Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER ¥ günümüze kadar dünya siyasetinin perde arkasını okuyucuyu sıkmayacak şekilde anlatıyor. Onuncu Ev/ Laura Dietz/ Çeviren: Lale Akalın/ Doğan Kitap/ 340 s. Londra, 1896… Dr. Ambrose Gennett, Kensington’daki tren istasyonunda, kaza sonucu yaralanan bir kadının yardımına koşar. Tanımadığı bu kadın bazı kehanetlerde bulunur ve sonra kalabalığın arasına karışır. Gennett, bu genç kadını tekrar bulmaya ant içer. Niyeti ona yardım etmek olsa da aslında kadının göründüğü kadar olağanüstü olmadığını kanıtlamak ister. Kız ya deliydi ya da söylediklerinde yanılıyordu. Ancak gerçek tahmininden çok daha kötüdür. İkisinden sadece biri haklıdır ve yine sadece biri ayakta kalacaktır. Laura Dietz, dönemin atmosferini yansıtan ayrıntılarla bezediği “Onuncu Ev”le, saplantı ve tutkuyla dolu bir dünya yaratıyor; okuru, bilim ve inanç çatışmasının tanığı bir döneme götürüyor. Fars Mitolojisi Sözlüğü/ Nimet Yıldırım/ Kabalcı Yayınevi/ 816 s. İran’ın kahramanlık anlatılarını, tanrılarını, fizikötesi yaratıkları, engin Fars coğrafyasının ve kültürünün kökenlerini bir arada sunan ve Nimet Yıldırım tarafından hazırlanan “Fars Mitolojisi Sözlüğü” bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor. Tanrı Ahura Mazda’nın dünyayı yaratışından kıyamet söylencelerine, Çînvâd köprüsünden İrem bağlarına, ilk insan ve ilk hükümdar sayılan Keyumers’ten kutsal ölümsüzler imşâspendlere, Zâl oğlu Rüstem’den simurga, Ferîdun’dan âbı Hayat’a uzanan ve Firdevsî’nin ünlü Şahnâme’sinde yer alan birçok ismi de barındıran “Fars Mitolojisi Sözlüğü”, Türkiye’de bu alanda yapılan ilk çalışma... Sumerlilerde Tufan Tufan’da Türkler/ Muazzez İlmiye Çığ/ Kaynak Yayınları/ 168 s. Muazzez İlmiye Çığ, “Sumerlerlilerde Tufan Tufan’da Türkler” adlı incelemesinde, Türklerin Anadolu’ya binlerce yıl öncesinden geldiği tezinden hareket ederek, Tufan efsanesiyle Sumerlilerin Tufan destanı arasındaki bağlantıları ortaya koyuyor. Çığ, bu bağlamda Asya ve Orta Asya tarihinin derinliklerine bir kazıya girişiyor ve Türkmenlerin, Altay Türklerinin, Kazakların, Azerilerin, Farslıların ve Hintlilerin Tufan efsanelerini Sumer’deki efsaneyle karşılaştırarak inceliyor. Siyah Nehir/ Evren Yiğit/ New Age Yayınları/ 86 s. “Benimle gelir misin siyah nehre? Deniz kızlarına güven olmaz deme. artık bacaklarım da var benim, hem köpük olmayacağıma dair sana söz veririm. Üstelik siyah nehre ben daha önce gittim. Çıplak ayaklarımla yürüdüm kenarında, bastım çakıl taşlarına. Siyah bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 982 ayna gibi bakıyordu bana. Ben de onda kendimi görmek istedim. Başımı eğdim ve şaşırıp kaldım yansımama. Hem kendime çok benzettim. Hem de hiç benzetemedim. İstiyorum ki sen de gör kendini o aynada. Ben o sırada şarkılar söyleyeyim sana. Sonra seninle girelim siyah nehre ve dalalım derinlere. Gümüşten balıklarını, pembe yunuslarını, siyah incilerini gizleyen istiridyelerini görelim...” Evren Yiğit, “Siyah Nehir” başlığı altında topadığı kısa öyküleriyle okuyucu karşısına çıkıyor. Yedi Taşlı Yüzük/ İhsan Bayram/ Şenocak Yayınları/ 204 s. İhsan Bayram, “Yedi Taşlı Yüzük”te İzmir’in geçmişinden çok renkli bir kesit sunuyor. Agora’da yaşayan bir ailenin otuzlu yıllardan altmışlı yıllara kadar gelen hüzünlü hikâyesini anlatırken, karakterlerini tüm gerçekliğiyle canlandırıyor. Gene de “Yedi Taşlı Yüzük’’ün asıl kahramanı İzmir. Yazar adeta koybolan geçmişi yeniden yaratmak ister gibi İzmir’in eski semtlerinde dolaşıyor. Tambur Ağıtları/ Vicdan Efe/ Şenocak Yayınları/ 102 s. “Tambur Ağıtları”nda Vicdan Efe, kendi gözlemlerine ve görüşlerine dayalı duygusal nahif öykülerle çıkıyor okurun karşısına. Öykü kahramanlarına dumanlı puslu bir gözle bakmıyor. Kişilerin doğa ve toplum yaşamlarını ezici, sert baskıları, bize basitmiş gibi gelen yanlarını umut kırıklarını öykü, kıvamında ve tam öykü kaynaşması içinde veriyor. Mavi Duygular/ Alper Akseli/ Profil Yayıncılık/ 326 s. Serinin birinci kitabı “Aşkın Karesi”nde çocukluğunu, ilk gençliğini ve savaş pilotu olma özlemi anlatılan Bora, artık Hava Harp Okulu’ndan mezun genç bir pilot teğmendir. Artık sevdiği mesleği yapmanın yoğun heyecanı içindedir. Alper Akseli “Mavi Duygular”da uçmayı, uçakları ve gökleri yoğun bir aşk öyküsüyle beziyor. İbn Haldun’da Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü/ Turan Dursun, Ümit Hassan/ Kaynak Yayınları/ 192 s. İbn Haldun, uygarlıkların yükseliş ve çöküşlerine ilişkin tarihteki ilk bilimsel eser olan Mukaddime’yi kaleme almış büyük bir Magripli düşünürdür. İbn Haldun Mukaddime’de uygarlıkların olgunlaşarak yükseldiğini, içten içe çürürken de çöküşe geçtiklerini belirtir. Mukaddime Türkçeye esas olarak Turan Dursun tarafından kazandırıldı. Dursun, yaptığı çeviriyi kapsamlı bir incelemeyle de bütünledi. Bu nedenle “İbn Haldun’da Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü” isimli kitabın başmakalesi Turan Dursun’un bu incelemesi. İkinci ma kale ise İbn Haldun konusunda uluslararası bir üne sahip Ümit Hassan’a ait. Bu kitapta ayrıca her biri bir İbn Haldun uzmanı olan S.M. Batseva’nın, Yves Lacoste’un, Hikmet Kıvılcımlı’nın, Cemil Sena’nın, Alaattin Bilgi’nin, Remzi Demir ve Ahmet Öncü’nün de makaleleri bulunuyor. Hukuk Politikası’ndan/ Hayrettin Ökçesiz/ Yeni İnsan Yayınevi/ 188 s. “Yargının geleceği, getireceği barışın içimizdeki barışla örtüşmesi ve bu barışı öznelerarası kavranır kılmasına bağlı olacaktır. Dayatılan değil anlaşılan, kılıçla değil özgür ve korkusuz onama ile geçerlilik kazanan hükümlerin kurulma süreci olarak yargıyı doğrusu hâlâ olanaklı görüyorum. Yargının böyle bir geleceği olmayacaksa, aslında hiçbir geleceği olmayacaktır. Bugüne kadar olanın bundan sonra da öyle kalmasının gelecekte cereyan eden bir geçmiş olduğunu söylemekte bir sakınca yoktur. Yargıya bir gelecek veya yargısız bir gelecek düşünmek zorundayız.” Hayrettin Ökçesiz, hukukun sınırlarını zorlayan, sorgulayan ve yerine yenisini öneren yapıcı eleştirileri ile uzun zamandır köşe yazıları yazıyor. “Hukuk Politikası’ndan” adlı kitap da, Ökçesiz’in bu yazılarından bir seçkiyi içeriyor. Etkilenme Endişesi/ Harold Bloom/ Çeviren: Ferit Burak Aydar/ Metis Yayınları/ 180 s. Harold Bloom “Etkilenme Endişesi”nde esasen Romantik şairler üzerinden, sanatçı birey ile selefleri arasındaki “Ödipal” denebilecek ilişki hakkında, “bir şairin başka bir şairin doğmasına nasıl yardım ettiği” hakkında gayet özgün ve çok tartışılmış bir teori geliştiriyor. Bloom kitaba 1997 yılında eklediği önsözde bütün şairlerin en büyüğü olarak, hatta modern anlamda “insanı icat eden kişi” olarak gördüğü Shakespeare’in, selefi Marlowe karşısında yaşadığı etkilenme endişesini nasıl yaratıcı bir biçimde aştığını anlatıyor. Bunu yaparken de Shakespeare gibi büyük edebiyatçıları toplumsal koşullarına indirgemeye çalıştıklarını düşündüğü için “Hınç Okulu” adını verdiği, bugünün radikalsiyasi eleştirmenleriyle çok sert bir polemiğe giriyor. G./ John Berger/ Çeviren: Tomris Uyar/ Metis Yayınları/ 362 s. Britanya’nın prestijli Booker Ödülü’nü kazanan “G.” adlı romanında John Berger, geçtiğimiz yüzyılın başlarında Avrupa’da hareketli bir cinsel yaşam süren “G.” adlı bir genç adamın hikâyesini anlatıyor. Berger hikâye boyunca hem kadınların hem de erkeklerin yüreklerini ve zihinlerini, cinsel ilişki sırasında yaşanan ve hissedilenleri irdeleyerek bu Don Juan’vari karakteri başarıya ulaştıran koşulları gözler önüne seriyor: Kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olan yalnızlığını, her cinsel deneyiminin ona bir şeyler katıp bir sonraki deneyimini zenginleştirmesini, en kısa beraberliklerinde bile kendini gösteren hassasiyeti ve kadınların, onunla yaşadıkları ilişki sayesinde kendi olağanüstülüklerini tecrübe etmelerini. ? SAYFA 29