04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş A iir Atlası CEVAT ÇAPAN Odia OFEIMUN/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘bilmiyorum ağlasam mı gülsem mi tükürsem mi yutsam mı’ nasıl kaçabilirim karanlıkta savaş düzeni almış bu öldürücü akrep kuyruklarından göstererek yüz kızartıcı bir belgeyi lamba ışıklarına güveni, yaşama güveni destekleyenlerin verdiği? Ve şarkılar söyleyemem ki tıkayınca onlar örümcek ağlarını ağzıma yön kestirme yeteneklerinin salyalarını tükürünce yüzüme kimler açacak bu gelişigüzel yürüyüşe beslediğim umudun giriş kapılarını? İçime işlemiş acılarımın değerini düşürmek için köreltemem duyargalarımı yine de dudaklarıma uzattığın su kabağı tasından sular içmeye hayır diyemem İnançları sarsıcı bir demet dua yanıtlamalı bu iğrenç görüntüleri ülkem, kadınım Odia Ofeimun frika şiirinin önde gelen şairlerinden Odia Ofeimun, 16 Mart 1950’de, Nijerya’da, Edo State bölgesinin IruekpenEkuma yerleşim yerinde doğdu. Yükseköğrenimine başlamadan önce işçilik, memurluk, gazete muhabirliği gibi işlerde çalıştı. Ibadan Üniversitesi’nde politika bilimi üzerine eğitim gördü. 1975’Te Üniversite’nin düzenlediği şiir yarışmasında ‘The Poet Lied’ adlı kitabıyla ilk ödülünü aldı. Nijerya 2. Cumhuriyet Dönemi’ndeki (19791983) muhalefet liderinin özel sekreterliği görevini üstlenmesi politik deneyimini arttırdı. Lagos Guardian gazetesinde kültür ve sanat editörlüğü yaptı. 19931997 yılları arasında Nijerya Yazarlar Birliği başkanlığını yürüttü. Şiirlerinde protest bir dil kullanarak sosyopolitik konular üzerinde yoğunlaştı. Niyi Osundare, Femi Osofisan, Festus Iyayi gibi Odia Ofeimun da edebiyata halkların, ulusların yeniden yapılandırılması ve bilinçlendirilmesi işlevini yükledi. Yayımlanmış kitapları: ‘The Poet Lied’ (1980), ‘A Handle of the Flutist and Other Poems’ (1986), ‘A Feast of Return Under African Skies’ (1990), ‘Dreams at Work’, ‘London Letter and Other Poems’, ‘Go Tell the Generals’, ‘A Boiling Caracas and Other Poems’, ‘ I Will Ask Questions with Stones if They Take My Voice’. DEVLET MEMURU Sıkıcı bir gün: oturuyorsun sen can sıkıntısının gübre yığını üzerinde, sanki sıradan benzerlerinin baygın güneşinde uzanıyor bir kertenkele. Kaygısız gülüşün ağır saatlerin acısız kederiyle süslenmiş. Aylak bir yıldız geçiyor gökyüzünü çırılçıplak. Bu sıkıcı günde katlanıyorsun verimsiz sabrına parçalarına ayrılmış sanayi örümceğinin, söyleyemezsin kesinlikle ne istediğini. Gerçekten senin ihtiyacın, bayım topuzdur, hoparlördür bir havan topuna tıkılmış düşüncelerdir parçalamak için gerçekleşmeyecek şeylere duyduğun intikamı. Karnı belirsiz, dümdüz bu günde oturuyorsun can sıkıntısının gübre yığını üzerinde, uzanarak sıradan benzerlerinin baygın güneşinde. atmaca gagalarına biçim verenlerden, bekleyemelim geleceğimizi korumalarını kendi dönemlerinde bize attıkları çamurlardan. Yine diyorum ki umutlanarak diyorum ki geri alacaksın gözkapaklarını inciten boncukları diyorum ki ancak azaltabiliriz biz bu soğuk yeryüzünün avutmayan mayasını kutlayarak düşlerimizi sınırsız aşkla, tırmanan bir tatla. SEL VE YANGIN İstemiyoruz biz toprak kaymalarını Küf kokulu ormanlar, zenginlik avcılarının pisliği, kökler kadar derinden etkileyebilir vahşi yaşamın tensel gururunu etkileyebilir iftiraya uğramamak için yaşayan her varlıkta bir tanrı gören babalarımızın genel kanısını... Yağmurlar başlıyor, büyük seller ve gök gürültüleri yetinmeyeceğiz daha azıyla Yeni günde karadaki tüm homurtuların yeni doğumlarla yükseldiği, salyangozların evlerini değiştirdiği, nehirlerin vadilerini değiştirdiği yeni günde kıyı gölümüzün kıyısında dikilip dururken yağmurlarda, büyük sellerde, gök gürültülerinde karşı tarafı bildirecek sınır taşlarımızın olmadığı yeni günde ağlamayacağız haykıra haykıra dünyanın sonuna Şarkılar söyleyip danslar edeceğiz sokaklardaki çöp yığınları, sahte tapınaklar, pazar yerlerinde yağlı parmaklarını yalayan soyguncu petrol krallarının gösterişli günahları silinip yok olacak çünkü Şarkılar söyleyip danslar edeceğiz çünkü yeniden yazılacak yaşamlarımız mutlu kehanetlere doğru: Yangın yok bundan sonra KURTAR BENİ Sömürülmüş yüzlerden, fırıl fırıl dönen plastik paraların savaşçı öfkesine bulaşmış yeminlerini unutan bezgin âşıkların kirli maskelerinden baba, kurtar beni Alev alev yanan huzur evlerindeki vârislerini hatırlamayan, cinsel bir doyumla kâğıt paralarını kucaklayan günahkâr annelerden kurtar beni, baba Kurtar beni gece öldüğünde sabahın ilk saatleri zayıflatmadan irademi yayılan kahvaltı kokuları isteğimi yıkıp devirmeden. Diliyorum, kurtar beni bağlı olsam da bileklerimden arzu dolu sevdalara, deniz kızlarına sarp geçitler arasında, vahşi yalanlarla kıyı gölünün kusup yuttuğu Kurtar beni, kurtar yıkıp yok eden girdap danslarından ekinlerimizi, en iyi elçilerimizi yıkıp yok eden girdap danslarından Değiştirdiler onlar isteklerini rüzgârla kara altın içinde eriyinceye dek yürekleri rüzgârla değiştirdiler liderlerini unutuncaya dek tanrıların iletilerini Baba, kurtar beni. TÜKÜRSEM Mİ YUTSAM MI Kentlerimizin kokuşmuş cehenneminde gerçek, tersyüz oluyor bulanık mazgallarda Gelip geçenler tükürüyorlar alabildiğine dolduruyorlar cinsel hastalıklı sidikleriyle boşaltıyorlar hurda dolu kurbağa karınlarını varlığını sürdürmesi gerekenlerin kısa kesim saçlarına bol bol sövgülerle Ah, çekinmiyoruz maskaralıklardan gün doğumundan batımına dek kaldırıyoruz yumruklarımızı saygıyla varlığı sürmemesi gerekenlere Ama nasıl bulurum nefretimi dile getirecek dili öfkemi dışa vuracak çekici zavallı savsözlerle kum gibi kaynayan bir gökyüzünün sıradan taklitleri içinde yetişiyorken biz Şimdi kentlerimizin kokuşmuş cehenneminde bilmiyorum ağlasam mı gülsem mi tükürsem mi yutsam mı ? SAYFA 23 SOĞUK YERYÜZÜ Yeryüzü soğuktur, sevgilim gazete bayilerinde kepçe kepçe verilen bilimsel umutların balçık zemininde uzanmak yararsız. Aranmasın yarının ılık nefesi duasal gülümsemelerin rahatlığını takınan bu çirkin kuklaların yüzlerinde ne de sarhoş generallere kukuletalar yapmak için övgülerin solgun baş örtüsünü sallayan fahişelerin bilezikli bileklerinde. Diyorum ki sevgilim hiçbir şey beklemeyelim onlardan, değerlerimizin piliç köklerine saldıran ŞARKILAR SÖYLEYEMEM Kİ Görmezden gelemem dev akbabaları gökyüzünden çeken pazar yerlerindeki kokuşmuş leşleri Görmezden gelemem sinek kırbaçlarını: CUMHURİYET KİTAP SAYI 1019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle