24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kemal Özer’den “Günlerle Yolculuk” Ozanın günlüğünde başkaları ve kendisi, kendisi, kendisi... Kemal Özer’in günlükleri yayımlandı. Özer’in günlüğünde edebiyatımızın dokuz yıllık kesitiyle karşılaşmak, şiire yarım yüzyıl emek vermiş bir edebiyat adamının görmüş geçirmiş, hoşgörülü değerlendirmelerini öğrenmek isteyenler, aradıklarını bulamayacaklar. Ozanın kaleminden kendi kuşağının yansız eleştirisini okuyamayacaklar. beklediğim gibiydi. Toplumcu bir ozanda göreceğini ummadığı kuşatıcılıkla ve esprili bir bakışla karşılaşmak onu şaşırtmıştı.” Kendinden hoşnut ozanın, başı yalnızca kendi fotoğraflarıyla derttedir. Gazetede çıkan bir fotoğrafını, “Yabancı, donuk bir yüz. Sanki ben değilim.” diye niteler. Bu tepkisine şaşan Ataol Behramoğlu ise; “Çok çocuklu bir halk adamı gibi, ciddi bakışlı. Ne var bunda?” der! Özer’in başka zamanlarda da bu sorunu deştiği gözlenir: “Her makineyi eline alıp karşımıza geçene izin vermemeli, çekilen fotoğrafları da gördükten sonra basılmasına karar vermeliyiz.” dukça sönük geçti. Ozan ve yazar olarak tanıdıklarımdan başka çok az dinleyici vardı. Onların da bir bölümü işleri olduğu gerekçesiyle ya başlamadan ayrıldı ya da sonuna dek kalamadı.” KENDİNDEN HOŞNUT! Kendi yazdıklarını, kendi davranışlarını pek beğeniyor Kemal Özer. Eylemlerinden, yapıtlarından, bıraktığı izlenimden hoşnut: “Nasıl bir yoldan geçip bugüne geldiğimi anlatıyorum. Sonra şiirler. Çeşitli dönemlerden küme küme. Her zamankinden daha akıcı. Okudukça etkileniyorlar. Duyarak okuyorum çünkü.” “Kendimi verebildiğim için etkili oldu hepsi de. (...) Onların (Türkçeye aktarılmasına katkıda bulunduğu yabancı ozanların) dünyasını kavradığımı, şiirlerini benimsediğimi bir kez daha gördüm.” “Okuduğum şiirler umduğumdan daha çok izlendi. Alkışlardan bunu anladım. Sonunda kitap imzalarken bu ilginin bir başka belirtisi daha ortaya konmuş oldu.” “Kalabalık önünde seslendirince, şiirin kıvamını bulmuş olduğunu sezdim. Her şey yerli yerinde ve yöneldiği amaca uygun düşmüş.” Tanıştıklarının kendisiyle ilgili izlenimlerini öğrenmeye meraklı. Genç ozanlarda “vurdumduymazlık, kendini beğenmişlik, önyargılılık” gördüğünü söylüyor. Ondan “geçme notu” alabilenler, “yumuşaklık, sevecenlik, etkilenme heyecanı” taşıyanlar ise, onu onaylayanlar, görüşlerini benimseyenler... İçlerinden yeni tanıştığı birine şiirlerini okuduktan sonra, ikisinin arasında şunların geçtiğini öğreniyoruz: “Beklediğim tepkiyi aldım. İnceliklere ve ayrıntılara dikkat, imgeleri ve imge arası ilişkileri kavrayış. Bir başka anda ise, benimle ilgili düşüncesinde değişiklik olup olmadığını sordum. Yanıtı yine ŞAKACI Ozanın yakın çevresindekiler onun şaka yapmaktan, şuna buna takılmaktan hoşlandığını bilir. –Bence bunlar birbirinden itici, sıkıcı şeylerdi!– Günlüğünde de, eski günlerinde, “Çoğunlukla şaşırtıcı gelen o esprili, alaycı ve iğneleyici söz oyunlarıyla konuşmalar”ın geniş yer tuttuğunu hatırlatıyor. Sonra bu özelliğiyle ilgili gözlemini dile getiriyor: “Şunu bir kez daha ayırt ettim: İnsan sık sık kullanmasa da bir yeteneği varsa kolay kolay körelmiyor. Şunu da ayırt ettim: İnsan bir kez havaya girince espri kendiliğinden çıkıp geliyor. Sanki yıllardır dilinde yuva kurmuş gibi.” Coşup şakalarla, takılmalarla bezediği konuşmalarından keyif duyuyor: “Söyleşi ise; sözü kendimde tuttuğum ve eski günlerin anılarına götürdüğüm, bol gülmeli bir konuşma sağanağı...” ELEŞTİRİLMEKTEN HOŞLANMIYOR Ataol Behramoğlu, Kemal Özer’i, “Onun son şiirleri soğuk, duygu yok” diye değerlendirmiş. Özer kendi şiiri için, “duygululuğa sokmuyor okuyanı, ama duyuruyor” demekte. Şiirlerini topluluklara okurken bu ayrımı gözetiyormuş: “Duyarak okuyorum ve etkisi görülüyor. (...) Yalnız sözcükleri değil duyguyu da okuduğumun ayrımındayım. Bu konuda ilerlediğimin.” Afşar Timuçin’e bir değerlendirmesi nedeniyle kızgındır: “Türk şiirinin Kısa Romanı adlı kitabında, benim şiirimden söz ederken, sanki estetikte böyle bir kavram varmış gibi, yazdıklarımı kurulukla niteliyordu.” Yalçın Küçük’ün saptamasını da bir türlü unutamaz: “Akşam eve döndükten sonra, Küçük’ün bir TV izlencesinde benim yaşantımla devrimci şiir yazılamayacağını söylediği aklıma geldi.” 12 EYLÜL’ÜN ARMAĞANI OLAN ŞİİR Bu şiirin, “söz oyunlarıyla, aforizmalarla uyutma yöntemi”ne dayandığını ileri sürmekte Özer. Özdemir Asaf’ın şiirinin bu dönemde yükselmesini bu nedene bağlar. Edip Cansever’in kitaplarının yeniden okunmasının da baskıcı siyasetin dayatmasından doğduğunu düşünür. Halkın Emeği Partisi’nden bir genç “İkinci Yeni’nin kötülenmemesi gerektiğini, şiirin ona çok şey borçlu olduğunu” söyleyince, “Bu gözlem beni, 80 sonrasının getirdiği yıkım konusunda iyice kaygılandırıyor.” der. Çağımızı, kendimizi kavramamızda katkısı olan bilime, çağdaş düşünceye, bu düşünceyi yansıtan yapıtlara da –siyasal kaygıyla– karşı çıkarken ölçüyü kaçırmaktadır: “80 sonrası, özellikle 90’larda ardı ardına yayımlanan yazarlar (Baudrillard, Lyotard, Foucault, Habermas vb.), onları yayımlamakta tavır alan yayınevleri (Ayrıntı vb.), o yapıtları ateşli bir biçimde öven, yere göğe koyamayan bilgiçler [E. Batur vb.] ve onlara kapılıp bir yerlere savrulan, bilgilibilgisiz ozanlar iyice açığa çıktı.” KARŞISINA ALDIĞI ELEŞTİRMENLER 12 Eylül konusunda kendisinin söylediklerini paylaşanların da karşısındadır Özer. Örneğin, “Ne olmuşsa 12 Eylül’den sonra olmuştur: Yılgınlık, teslimiyet, özel sektör hayranlığı, edebiyatın metalaşması...” diyen Fethi Naci’ye söyleyecekleri var: “Kendisi sanki sözünü ettiği dönemde hiç bulunmamış gibi. Sözünü ettiği dönemin karşısına dikilmiş gibi. Daha önemlisi, yıllardır yazdıklarıyla, birtakım eğilimleri okşamamış, o eğilimdekileri yüreklendirmemiş gibi.” Öfkesine hedef olanlardan biri de Memet Fuat. Onunla yapılmış bir söyleşi sunulurken, “İnsanlar için iyi şeyler isteyen, dürüst, sevgi dolu bir yazar” diye tanıtılmasını hoş karşılamıyor. Söyleşide Memet Fuat, “Yeni kuşakların şiir birikimi pırıl pırıl bir gemi, gecenin içinde ışıldıyor; ama kıyıya yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu, seçmek olanaksız.” diyormuş. Özer, bu konumdan eleştirmeni suçlamaya hazır: “Hiç mi payı olmadı? Şimdi yakınmaya hakkı olur mu ‘dürüst’ davransa!” demekte. Şöyle niteliyor onu: “Elli yıla yakın bir süre içinde Türk şiirine ne geldiyse, kim geldiyse hepsine yargı biçen, değer dağıtan, şiir bilgisini Nâzım Hikmet yakınlığıyla edinmiş kabul edilen Memet Fuat...” Kemal Özer kendisi gibi düşünmeyenlere, onun yapıtını onaylamayanlara karşı acımasız: “12 Eylül bir değişimin koşullarını getirmiştir; ama üstyapıda bu koşulların etkili olması, bulduğu ortamla bağıntılı değil mi? O ortamın hazırlayıcıları kim? İçeriden ya da soldan eleştiri yapma aldatmacasıyla yıllardır oluşmasına hizmet ettikleri bir edebiyat ortamı yok muydu? Yılgınlığa, teslimiyete düş ¥ Ë Konur ERTOP “Benimle ilgili bir özelliği, bir yaklaşımı, bir rengi taşıyacaksa, bir döneme ışık tutacaksa, bir gelişimin neden öyle değil böyle olduğunu açıklayacaksa yazmalıyım.” Kemal Özer emal Özer’in 19992008 günlüğünün(1) “sunum” yazısı, günlük türünü pek seven, kendisinin de günlükleri olan Tuncer Uçarol’un. “Severek okudum hepsini” demekte. “Kitapta sanatçı, şiir, edebiyatçı, sanatçı, olaylar, öyküler hemen hiç yok! Günlüklerde bunlar merakla aranıyor ama kaçınılmış onlardan.” diyor. Peki, Uçarol’un buldukları neler bu günlükte? Şöyle sıralamakta: “Deneyimler aktarıyor. Edebiyatla ilgili pek çok izlenimi, birçok tasarıyı, olurdüşleri, olmazdüşleri (ne iyi) didikleyerek kapsıyor. (...) Öncelikle şairlerin okuması gereken, ‘deneme türüne yakın yazılar’ bunlar. Bir tür şiir cimnastiği. (...) Şiirleri üstüne düşünüyor, şiir duygularını açıklıyor, bazı şiir sorunsallarını ince ince yokluyor, şaşırtıyor yeni pencerelere götürüyor, yeni bir şiir bilinci aşılamaya çalışıyor okuyucusuna.” Günlükler yayınevindeyken Özer’in beklenmeyen ölümü üzerine basım işi hızlanmış. Kitabın başına tanıtıcı bir yazı yazması istenen Uçarol, yapıtı baştan sona okuyamamış. “Ancak yarısına yakınını bitirebildim” diyor. Peki, yapıtın bütününü okuyan başka bir okurun acaba en çok dikkatini çekenler, neler olacaktı? K EDEBİYAT TOPLANTILARINDA Günlükte Özer’in uzak yakın kentlerde, birçok kez de yurtdışında katıldığı edebiyat toplantılarının ayrıntıları geniş yer tutuyor. Anlattıkları edebiyat toplumbilimi bakımından ilginç. Ozanın, beklediği ilgiyi göremediği toplantılar az değil: “Heyecanla taşıyıp getirdiğim yeni kitaplarıma ilgi gösteren pek olmadı.” “En başarısızı bu toplantıydı. Gelenler az olduğu gibi izlence de dayanılmaz uzunluktaydı.” “Kendi kendimize toplandık. Konuklar ve biz. (...) Salonda yine biz bizeydik. Yine izleyici varmış gibi başladık.” “Nektar Bar’da (İzmir) şiir gecesi olSAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1032
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle