Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yaşamındaki yarılmayı farkettikten sonra Bihter’in sevilecek bir “nesne” arayışı başlar. Kapalı yalı atmosferinde uzağa gitmesinin hem olanağı hem de gereği yoktur, yanı başında “aşk ilişkilerini başkasına dinletmek amacıyla kuran” Behlül’ü buluverir kolayca. Ancak cinsel obje olarak Behlül’ün gölgesini, üzerinde bıraktığı çekimi hisseden Bihter, annesine benzememek için çırpınır, kocasına “hayınlık” etmeyi tüm sıkışmışlığına ve tutkusuna rağmen başlangıçta reddeder. Ancak beklenen son kaçınılmazdır; “O, Firdevs Hanım’ın kızıdır.” Doğalcılık akımının izleri, Bihter’in annesine benzeme kâbusuyla roman boyunca sürekli hatırlatılır yazar tarafından. ¥ AŞK SUSUZLUĞU... Behlül’e gelince, Behlül’ü, Bihter’in aşk susuzluğunun bir kurbanı olarak nitelemek sanırım yanlış olmaz. BehlülBihter ilişkisinde iradi müdahalelerle ilişkiyi başlatan, sürdüren ve şekil veren hep Bihter’dir. Aralarındaki ilk etkileşimden sonra, Bihter korkunç bir pişmanlığın pençesindeyken ne önceki hayatına, evliliğine, dönmeyi göze alabilir ne de başladığı biçimde Behlül’le ilişkisini sürdürmeye. Ancak Behlül’ü sevmeye, Behlül’ün hayatına sahip olmaya karar verir; “Behlül’ün anısında rasgele kendine sahip olunmuş bir düşkün kadın değerinde kalamazdı; artık onun hayatına sahip olmalıydı, onun olmalıydı, onu sevmeliydi, sevmeye çalışmalıydı. Bu aşk günahına öyle bir akış yatağı belirlemeliydi ki onu düşmüş değil yüceltsin. Evet, bunu yalnız aşk temizleyebilirdi.”3 Burada “Âşık Hikâyeleri”ne yapılan bir gönderme var; Bihter’de, günahından arınmak için toplumsal bilinçte yer etmiş ve kutsanmış “hak âşığı” mertebesine erişme isteğini görürüz. Behlül açısından bakıldığında ise, Bihter Behlül’ün “ilk ve son aşkı” dır. Ancak, “odasına gelip aranılan, her canı istedikçe sahip olunan kendisiydi” Behlül giderek aşktaki egemen “erkek” rolünün esiri olarak, Bihter’in aşkından rahatsız olmaya ve bu aşkı erkek klişelerinin merceğinden tanımlamaya başlar. Bir yandan bu “büyük aşkın” da, sevişmelerin de giderek sıradanlaştığını ve Behlül’e dingin bir evliliği hatırlattığını görürüz. Böylelikle ilişkiye dışarıdan ilk bakan taraf Behlül’dür. Dışarıdan bakış, yabancılaşmayı beraberinde getirir ve bu kırılma Bihter’in sonunu hazırlar; küllerinden yarattığı aşkının elinden kayması, Bihter’in arınmasını sonlandırır, bu sonla birlikte Bihter hızla kirlendiğini, düşkünleştiğini hisseder. Öfkesini önce çevresindekilere, ama nihai olarak da kendisine yönelterek trajedisine elleriyle son noktayı koyar. * * * Romanımızın gelişim sürecinde, Tanzimat romanının aksine Serveti Fünuncular, ka ranlık İstibdat döneminde karamsarlıkla yazdılar romanlarını... Romanların satır aralarına yedirilen eleştirellik yer yer giderek belirsizleşirken, yer yer de kaygıları ve söylemek istedikleri ince ince de olsa okuyuculara sızabildi. Aşkı Memnu’da da Adnan Bey Yalısı ve içindeki kimseler, dışarının tüm seslerine kulaklarını tıkamış; kendilerine “dışarısı” ile alışveriş ve eğlence dışında hiçbir kapı açmamış olsalar da, Osmanlı’nın sarsıntıları, adeta Adnan Bey Yalısı’ndaki çöküşe yansımaktadır. Yalı, Dickens romanlarındaki “mutlu aile” tablosunu sergilemeye çalışırken, içten içe sevgilerdeki kıyıcılık, acımasızlık, vurdumduymazlık ve kıskançlık, mutluluk tablosunun pamuk ipliğine bağlı olduğunun da habercisi gibidir. Aşkı Memnu ile Halit Ziya, tüm bunları; bireyin olaylar karşısında geliştirdiği kişiliğini, reflekslerini, içine bakışını, dahası kendiyle hesaplaşmasını ilkler kervanına katılarak yetkin bir şekilde yazdı. Diğer yandan roman, Bihter’in trajedisini Osmanlı toplumunun kapalılığına karşın işler; öyle ya evli bir kadının yasak aşkıdır söz konusu olan. Tensel aşkın, yazarın bizi Bihter’in dünyasına sokmasıyla, “şeytanın karılığı”vurgusu olmaksızın da anlatılabileceğini göstermiştir Halit Ziya yüzyıl önce. Dönemin koşullarından farklı olarak Aşkı Memnu’da kadının giderek bir birey olarak ele alındığına tanık oluruz. Kendi yazgısıyla savaşan ama ona sonunda boyun eğen bir Bihter vardır karşımızda. Ancak bu bir yolu açmıştır. Sonrasında Bihter’in açtığı yoldan Zeyno gelecektir, Feride gelecektir. Romanlara da adlarını vererek kendilerini okumaya çağırırlar bizleri. Öyle ya, “O kadınlar” edebiyatımızda da yaşamın ayrılmaz bir parçası. Tutkuları, aşkları, mücadeleleri ve yenilgileri ile yaşamlarımıza sızmaya devam ediyorlar. ? 1.Halit Ziya Uşaklıgil, Aşkı Memnu, İnkılap Yayınları, s.159 2. a. g. e., s. 162 3. a.g. e., s.195 Aşkı Memnu/Halit Ziya Uşaklıgil/ Özgür Yayınları/ 520 s. Aşkı Memnu, 1975’te Halit Refiğ’in yönetmenliğini yaptığı televizyon dizisi olarak TRT ekranındaydı... CUMHURİYET KİTAP SAYI 1019 SAYFA 5