04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Edith Wharton’ın ‘İki Kız Kardeş’i de dilimizde İnsan halleri ve durumları... ödemelerine, hayatta kalmalarına, borçsuz yaşamalarına yetiyordu; büyük umutlar beslemeyeli hayli zaman olmuştu.” Romanda Bunner kardeşlerin yalnız ve kimsesiz olmaları, evde kalmışlıkları ve hayatı yaşayamamışlık duygusuyla birbirlerine sarılmaları anlatılıyor. OLAYLARIN BAŞLANGICI İki Kız Kardeş, kısa ve trajik bir öyküdür. Eline erkek eli değmemiş iki kız kardeş, fakir ama namuslu bir hayat sürmek için sürfile yapıp, bone kenarları süsleyerek, dikiş dikerek hayatlarını kazanıyorlar. Dükkânlarının arka bölümündeki tek odayı yaşam alanları haline getirmiş kısıtlı bir hayat sürüyorlar. Orada yemek yapıp yiyorlar ve aynı yatakta yatarak yokluk içinde yaşarlarken Ann Eliza, kardeşi Evelina’ya doğum gününde bir saat alıyor. Bir yıl önce annelerinden kalan saati parasızlık yüzünden satmış oldukları için evlerinde saatleri yoktu. Saati öğrenmeleri gerekince Evelina meydandaki saate bakmak zorunda kalıyordu. Ann Eliza da bu nedenle bir saat almaya karar veriyor. Bu saat, onların sakin hayatlarını değiştirmekle kalmıyor, olumsuz olayların da başlangıcı oluyor. Ann Eliza saati ‘..., Meydan’ın öte ucundan, hayatında göreceğin en garip dükkândan ...’ Herman Ramy’den almış. Edith Wharton dükkancı Herman Ramy’i kibar bir adam olarak anlatıİNSAN KENDİNE YETMELİ yor. Herman Ramy, Ann Eliza’ya TifYüzyıllardır kadınlar mutluluğu, âşık fany’s’de çalıştığını, hastalanınca işi bıolmakta, iyi bir eş bulup evlenmekte rakmak zorunda kaldığını, sonra da olduğunu sanırlar, bu düşünceler güonu tekrar işe almayınca kendi dükkânümüzde her ne kadar kadınlar çalışnını açtığını anlatıyor. Akıllı ve eğitimli maya başladıktan ve ekonomik özgürgörünmesinin yanı sıra hastalıklı bir lüklerini aldıktan sonra değişmiş göhali var. O günden sonra Ann Eliza, zükse de hâlâ geçerliliğini korumakta. Ramy’i aklından çıkaramıyor. Ne yapıp 20. yy. başlarında ise bu kanı henüz deedip onunla tekrar karşılaşmak istiyor. ğişikliğe uğramamıştı. Evelina evlenEvelina bir gün saatin bozuk olmasını mesine ve sevdiği adama kavuşmasına bahane ederek Ramy’le tanışıyor ve onun evlerine ziyarete gelmesinin ne kadar iyi olacağını söylüyor. Ramy’le olan dostlukları iki kız kardeşin önceleri hayatlarına renk katsa da Ramy’nin sırları onları daha sonraları olumsuz etkiliyor. Novella diyebileceğimiz kadar kısa olan bu roman her toplumda olabilecek türden bir yaşantıyı anlatıyor. Fedakâr abla Ann Eliza kendi isteklerini bastırarak kardeşini kendi önüne koyuyor ve onun mutluluğu için Ramy ile Eveline’nin aralarında gelişen yakınlaşmayı uzaktan seyrediyor. Ann Eliza kardeşine ve Ramy’e istedikleri gibi yaşama izni vermeyi tercih ediyor. Gerçekte Ann Eliza da Evelina kadar heyecanlı, ve bir erkekle beraber olmayı, en az onun kadar istiyor. Evelina bencilce kendini ön plana koyup ablasının ne düşündüğünü bile sormadan Ramy’e sahip çıkıWharton kadın duygusallığının, mantığı nasıl da bir tarafa yor. İki kardeşin birbirlerine Edith bırakarak kişinin kendini yok etme derecesine getirdiğini çok güolan bağlılıkları Evelina’in zel anlatmış. evlenmesiyle bile bozulmuyor. Başka bir şehirde yaşamak zorunda kalan kardeşine her türlü yardımı yaptıktan sonra yalnız kalan abla Ann Elize’nin tek isteği kardeşinden gelecek mutlu haberler. Önceleri gelen mektuplar Evelina’in hayatını pek açıklıkla anlatmasa da kardeşinden haber almak Ann Eliza’yı mutlu ediyor. Edith Wharton her iki kız kardeşin içinde bulunduğu durumu son derece büyük bir incelik ve duyarlılıkla anlatmış. Romanın ilk başında iki kız kardeşin yaşamlarının ne kadar dar bir alanda geçtiğini görüyoruz, fakir ve yalnız bu iki kardeş her şeye rağmen mutlu ve hayatı kabullenmiş kendi ortamlarında yaşıyorlar. Yazar kardeşleri anlatırken bir hüzün veya acıma uyandırmadan olanı olduğu gibi yansıtıyor. Ancak daha sonra Ann Eliza’nın yalnızlığını, kardeşi olmadan hayata tutunmasının ne kadar zor olduğunu, nelere göğüs gerdiği gerçeğini anlıyoruz. Yazarımız düğünden sonra Ann Eliza’nın içinde bulunduğu durumu çok güzel ifade ediyor: ‘... Gelenlerin varlıklarının tanıdık sıcaklığının gerisinde, kapıda dikilen ‘Yalnızlığı’ görüyordu Ann Eliza. Ann Eliza bu kadar iri bir konuğu barındıramayacak kadar ufak biriydi, yetersiz olduğu duygusuna kapıldı....’ Kardeşi varkenki yalnızlıkla, kardeşi evlendikten sonraki yalnızlığın boyutları ürkütür Ann Eliza’yı. ‘İki Kız Kardeş’ 1920 Amerikası’nda, New York’un kenar mahallerinden birinde, küçük bir dükkânda, el işlemeleri ve terzilik yaparak geçimlerini kazanan iki kız kardeşi anlatıyor. Ë A. Şebnem BİRKAN dith Wharton 1921’de Pulitzer edebiyat ödülü alan ilk kadın yazar. Wharton genel olarak konularını üst sınıf burjuvazisinden alan bir yazar. Edith Wharton 18621937 yılları arasında yaşamış, New York’un zengin bir ailesinin kızı olarak dünyaya gelmiş. Edebiyatın yanı sıra dekorasyon ve bahçe tasarımlarıyla da ilgilenmiş çeşitli kitaplar yazmış bir romancı. I. Dünya Savaşı’ndaki yardımlarından ötürü Fransa tarafından Legion D’Honeur nişanıyla onurlandırılmış. Romanlarında sosyal ve kişisel doyumu, bastırılmış cinselliği ve sonradan görme zenginleri konu almayı yeğlemiş bir yazar Wharton. Üst sınıfların ahlaki değer yargılarını, iki yüzlülüklerini ironik bir biçimde işlemiş, paranın yeni bir değer olmasını ve eski ailevi değerlerin yerini almasını reddetmiştir. Dünyanın kötü bir yer olduğunu Amerikalı kadın yazarlar arasında ilk savunanlardan biridir. Ona göre yaşam ölümle eş değerde üzücüdür. Hayatlar, görev ve sorumluluklar yüzünden yıkılmakta, New York’un yalandolan şehir hayatı insanların değerlerini ve saflıklarını almıştır. Bunner kardeşlerin öyküsü, 1920 Amerikası’nda, New York’un kenar mahallerinden birinde, küçük bir dükkânda, el işlemeleri ve terzilik yaparak geçimlerini kazanan iki kız kardeşi anlatıyor. Kimsesiz bu iki kardeş “... derli toplu dükkânlarıyla gurur duyuyorlardı, onun mütevazi başarısından da hoşnuttular. Bir zamanlar hayalini kurdukları gibi değildi, eski arzularının sefil bir imgesiydi sadece, ama kiralarını rağmen mutluluğu bulamamıştı bu durumu mektuplarındaki ifadelerden görüyoruz: ‘ ... ‘Eş’ gibi tatlı bir kelime karşılığında özgürlüklerinden vazgeçenler, parlayan her şeyin altın olmadığını görmeye hazırlıklı olmalıdırlar, ayrıca senin gibi hayat ırmağında yaz bulutu gibi başıboş ve sakince süzülmeyi bekleyemem, kaderim bu değil, ama başıma ne gelirse gelsin ben hep mütevekkil ve duacı olacağım; ...’ Edith Wharton kadın duygusallığının, mantığı nasıl da bir tarafa bırakarak kişinin kendini yok etme derecesine getirdiğini çok güzel anlatmış. Her insan kendine yetmeli, tam ve bütün olmalı; bu durumu kadın veya erkek diye ayırmamalıyız. Her insan hayata nasıl yalnız geliyorsa, yalnız yaşayacak kadar da tam olmalı. İnsanın kendini bir erkekle veya bir kardeşle tamamlaması kendini eksik bulması anlamına gelir. Bir gün, o kişi gittiğinde de kendini eksik hisseder. Kişinin kendi bütünlüğünü kimseye bağlamaması gerektiğine İki Kız Kardeş’te tüm açıklığıyla tanık oluyoruz. FEDAKÂRLIK YAPMAK... Yaşam her ne kadar birileriyle yaşanıyor gibi gözükse de, aslında herkes kendi yaşamını, kendi yalnızlığı içinde yaşıyor. Hepimiz bu bilinçte olursak, bir şeyleri veya birilerini kaybetme durumunda kalmayız. Edith Wharton romanında bunu bizlere düşündürtüyor: ‘...Hayatında ilk kez, kendini feda etmenin yararsızlığını ürkütücü sorunuyla belirsiz bir biçimde yüz yüze kalmıştı. O güne kadar hayatına yön veren kalıtsal ilkeleri sorgulamak aklına gelmemişti. Başkalarının yararı için fedakârlıkta bulunmak o güne kadar ona hem doğal hem gerekli görünmüştü; ama o zamanlar bu davranışının o yararı sağlayacağına inanıyordu. Oysa şimdi anlıyordu ki hayatın verdiği armağanları reddetmek, onların, uğruna reddedildiği kişilere aktarılacağını garanti etmiyordu; bildiği cennet ıssızdı şimdi. ...’ İlknur Özdemir’in çevirisiyle okuduğumuz İki Kız Kardeş, hayatımızı bir daha gözden geçirmemize neden olacak. Fedakârlık yapmanın kimseye bir faydası olmadığını çünkü herkesin bir seçimi olduğunu, bizim başkasının iyiliği için bir şey yapmamızın gereksiz olduğunu, hayatta tek bir görevimiz olduğunu, bunun da kendi hayatımızı en iyi ve verimli bir şekilde yaşamamız olduğunu anlatan bu novella bir asır öncesiyle bugün arasında aslında pek bir şeyin değişmediğini gösteriyor. Akıcı bir dili ve üslubu var. İlknur Özdemir’in çevirisi başarılı. Aslına uygun ve yerinde kullandığı deyimlerle aslı kadar güzel bir anlatıma sahip. Bir asır öncesini anlatmasına rağmen bu günü anlatır gibi hâlâ günümüzde de geçerli olan insan halleri ve durumlarına tanık oluyoruz. ? İki Kız Kardeş/ Edith Warthon/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Turkuvaz Kitap/ 108 s. E SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle