05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Emily Dickinson’ın şiirine bir değini Aklın çemberine sığmayan yürek Emily Dickinson Müzesi’nde yer alan “The Homestead and The Evergreens” adlı çizim. Ayşe Kırtunç’un Rütbesi: YalınayakEmily Dickinson’ın Şiirlerinden Seçmeler başlıklı eserinde Dickinson’ın üç yüze yakın şiirini cesur bir girişimle dilimize konuk etmesi övgüye layık bir çaba. Ayrıca kitapta şiirlerin aynı sayfada İngilizce orijinalleri ile birlikte yer aldığını da belirtmek gerek. Kırtunç’un çabası, okurun Dickinson’la daha da yakınlaşmasını sağlıyor. duygu yoğunluğuna sahip bu münzevi şair sadece içsel sesine, kendi bilincine kulak vererek tekdüze yaşamını derin anlamlarla yüklü dizelere dökmeyi başarmış ama ancak eserleri ölümünden sonra yayınlanınca ünlü olabilmiştir. Oysa onun en üretken olduğu yıllar 18581865 arasıdır. Emily Dickinson alışılmışın dışında bir biçeme sahip, söylemektense söylememeyi yeğ tutan, boşlukları anlamlandırmayı okuruna bırakan bir şairdir. Metni gereksiz tüm imlerden arındırarak okuruyla arasında estetik bir mesafe oluşturur. Yoğun imgedüşünce selini adeta bir barajda biriktirdikten sonra tek sözcükten ibaret vurucu okuyla ansızın okurunu avlayıp derin düşüncelere salan gizemli bir ozandır. Bu yüzden şiirinin farklı okumalara ve çoğul anlamlara açık olması çok doğaldır. Onun çiğ damlaları gibi damıtılmış sözleri “Öz”ün anlatımı için gereklidir ama bu “Öz” küçük dozlarla verilmelidir. Aşağıdaki şiir de buna işaret eder: “Anlat Hakikati ama dolaylı anlat/ Sözü Döndürmededir başarı/ Hakikat’in olağanüstü şaşırtması/ Uyuşturur mecalsiz keyfimizi/ Şimşeğin çocuklara usul usul/ İncelikle anlatıldığı gibi/ Hakikat ışığı azar azar parlamalı/ Yoksa kör eder bakanı.” (1129) Emily Dickinson’ın yaşamı ve şiirlerinde dini öğeler önemli bir yer tutar. Henüz çok gençken ailesinin sıkı sıkıya bağlı olduğu PüritenKalvinist geleneğin temel taşı olan Amherst Congregational Kilisesinden soğumuş ve uzaklaşmış ama yine de Kalvinizmin ürkütücü ve katı soğukluğunu ruhunda hissetmiştir. 1207 ve 696 No.lu şiirlerinde kilise ve dinin baskısına açıkça isyan eder. Dr. J.G. Holland’a yazdığı bir mektupta o günkü ayininde rahibin verdiği vaazdan yakınmakta, ölüm ve kıyamet günü temalarıyla dolu konuşmanın kendisini ne denli korkuttuğunu anlatmaktadır. 690 No.lu şiirinde zaferi insanoğlundan esirgeyen Tanrı’ya sitem etmektedir. Tanrı bazen kıskanç olarak (1719), bazen bulunamayan bir güç olarak (1551), bazen de aşk olarak (809) gösterilmiştir. Doğayı hem bir güzellik kaynağı, hem de belirlenmiş bir kaderin göstergesi olarak görmesi de Kalvinizm etkisiyledir. Emily Dickinson’ın pek çok şiirinde doğa saptırılamaz bir örüntü, muhteşem fakat kaderin saptadığı bir kurgudur. Doğa Emily Dickinson’da sarhoşluk ve göğe yükselme duyguları yaratmakta, onu coşturmaktadır. Ancak, Emily Dickinson her alanda gösterdiği duygu dalgalanmalarını doğaya karşı hissettiklerinde de göstermekte, 258 No.lu şiirinde olduğu gibi kış akşamlarının garip ışığını kilisede yaşadığı baskı ve korku havasına benzetmektedir. Doğa Dickinson için en güçlü öğretmen, en besleyen kaynaktır. Kullandığı pek çok eğretilemeyi doğadan alır ve doğadaki kusursuzluğa hem şaşar, hem de hayran kalır. Doğanın ürettiği zenginlikler yanında insanoğlunun yapıtları pek zavallı kalır” (Kırtunç, s. 12). “Biz geçer gideriz, Doğa hep vardır/ Konuşup dururuz becerilerini/ Tek hece harcamadan o arada/ Yaratır ve birleştirir Doğa” [811]. Emily Dickinson aşkı her yönüyle, ama özellikle kadın ve erkek arasındaki iktidar savaşı olarak olağanüstü güçlü anlatabilmiş bir şairdir. O kırılgan, dönüştüren, zevk ve acı veren olguyu kadın gözünden anlatan en çarpıcı şiirleri yazan kadın gerçek yaşamında nasıl aşklar yaşamıştır? Bu konuda kesin kanıtlar olmamakla birlikte şiirleri, mektupları ve çevresindekilerin anlattıkları incelenecek olursa Rahip Charles Wadsworth’e duyduğu aşk en güçlülerinden biridir. Wadsworth evlidir ve üstelik rahiptir; yani elindeki iktidar kozları güçlüdür. Wadsworth’un 1862’de Kaliforniya’ya taşınması Emily’i çok üzer. Aynı yıl 366 şiir yazmasını, bu inanılmaz yaratıcılık ve duygusallık fırtınasını çok sevdiği Wadsworth’den ayrı düşmesine yorar. O dönem şiirleri sitem, sorgulama, yakınma, hesap sorma ve hatta küçümseme gibi yoğun duygularla yüklüdür. Aşkı şairin efsaneleşmesine katkıda bulunmuştur (Kırtunç, s. 78). Aşk çok yücesin sen/ Tırmanamam sana/ Ama iki kişi olsak/ Kimbilirbelkibiz/ SıraylaChimborazo’nun* zirvesinde/ Sonunda o soylu mertebede/ Yer alırdık senin yanında/Aşk çok derinsin sen/ Geçemem seni/ Ama olsak iki kişi/ Tek olmak yerine/Sandal ve Yat saltanatlı bir Yaz/ Kimbilirulaşırdık belki de güneşe?/ Aşk peçelisin sen/ Pek azı görür yüzünü/ Gülümserve değişir çocuklaşır ve ölür/ Sensizmutluluk garip olur/ Tanrı bir ad daha vermiş/ Sana sonsuz yaşam demiş” [453]. AŞKINCI FELSEFENİN ETKİSİ Emily Dickinson romantizm akımıyla bütünleşen bir şairdir. İngiliz Romantiklerini okuduğunu mektuplarından öğreniyor, bu şairler içinde William Blake’ten etkilendiğini de kullandığı bazı Blake’e özgü deyimlerden anlıyoruz (2). Onun dilbilgisi kurallarına asla uymayışı, grameri anlama kurban etmesi “Öz”e varmayı tasarlamasındandır. Ona göre dil düşünceye giydirilen elbisedir. Dille şaşırtıcı düşünce örüntüleri kurmak, yepyeni, dile getirilmemiş anlamları kurcalamaktır amacı. Kendi hayal gücünde yarattığı girift ve tutku dolu dünyayı çağının Aşkıncı felsefesi de etkilemiştir. Amerikan düşüncesi bu dönemde, Püritenliğin, insanı doğuştan günahkâr sayması gibi birey vicdanını örseleyen, dogmatik varsayımlarını geride bırakarak aşkıncı (transcendental) felsefenin bireyi ön plana çıkaran, ona güven aşılayan, onun ruhunu besleyen ve bu ruhun coşku dolu derinliğine ulaşmayı hedef alan görüşlerinin etkinlik kazandığı bir aşamaya ulaşmıştı. İnsan ruhunu kuşku ve endişeden uzaklaştıran bu felsefi bakışın Emily Dickinson’ın şiirine nasıl yansıdığına bakalım: [657] 1980’de yayımlanan tüm şiirlerinin yer aldığı ilk baskı (üstte). Emily Dickinson’ın el yazısı: “Wild Nights Wild Nights!” Ë Azize ÖZGÜVEN “Daracıktır kalbin sahilleri/ Kabına sığmaz o deniz gibi/ Durak bilmez güçlü gümbürtüsü/ Uzayıp gider masmavisi/ Bölene dek fırtına ortasından/ Anlar kendisi de o zaman/ Yetmez ona bu alan/ Sarsılarak öğrenir Kalp/ Dinginlik bir Duvar/ El değmemiş bir Duvaktır/ Bir Fiskede devrilir/ Bir Soru onu eritir.” (928 no.lu şiir ) ütbesi: YalınayakEmily Dickinson’ın Şiirlerinden Seçmeler (1) adlı eseri büyük bir cesaret, sabır ve emekle dilimize kazandırmış olan Ayşe Lahur Kırtunç kitabına şairi tanıtan kapsamlı bir giriş bölümüyle başlıyor. Kırtunç kitabına başlık olarak “Rütbesi: Yalınayak”ı seçmesinin bu deyimin şairin bir mektubunda rütbeye ihtiyacı olmadığını, yalınayak oluşun ona yettiğini söylemesinden kaynaklandığını belirtiyor: “Rütbeler gürültücü dünyanın onurlandırma sistemi; oysa yalınayak şair zarif bir sadelikle reddediyor bu sistemin içine girmeyi. Şiiri de dil olarak yalın, kısa ve şaşırtıcı ve imgelem olarak olağanüstü zengin” (Kırtunç, s. 2). “Gerçek bir isyancı olan şair toplumda sorgulamadan kabullenilen, fark edilmeden uyulan toplumsal cinsiyet rollerine, özellikle kadınların mahkum edildiği boğucu yaşamlara başkaldırır. Bir erkeğin karısı olmak Dickinson’a göre pek de değerli bir rütbe değildir” (Kırtunç, s.11). SÖYLEMEYEN ŞAİR Amerikan edebiyatının en özgün sesi Emily Dickinson, 53 yıllık yaşamı boyunca (18301886) Boston, Washington ve Philadelphia gibi birkaç kente yaptığı kısa geziler dışında Amherst’deki evinden hiç çıkmaz. Ailesi kentin ileri gelenlerindendir. Büyükbabası Amherst Koleji’ni kurmuştur. Babası ve erkek kardeşi bu saygın okulun idaresinde görev almıştır. İncelmiş bir duyarlık ve SAYFA 10 R I dwell in Possibility Olasılıklarda yaşıyorum A fairer House than Prose ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1043
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle