05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN William WORDSWORTH/ Şiirler/ Çeviren: Nazmi Ağıl ‘Düşüncelerim üstünde bir gölge asılıydı’ illiam Word swor th, (17701850) Romantik akımın öncüsü İngiliz şairi. Uzun yaşamı boyunca sürekli yazdı, şiirlerinde tabiatı, çocukluğun saflığını, kırsal kesimde yaşayan insanların, yoksulların, toplum dışına itilmişlerin hikâyelerini halkın konuştuğu bir dille anlatmayı denedi. Aşağıda bir şair olarak kendi zihinsel gelişimini incelediği Prelüd adlı (oldukça) uzun şiirinden bölümler okuyacaksınız. W Şiirsel vezinler kendiliğinden gelip, Seçilmiş, yenilenmiş bir ruhu Kuşandırdılar rahip giysileriyle, Kutsal amaçlar için, öyle umuyordum. Kendi sesim bir sevinç veriyordu bana, Hatta ayrıca, kusurlu sesin yankısı aklın içinde; Her ikisine de kulak verdim, olacaklara Dair şen bir güven damıttım ikisinden de. * Çünkü ya hâlâ bir kusur buluyorum Seçtiğim konuda, ya da tam başarı için çok eksiğim Varmış gibi geliyor bana, öyle çok eksik, içimde, Kıvrılıp bükülüyorum, başım düşüyor, Ve yararsız şaşkınlıktan kaçıp, kayıtsızlığa Sığınıyorum. mezara doğru verimsizce Yol alıyorum, sahtekâr bir kâhya gibiyim, Çok şey alıp hiçbir şey vermiyorum geriye. Bunun için mi, Dadımın ninnilerine mırıltılarını katmıştı Irmakların en güzeli, akçaağaç gölgelerinden Ve taşlı çağlayanlarından, yürüyüp geçilebilen, Sığ yerlerinden, bunu için mi bir ses Yollamıştı düşlerim boyunca akan? Sen, Ey Derwent! Kucakta bir bebeğin gözleriyle Bakınırken ben; kıvrılarak, çimenli adacıklar Arasından süreğen müziğinle, Düşüncelerimi oluşturmuştun, Bir bebekten daha yumuşak bir kıvamda, Bana insanların korku dolu yaşam alanları arasında Bir tadımlık, ufacık bir pey vermiştin Tabiatın tepeler ve ormanlarda Soluduğu huzurdan, bunun için mi? Dağlardan ayrılıp pürüzsüz göğsüne, Feodal günlerin çatlamış bir abidesi olan Hâlâ ayaktaki şu kulelerin gölgesi düştüğünde, Parlak mavi ırmak, yürüyüş yolumuzun Kıyısından akardı; akıl çelen Bir oyun arkadaşıydı, çok sevdiğimiz. Ah, daha beş yaşımdayken kaç yaz gününü Yıkanarak geçirdim, ana kaynaktan ayrılmış Bir değirmen kanalında; güneşte kuruyup Sonra dalarak sonra tekrar kuruyup, sabahtan akşama, Ya da seğirtirdim kumluklarda, Sarı kanarya çiçeği kaplı korularda atlaya zıplaya; Ya da dere tepe, korular ve uzaktaki Skiddow’un dorukları kızıla kestiğinde, Tek başıma dikilirdim göğün altında, Sanki Kızılderili ovalarında doğmuş da Annemin çatısı altından kaçmışım gibi Yaramazlığımdan, çıplak bir vahşiydim o an Yıldırımlar yağdıran fırtınada. Hoş bir filizlenme mevsimi yaşadı ruhum, Güzellikten de nasibimi aldım, korkudan da: Çok seviliyordum doğduğum topraklarda Ve çok geçmeden aşılandığımız o sevgili vadide. Orada daha geniş çaplı oyunlar için özgür kaldık. Daha on doğum günü geçmeden, Dağ yamaçlarının donu ve rüzgârın ayaz soluğu Kapmadan son güz çiğdemini, en büyük zevkimdi, Omzumdan sarkan bir sürü ökseyle, Ağaçkakanların düz yeşil çimenlerde cirit attığı Tepeleri arşınlamak. Gece yarısına kadar Tuzaktan tuzağa kayarak, o merak Dolu ziyareti yapardım; ay ve yıldızlar Parıldıyor olurdu başımın üstünde. Yalnızdım Ve tehdit gibiydim aralarında barınan huzura. Bazen, bu gece gezintileri sırasında, Güçlü bir arzu galip gelirdi sağduyuma Ve başka birinin tuzağına yakalanmış bir kuş Benim avım olurdu; bu işi yaptığımdaysa, Issız tepeler arasından usul solumaların Geldiğini duyardım peşim sıra, Kaynağını kestiremediğim kıpırtıların Çıkardığı seslerin, neredeyse bastıkları Çimenli toprak kadar sessiz adımların. Bitmedi, bahar gelip ısıtınca bakımlı vadiyi, Anne kuşun yüksek yerlere inşa ettiği Yuvasına varırdık biz yağmacılar; Amacımız alçakça ve utanç verici olsa da Sonuç öyle olmazdı. Ah! Kuzgun yuvasının üstünde Asılı duruyorken, ot yumaklarına Ve kaygan kayalardaki bir iki parmak Kalınlığında çatlaklara tutunup, Ha düştü ha düşecek ve nerdeyse (öyle gelirdi bana) Sert rüzgârın itmesiyle yapışmışken çıplak kayaya, Ah, işte o vakit, dehşet verici uçurumda Yapayalnız asılıyken, ne garip bir dille Uğuldardı kulaklarımda hoyrat rüzgâr! Gök Sanki tanıdık gök değildi ve nasıl akardı bulutlar! * Bir yaz akşamında (onun yönlendirmesiyle) Bir söğüt ağacına bağlı küçük bir kayık Buldum kayalar arasında, Her zamanki limanı olan bir mağarada. Derhal çözdüm zincirini, atlayıp açıldım. Saklı ve zor bir işi yapmanın verdiği bir hazla, Dağların yankısı eşliğinde yol alıyordu teknem, Arkasında, iki yanda küçük halkalar bırakıyor, Bu halkalar ay ışığında parıldayıp duruyor, Ama şimdi, becerisinden gurur duyan, Belirli bir hedefe şaşmadan varmak için Kürek çeken biri gibi, kayalık bir uçurumun En uç noktasına dikmiştim gözlerimi; Çok yükseklerde, yalnızca yıldızlar ve gri gökyüzü. Bir peri teknesiydi altımdaki, şehvetle Daldırıyordum küreklerimi sessiz göle, Ve küreklere yüklenip dikildiğimde, Bir kuğu gibi kayarak ilerliyordu suda; İşte o ara, o zamana değin ufkun sınırı olan O sarp kayalığın arkasından Dev bir doruk, kapkara ve devasa, Sanki isteyerek, bir içgüdüyle Kaldırdı kafasını. Bir daha, Bir daha asıldım küreklere, Ve daha da büyüyerek o iç karartıcı gövde, Dikiliyordu öylece benimle yıldızlar arasında, Sanki bir kasıt güden ölçülü adımlarla Geliyordu peşim sıra. Titreyen küreklerle döndüm Sessiz sular boyunca, yeniden Gittim söğüt ağacının dalları altına; Oraya limanına bıraktım teknemi;Ve kırların içinden bir karış suratla Yürüdüm eve doğru; Ama o hayaleti görmemden sonra Günler boyunca, beynim, bulanık ve kararsızlıklar İçinde, bilinmeyen var oluş biçimleriyle Meşgul olup durdu; Düşüncelerim üstünde bir gölge asılıydı, Issızlık diyelim, ya da düpedüz terk edilme. Hiçbir tanıdık şekil kalmadı benimle, Ne ağaçların hoş görüntüleri, Ne denizin, gökyüzünün, yeşil kırların rengi; Ama insanlar gibi yaşamayan devasa, Güçlü şekiller usul usul kımıldanıyordu Gün boyu kafamda, Geceleri ise dadanmıştılar rüyalarıma. ? SAYFA 23 Ah, bir kutluluk var bu yumuşak meltemde, Yanağımı yelpazelerken, yeşil kırlardan Ve öte mavi göklerden getirdiği mutluluğun Pek de farkında olmayan bu ziyaretçide. Görevi ne olursa olsun, bu nazik esinti Benden daha minnettar birini bulamaz, Ki ben, uzun süre mutsuz bir konuk Olarak eriyip tükendiğim koca şehirden Kaçtım özgürüm bundan böyle, Bir kuş kadar özgür, nereye istersem Kurmaya yuvamı. Hangi çatı ağırlayacak beni? Hangi vadide olsa limanım? Hangi ağaçların Altını mesken tutsam? Ve hangi berrak dere Uykuya salsa beni mırıltısıyla? Koca bir dünya önümde: Coşkulu Ve özgürlüğünden korkmayan bir yürekle Bakınıyorum çevreme; seçtiğim kılavuz Altı üstü başıboş bir bulut olsa bile Kaybetmem mümkün değil yolumu. Nefes alıyorum yeniden! Büyüleyen Düşünceler akın ediyor, aklım payanda Buluyor kolayca: Silkinip attım, doğamda Yeri olmayan o tuhaf benliği, Onca yorucu günün dayanılmaz ağırlığı Yok artık, zaten bana göre değil öylesi. Aylar sürecek bir huzur, (İnsan hayatına dair herhangi bir vaat İçin böyle cesur sözler söylenebilirse tabii), Aylarca bitmeyecek rahatlık ve bozulmayacak hazlar Beni bekliyor işte; ne yana yönelsem, Yoldan mı, patikadan mı gitsem, Yoksa ayak basılmamış arazilerden mi, Yokuş mu çıksam, insem mi, Ya da nehrin üzerinde yüzen Bir şeyin gösterdiği rotayı mı izlesem? * Böylece, ey dostum! mevcut mutluluğu Bir şarkıya konu etmeye alışkın olmayan ben, Taşırdım o gün ruhumu, işte burada kayıtlı Unutulmayacak, ölçülü nağmelerle: Geniş kırlara doğru bir kehanette bulundum: CUMHURİYET KİTAP SAYI 1032 William Wordsworth
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle