24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Başarılı bir ilk çeviri ‘Farmakon’ Çevirmenin kelimeler karşısındaki cesareti 50’li yıllardan başlayarak Amerikan psikiyatri ve farmakoloji ‘endüstrisi’nde yaşanan içler acısı durumu gözler önüne seren Farmakon, bu konularda yazdığı kitaplarla Türkiye’de haklı bir ilgi gören Irvin Yalom’u ikinci plana itecek gibi görünüyor. Hem zehir, hem panzehir anlamına gelen Farmakon’un başarılı çevirmeni Gökçe Gündüç, ilk çevirisinde yaşadığı sürece ve karşılaştığı zorluklara ilişkin sorularımızı cevaplandırdı. Ë Sefa KAPLAN ilindiği gibi, Türkiye’de çeviri, sorunlu bir alan olagelmiştir öteden beri. Enis Batur’un, ‘Montaigne Türkçeye çevrildi diyenin alnını karışlarım’ sözü, veciz bir ifadesidir bunun. Doğal olarak, bu sorunun derinleşmesinde, çeviriyi sahip olunan ideolojinin bir aygıtı olarak görmenin büyük etkisi vardır. Öyle bir durumda, çevrilen metnin ne söylediğinden çok, çevirmenin ne söyle(t)mek istediği önem kazanacak ve dil bilmeyen okuyucu, Casper’ın antidepresanlara maruz kalması gibi, çevirmenin insafı ile baş başa bulacaktır kendisini. Bu nedenle, Farmakon’un çevirisinden bilhassa söz etmek gerekiyor. Metnin, Gökçe Gündüç’ün ilk çevirisi olması, tam da bu açıdan ayrı bir anlam kazanıyor. Böylesine psikiyatrik ve farmakolojik kavramlarla yüklü bir metni, bu kadar kolay okunur, anlaşılır ve akıcı kılan çevirmen Gökçe Gündüç’e, çeviri sürecine ilişkin bazı sorular yönelttik. “ÇEVİRİRKEN HİKÂYENİN SONUNU BİLMEK İSTEMEM” Bu kitap kimin tercihiydi; sizin mi yayıncının mı? Ayrıntı Yayınları’nın editörlerinden Abdullah Yılmaz, birlikte çalışmaya karar verdikten sonra, bana ne tür bir kitap çevirmek istediğimi sordu. Roman çevirmenin daha zorlayıcı, fakat bir o kadar da sürükleyici bir serüven olacağını düşünüyordum. Bunu kendisiyle paylaşınca bana Farmakon’dan bahsetti. Konusu ilgimi çekmişti; öyle ki diğer alternatifleri sormadım bile. Kitaba göz gezdirdikten sonra, Abdullah Bey’i arayıp, “Tamam” dedim; “Kitabı çevirmek istiyorum”. Kitabı ilk okuduğunuzda ne hissettiniz? Çeviri konusunda uzmanlaşanlar, kitabı önce baştan sona okuyup, çevirmeye sonra başlamayı önerir. Fakat ben, hikâyenin sonunu bilerek çevirmek, dolayısıyla kelimelere daha az tepki vermek, daha az heyecanlanmak istemedim. Bu yüzden kitabın sonunu, çeviri bitene kadar bilmiyordum. Kitaba göz gezdirdiğimde hissettiklerimden bahsedersek: Önümde birçok insanın birbiriyle kesişen öykülerine dair, tüm karakterlerin acı çektiği, herkesin bir diğerinin kararının, hırslarının bedelini ödediği, bir yandan da yine hırsla mutsuzluğa çare bulmaya çalıştığı bir roman vardı. İnanıyorum ki, herkes kendi mutsuzluğuna ve sevdiklerinin mutsuzluğuna “ilaç” bulmak ister. Bu yüzden kitabın sahici olduğunu, kitapta kendimi göreceğimi düşündüm. Elbette kendini görmenin bir bedeli var. Çeviri sürecinin sıkıntılarını anlatabilir misiniz biraz. Çeviri yapmak, kelimeler üzerine düşünmek ve alternatifler içinde en doğrusunu bulmaya çalışmak demek. Doğruyu bulmak için önce yazarın neyi tarif ettiğini anlamanız, yazarın zihnine girmeniz gerek. Onun yazarken gözünde canlandırdıklarına hiç değilse yaklaşamadan, “Yok, yok; burada şunu kastediyor” diyemezsiniz kendinize. Bazen metin akıp gider, bazen Dirk Wittenborn tek kelime üzerine günlerce düşünür, geri dönüp dönüp düzeltirsiniz. Çünkü yazara karşı bir sorumluluğunuz var. Siz onu anlamaya çalışmazsanız, onun kendisini Türkçe bilen okura anlatma şansı yok. Sürecin sıkıntılı yanı da bu bahsettiğim özde gizli. İşiniz gücünüz kelimeler olunca gerçeklik duygunuzu yitirmeniz hiç de zor değildir. Kendinizi çok kaptırırsanız, dışarıda devam eden bir hayat olduğunu unutabilirsiniz. “KENDİNİ GÖRMENİN BİR BEDELİ VAR” Bu tür kitapları çevirirken ruh sağlığının yerinde kalabilmesi nasıl mümkün oluyor? Eğer metinle aranıza mesafe koymuyor ve onu sadece bir “iş” olarak görmüyorsanız, kitabın karakterleri gibi hissetmeye çalışıyor, hele bir de kendi hayatınızda da benzer sorulara cevap arıyorsanız, ruh sağlığının yerinde kalması pek de mümkün değil. Casper ya da Friedrich bir çıkar yol bulduğunu düşündüğünde, “Olabilir mi gerçekten” diye soruyorsunuz siz de. Tüm umutlarını kelime kelime hissettiğinizden, hayalkırıklığına uğradıklarında sizin de içinizde bir yerler kırılıyor. Mesela kitapla birlikte siz de mutluluğu arayan bir araştırmaya gönüllü denek olacak kadar gözünüzü karartabilir, en azından bir psikiyatra gitmek isteyebilirsiniz; bir antidepresan alsam olmak istediğim kişi olur muyum diye düşünebilirsiniz... Dedim ya, kendini görmenin bir bedeli var. Fakat bunların hiçbirini yapmamak da mümkün. Hele ki televizyonun her kanalında acı çeken insanlar, sürüp giden savaşlar, doğal felaketler görüp de duyu eşiğinizin yükseldiği postmodern bir çağda yaşıyorsanız, bu seçenek hiç de uzak değil. ? Farmakon/ Dirk Wittenborn/ Çeviren: Gökçe Gündüç/ Ayrıntı Yayınları/ 448 s. B Uzakdoğu polisiye kitaplarının en ünlü, en bilinen yazarlarından Christopher G. Moore’un İhanet Riski Rehberi adlı romanı okuyucuyu Vincent Calvino’nun dedektifliğinde tüm olayları çözmeye çağırıyor ve merakın hâkim olduğu bir yolculuğa çıkarıyor. E Yayınları’ndan yeni çıkan İhanet Riski Rehberi’nde mekân olarak Tayland’ın başkenti Bangkok karşımıza çıkıyor. SAYFA 18 Christopher G. Moore’dan “İhanet Riski Rehberi” Tayland’da bir Amerikalı dedektif: Ë Erol ÜYEPAZARCI Vincent Calvino minde geçen ve polisiye roman tarihi bakımından önemi olmayan casusluk türü romanlardır. Amerikalıların Nick Carter dizisi, Fransızların çok satan polisiye romanları, kendilerinin deyimiyle “gar kitapları”nın ünlü yazarları Jean Bruce ve Gerard de Villiers’in tercih ettikleri mekânlar bu Güneydoğu Asya ülkeleridir. Bunun istisnaları da vardır. G üneydoğu Asya ülkeleri Vietnam, Kamboçya, Tayland ve Burma polisiye roman için ilginç mekânlardır. Pek çok yazar buraları romanları için mekân olarak seçmiştir. Ancak bu eserlerin büyük bölümü soğuk savaş döne Dünya polis edebiyatının en önemli isimlerinden Graham Green’in ünlü ve incelikli eseri Sakin Bir Amerikalı’da da mekân Vietnam’dır. Son yılların dikkati çeken İngiliz polisiye roman yazarı Alex Garland’ın adını bütün dünyaya duyuran ve dilimize de çevrilen yapıtı Kumsal (The Beach) da Tayland’da geçer. ¥ E Yayınları’ndan yeni çıkan bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 1032
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle