Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA nallarında edebiyat uyarlamalarının fazlalığı göze çarpıyor. Reşat Nuri’den Orhan Kemal’e, Ayşe Kulin’den Halid Ziya Uşaklıgil’e, Halide Edip’e... Dünün ya da bugünün edebiyatçıları dizilerde karşımıza çıkıyor. Yazarlarımızın sık sık hatırlanmaları güzel bir şey. Ne mutlu ki yeniden hatırlanıyorlar. Bir merak uyanıyor ve yeniden okunuyorlardır umarız. Ama kimi diziler ağzımızda buruk, mayhoş hatta acı bir tat da bırakmıyor değil... Olmamış diyoruz.. Olmuyor.. Bu güncel tartışmaları bir yana bırakalım.. Romana, Aşkı Memnu’ya bir göz atalım diye düşündük. A. Şule Süzük değerlendirdi ‘Aşkı Memnu’yu. Törenin her iki tarafta kurbanı olanların içgüdülerine, yüreklerinde esen fırtınalara, gelgitlere değerek kaleme alınmış bir roman, ‘Bucaklar’. Aslında gerçeğin ta kendisi. İnsan olma halini tüm zaaflarıyla ele alıyor. Gamze Akdemir usta yazar Osman Şahin ile yeni kitabını ve töre terörünü konuştu. Yazarımızı burada bir kez daha kutlamak gerekiyor; Bu yılın ‘Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’ Osman Şahin’e verildi. JeanPaul Sartre denince akla gelenleri sıralamak kolay: Kuram, felsefe, eylem, aydın tavrı, kıyasıya eleştiri ve mücadele içinde geçmiş bir yaşam. Eserleri ve eylemleriyle dünyayı etkilemiş bir portre çıkıyor karşımıza. Özel hayatından eylem ve düşünceleriyle bir döneme damgasını vuran; görüşleri hâlâ geleceğe taşınan bir isim. Denis Bertholet’nin Sartre’ı anlattığı biyografi, yalnızca bir aydının çok bilinmeyen kimi yönlerinin portresini çizmekle kalmıyor, aynı zamanda yirminci yüzyılın önemli bölümünü etkileyen olay ve kişileri de gözler önüne seriyor. Kitabı Ali Bulunmaz irdeledi. Bol kitaplı günler... Bugünlerde televizyon ka P eytin’in Şiiri” meğer şiir değilmiş, adı üstünde: Zeytin’in şiiri. Olağanüstü, şiirsel bir metin; ama düzyazı şiir kapsamına da, bana kalırsa şiirsel nesir kategorisine de sokulamaz. Giono da öyle koymuş kaldı ki: 1931’de Bifur dergisinde yayımladığı metni Yaylaların Manosque’ına eklemiş. ervasız Pertavsız ENİS BATUR Zeytin Yazısı “Z Bizim edebiyatımızda “şiirsel nesir” tamlaması hayata geçmemiştir. İleri sürülse, büyük olasılıkla yanlış anlaşılacak, ‘şairaneliğin’ ağır bastığı bir düzyazıdan dem vurulduğu sanılacaktır. Oysa, şairanelik iyi edebiyata aykırı bir özellik; olsa olsa küçültücü bir sıfat halinde kullanıyoruz onu. “Şiirsel nesir”, şiir olmayan, şairanelikten bütünüyle yalıtılmış, bir durumun şiirini ortaya çıkaran, öykü ya da romanda rastladığımız kişiolay bağlantısallığına yer vermeyen bir ara tür. Bonnefoy, bibliyografyasında kullanıyor terimi; son şiir kitabı, şiirle şiirsel nesrin ortak örgüsünden oluşuyor. Bizimkiler, böyle metinlerle karşılaştıklarında, hâlâ “bunun neresi şiir?” diye sorabiliyorlar: Şiiri, içine sığamayacağı bir kafesin içine tıkıştırmak muhafazakâr tutum. Şiir ya da nesir fark etmiyordu benim açımdan, metnin peşine, yaklaşık beş yıldır Zeytin’in etrafında döndüğüm, fırdöndüğüm için takılmıştım. Oraya “Ağaç”tan, ağaç dikememekten, ağaç dikecek toprağa sahip olamadığım için geldim. Çocukluğum bahçeli çevrelerde geçti; 1977 sonrası, on yıl boyunca, iki bahçeli evde yaşadım; ağaç saplantısı, 1986’dan başlayarak apartmanlarda oturunca belirdi: İnsan böyledir, bir olanağı yitirene dek kıymetine erişemez. Beş yıldır, taraçada, mazı ve limon, daha çok da açık hava saksı bitkileri hüküm sürüyor. Bir aşamada, yurtdışında, dev saksılar içinde kalın gövdeli zeytinler yetiştirildiğini (yalnız Toscana’da değil, Paris’te de) görünce, hevesim kabardı. Zeytini çok severim, zeytini çok sevmeseydim de zeytin ağacını severdim: Akdeniz’i, Kadim Yunan’ı, kimi adaları çağırıyor bana, kavuşamadığım bir coğrafyayı simgeliyor bir yanıyla. Öbür, fiziksel yanıyla o denli çekici: Doğanın en alımlı yontuları arasında gövdesi. Düğümleriyle sımsıkı kendisine sarılan, direnen bir kütle. Yapraklarında gümüş tadı. Zeytin dalı uzatmanın uzun, katmanlı bir hikâyesi var. Zeytine yaklaşmakta, gizliden gizliye İsa’ya dokunma isteği yatıyor olabilir mi? * Bulabildiğimi ayırdım, arada. Acemi hareketlerle bir antologya kurma hazırlığına mı yöneliyordum? Hayır: Antologya toplamayı, toplamak için taramayı gerektirir; benimkisi bu değildi açıkçası. Homeros’a (Odisseus’un son bölümüne), Giotto ve Dürer’e gözattım. Nerval’e, Lorca’ya döndüm. Lawrence Durrell’da merkezi bir yeri olduğunun farkındaydım, ilgilenmedim. Hikmet Birand’ı taradım. Giono’ya gelesiye, beni en çok oyalayan Nermi Uygur’un denemesi oldu. Güçlü, dallanmış bir denemeydi Nermi beyinki. Ondaki gözünü dikme, kanırtarak bakma eğilimi beni bir parça tedirgin eder hep. Uzaklaşıp dönmesini diler gönlüm, uzaklaşmaz. Bir yerde yorar, giderek kopartır okuru. Ben böyle diyorum ya, doğrusu bu anlamına getirmiyorum. “Zeytin’in Şiiri” içeriden, ta içeriden yazılmış bir metin. Gözlenmemiş, yaşanmış olduğunu düşündürdü okurken. Odağın Giono, çevrilmesi güç yazarlardan. Taşranın, köyün kasabanın, yaylanın, ovanın bütün dilsel cilvelerine hâkim bir kent yazarı. Zengin, renkli bir özsözlük. TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr da küçük siyah (yeşil) bir leke, etrafında görkemli halkalar. Toplama mevsiminden sıkma değirmenlerine giden bir yolda fiiller, onların taşıdığı işlemler, eller ve parmaklar, sonra da gövdenin bütün kasları ve eklemleri çalışıyor Giono’nun metninde. Yazının ışıldadığını görüyoruz: Zeytinden ve insan gövdesinden (terden) yansıyan, birbirlerine karışan iki farklı ışıktan, şüphesiz yazarın onları tutup kaynaştırmayı inanılmaz bir ustalıkla başarmasından geliyor bu. Cümlelerin arasında dolaşan sesleri, ünlemleri, araya giren konuşmalardan ayrı bir teraziyle tartmamızı bekliyor Giono: Çabanın, emeğin dilini döşüyor arkaya. Konuşmalarda, her yıl tekrarlanan bir ritüelin izleri var: Laf atmalar, türküler şarkılar, kulak verebilene ezgili bir tiyatro oyunu da. Yüksek dozda erotizm, sonra: Kızlarla oğlanlar arası, çalışan gövdeler üstünden kabarmış bir iştah. Metin sonunda sızma zeytinyağı kıvamını kazanıyor, şişenin dibinden ağzına doluyor. Akdeniz’de, haritada bir nokta. Manosque’da bu dille, kelime haznesiyle kurulan ve işleyen metin, Zeytin’i tanıyan başka coğrafyalarda, dillerde nasıl ayağa dikilecek? Zeytin’i hiç tanımayan bir dile aktarılabilir mi, nasıl? Düşlem ya da zarif çelişki peşinde değilim bu soruları kâğıda düşerken, ciddi ciddi düşünüyorum. Kütüphanemden uzakta olmasam, kalkıp raftaki yerinden, Ziraat Terimleri Sözlüğü’nü çeker alırdım. Zeytin ağacını, bütün zeytin türlerini, ayrıntılı biçimde kelimeleriyle buluşturduk diyelim. Fiiller ne olacak? Alet edevat nasıl tanımlanacak? Zeytinli coğrafyalarda zorlasa bile çözümü bulunur da, ötekiler ne yapacak? Giono bir Beckett, bir Arno Schmitt değildi: Klasik, duru bir dil, bir sözdizimi ile yoğuruyordu yazısını. Gelgelelim, bir yazarın dilinin klasik ve duru olması, kolaylığının göstergesi sayılamaz: Giono, çevrilmesi güç yazarlardan, bana kalırsa. Taşranın, köyün kasabanın, yaylanın, ovanın bütün dilsel cilvelerine hâkim bir kent yazarı. Zengin, renkli bir özsözlük. Bazan bir dere mırıldanmasına, bazan azgın açık deniz öfkesine bürünebiliyor üslubu. Bizim edebiyatımızda, biraz Yaşar Kemal’le, biraz da Kemal Bilbaşar’la dolaylı hısımlık bağları kurulabilir. Küçük bir kitap inşa etmek isterdim: “Ağaç Diken Adam”; iki bölümden oluşan, topu topu yirmi sayfalık “Zeytin’in Şiiri”; belki bir kısa parça daha. Kim kalkabilir çeviri işinin altından bugün? ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1019 SAYFA 3