Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Ë Mavisel YENER “İstiyorlar ki sen hiçbir şey hatırlama… Masallarımızı hatırlama… Şarkılarımızı hatırlama… İstiyorlar ki sen beni unut… Anneni unut… Babanı unut…” Sihirli Kalem yarak kâğıda geçirmeye başlar; kalemin ne denli rahat yazdığını işte o zaman fark eder. Okuduğu her şeyin, hem de kendi el yazısıyla kâğıda geçtiğini anlayınca şaşırır. Bu inanılmaz bir olaydır. Çok heyecanlanır, su içmek için masadan kalkar; geri döndüğünde kalemin kendi kendine yazmadığını görür. Az önce kâğıda ışık hızıyla dökülen sözcükler, şimdi yine güçlükle tutunmaya başlamıştır defterine. Rüya mı görmüştür biraz önce? Onun yazabileceğinin çok üstünde bir hızla nasıl yazılmıştır onca sözcük? Müthiş keşfi yapması uzun sürmez. Söylediklerini, okuduklarını hemen kâğıda geçiren kalemle, cebindeki palamut arasında sır dolu bir iletişim vardır. Bu bilgiyi, yakın arkadaşı Oktay’la paylaşır. Azteklerle ilgili ödev yapan Caner ve Oktay, Azteklerin kitaplarını yok eden Zumaraga ile ilgili bilgileri öğrendikçe ‘keşke onların da hızlı yazan kalemleri olsaydı da, bütün kitaplarını kopyalayıp kurtarabilselerdi’ diye hayal ederler. Henüz Caner, Maya ve dedesi ile tanışmamıştır ama Fatih Erdoğan onları çoktan tanıtmıştır okura. Maya’nın dedesi Temilotzin, kraliyet kütüphanesinden sorumludur; kütüphanedeki tüm kitapların birer benzerini kopyalamak için büyük emek harcar. Kütüphaneye kopyalar konularak asıllarını kaçırabilmek mümkün olacaktır. Zumarraga’nın askerleri gelmeden önce kitapları kopyalama işini bitirmelidir. Çünkü Zumarraga, ülkedeki kütüphanelerdeki kitapları tek tek yok etmeye başlamıştır. Maya bunun nedenini anlamakta güçlük çeker, dedesinin açıklaması kitabın büyüteç tuttuğu soruna dikkat çeker: “Zumarraga, bizim onların ülkelerinden, yani İspanya’dan getirdikleri kitapları okumamızı istiyor… Kendi kitaplarımızı okumamızı istemiyor” (s. 55). “Bizim de onların dinini kültürünü ve edebiyatını benimsememizi istiyor. Bizimkileri ilkel ve gelişmemiş buluyor. Hatta tanrılarımızı bile küçümsüyor”(s. 56). Zumarraga’nın yaptığı kültürel soykırım, çocuk okura bakın nasıl başarıyla anlatılır: “Takvimimizi, sayılarımızı, bilgilerimizi, inançlarımızı, alışkanlıklarımızı, anılarımızı, geçmişimizi… Hepsini yok etmek istiyorlar… İstiyorlar ki, çocuklarımız, torunlarımız, hiçbir şey hatırlamasın geçmişimizle ilgili… İstiyorlar ki sen hiçbir şey hatırlama… Masallarımızı hatırlama… Şarkılarımızı hatırlama… İstiyorlar ki sen beni unut… Anneni Y ayınevleri, İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’na birbirinden güzel, onlarca çocuk kitabı yetiştirdi. Okuruyla yeni buluşan roman, öykü, masal kitapları arasında hangisini ilk okuyacağıma epey zor karar verdim doğrusu. İçlerinde biri vardı ki, adıyla aklımı çeldi: Sihirli Kalem. Yazarı da çocuk edebiyatının sihirli, usta kalemlerinden olunca, heyecanla başladım okumaya. Sihirli Kalem, sihirli dizinin on birinci kitabı. Fatih Erdoğan romanında okurlarına sürekli sorular sorduruyor: Ne kadarı gerçek, ne kadarı yanılsama yaşamın? Meraklı okurlar için söyleyelim ki, bu fantastik romanın içinde felsefe, teoloji, psikoloji, tarih, siyaset gibi konulara da rastlıyoruz. “Sekiz yaş üstü okurlara bütün bunlar nasıl anlatılır?” sorusunun yanıtı kitabın sürükleyici kurgusunda gizli. Fatih Erdoğan, bu saydıklarımızı edebiyat metni içerisinde harmanlayıp, düzenlemiş; zamanmekân kavramlarında kimi zaman düşselliğe kimi zaman tarihi gerçeklere tutunup ilginç bir roman yazmış. Geçmişle günümüzün iç içe geçtiği bir yapısı var romanın. Buna akıcı dili de eklediğimizde, keyifle okunan bir yapıt çıkıyor ortaya. Yalnız çocukların değil, özellikle kütüphanecilerin de ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Bir başka farklı yanı da, bölüm numaralarının Aztek rakamları ile verilmesi. Roman, ödevi internetteki ödev sitesinden indiren Caner, Oktay, Ozan, Bülent ve Burak’a öğretmenin kızıp yeni bir görev vermesiyle başlar. Bu görev, Azteklerin tarihiyle ilgili bir kitabı el yazısıyla kâğıda geçirmektir. Caner, günlerce yazsa bile bitiremeyeceği, canını sıkan bu işin başına öfleye pöfleye oturur; kalemini eline alır. O da ne? Kaleminde bir tuhaflık vardır. Sabah masada bıraktığı kalem o değildir. Kendisininkinden daha kalın, her yüzeyi farklı renkte, yumuşak bir kalemdir bu. Caner, sözcükleri yüksek sesle oku unut… Babanı unut… Onların yaşadıkları yerleri… Mezarları unut… İstiyorlar ki biz Aztekleri hiç tanımasın gelecek nesiller”(s. 66). Caner ve Oktay, Azteklerin yaşadığı zamana gidip, onlara hızlı yazan sihirli kalemi verebilme hayaliyle, Aztekleri anlatan büyük tarih kitabının içine girer ve sayfalar arasındaki dehlizlerde kaybolurlar. Maya ve dedesine sihirli kalemi verip Aztek tarihinin gelecek nesillere aktarılmasını başarabilecekler midir? Bu sorunun yanıtını kitabı okuyanlar bulacak. 1500’lü yıllarda Maya ve dedesinin incir ağacı kabuğunu nasıl hamur haline getirip kâğıt elde ettiğini okurken, o yıllarda İstanbul’da nasıl bir yaşam olduğunu düşündüren, hissettiren kitap, Orta Amerika ve İstanbul arasında zaman yolculuğu da yaptırıyor. Zumarraga, kitapları yakmıştır ama Maya ile dedesi yakılmasına izin verecek midir? Kitabın can alıcı soru ve yanıtı budur belki de… 1527’de Başpiskopos Don Juan de Zumarraga tarafından 700.000 civarında eserin yaktırılarak ortadan kaldırılması tarih boyunca yapılan kültürel soykırımlardan biridir. Bir çocuk kitabında böylesi konulara dikkat çekilmesini önemsiyorum. Bilginin unutulmadan değişime uğramadan kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan kitaplar tarih boyunca hep bilgiye düşman egemenlerin hedefi olmuştur. Bir kültüre ait bilgi birikimini külliyen ortadan kaldırmaya yönelik bir eylem hakkında, eğlenceli kurgu aracılığıyla, çocuk okurları düşündürmek her babayiğidin harcı değildir. Türk çocuk yazınının satırı sektirilmeden okunması gereken bir yazarıyla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha anımsatıyor Sihirli Kalem. Özgün kurgu yapmayı başaramayıp, yeni fikirler üretemeyenin, ‘kullanılmış’ konuları abra kadabra geri dönüşüme uğratıp yeniden kullanan ‘çocuklara yazan’ların gözü aydın, Aztekler ve kültürel soykırım konusunu işleyebilirler örneğin! ? www.maviselyener.com *Sihirli Kalem, Fatih Erdoğan, Mavibulut Yayınları, 207s, 2009, 8+ 28. İSTANBUL KİTAP FUARI ARDINDAN Kitapların arasında olmak çok eğlenceliydi! Ë Çiğdem GÜNDEŞ itap dostlarının, kitap kurtlarının özlemle beklediği TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı bitti, sevinci kaldı. Bu yıl yirmi sekizincisi düzenlenen fuar, hava koşulları, grip korkusu ve ekonomik krize karşın yazar, çizer, yayımcı ve okuyucuları 31 Ekim09 Kasım tarihlerinde TÜYAP’ta buluşturdu. Sihirli değneğimiz fuardaki çocuklara, gençlere dokundu. (Bu ifadeyi çok sevdiğim için değneği sevgili editörümüz Nilay Yılmaz’dan ödünç aldım, umarım bana kızmaz.) İlk günler sönük ve sessiz geçince katılımcıların boynu büküldü. Çocuklar kitapların yolunu bulamadı diye endişelendik. Neyse ki haftanın ortasında fuar biraz hareketlendi. Sabahın erken saatlerinden itibaren salonlar dolmaya başladı. Çocuklar heyecanlı, neşeliydi. Nasıl olmasınlar! Okul servislerinde şarkılar söyleyerek gelmişler, alışveriş edecekler, arkadaşlarıyla söyleşecek K ler. Okulu kırmak da cabası, hem de “yok” yazılmadan... Kimisi ilk kez gelmişti fuara. Kitapları incelediler, “Bu kaç para?” diye sordular, “Parana sahip ol! Düşürme, çarçur etme!” diyen annelerini düşündüler. Sımsıkı avuçlarını açıp ince hesaplar yaptılar. Parası yeten, gözünü karartıp harcamaya kıyanlar kitaplarını kucakladılar. Pek çoğu ayraçlarla dergilerle yetindi, balonları kapıştı. Arkadaşından borç alanlar, satış görevlileri ile pazarlık edenler... Yazarlarla karşılaşınca gözleri parladı hepsinin. Bir kısmı ilk kez bir yazar görüyordu belli ki; utandılar, şaşırdılar. Kısacık, heyecan dolu sorular sordular, “Fotoğraf çekebilir miyiz?” deyip cep telefonlarına sarıldılar. Biraz daha büyük olanlar eserlerini okuyup beğendikleri yazarlarla karşılaşınca çok sevindiler. İmza aldılar, güldüler, gülümsediler. Hepimizi gülümsettiler. Dayanamadık bu heyecanı sayfamıza taşıyalım dedik. Sabah saat 11.00 suları; fuara yenice gel miş bir grup kitapları inceliyor. Yaklaşıp sohbet etmek istediğimi söylüyorum. Sevinçle karşılıyorlar. Tozkoparan ilköğretim okulu 3. sınıf, öğrencilerinin fuar hakkındaki görüşleri ile başlayalım turumuza. Ceren Zehra Uğurlu, daha önceleri de gelmiş fuara. Biraz daha rahat davranıyor. Tanıdık ortam ne de olsa... Pek konuşmuyor Ceren, dikkati kitaplarda, çevrede. Bir başka öğrenci heyecanla beni bekliyor. Ama adını söyletemiyorum bir türlü. Kitaplarla dolu bir oda düşlemiş, “Burası kocaman,” diyor. “Çok da kitap var. Heyecanlandım.” Elif Aşçı da ilk kez gelmiş fuara, “Burası çok büyük, çok kitap var,” diyor. ÇG: Kim getirdi sizi buraya? EA: Öğretmenimiz. Ama biz de çok istedik. Çok merak ettik. Fuar benim beklediğim gibi çıkmadı. Ben ayrı ayrı odalar hayal etmiştim. Bu kadar çok da kitap olacağını düşünmemiştim. Çok güzel, çok. Seneye yi ne gelmek isterim. ÇG: Panel ve söyleşileri izleyecek misiniz? EA: Panel mi? Bilmem ki? Öğretmenlerinin söyleyecekleri var. Sınıf öğretmeni: Ben gelmeden önce inceledim. Çocuklara uygun bir söyleşi var da saati uymuyor. Çok isterim öğrencilerimin bu tür etkinlikleri izlemesini. Ama hiç vaktimiz yok. Panellere katılırsak kitapları incelemeye vaktimiz kalmıyor. Geçen sene denedik, ama otobüsü kaçırmamak için panel bitmeden ayrılmak zorunda kalıyoruz. Çok ayıp oluyor. Sonuçta üç saat için buradayız. Belediyenin ücretsiz otobüsleri ile geldik. Onların da dönüş saati belli, kaçırırsak dönüş çok zor oluyor. Onlara teşekkür edip ayrılıyorum. Az ileride başka bir grup dikkatimi çekiyor. Yaklaşıyorum. Kadıköy, Mehmet Âkif İlköğretim Okulu’ndan gelmişler. Yanlarında öğretmenleri SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1032