04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zweig’dan ‘Kitapçı Mendel’ Başka insanların alın yazısı Yirminci yüzyılın biçimlendirdiği insanı omuzlayıp, çağının insanlık hallerini edebiyata taşıyan bir yazar olarak Zweig, bireyin kişisel tarihinden, içinde yaşanılan dünyaya temel teşkil edecek bir izlek oluşturmuştur yapıtlarında. Kitapçı Mendel de bunlardan biri. Ë Aysel SAĞIR nsanı varoluşunun en kritik an ve süreçlerinden yakalayarak, yaşamla olan ilişkisinin derinliklerine inen yazar denilince, kuşkusuz ki ilk, Stefan Zweig gelecektir akla. Yirminci yüzyılın biçimlendirdiği insanı omuzlayıp, çağının insanlık hallerini edebiyata taşıyan bir yazar olarak Zweig, bireyin kişisel tarihinden, içinde yaşanılan dünyaya temel teşkil edecek bir izlek oluşturmuştur yapıtlarında. Bu yüzden Zweig’ın eserlerinde yer alan karakterler her ne kadar kendi dünyalarıyla ön plana çıkıyormuş gibi gözükseler de, tüm insanların ortak beslendiği alanlardan gelir. Zweig’ın, Kitapçı Mendel’de yer alan öyküleri de söz konusu izlek üzerinden yürüyor. Karakterlerine onların tüm derinliklerine inerek yaklaşan Zweig’ın, daha çok bir topluluk içinden belirlediği tiplere odaklandığını görüyoruz. Söz konusu tipleri aynı zamanda prototip olarak da seçen Zweig, bir anlamda, farkında olan bireye demeyelim deyaşadığı çevreden, topluluktan belirgin özellikleriyle ayrılan bireye yöneltir bakışlarını. Zweig’ın belirgin olarak içine kapanmış, sınırlarda dolaşan kişilerinin yanı sıra, ille de bir sonraki adımında yaşamla ilgili kendisini ve başkalarını şaşırtacak çıkışlar yapan kişileri daha ön plandadır. Tabii, kişilerden çok yaşama dair sıkı bir sorgulamayla okuyucusunu yüz yüze bırakır Zweig. İnsanların tüm duyularına hitap etmek ister. Aynı zamanda iç dünyasına ayna tuttuğu karakterleriyle, okuyucusunu, kendi iç dünyasına yöneltir. Zira içinde yaşanılan dünya çok serttir. Her ne kadar vicdan ön planda olsa da, bunun da yetmeyeceğini okuyucusuna gösterir. Etrafları, vurdumduymazlık, kabalık, bencillikle çevrilmiş duyarlı insanlara yer yok gibidir adeta. Bir anlamda da söz konusu insanlar çağlarının kötülüklerini kendi yaşamları üzerinden temizler. Kitaba adını veren “Kitapçı Mendel” buna iyi bir örnektir: “Kafasının içindeki kütle de üzerine yağan yağmur damlalarını aralıksız içine çeken çayırlar gibi tüm kelimeleri alıp yutardı. İnsanlar onu ilgilendirmezdi. İnsan özellikleri arasında tek tanıdığı her insanda görülen gururdu. Daha önce hiç görmediği birinin, kendisine çok gereksinimi olan bir kitabı aramadığı yer kalmayınca, bütün ümidini yitirmiş bir halde yanına gelinmesiyle Mendel gururlanırdı. Viyana’da ve Viyana dışında onun bilgisine saygı duyan ve onlara gereksinimi olan birkaç düzine insanın yaşadığını bilmesi de onun gururuydu.” kat küçük küçük ışıldayan elmas çentikleri vardır. Sadece bir avuç kitapseverin tanıdığı Jakob Mendel de bunlardan biriydi. Nasıl zamanında değerli müzik notaları üzerine bilgi toplayan biri, Müzik Dostları Cemiyeti’ndeki masasında başında kırmızı takkesi dosyalar ve notalar arasında oturan, her türlü sorunun altından dudaklarında bir gülümsemeyle kalkmasını bilen Eusebius Mandycewski’ye gitmişse, günümüzde eski Viyana tiyatrosu ve kültürü üzerine araştırma yapanlar doğruca bu konunun uzmanı Glossy babaya gidiyorsa, o tarihlerde de ender ve değerli kitap çılgını Viyanalılar ne yapacaklarını bilmediler mi Cafe Gluck’ta oturan Jakob Mendel’in yolunu tutardı.” Zweig’ın kişilerinin içinde bulundukları süreçle, yaşadıkları sonuç arasında ters bir ilişki var. Dışardan görünenin, yüzeysel olarak öne çıkanın ardındaki dinamikler önemli olan. Zaten yazar da, görünmeyen dinamikleri, karakterlerinin en son karşılaştıkları durumla anlatır çoğu kez. Bir son olarak görülmeyecek söz konusu durum, hayata dair önemli mesajlar içerir. Zweig’ın izlediği yöntemle okuyucusunda bilinç sıçraması yarattığını söyleyebiliriz. Yazarlığının verimli dönemlerinin İkinci Dünya Savaşı’na denk gelmesi, kendisinin de Yahudi olduğu düşünülürse, Zweig’ın bakış açısını belirlemede etkili olduğu söylenir. Zira yaşanılanların etkisi ve dünyanın gidişatı sonlar hakkında pek de sevinçli şeyler söylememektedir. Ama buradan Zweig’in eserlerinde karamsarlığın ön planda olduğu anlaşılmasın. Aksine, kabalığın ve vurdumduymazlığın karşısına, alabildiğine naif insanları çıkarır Zweig. Sonunda kimin kaybettiğinden çok, hesaplaşmalar, güçlegüçsüzlüğün karşı karşıya gelmesi önemli olacaktır. Ama en önemlisi de, olan bitenler karşısında insan gerçeğine, onun içsel sürecine çok yakın durmasıdır. Korku, çaresizlik, yalnızlık, aşk, sevinç, keder, ölüm gibi temel durumlarda dış gerçekliği de işin içine katarak insanı yakalamıştır Zweig. “Kovulmuşlardı, darbe yemişlerdi, mallarına mülklerine el konmuştu, köle yapılmışlardı. Hüzün dolu, başları önünde her şeye sabırla katlanmışlardı. Gece yarısı baskınları, talan ve yangınları hemen hemen hepsi yaşamıştı. O günleri anımsadıklarında herkesin tüyleri ürperirdi. Daha birkaç gün önce bir dedikodu yayılmıştı ortalığa, kamçılılar akın akın topraklarına da girmek için yola koyulmuşlardı ve pek uzakta değillerdi. Belki şimdi kentlerine ulaşmak üzereydiler? Bu müthiş korkuyla insanların yüreği duracak gibi oldu. Şarapla kendinden geçmiş, kana susamış toplulukların çılgın adımlarla, ellerinde alev alev meşalelerle evlere saldırdığı zamanlar gözlerinin önüne geliyor, katillerin vahşi zevklerini kanlarıyla ödeyen kadınların yardım dilenen kısık haykırışları kulaklarda çınlıyordu. Işıldayan silahları da vücutlarında hissediyorlardı. Her şey çok canlı, çok berrak kötü bir rüya idi.” İÇTEN GELEN AYDINLIK “Geçmişe Yolculuk”, “Kitapçı Mendel”, “Karlarda”, “Unutulmayacak Bir İnsan”, “Yürüyüş”, “Acaba O Muydu?”, “Alacakaranlıkta Bir Öykü”, “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu”, “Bir Yaz Öyküsü”, “Yalnız İki İnsan” adlı öykülerden oluşuyor Kitapçı Mendel. Hüznün de eşlik ettiği her bir öyküde, insanın yalnızlığı olgusu ağır basıyor. Hayatın karmaşıklığıyla birbirlerine, çeşitli olanaklara teğet geçen insanlar, kaderlerini belirleyen durumlar, olgularla birlikte, bir sona doğru ilerliyorlar. Bir topluluktan, tipik özellikleriyle ayrılmış bireylerin hikâyelerinin olduğu kitapta, ‘yaşamın cilveleri’ iyi ya da kötü bir sürpriz gibi kendini hissettirir. “Bütün bunlar ne zaman gerçekleşmişti. Bilmi İ yorum. Dün müydü? Elli yıl önce mi? Neredeydi, onu da bilmiyorum. İngiltere’de olabilirdi, İskoçya’da da. Ben sadece orada kocaman taşlardan inşa edilmiş, uzaktan kuleler gibi heybetli görünen, yanına gittiğinizde çiçeklerle dolu bahçelerin ortasında önünüzde saygıyla eğilen saraylar tanımıyorum. Evet, şimdi çok eminim yukarıda, İskoçya’dayım. Sadece orada yaz geceleri böyle aydınlıktır, gökyüzü bir opal gibi ışıldar, ovalar hiç kararmaz. Sanki her şey içten gelen bir şeyle hafif hafif aydınlanıyordur. Bu aydınlık alanlara sadece gölgeler karakuş sürüleri gibi konar. Evet, İskoçya’da her şey. Şimdi iyice anımsamaya başladım. Üzerinde biraz daha düşünürsem bu soyluların sarayı ile erkek çocuğunun adını da bulacağım. Düşü çevreleyen kara kabuk yavaş yavaş soyuluyor, her şeyi çok berrak görüyorum. Onlar artık anı değil, yaşanmış gerçekler.” Her biri uzun anlatılardan oluşan Zweig öykülerini, romanlarının küçük bir modeli gibi de okuyabiliriz. Zira söz konusu öyküler yazarın bütün izleklerini, onun yazılarının karakteristiğini oluşturan duyarlı öğeleri kapsıyor. Yazılarında elle tutulacak kadar öne çıkmış duyarlılıksa Zweig’ın en belirgin yanını oluşturuyor. ? Kitapçı Mendel/ Stefan Zweig/ Çeviren: Burhan ArpadAhmet Arpad/ Yordam Kitap/ 223 s. BÜYÜK KENT YIĞIŞIMLARI Bugün büyük kent dediğimiz milyonlar yığışımlarında pek görülmeyen, faSAYFA 14 Zweig eserlerinde, kabalığın ve vurdumduymazlığın karşısına, alabildiğine naif insanları çıkarır. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1043
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle