski dünya tarafından tespit edilmesinden nın karşısında, tahmin edilebilecek güçlüklerle bu yana, kıtanın gürültülü tarihiyle hep ilgilendi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1042
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle