03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Samim Kocagöz’ün romanları yeniden yayımlanıyor ‘Yazar içinde yaşadığı toplumun sözcüsüdür’ Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar, Doludizgin, Tartışma, İzmir’in İçinde, Mor Ötesi, Eski Tüfek, Onbinlerin Dönüşü romanları, Fakir Baykurt’un, Talip Apaydın’ın, Mahmut Makal’ın yapıtlarını yeniden yayımlayan Literatür Yayınları aracılığıyla yeniden okurla buluştu. Ë Öner YAĞCI debiyatımızın toplumcu gerçekçi ustalarından Samim Kocagöz’ün (1916–5 Eylül 1993), Roman ve Yazarlık Onuru (1983) yapıtındaki; “Romancı bütün varlığı ile içinde yaşadığı toplumun ister istemez tutsağıdır… Yazar bir romanı yazmış olmak için yazmaz, topluma, kişiye, yine toplum, kişi üzerine söylenecek bir sözü varsa yazar. Bu söylenmek istenen söz, öz’dür işte… Yazar içinde yaşadığı toplumun sözcüsüdür… Sanatın konusu toplum ve insandır… Kırk Kuşağı Cumhuriyet kuşağıdır, önce ayağını sağlamca Anadolu toprağına basmıştır…” düşünceleri, onun roman anlayışını anlatır. O, romanlarını, toplumsal sorunları çıkış noktası olarak kabul eden, insanın yaşadıkları temelinde yükselen bir anlayışıyla yaratmıştır. E TOPLUMSAL GERÇEKÇİLİĞİN İZİNDE Romanlarında doğduğu ve yaşadığı Batı Anadolu, Ege yöresinin toplumsal yapısını ve insanlarını anlatan Samim Kocagöz, toplumsal yaşamı Cumhuriyetin dönemleriyle birlikte ele alır ve toplumsal konuları gerçekçi yöntemle işler. Öncelikle yaşadığı çevreyi çeşitli dönemler içinde anlatmayı benimseyen Kocagöz, bu yöntemle toplumun değişim ve dönüşümünü aktarır. Ele aldığı insanların yaşam kesitlerini; sevinçleri ve acıları, umutsuzlukları, direnmeleriyle birlikte anlatır. O, toplumsal panorama diyebileceğimiz bir yaklaşımın görüldüğü romanlarındaki tanıklıkla yaşamın sanatlaştırılmasını amaçlamaktadır. Romanının temelini çağına ve gününe tanıklık, insandan, emekten, aydınlık düşüncelerden, gençlikten yana bir gerçekçilik oluşturan Samim Kocagöz, insanlar arası ilişkilerin, insanın doğayla savaşımının, toplumsal çatışmaların, emeği ve özgürlüğü savunmanın, aydınlık düşüncenin, tarihselciliğin, gerçekçiliğin romancısıdır. Romanlarında yapılacak kısa gezinti onun yaşamı sanatlaştırma amacını nasıl anlamlı bir biçimde gerçekleştirdiğini gösterecektir. Samim Kocagöz’ün liseli gençlik hevesiyle yazdığı, sıradan bir aşk öyküsünü anlattığı İkinci Dünya’dan (1938) sonraki romanlarında, ekonomik çıkar çatışmalarından düşünce çatışmalarına, insan doğa çatışmasından insanlar arası çatışmalara kadar uzanan bir “çatışma” zinciri, onun romancılığının temeli olarak karşımıza çıkar. Tüm romanlarında Cumhuriyet Türkiyesi’nin yaşadığı dönemlerin toplumsal sorunlarına parmak basar. Yalnızca Bir Karış Toprak’ta Cumhuriyet öncesi dönemi anlatan Kocagöz’ün bu romanında İkinci Abdülhamit döneminde Söke ovasındaki Yörüklerin göçerlikten yerleşikliğe geçişleri, “bir karış toprağı olmayan” insanların, yerleşik düzenlerindeki savaşımları, yerleşikliğe alışamamaları, özledikleri dağlara dönüşleri anlatılır. Yerleşme yanlısı olan İbrahim Subaşı köyüne doğru yola çıkarken yerleşikliğe karşı çıkan Koca Yörük dağlara doğru SAYFA 10 gider. Yerleşme yanlıları Subaşı köylüsüyle merhabalaşıp kerpiçten, sazdan evler yaparlar. Öküzlerini, altınlarını satarak yerine toprak alırlar, toprağı işlemeye başlarlar. Ama Söke ovasında sel tehlikesi vardır. İbrahim, selden en az etkilenen toprakları kendisine almıştır. Yeni yerleşikler Subaşı köylüleriyle birlikte sel için önlemler almaya başlarlar. Tüm önlemlere karşın Menderes’ten gelen büyük bir sel tüm umutları alıp götürür. Köylüler dağlara dönmeye karar verirler. İbrahim’e karşı çıkan yalnızca oymağın bilgili, cesur kişilerinden Yakup kalmıştır. Onların topraklarının bir kısmını borçlanarak satın alan İbrahim, artık bir Osmanlı toprak ağası olmuştur. Romanda göçerlerin birbiriyle, Koca Yörük’ün İbrahim’le, göçerlerin Subaşı köylüleriyle, çiftçilerin doğayla, İbrahim’in Yakup’la çatışmasını görürüz. Kalpaklılar ve Doludizgin adlı belgesel sayılabilecek ve birbirinin devamı olan romanlarda Kurtuluş Savaşı yılları anlatılır. Kuvayı Milliyecilerin simgesi olan “kalpak”tan adını alan ilk ciltten sonra roman, daha yoğun bir tempolu savaşımı anlattığı için “doludizgin” devam etmektedir. Roman 1919’un 14 Mayısı’nı 15 Mayıs’a bağlayan gece, Hukuku Beşer gazetesi başyazarı Hasan Tahsin Bey’in İzmir’in işgal edileceği haberini duymasıyla başlar. İstanbul hükümetinin işgalcilere destek olması herkesi üzmüştür. Ertesi gün, arkadaşı Çanakkale gazisi Yusuf’un karşı çıkmasına aldırmadan el bombasını alıp İzmir’i işgal etmeye başlayan Yunanlara fırlatan Hasan Tahsin öldürülür, hafif yaralanarak kurtulan Yusuf kaçarken bir başka Türk askerinin Yunanlara ateş ettiğini görerek sevinir. Yunanlar Türk subay ve memurlarını tutuklamaya başlarlar. Yusuf da tutuklanır ama Niyazi adlı bir delikanlının yardımıyla kaçar. Yusuf, Niyazi, Salih Efe, Rasim bir likte Anadolu’ya doğru giderken Yunanların zulmüne uğrayan insanlarla karşılaşıp onları Kuvayı Milliye’ye katar. Savaş, hem Yunanlara hem İstanbul hükümetine karşı verilmektedir. Kuvayı Milliyeci Talip, Damat Ferit Paşa’nın başkâtibinin Kuvayı Milliyeci kızı Müjgân’a yaklaşır ve birlikte İstanbul hükümetinin planlarını öğrenip Ankara’ya bildirirler. İstanbul işgal edilmiş, Kuvayı Milliye, Anadolu’nun her yanında örgütlenmeye başlamıştır. Doludizgin’de sıcak çatışmalar vardır. Aranmaya başlanan Talip’le Müjgân Anadolu’ya geçmek için bir gemiye binerler. Bindikleri gemi cephane taşımaktadır. Kendilerini izleyen bir İngiliz gemisiyle çatışır ve el bombalarıyla İngiliz gemisini batırırlar. Çatışmada Müjgân vurularak ölür. Yurdun her yerinde çatışmalar sürmektedir. Yusuf bir çatışmada kolunu kaybeder. Sakarya zaferinden sonra binbaşı olarak terhis edilir ama yine göreve başlar. Ankara Hükümeti’nin orduları cepheye akar. Romanın sonunda Mustafa Kemal Kordonboyu’nda halkı selamlar. Romanda bağımsızlık savaşının çeşitli cephelerde, değişik dönemlerdeki kesitlerini birçok adsız kahramanın serüveniyle okumuş oluruz. KURULUŞ VE SONRASI İlk basımı Nabi’nin Park Kahvesi adıyla yapılan Bir Şehrin İki Kapısı’nda Cumhuriyetin kuruluş yılları anlatılır. Kurtuluş Savaşı’nın sonunda yeni bir kuruluşa doğru adım atan aydınlarla savaşta yabancılarla işbirliği yapan eşraf arasındaki çatışma ekseninde oluşan romanda, Nabi’nin Park Kahvesi, kasabadaki gelişmelerin konuşulup tartışıldığı yerdir. Menderes’in taşkını romandaki insandoğa çatışmasının eksenlerindendir. Feramuş, Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yapan Hulki Bey’in karşısına dikilen örnek bir yurtseverdir. Kocagöz, toplumsal yaşamı Cumhuriyetin dönemleriyle birlikte ele alır ve gerçekçi yöntemle işler. Belediye başkanlığı seçiminde Hulki Bey’le eski başkan çekişir. Mühendis Bekir, Menderes’in taşkınıyla ilgili çalışmalar yapar. Menderes deltasının temizlenmesi çalışmaları engellenmektedir. Parasıyla her sorunu çözen yaşlı Zati Bey, on sekiz yaşındaki Muhlis’in sevdiği Cemile’yi alır. Öğretmen Sıtkı, Halkevi’nin kitap ve gazetelerini sattığı ortaya çıkan öğretmen Zafer’i döver. Dispanserin doktoru Sezai işine hiç bakmamaktadır. Belediye doktoru Reşat, mikrop saçan su kuyularını kapatmak ister ama Zati ve Hulki Beyler karşı çıkarlar. Sel yaklaşmaktadır, egemen güçlerin engellerini aşamayan Mühendis Bekir kahrından ölür. Zati Bey, kasabaya atanan devlet görevlilerine sürekli olarak herkesin eşiyle geldiği ziyafetler vermektedir. Kasabada ölenlerin yerine doğanlarla, kasabadan gidenlerin yerine kasabaya yeni gelenlerle olaylar birbirine benzer biçimde sürer. Adı Ksenefon’un Anabasis’inden alınan Onbinlerin Dönüşü’nde, İkinci Dünya Savaşı yıllarında güçlenen ırkçılık akımıyla toplumcu düşüncenin çatışması ele alınır. Nesrin adlı uçuk bir kızı seven, güzel şiirler yazan, duygusal birisi olan Halit’le ırkçılığa karşı düşünceleri olan Recep, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan iki arkadaştır. Önceleri birlikte ırkçılığa ve savaşa karşı düşünceler taşımalarına karşın Nesrin yüzünden iki arkadaşın arası açılır. Halit ırkçı ve solcu gençlerin çatışmalarına karışmaz, onun için mutluluk yalnızca Nesrin’de, aşkındadır. Recep’se ırkçılığa karşı savaşımın içindedir, mantıklıdır ve Mediha’yla nişanlanır. Recep asistan olacaktır. Nesrin verdiği yılsonu partisinde Recep’i elde etmek ister, reddedilince öfkesini Mediha’dan çıkarır. Recep’le Halit birbirinden koparlar. On yıl geçtikten sonra Halit yanlış yaptığını anlar. Savaşımdan dönmenin acısıyla doludur. Amcasıyla bir ticaret firması kurmuş, zengin olmuştur ama mutsuzdur, aile ve kafa dinginliği bulunmamaktadır. Eşinden boşanır ve romanın sonunda yürüyüşte olan on binlerin arasına katılır. Yılan Hikâyesi’nde çok partili yaşama geçiş dönemi anlatılır. Menderes’in taşkınının toprakların sular altında kalması ve balık avlamak için gölden yararlanma çabalarının karşısına dalyan ağasının çıkması insanları umutsuzluğa, çaresizliğe sürüklemekte, olayı bir yılan hikâyesine dönüştürmekte; halkağa, halkdoğa çatışması biçimlenmektedir. Köyün yakınındaki gölün taşmasıyla tüm köylününki gibi Recep’in tarlası da yine sular altında kalır. Ağa, dalyanına balık gelmesi için gölün suyunun sürekli aynı düzeyde kalması için ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1023
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle