05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ayla Kutlu’dan ‘Asi... Asi...’ Nehir roman Günümüzde Şark, feodal düzen ve ilişkiler demektir; elbette geçmişte de öyleydi ve biz feodal geçmişten gelen bir ulusuz. Bir yanımız hâlâ o düzenin bugünkü çarpık çeşitlemesinin dolambacında yitik. Ayla Kutlu o yanımıza parmak basarken bize unutmaya pek eğilimli olduğumuz kültürel mazimizi öğretiyor. ‘Asi... Asi...’ feodal bir ailenin yükselişini ve çöküşünü kuşaklar boyu gürül gürül akan bir anlatıyla canlandırıyor. Ë Erendiz ATASÜ Hem tutuculuğun inadının biriktiği, hem sahip olma bilincinin yarattığı uygar şehir! (s. 155) Bu eski şehrin eski evlerinde işlemeye giden genç yokmuş gibi, kapılar kapalı. O yüzden hayatla insan arasındaki bağlar hep öbür dünya ile bu dünya arasında sallantıda duran ihtiyarları düşündürüyor (s.161) İşte bu şehirde, her şeyi ihtiyaç olarak gören, karnını doyurur gibi sevişen, kızlarını ağlayarak satan, namusun bireysel anlamından habersiz, kendisine yol gösteren herkese ölesiye inanan, Romalı havalı, Arap tavırlı, Hitit genleriyle barışık erkek halkımız (s.162) yaşar; ve, hem bir başka insanın yaşamı üstünde her zaman son sözü söyleyen, hem de bütün zamanların zayıf kadınları! (s.155) Burada insan, kendinde olmayan her şeyi küçümseyerek kimliğini bulur (s. 162). yla Kutlu on yıllık bir aradan sonra romana ve gözde temalarına, gözde yöresine dönüyor, yani Şark’a. Bir edebiyatçı dostun ‘’Essah roman yazarı olabilmek için, bir yörenin essah yerlisi olmak gerek’’ sözlerini anımsıyorum. Ayla Kutlu Hatay’ı seviyor, oranın coğrafyasına, yeryüzü şekillerine, bitki örtüsüne, iklim koşullarına, karmaşık geleneklerine, insan yapısına, acı, acımasız ve şefkatli tarihine, efsanelerine, ayrıntılarına dek vâkıf. Sevgi ve bilgi birleşince, konusuna hem gönül gözüyle, hem de bir incelemecinin tarafsız dikkatiyle yaklaşabiliyor. Onu bir atmosfer yaratma ustası yapan bu özelliği, aynı zamanda okuru, ciltler dolusu sosyal bilim incelemesi okusa dahi ulaşamayacağı bir derinlikte feodal uygarlığın özüyle buluşturuyor, feodal uygarlıkça biçimlendirilmiş insanın iç dünyasında! Bir kez bireyin içyüzüne ulaştınız mı, sadece onu yoğuran dış koşulların içyüzüne değil, kendinize de ulaşırsınız. A HEM BUGÜN HEM DEĞİL; HEM BİLDİK HEM YABANCI Hepimiz insanız, varlığımızda içkin temel duyarlıklarda ve duygularda ortağız; toplumsal ve kültürel farklar bu duyguları ve duyarlıkları dışa vurma ya da içe gömme biçimlerimizde. O nedenle, Ayla’nın Hatay romanları yöresel hikâyeler olmanın çok ötesinde, has edebiyat örnekleri. Günümüzde Şark, SAYFA 4 lerle sağlıyor. Hatay’ı görmüş bile olsafeodal düzen ve ilişkiler demektir; elnız, Ayla Kutlu’nun bilge gözleriyle bette geçmişte de öyleydi ve biz feodal görmemiş olduğunuzdan önünüzde geçmişten gelen bir ulusuz. Bir yanımız renkleri, kokuları, esintisi, nemiyle hâlâ o düzenin bugünkü çarpık çeşitleyepyeni bir dünya açılıyor. Yazar kısa mesinin dolambacında yitik! Ayla Kutmetinsel dokunuşlara koskoca bir anlu o yanımıza parmak basarken bize lam ve çağrışım alanı sığdırabilecek unutmaya pek eğilimli olduğumuz küldenli konusuna ve Türkçenin şiirsel, türel mazimizi öğretiyor; böylece roçağrışımsal gücüne vakıf. Seçilen alışılmanları bir başka boyutta bir başka mamış kişi isimleri bile (örneğin Altınönem kazanıyor. yaz, Alasu, Göksu ) iklimsel, coğrafi ‘Asi... Asi...’ feodal bir ailenin yükselişini ve çöküşünü kuşaklar boyu gürül çağrışımlarıyla atmosfer yaratılmasına gürül akan bir anlatıyla canlandırmakkatkıda bulunuyor. Kitabın adını aldığı ta. Kesinlikle kendine özgü bir büyüsü Asi nehri romanın adeta simgesi; ya da olan bir yapıt. Okur gerçekten kitabı roman tümüyle Asi Nehri’ni debisini elinden bırakamıyor. Evet, zaman zaolduğu kadar, kıyılarını, kıyılarında geman bu coşkun akış biraz durulsa, birçen tarihi, günümüz ilişkilerini kapsabirinden ilginç kayan büyük bir metafor. Kirakterlerin üstünşiler, Asi’nin suladığı topde düşünme, tahraklarda yetişiyor, olay örminler yürütme güsünün tüm önemli düimkânını bize tanığümleri Asi kıyılarında atısa ya da gerçekten lıyor ya da çözülüyor ve oya gibi işlenmiş anlatının 20. yüzyıl başındilin güzelliğinin da Zeytun isyanıyla başlatadına daha uzun yıp gürüldeyen akışı, nehsüre varabilmemirin 2001’de ze izin verse diye vuku bulan düşündüğü oluyor dramatik okurun; soluklantaşkınıyla mak istiyor. Ama bir noktada, gene kendini romanın taşkın Asi gibi gümbür gümbür gelen akışına kaptırıyor. Yapıtın bu etkileyiciliğini ve çekiciliğini tartışmak istiyorum. Kanımca Ayla Kutlu’nun başarısı iki ana öğeye dayanıyor: Atmosfer yaratmaya ve kişilikleri ve insan ilişkilerini çizerken ulaştığı inandırıcılığa. Ayla Kutlu son derece gerçekçi durumları masal ya da efsane bulutuna sarmalayarak anlatan bir dil kuruyor. Anlatılan size çok yakın, çok sahici geliyor; bir yandan da hele büyük kentte yaşamınız geçmişse sanki tümüyle fantezi bir dünyanın eşiğinde buluyorsunuz kendinizi. Bu özgün ve çekici bileşimi yazar metinde, bir belirip bir kaybolan doğa betimlemeleri, tarih Romanlarının ve hikâyelerinin yanı sıra yazdığı çocuk kitaplada tanınan Ayla Kutlu, katıldığı etkinliklerde ve imza günsel anımsayışlar, gelenek rıyla lerinde çocuklara okumanın önemi ile ilgili tavsiyelerde bululere ve efsanelere değiniş nuyor. son buluyor. Böylece iki gerçek olayın arasında (başka tarihsel ve toplumsal gerçekliklere de dokunarak) salınan yazınsal yapı, gerçekten de Asi Nehri’nin bir metaforu oluyor. Kader duygusu, hem kuşakların başından geçen olayların kimi kez adeta ayna görüntüleri gibi birbirlerini yansıtmaları, hem romanın sonunda Asi’nin asileşmesi hem de anlatının çeşitli yerlerinde şiirsel değinmelerle verilen efsane anıştırmaları (örneğin Moira’lar, kader tanrıçası Fortuna) sayesinde, bu salınımın içinden, tarihin ve günümüz gerçekliğinin acı lezzetini biraz olsun kendiyle birlikte sürükleyerek ve bir nebze hafifleterek esen bir rüzgâr gibi geçiyor. Ayla Kutlu’nun romanı bir karakterler freski. Bu fresk aynı zamanda bir portreler galerisi. Tek bir kişi yok ki okura yavan gelsin. Onlarca farklı karakter yaratabilmek ve onları ilişkiler içinde bağlantılandırmak, değme yazara nasip olmayan geniş bir hayal gücünün işareti. Yazar, kişilerini bir ressamın hafif ve hızlı fırça darbelerine benzetebileceğimiz çağrışım gücü yüksek, kısa ve özlü ifadelerle canlandırıveriyor. Onların kimi özelliklerini doğdukları, yetiştikleri toprakla aralarındaki ilişkiyi vurgulayan doğa benzetmeleriyle veriyor. Mahur, babasının gövdesini asma gövdelerinden yapılmış sanıyor (s. 153); yaşlı doğa adamının sesi eski bir değirmen çarkına dökülen suyun uğultusu gibi boğuluyor (s. 117); kederli Armağan’ı yazar Antakya bülbüllerine benzetiyor vs. Böylece kişiler betimlenmeleriyle olduğu kadar yaptıkları ettikleriyle de, romanın coğrafyadoğatarih atmosferine katkıda bulunuyor. Roman bir feodal kültür panoraması; kişiler doğuştan getirdikleri ve hayatın tesadüfleriyle edindikleri özellikleriyle bu panoramaya sağlamca yerleşmişler ve her biri aynı panoramanın farklı bir dışa vurumu: İşte onu için tüm çelişkileriyle capcanlılar. Onun için ailenin dedesi, savaş malulü emekli Osmanlı zabiti Ömer Azmi, çatışmada düşmana bile merhamet duyabilmiş ve biraz da bu yüzden vurulup sakatlanmışsa da (üstelik ne kaderdir onunki, yıkılan imparatorluğun tüm laneti üzerine çökmüş gibidir), yaşamına giren kadınların duygularına, ruh hallerine tamamen kör ve sağırdır; karnını doyurur gibi sevişen erkeklerdendir o! Onun için, tüm ailenin koruyucusu, merhametli Bestami Ağa’nın, nikâhlı ka ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1043
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle