Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ rısına da kapatmasına da tam bir pislik gibi davranması bizi şaşırtmaz. Kapatma Siren Hanım’la Bestami Ağa’nın ilişkisi tam bir efendiköle diyalektiğidir. Çelişkinin ağa yanının çizilmesi mükemmeldir. Ya kölenin durumu? Aile onurundan, evlat sahibi olmaktan, sosyal hayattan bir yaşam boyu men edilmiş herhangi bir kadın, Bestami’nin sevgilisi Siren hanım’ın meleksi huylarını elli küsur yıl sürdürebilir mi? Sanmıyorum. Bir konsomatrisi ona ne kadar tutkun olursa olsunnikâhına almaya gönül indiremeyen Bestami Ağa’nın kararsızlığına kendi vicdan azaplarını kapak yaparak, bu azapları sevgilisi Siren’e ödetmesinin; aydın bir adam olmasına rağmen Beyazıt Bey’in, kızı Verda’yı sevdiğinden ayırmaya kalkışmasının ve onun öğrenim yaşamını bitirmesinin, romanın sonunda Verda’nın ve Siren’in ağızlarından yazarın lütfettiği bağışlanmayı hak ettiklerini de sanmıyorum. Acıların da bencil olanları vardır ve böyle acılar anlaşılmayı hak etseler de bağışlanmayı, kanımca hak etmez. Ama, bu sadece benim kanım. ERKEK DÜZENİNİN SAKLISINDA YAŞAM Ayla Kutlu’nun kurgusu ise başka bir amaca yöneliktir: Romanın, hafifçe masalsı havasına pek uygun düşen ve antik Antakya kültürünün tarihsel mirası olan barış atmosferiyle sonlanabilmesi için bağışlama olgusuna ihtiyaç vardır. Acıları anlamanın ve aşmanın yolu içtenlikli iletişimden geçer, dürüstçe konuşmaktan, yüreğini açmaktan; yani sessiz itaati vaz eden feodal kültürde hiç olmayan bir şeyden. Verda ve Siren Hanım’ın, Armağan ve Bestami Ağa’nın içtenlikli dertleşmeleri olmasa ailedeki sır açıklığa kavuşabilir miydi ve sırrın etrafında örülmüş zehirli sis dağılabilir miydi? Siren Hanım, feodal düzenin ötekisidir; Verda ve Armağan tipik feodal değildir, günümüz insanıdır ne de olsa; Bestami Ağa’yı ise geçen yıllar, acılar ve yaşlanma yumuşatmıştır. Ayla Kutlu, katı erkek düzeninin saklısında süren, ailenin mahrem ilişkilerini yönlendirme hakkı kendilerine bağışlanmış bir kadınlar düzeninden söz eder. Bu iç düzenin egemenleri için hoşgörü veya bağışlama diye bir şey söz konusu değildir. Kocalarının tecavüz ettiği, cinsel hayatları boydan boya hüsran olmuş kadınlardır bunlar çoğu kez. Hassas dengeler üstünde duran, kırılgan güçleri hem kendilerine hem yakınlarına yönelik acımasızlığa bağlıdır. Onun içindir ki Mahur Hala, başından geçen kötü bir aşk deneyiminden sonra kadınlık defterini kapatmış, kendini hem içten sevdiği hem üzerlerinde yoğun bir baskı kurduğu yeğenlerine bir tür onur duygusuyla adamıştır. Özverili ve gururludur. Feodal düzenin dışından bakıldığı an, bu tür özveriler saçma, feodal onur kavramı gülünç görülür. Nitekim daha genç kuşakların değerlendirmesi böyle olacaktır. Oysa düzen, ki elbette baskıya ve sömürüye dayanır, böyle duygusal işleyişlerle ayakta durur. Katı bir hiyerarşi düzenidir bu; kimsenin hayatını dilediği gibi yaşama hakkı yoktur, en tepedeki ağanın bile! İşte Bestami Ağa’nın hicran dolu yaşamı! Bu ceza örneği kaderi dengeleyebilmek üzere herkese ödün olarak birer yetki alanı tanınmıştır. En tepedekinin aldığı ödün en büyük olandır, ailenin diğer fertlerinden mutlak itaat bekleme hak kıdır bu. Kadınlara da birtakım kırıntı ödünler verilmiştir; kırıntı, çünkü onların hayatına hiçbir iyileşme getiremez aldıkları ödün. O kadınlar ki yanı başlarında duran dağları aşmalarına yüzyıllar yetmemiştir (s.154). Onların gücü başkalarını mutsuz etmeye yeter. Bestami Ağa bile karşı çıkamaz Eşref Kadın Evi kadınlarının gönül işlerine müdahalelerine. Hiç mi mutluluk yok; güzel ilişkiler, sıcak dayanışmalar? Elbette var. Beyazıt Bey ve eşi Göksu Hanım’ın kurduğu, biraz idealize edilmiş, saygıya, sevgiye dayalı evlilik; çocuklarıyla torunlarıyla o sımsıcak ilişkileri. Ama hiyerarşi kadar geçerli olan “suskunluk” yasası, onların da ağız tadını kaçıracak; kadının feodal düzendeki kırılgan durumu ve bu kırılganlığı çevreleyen suskunluk, suskunluğun doğurduğu kuşkular iki kardeşin Bestami ve Beyazıt’ın ölüme dek aralarına girmiş kapkara bir gölge olarak kalacaktır. Saygı ve gelenek, tüm hesaplaşmaları imkânsız hale getirip, hesabı görülemeyen belirsiz durumlar herkesi içten içe zehirler. Kalabalık ailenin o geniş (aslında dar) kozasında aslında herkes yapayalnız ve kendine bile malum olmaktan çıkmış iç dünyasına hapistir: “Kalabalık ve iç içe ailelerdeki bireylerin şanssızlığı bu değil mi? Öyle yoğun yalnızlık çekiyorlar ki, yitmekte oldukları fark edilemiyor” (s. 146). Ailedeki mutlu kanat Beyazıt Bey evinde bile, okumuş yazmış bir adam olan Beyazıt Bey’in kızı Nevnur bile bu kaderden kurtulamayacak, kendisi dahil kimse, kulakları geleneklerle uğuldayan kalabalık ailenin aşıladığı sahte güven içinde, Nevnur’un sağlığını yitirmekte olduğunu fark edemeyecektir! Düzen çökmeye yargılıdır; sadece ilkel yöntemlerle yapılan tarımın ve basit sanayinin yenilenmesindeki güçlükler nedeniyle değil; günümüz dünyasında uzaydan gelmişçesine uyumsuz ve aykırı kaçan bu ilişkiler ağının sürme imkânı kalmadığından. Yeni dünya, dişi bir yuppi olan Şirin’in şahsında çıkar karşımıza. Ayla Kutlu, yazarlık yeteneğini Şirin’den esirgemiş gibidir. Şirin sadece sevimsiz yanlarıyla belirir ki bu yanlar onun yuppi kişiliğiyle tam bir uyum içindedir; ama onun da tutkuları, saplantıları yok mudur? O da çıkmazda değil midir? Roman, ilişkilerin çoğunu oldukları gibi bırakarak biter. Tıpkı yaşamda olduğu gibi romanda da sorunların olumlu ya da olumsuz bir sona ulaşması kolay değildir. Hep bildiğimiz gibi sorunlar sürer. Yalnız, Asi’nin taştığı o fırtınalı gecede kimi içsel dünyalarda değişiklikler olur; doğanın dehşetiyle yüz yüze kalmak, insanların dünyasındaki çekişmeleri, yitirmeleri, duygusal acıları ve sorunları adeta önemsizleştirir. Bundan böyle, yaşama daha bir sarılarak, kendileriyle daha barışık sürdüreceklerdir mücadeleyi. Asi, evet can alacaktır. Coğrafyada gelmiş geçmiş tüm zorbalıkları simgeler onun vahşi başkaldırışı. Kırık döküktür geride kalanlar. Ama bu felaket, tıpkı tarihteki fırtınalar gibi, sağ kalanları kinden ve kuşkudan arındıracak, onlara yaşamın kutsallığını öğretecektir. Hayatı her şeyden çok önemseyen eskil Antakya felsefesiyle ahenkli, bilge bir ezgiyle sona erecektir Antakya’ya adanmış bir senfoni olan bu koca roman. ? Asi...Asi.../ Ayla Kutlu/ Bilgi Yayınevi/ 540 s. Sorular hiç bu kadar zor, cevaplar hiç bu kadar samimi ROPDPÕúWÕ ünlü portre 47 Bavulda kimler yok ki? $KPHW+DNDQ $OLQ7DúoÕ\DQ $KXg]\XUW $WLOOD'RUVD\ $\úH$UPDQ $\úHg]\ÕOPD]HO $\úHQXU$UVODQ %HNLU+D]DU %LUVHQ$OWXQWDú &QH\Wg]GHPLU dÕQDU2VND\ 'R÷DQ+Õ]ODQ (FH7HPHONXUDQ (PUHøVNHoHOL (UFDQ$N\RO (UFDQøQDQ (VPDKDQ$\NRO )LJHQ<DQÕN )XQGDg]NDQ +DNDQdHOLN +DOXNùDKLQ +DúPHW%DEDR÷OX øVPDLO.oNND\D øVPHW%HUNDQ 0HKPHW&RúNXQGHQL] 0HKPHW*QGHP 0HKYHú(YLQ 0HOLK$úÕN 0HWLQ<NVHO 0LQH*.ÕUÕNNDQDW 0XWOX7|QEHNLFL 1DJHKDQ$OoÕ 1D]ÕP$OSPDQ 1D]OÕ,OÕFDN 1HGLPùHQHU 1HVOLKDQ$FX 1LKDO%HQJLVX.DUDFD 1XUD\0HUW 2QXU%DúWUN 2UDOdDOÕúODU gPU*HGLN 3HOLQ%DWX 6DQHP$OWDQ 6HUNDQ2UDO 6HYLP*|]D\ 7XQD.LUHPLWoL <ÕOPD]g]GLO A SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1043