Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER ¥ ven. Kendi dilimi konuşuyorum çünkü. Küçük bir kaygı yok değil. Müsrif oğlunu nasıl karşılayacak yazıların pîri?” Onat Kutlar’ın daha önce yayımlanmamış öykülerinden oluşan “Karameke”, İshak’a alınmayan “Volan Kayışı” ile “İntihar” adlı öyküleri, 1980’den sonra yazılan üç öyküyü (“Karameke”, “Sığla Ağacı”, “Mühür”) ve dosyalarda kalmış öbür adsız anlatıları bir araya getiriyor. Yıllar sonra edebiyata dönmek isteyen Onat Kutlar’ın “Ben bu öykülerde, yazının bana verdiği olanaklarla, bu garip kuşun uçuşunu, onu durdurmadan, anlatmaya çalışıyorum” dediği öyküler, anlatılar bunlar. Diyaloglar/ Platon/ Çeviren: Teoman Aktürel/ Remzi Kitabevi/ 638 s. “Diyaloglar”ın yaratıcısı Platon, kendisinden önce gelen tüm Yunan felsefecilerinden, sistematik bir yapıya sahip olmasıyla ayrılır. Ele aldığı sorunların çeşitliliği, bunları birlik içinde işlemesi ve bir temele dayanması onun başlıca özelliğidir. Öğretmeni Sokrates’e olan bağlılığı, yapıtlarında ve felsefesinde kendisini güçlü bir biçimde duyuran Platon aynı zamanda bir “sorunsal düşünürü”dür. Felsefesini tüm yaşamı boyunca sürekli olarak düzelterek olgunlaştırmış ve bu özelliğiyle geliştirilmeye açık bırakmıştır. Bu basımda tek ciltte toplanan “Diyaloglar”, Platon’un Sokratesçi döneminden temel metinleri bir araya getiriyor. Bir Terapistin Arka Bahçesi/ Alper Hasanoğlu/ Remzi Kitabevi/ 208 s. Deneyimli bir psikoterapist olan Alper Hasanoğlu, “Bir Terapistin Arka Bahçesi”nde kişisel ve mesleksel deneyimlerini sanatsal duyarlığın özgün bakış açısıyla değerlendirip yorumluyor. Bu kitapta hayatın anlamı, can sıkıntısı, aşk, birliktelik ve sadakat konularında metinler bir araya geliyor. Bireyin kendini tanımasını, kendisiyle yüzleşmesini, ikili ilişkilerde ötekini anlamasını ve dinlemesini derinliğine ele alan yazar, edebiyata uzanan imgeler dünyası eşliğinde yepyeni bir pencere açıyor. Anılar Akın Akın/ İsmet Kabaağaçlı Noonan/ Bilgi Yayınevi/ 380 s. “Bizim avluya bir masa kondu. Safiye Abla (Safiye Ayla) masanın üzerine çıktı; tüm benliğiyle, yüreğiyle, büyük bir heyecanla birbiri ardına, sevilen şarkılarını söylüyor; insanlarda çıt yok, sadece gözyaşı ve alkış... Kimler yoktu ki... Madam Roji Sabo, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu, Ruhi Su... Biraz demlendikten sonra Ruhi Su’nun “Bin destan azdır sana, bir koca kurtarana!” diyen gür ve bas sesi duyuldu. Ne sesti o yarabbim! Babam gibi delidâhi bir insanla bu kadar uzun bir yaşam sürmek zordu. Ama babam da tercihini hep annemden, Hatico’dan yana kullandı.” Halikarnas Balıkçısı’nın kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan, “Anılar Akın Akın”da hem babasının yaşadıklarına hem de bir dönemin edebiyat dünyasına dair gördüklerini aktarıyor. Açlığın Şarkısı/ J.M.G. Le Clézio/ Çeviren: Aysel Bora/ Turkuvaz Kitap/ 192 s. J.M.G. Le Clézio, son romanı “Açlığın Şarkısı”nın Fransa’da yayımlanmasından birkaç gün sonra 2008 Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Yazar kendi annesinden yola çıkarak, Ethel’in ve Mauritius Adası’ndan Paris’e gelen soylu ailesinin tablosunu sunuyor okura. 1930’ların Paris’i... Sömürgelerin, sömürgeciliğin şaşaalı günlerinin özlemi içindeki soylular ve burjuvalar. İkinci Dünya Savaşı’nın ve Nazizmin ayak sesleri tüm Avrupa’da işitilirken ya şanan vurdumduymazlık, aymazlık, hatta Hitler hayranlığı ve bu yıllarda çocukluktan genç kızlığa adım adım ilerleyen Ethel’in, bütün bu şaşaa içerisinde, Nazi rejimini, antisemitizmi, açlığı, yoksulluğu ve sefaleti tanıması. Bir dil virtüozu, bir müzisyen olan J.M.G. Le Clézio’nun romanı, büyüklerin dünyasının bütün yanılgı, hata ve aymazlıkları karşısında duyulan bir öfkenin, tatlı bir melankoli içinde ortaya çıkan anısıdır. Ethel’in kişiliğinde, savaşın sunağında kurban edilmiş, bütün umutları ellerinden zorla sökülüp alınmış bir gençliğin maddi ve manevi açlığına duyulan öfkenin şarkısı aynı zamanda. Tarih Boyunca TürkYunan İlişkileri ve Megaliİdea/ Oğuz Kalelioğlu/ Bilgi Yayınevi/ 284 s. Oğuz Kalelioğlu “Tarih Boyunca TürkYunan İlişkileri ve Megaliİdea” isimli kitabında komşu iki ülkenin uzun süren ve günümüzde de devam eden mücadelelerinin bir özetini veriyor. Yazar, Yunanlı ile savaşan, onu yakından tanıma fırsatı bulan emekli bir asker; akademik kariyerini de bu alanda yapan bir bilim adamı öte taraftan. Kalelioğlu, TürkYunan ilişkilerinde bugüne dek yazılan bütün kitap ve dokümanları elden geçirmiş ve otuz beş yıl üzerinde çalıştığı Yunanistan konusundaki bilgi birikimi ve özel arşivi ile son gelişmeleri de içeren bu kitabı hazırlamış. Amacı, bilinmeyenleri gerçekçi ve bilimsel şekilde ortaya çıkararak TürkYunan barışının kalıcı olmasını sağlamak ve Ege’nin bir barış denizi yapılmasında bir taş koyabilmektir. Ekim, Saat Sekiz/ Norman Manea/ Çeviren: Nesrin Demiryontan/ Metis Yayınları/ 210 s. “Her pazartesi gidip cuma günü dönerdi. Her defasında gözyaşları içinde, son kez elveda dermiş gibi. Bir sonraki hafta gidecek gücü bulamayabilirdi – bir hafta içinde öyle çok şey olabilirdi ki. Bir mucize olabilirdi, ve o zaman gitmesi, bizden ayrılması gerekmezdi. Gökyüzü birden açılabilirdi ve kendimizi, bizi dünyanın sonundaki bu boşluğa atmak için kullandıkları sığır vagonlarına benzemeyen gerçek bir trende bulabilirdik.” “Ekim, Saat Sekiz”, Norman Manea’nın Türkçedeki ilk kitabı. Henüz beş yaşındayken, tüm ailesiyle birlikte Romanya’daki Transnistria toplama kampına gönderilen yazar, daha çok totaliter bir devlette gündelik yaşam ve sürgün üzerine yazıyor. On beş öyküden oluşan bu kitabı da toplama kampları ve savaş sonrası travmalar hakkında; hastalanan zamanı, mankenlik oyunlarını, büyülü yumakları, kirli bir küp şekere bağlanan umutları, beş yıl süren geceleri, geri dönen korkuları, yıllar sonra Kafkaesk kâbuslara dönüşen anıları sade bir üslup ve çarpıcı bir ironiyle anlatıyor. Lanark/ Alasdair Gray/ Çeviren: Emine Ayhan/ Metis Yayınları/ 610 s. Güneşten mahrum, kurşuni bir dünya, doğaüstü olaylar, gizemli hastalıklar ve tüm bunların ortasında ne aradığını, nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen bir karakter... Lanark’ın tek isteği bu distopik, cehennemi dünyadan kurtulup güneşin ışıdığı bir dünyaya gitmek, ama bunun için önce bir dizi cehennemden geçmesi gerekiyor. Yolculuğunun bir noktasında saf bilinçten ibaret olan bir kâhinle karşılaşan Lanark, ¥ SAYFA 27 Kitaplar ve Muharrirler III/ Abdülhak Şinasi Hisar/Yayıma Hazırlayan: Necmettin Turinay/ Yapı Kredi Yayınları/ 262 s. “Kitaplar ve Muharrirler”, Abdülhak Şinasi Hisar’ın kitaplaşmamış yazılarını üç ciltte bir araya getiriyor. Mütareke Dönemi Edebiyatı ve Edebiyat Üzerine Makaleler başlıklı ilk iki cildin ardından bu kez Romana Dair Bazı Hakikatler (19431963) yayımlandı. Hisar’ın edebiyat yazılarını toparlayan ve Necmettin Turinay’ca hazırlanan bu kitap, genellikle roman ve hatıra yazarı olarak bilinen Abdülhak Şinasi Hisar’ın denemeci ve eleştirmeci yanını öne çıkarıyor. Hisar, genç yazarlara öğütler verdiği, eleştiri ve eleştirmen eksikliğine vurgu yaptığı, yeni çıkan kitapları tanıtıp eleştirdiği, bir yazar portresi çıkardığı yahut siyasi bir düşünce haritasında dolaştığı yazılarında bildiğimiz o üslupçu kalemiyle adeta dersler veriyor. Son döneminde gazete ve dergilere verdiği demeçler, yanıtladığı anket soruları ya da yaptığı söyleşilere de yer verildi bu kitapta. Yazılarını desteklediğini, edebiyat sorunlarına ilişkin düşüncelerini buralarda daha keskin ifadelerle açıkladığını görüyoruz. Kitabın sonunda, ölümünün ardından Ankara Radyosu’nda yayınlanmış ses kaydının çözümleri de yer alıyor. Bu söyleşi onunla yapılmış son söyleşi ve tek ses kaydı olması bakımından önemli. Bu kitap, genellikle roman ve hatıra yazarı olarak bilinen Abdülhak Şinasi Hisar’ın daha farklı bir yanını, bugünkü edebiyat okurunun yeterince tanımadığı denemeci ve eleştirmeci yanını öne çıkarıyor. Thévenot Seyahatnamesi/ Jean Thévenot/ Yayıma Hazırlayan: Stefanos Yerasimos/ Çeviren: Ali Berktay/ Kitap Yayınevi/ 288 s. “Thévenot Seyahatnamesi”, yayımlanışından tam 334 yıl sonra, tarihçi Stefanos Yerasimos’un giriş yazısı ve notlarıyla artık Türkçede yer alıyor. 1633 doğumlu Jean Thévenot, seyahatlerine 19 yaşında başlamıştı. Önce İngiltere, sonra Hollanda, Almanya, İtalya derken oryantalist Herbelot’nun telkiniyle Doğu’ya gitmeye karar verdi. Doğu deyince akla “Büyük Türk’ün imparatorluğu,” yani Osmanlı İmparatorluğu ve İran geliyordu. 17. yüzyılın ortasında Osmanlı İmparatorluğu Türk tarihçilerinin “Duraklama Devri” diye niteledikleri bir dönemden geçmekteydi. Thévenot bu coğrafyaya tam bir kriz döneminde, 2 Aralık 1655’te ulaştı. Thévenot’nun Osmanlı payitahtında gezdiği, gördüğü yerler günümüz turistlerinin rehberli gezilerine şaşılacak ölçüde benzemektedir. Tuttuğu notlardan yararlanarak, sonradan kaleme aldığı anlatısında, dokuz ay kaldığı İstanbul’u betimledi, Türklerin örf ve âdetlerini anlattı, tarihi ve idari bilgilere yer verdi. Ama seyahatnamesinin yayımlanışını göremedi. Thévenot’nun, giyim kuşam alışkanlıklarını veya dinsel âdetleri betimlerken gösterdiği özen, anlatısına etnografik bir nitelik kazandırıyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1023