03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K öprü”, bir yerden öte yere geçmenin, bir biçimde yeni serüvenlere açılmanın aracı değil mi?.. Bu da en çok gençlere yakışan bir tutum olmalı... Genç aramayacak, genç bulunduğu yerden başka yerlere, evrenlere sıçramayacak da kim yapacak bunu? Mışıltılı uykuda bebekler mi, taşkın cinliklerine karşın fiziksel yeterliğe henüz ulaşamamış çocuklar mı, yoğurdu artık üfleyerek yeme alışkanlığında kılı kırk yaran biz mıymıntılar mı? Köprü deneyimdir bu yanıyla, yaşamın içine, derinlerine saldığı köprüdür insanoğlunun... Bu yüzden “köprü”yü gençlikle ilişkilendirmekten daha doğal ne olabilir? Gençler, 1968’in öngünlerinde, yaz tatillerinde Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılır, okulsuz, yolsuz yerlere okul, yol yapar; bu arada iki ucu buluşturan köprüler kurardı... Bunlardan biri de Hakkâri’nin Zap Irmağına kurulan köprü olmuştu... Genç belgeselci Bahriye Kabadayı’nın “Devrimci Gençlik Köprüsü”nü izlediğinizde, söz konusu köprünün öyküsünü de öğrenme fırsatı buluyorsunuz... 12 Eylülde böylesi köprüleri attılar, gençleri deneyden, cesaretten uzaklaştırdılar, sonuçta her yanı uçurumların kapladığı bir ucube ortam çıktı ortaya... itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Gençlik köprüsü... cuklara, gençlere, isterse yetişkinlere yönelik yazsın kaleme aldıkları yapıtlara çok daha yoğun yazınsal erke yüklediği, sonuçta verimini çok daha yetkin yazınsallıkla donattığı gibisinden bir anlam çıkacaksa eğer, bakın işte, buna itiraz edecek değilim doğrusu... Gerçekten de andığım yazarların öteki öykülerini, romanlarını nasıl okuyorsam söz konusu dizide yer alan kitaplarını da buna koşut kavrayışla okuyup alımlamaya giriştiğimi söyleyebilirim gönül rahatlığıyla! Nitekim iki yazarın, Necati Güngör’le Osman Şahin’in söz konusu diziye yeni kitaplarıyla katılması, diziyi ne ölçüde ciddiye aldıklarının da göstergesi sayılmalı! Yazarların dilsel tutumlarında, anlatımlarında, biçimsel, biçemsel kaygılarında, eğretilemelerinde, kurgularında, sonuçta yazarlık anlayışlarında, yazarlık hamurlarında bu yaklaşım bütün bütüne kendini gösteriyor. Necati Tosuner’in burkulmalarla örülü alaysaması, Ayhan Bozfırat’ın yazınsal işçilik bağlamında ayrıntıları dağıtıp yerleştirmedeki özeni, Ömer Seyfettin’in bir insanda tüm toplumu kucaklayan öyküleme ustalığı, Necati Güngör’ün sevgiyle acıma duygusunu birbirinden ayırarak ama aynı zamanda yeni bir yaklaşımla yine birbirine katıp harmanlaması, Osman Şahin’in uçurumlar başındaymışçasına insanın içini ürperten anlatımı bu beş kitapta bir kez daha, yeniden karşımıza çıkıyor... DIŞ DÜNYAYA UZANAN KÖPRÜLERİN ÖNÜNDE... Sonuçta bu özellikler, kitapların gerçek anlamda dış dünyayla kurulan birer köprü olarak öngörüldüklerini, enikonu böyle bir köprüye dönüştüğünü ele veriyor... Kitaplar hem farklı bir dünyaya doğru yelken açmamızı sağlıyor bizim, hem yeni keşiflere doğru yaşam deneyimi bağlamında zenginleşmemizin de önünü açıyor... Gelin önce birer betimleme tümcesi kurmaya girişelim andığım beş kitapla ilgili olarak... Örneğin Tosuner’de, kahramanımız aracılığıyla evden kaçıp İstanbul’a gitme düşünü yaşamak, Bozfırat’ta babanın ölümü ardından, annenin evlere gündelikçiliğe gitmesini, sonra küçük kız kardeşin bu evlerde horlanmasını içine sindiremeyen kahramanımızın melodramatik yaşamıyla yüzleşmek, Ömer Seyfettin’te, birey olarak içinde yaşadığımız toplumla çatışmalarımızın bizi yer yer nelerle yüz yüze getirdiğini gözlemlemek, Güngör’de, sevginin sessizlikle, içtenlikle büyüyüp serpileceği düşüncesini tartmak, Şahin’de tanımadığımız, dilini bile bilmediğimiz coğrafyadaki gerçekliklerle bir tür ayna içinde yüzleşmek... Hangimiz yaşamamışızdır, yaşamımızın bir anında böylesi duygularla yüzleşmemişizdir ya da bunun bir biçimde tanıklığını yapmamışızdır, çevremizden bunları duymamışızdır? Bu kitaplarda biz, soy yazarların bizi sarıp sarmalayan büyüleyici yazınsal havasıyla kuşatılıyoruz her kezinde. Usta yazarlarımızın böylesi kitaplar verimlemiş olmalarını, yalnız çocukgenç yazınımıza değil, tüm yazınımıza, dilimize armağan olarak almamız zorunlu bu nedenle. Az iş mi yapılan? Bu yazarlarımızın önümüze serdiği evrenler, kol kola girdiğimiz kahramanlar küçümsenebilir mi? Bütün bunlar, okur açısından elbette büyük kazanım... Bir de bunun yanına eklenen, güzelduyusal açıdan, ahlaksallık bağlamında okuru kuşatan doygunluğun, yetkin duruşlu tokluğun altı da çizilebilir... Öte yandan diliyle, imgelemesiyle, okuma zevkimizi artıran, ötesinde bilincimizi bu yönde pekiştiren kitaplar bunlar. Alabildiğine yüksek gerçektenlik duygusuyla, yazınsal işçiliğindeki özeniyle, dramatik dolantılarının, psikolojik oluntularının eksiksiz yerine getirilişiyle pırıl pırıl, göz kamaştırırcasına parlayan kitaplar... Yukarıdan bu yana saydığım yazınsal özellikleriyle, yaşamyazın birlikteliği açısından taşıdığı değerle, hemen her okurun, ama özellikle gençlerin mutlaka okuması gereken bir diziyi oluşturuyor bana göre söz konusu yapıtlar... ÖYKÜYLE, ROMANIN KÖPRÜSÜNDEN GEÇMEK... “Köprü Kitaplar” dizisine, öykücülerle başlamanın daha doğru olacağının düşünüldüğü seziliyor. Doğrusu yalnız iyi bir yazar seçimi değil, bu yönde sağlıklı bir mantığın da göstergesi aynı zamanda bu yaklaşım... Gerçekten yazınsal tür olarak öyküyle, romanla gençlere yönelip onlar için köprü oluşturmaya, kurmaya yönelmek, hayatın karşısında onları bu kitaplar aracılığıyla köprü kurmaya kışkırtmak, çocukgençlik yazını bağlamında yapılabileceklerin güzel bir örneği... Öte yandan işe ustalarla başlamak, onların daha önceki verimleriyle yetinmeyip kendilerinden yeni, ilk kez gün yüzüne çıkardıkları dosyalar alarak kitaplaştırmak... Bunu sürdürme kararlılığı göstermek... Köprü kitaplar arasında, ileride şiir türünde, ne bileyim belki başka türlerde kitaplar da düşünülmüştür...... Herkesin çocuklara ağır bombardımanlar indirdiği bir çağda, onlara sanatın iyileştirici, sağaltıcı kimyasıyla yaklaşmak, her zaman çok soylu bir tutum olarak geliyor bana... Öteki ciddi yayınevlerinin buna koşut çalışmalarıyla Günışığı Kitaplığının bu seçkin tutumunu övgüyle karşılamalıyız bu nedenle. Öyle ya dış dünyadan gelen bu saldırgan, barbar tutuma karşın yine de korkmadan bu doğrultuda yepyeni yaşam deneyimleriyle cesaretlendirmek gençleri, ne güzel! İleride diziye eklenecek yeni yazarlarla değişik türde kitaplarla söz konusu köprülerin çok daha güçlü, yaygın bir ağ oluşturması beklenebilir elbette. Bu çerçevede 1960’ların, 70’lerin yazarlarıyla, hatta doksan yıl öncenin kurucu öykücüsüyle diziye başlamak, kuşkusuz belirgin bir ağırlık kazandırıyor zaten işe... Ayrıca Ömer Seyfettin’in yazdığı dilin korunarak gerekli açıklamalarla okurun, bunu kolayca alımlamasını sağlamak da övgüyle karşılanmalı. Bu çerçevede örneğin ileriki haftaların birinde, Osman Şahin’in Katuna’da Dokuz Ay’da, Selma öğretmenin gözünden anlattığı 1960 sonlarındaki Güneydoğu Anadolu’daki köy gerçekliği ile, Mahmut Makal’ın Bizim Köy’de öğretmen Mamıdefendi’nin bakışıyla anlattığı, 1940 sonlarındaki Orta Anadolu köyü gerçekliğini karşılaştırmayı, öğretmen iki yazardan kalkarak bu iki köyle öğretmen temelinde günümüz öğretmenlerine gelmeyi, kırk yıl öncesiyle altmış yıl öncesinin gerçeklikleriyle bugünü kabaca da olsa değerlendirmeyi çok isterim doğrusu... Böyle güzel girişimler, çabalar da olmasa insan ileriye gidilip gidilmediğinden bile kuşkulanacak neredeyse... Sahi biz böyle sersem sepelek ne yapıyoruz dersiniz? Yerimizde mi sayıyoruz, yoksa uygun adım yeni bir ortaçağa doğru mu gidiyoruz? “Köprü Kitaplar”, çağdaşlığın da köprüsü...? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1023 “K Ama işte yeni bir köprü açıldı önümüzde: Günışığı Kitaplığı tarafından başlatılan, Semih Gümüş yönetimindeki “Köprü Kitaplar” dizisi... İlk beş kitap yayımlandı bile. Köprüdeki bu kitaplar kimlerden, neler? Yayın sırasına göre sayayım: Necati Tosuner’den Keleş Osman (2008), Ayhan Bozfırat’tan Sokakta Tek Başına (2008), Ömer Seyfettin’den Sivrisinek (2008), Necati Güngör’den Sessiz Yürek (2009), Osman Şahin’den Katuna’da Dokuz Ay (2009). Aldığım bilgilere göre altıncısı da şu sıralar yayımlanmak üzere: Azra Erhat’tan Troya Masalı. İleride, tasarladığım bir Azra Erhat yazısında, bu anlatısına da değineceğim ayrıca onun. Sivrisinek ile Sessiz Yürek, kısa öykülerden oluşuyor, ötekileri çocukgençlik romanı... Ama okur yaşındaki dağılım açısından dikkate alındığında öykülerle romanların, salt çocuğa ya da yalnız gence veya erişkine yönelik olmadığı görülebiliyor. Gerçekten andığım beş kitap da geniş bir yelpazede okura sesleniyor. Kendi payıma ben de, kimilerini önceden bildiğim halde severek, yazınsal tatlar alarak okudum bu kitapları. “KÖPRÜ KİTAPLAR”IN USTA YAZARLARI... Dizideki başarı, usta yazarların böyle bir dizide bir araya gelmelerinden kaynaklanıyor. Evet hüner, başarı, bu uzlukta yatıyor yanılmıyorsam... Nitekim “Köprü Kitaplar”daki yapıtların yazarları, Türkçenin öncü kadroları arasında sayılabilecek beş addan, yazınsal birikimimizi yansıtabilecek, bunu birebir simgeleyebilecek öykücülerimizle romancılarımızdan oluşuyor... Hangisini alırsak alalım, yazınsal geçmişi olan, yapıtlarındaki sağlamlıkla öne çıkan, bu da söz mü alanında, yetkinlik, öncülük savı taşıyan öykücü yazarlardan seçildiği sezilebiliyor bunların tümünün de. Sözgelimi Ömer Seyfettin üzerine ne söylenebilir? Tanımayan var mı onu? Türk öykücülüğündeki yerini bilmeyen onun?.. Belki bundan daha önemli olarak, Türkçenin gerçek anlamda yazın dili haline gelişindeki öncü tutumuyla yalın, alçakgönüllü, ama görkemli, eşsiz emekçiliğiyle, paydaşlığıyla anılmalı o... Ötekilerini de Türkçenin öncü kadroları arasında sayışımın nedeni var elbette... Necati Tosuner’i, Ayhan Bozfırat’ı, Necati Güngör’ü, Osman Şahin’i alalım... 1950 kuşağının asli niteliğini koruyan, bunu en yüksek düzeyde tutmaya çabalayan, onlardan devraldıkları değeri, 1960’lardan, 70’lerden günümüze taşıyagelen kişiler bunlar... Hatta birer simge oldukları da düşünülebilir bu yazarların... Nitekim kitapların salt çocuklara, gençlere yönelik yazıldıklarını düşündürtecek en küçük bir belirti yok sanki, yapıtları okurken kavrıyorsunuz bunu. Tersine okuma ediminiz sırasında görüyorsunuz ki yapıtlar, okur yaşı çok daha aşağılara inebilecek düzey gözetilerek, bu yönde tasarlanarak kaleme alınmış, o kadar... Burada öteki çocukgençlik yazını türlerinde öykü, roman verimleyen yazarların, işi hafifseyerek yazdıkları ya da en azından yazınsal tutumlarını yeğnileştirerek bu işe yaklaştıkları gibisinden görüş getiriyor değilim kesinlikle... Ama bundan, eğer kimi yazarların, ister ço SAYFA 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle