04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Katharina Hacker’dan ‘Çulsuzlar’ Kalpsizliğimiz vuracak! Batı toplumunun bugün geldiği nokta ve teknolojinin ulaştığı boyutlar bir yana, emperyalist ekonomilerin asıl kendi toplumlarını nasıl bitirdiğine dair temel bir anlam içeriyor Çulsuzlar. Ë Aysel SAĞIR ulsuzlar, çağın sorunlarını teorik bir çerçevede incelemenin kıyılarına ulaşmış bir roman. Ama, kitabın yazarı Katharina Hacker’ın böyle bir amaçla hareket ettiği sanılmasın sakın. Çulsuzlar’ı çağdaş bir Maksim Gorki romanı gibi değerlendirebiliriz örneğin. Teorik çerçeve derken de, insanlığın çıkmazı öylesine somut hale geldiğinden kitapta, yazarın bir ileri hamlesiyle başka bir yapıta dönüşebilirmiş izlenimi verdiğinden. Olaylar ve kişiler arasında yaptığı ani geçişlerle anlamayı zorlaştıracak bir anlatım yolu benimsemiş yazar. Neredeyse içinde yaşadığımız dünyaya bir dalış yaptığından, olayların fazlalılığı da göz önünde bulundurulduğundan kitabı takip etmek için özel bir dikkate ihtiyaç var. Bu arada, kitapta yapılan saptamaların, temel durumlar saklı kalmak koşuluyla okuyucuya göre değişeceğinin de altını çizelim. Roman, dünyada miladi bir anlam taşıyan 11 Eylül olayını atmosfer edinmiş, her ne kadar kitapta anlatılanlar sürekli bu olayı hatırlatmıyorsa da. Aslında yazar, 11 Eylül’ü uç bir durum olarak göstermiş demek daha doğru olur. Zira kitabın bütününden, 11 Eylül öncesi ve doğal olarak sonrasını da kapsayan bir sürece bakmak anlamında bir sonuç çıkıyor demek daha doğru olur. Batı toplumunun bugün geldiği nokta ve teknolojinin ulaştığı boyutlar bir yana, emperyalist ekonomilerin asıl kendi toplumlarını nasıl bitirdiğine dair temel bir anlam içeriyor Çulsuzlar. Zira kitapta, üçüncü dünya toplumlarına özgü sandığımız görüntüleri bir fotoğraf karesi netliğinde sık sık göstermeyi ihmal etmeyen yazar, çoklu karakterleriyle, geniş bir yaşam alanına tuttuğu ışıkla bunu daha da keskinleştiriyor. Jakob ve Isabelle ile söz konusu geniş alanın ilişkilerini birbirine bağlayan ana figürler olarak tanışıyoruz kitapta. Yeni evlenmiş olan Jakob ve Isabelle Londra’da yaşamaktadır. Daha doğrusu hukuçu olan Jakob’un işi, Londra’da yaşamalarını gerektirmektedir. Grafik işiyle uğraşan Isabelle Almanya’dan gelmiş, Jakob ise, 11 Eylül saldırısında ölen bir arkadaşının yerine geçmiştir. Isabelle ve Jakob’un çevresiyle geniş bir ilişki ağını gözlemleme olanağı sunar biseler içinde sıkıştırılmış” bir şekilde teçhizatlanan Amerikan askerleriyle ilgili de ironik betimlemeye yakın, Irak koşullarını daha çok anlatan tasvirler yaparak anlatmış. GÜZEL ZAMANLAR VARDI... Bu arada, tekrar Isabelle ve Jakob’a dönecek olursak; her sabah düzenli işine giden Jakob’a rağmen, evde çalışan ve çizimlerini gerçekleştiren Isabelle’nin çevreyi gözlemleme olanağı olmaktadır. Çiftin hemen karşı dairesinde oturan anne, baba ve iki çocuktan oluşan aile, yaşam tarzlarıyla topluma dair bazı gerçekleri ele verir. yazar. Tanıştığımız her bir karakter ve Bağımsız bir anlatıcı aracıyla bir aile anlatılan yaşamlar, sadece 11 Eylül salyapısına, yaşanan şiddete, yoksulluğa tadırısı sonucu değişime uğrayan yaşamnık oluruz; “Güzel zamanlar vardı, lardan öte, Berlin Duvarı sonrasının debunlar habersiz başlıyordu, sabahları, ğişimlerini de temsil eder. “İki Almanbanyodan ve mutfaktan gelen seslerle, ya’nın yeniden birleşmesi haksızlığın her sabahki gibi sesler, ama farklı, banufacık bir bölümünü yine de yasanın yo kapısına yumrukla vurmalar, her dekarşısında göstermek için bir şans olafasında da tam o anda tuvalete gitmek rak görünmüştü ona. Ama ancak şimdi zorunda olmaktan korkuyordu, bu neNazi döneminin insan tarafından yapıldenle yorganın altında büzülüyor, birbimış, politika, eylem, irade olduğunun ri ardına parmaklarını sayıyordu, tıpkı farkına varıyordu.” oturma odasındaki radyolu saatin dikJakob ve Isabelle’nin devam eden birkate alınmadığı için hiçbir anlamı olmaliktelikleri neredeyse içinde yaşanılan yan rakamlarını okuduğu gibi; ama yine dünyaya sakin bir yerden bakma aracı de dakikalar bir şekilde geçiyordu, şansı gibi durur. Aynı zamanda orta sınıf bir varsa çok uzun da sürmezdi, kapıya yaşamı da temsil eden söz konusu çift, yüksek sesli bir vuruş daha, bu Dave’di, ulaştıkları yaşam standardı ve güvenlikbabası öfkeyle bağırıyordu. Sara korilerinin ne denli tehlike altında olduğudora geldiğinde annesi elinden tuttuğu nu, her an ellerinden kayacağını, bunun gibi onu önü kapının önüne sürüklübedelini ödeyeceklerini sürekli hissettir. yordu. O zaman baban tıraş olduğu sı“Adalet, diye düşündü, yalnızca maddirada işeyiver, öyle bakıp durma. Ama leşebildiği yerde vardı, tapu kayıtlarınbanyo kapısı kilitliydi, ya da daha da da, satış sözleşmelerinde, noter tasdiklekötüsü, kilitli değildi, açılabiliyordu; rinde, tutup takip edilebilen ince bir iparasından ancak geçebileceği, ancak itilik.” lip açılacak kadar genişlikte küçük bir Gelişmekte olan tüm olaylar 11 Eylül aralık, tökezleyerek buharın, öfkenin sonrasına odaklandığından, kitapta poiçine; onu, aksi takdirde bacakların aralitik mesajlara demeyelim de, alınmış sına gireceğinden, kenara iten devasa politik kararlara, özellikle Irak’a yapılan çıplak bir vücut, kız da çabuk, çabuk asker sevkiyatlarından birinin Türkiye elini uzatmalıydı klozet kapağına, çünüzerinden yapılması istenip, gerçekleştikü hala bir engel daha vardı, güzel zarilememesine değinmiş yazar. “Ve Türmanlarda da, babası uyandığında ve kiye’den altmış bin askeri Irak’a gitmek ayık olduğunda.” üzere ülke topraklarından geçirtmeyeDiğer bir yandan, sokakta yaşayanlara cekleri heberi...” Amerikayla işbirliği projektörlerini tutacaktır yazar. Jim, aiyapan Blair’a rağmen elbetteki Türkileden kaçan Dave, Jim’in kız arkadaşı ye’nin bu tutumunu (kendi düşünceleriMae bunlardan biridir. Her biri Lonmizi saklı tutuyoruz) öven Hacker, “südra’ya bir yerlerden gelmiştir. Çözülen rekli hava durumu, sıcak hava tehlikesi. dünya, yıkılan duvar, dağılan yaşamlaKum fırtınaları. Vücutlar koruyucu elrın bir panoraması eşliğinde ilerler kitap. Jakob, aslında Macaristan’dan göç eden çok sayıda Yahudi ailesini temsil eden bireylerden biri olarak da tahrif edilen yaşamlarla ilgili bilgi verir. 11 Eylül ise, bir sürecin halkasıdır sadece. Jakob’un izlenimi aracılığıyla bir 11 Eylül sonrası bilgisine sahip oluruz; “Bir buçuk yıl önceki 11 Eylül’ü düşündü, New York’la bir ilgisi olOlaylar ve kişiler arasında yaptığı ani geçişlerle anlamayı zorlaştıracak mayan çaresizlik telabir anlatım yolu benimsemiş Katharina Hacker. şını, Bush’un konuşmasını, ‘hiç bir şey eskisi gibi değil.’ Hiç bir şey değişmemişti. Beklemede olanlar vardı, Afganistan savaşı olmuştu, yıkılmış evler, yanmış insanlar, alalacele gömülen ölüler ve yol geçmez dağlarda hala Taliban ve El Kaide savaşçıları vardı, burada onlar için bunlar bir televizyon dizisinin karışıklıkları ve dramlarından öte bir anlam taşımayan, her dilin Big Brother hakkında konuştuğu gibi isimler ve nesnelerdi. Şimdi de hepsi Irak’taki savaş hakkında konuşuyordu. Son Irak savaşında kaç ölü vardı?” HİÇ BİR ŞEY HATIRLAMIYOR MUSUNUZ? Her ne kadar, Jakob ve Isabelle’nin ilişkisini, geldikleri ülkeyle yaşadıkları ülke arasındaki yoğunlaşmış bölünmelerle, her birinin gerek geçmişte yaşadıkları, gerekse kendilerinde yeni keşfettikleri boşluk ve değişimlerle izlesek de, aslında her bölünme ve boşluğun altında büyük toplumsal travmaları göstermek ister gibidir yazar. Adeta, ‘normal’ bir yaşamın olamayacağını söz konusu normalliğin de büyük bozumuna uğramış topluluklar tarafından tehdit altında olacağını haber verir gibidir. Evsizler, göçmenler, yoksullar bir tehdit ve korku unsuru olarak kentlere hakim olur. Jim karakteriyle böylesi bir kesimi açığa çıkaran yazar, onların iç dünyasına da girerek yaşam algılarıyla ilgili fikir verir. Bir gün Jakob Kentish Town Yolu’nu çıkarken, “yanında üç çocuk olan bir kadın” yolunu kapatır. “Çocuklardan birinin gözünde sargı vardı, kadın Jakob’a bir kağıt uzatıp yalvararak kolunu tutari.” Bu arada, birikmiş bir kalabalığa seslenen birine kulak verecektir. Kalabalığa seslenen vaiz, bir anlamda da Batı toplumunun analizini yapar gibidir. Aslında, vaizin söyledikleri de kitabın ana temasıdır. “Dayanıyorsunuz. Sabırla, körü körüne, sonunda da hiç bir şeyi hatırlamıyorsunuz. Caddeyi görüyor musunuz? Dilencileri görüyor musunuz? Hiç bir şey hatırlamıyor musunuz? İsa’yı unutmakta haklısınız, o sizin için ölmedi, çarmıhta öldü, kimin için öldüğünü ölülere sorun. Kimin için yaşadığınızı kendinize sorun en iyisi, kimin için yazın geldiğini, kimin için bitkilerin çiçek açtığını ve gerilimin artarak katlanılmaz hale geldiğini, bir kaç metre ötede birkaç saat sonra biri ölürken, vurularak, bıçaklanarak, sizler gözlerinizi kapattığınız için, ölüm yolculuğunun ücreti yaptığınız soygunla çoktan ödendiği için. Hırsızlarız biz, burada yaşadığımız şu halimizle. Belleri bükük sınacak bir yer, bir erteleme arayanların sırtına biniyor her gün. Daha belli değil, diyorsunuz, felaketin bizi vurup vurmayacağı. Ama vuracak, bizi ve kalpsizliğimizi vuracak. Hayatta kalmaya hakkımız yok. Çıplağız. Henüz yaşıyoruz, hepsi bu.” ? Çulsuzlar/ Katharina Hacker/ Çeviren: Ersel Kayaoğlu/ Turkuvaz Kitap/ 288 s. SAYFA 13 Ç CUMHURİYET KİTAP SAYI 1023
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle