05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Okuduğum Kitaplar kadar anlatmasını da biliyor. Leman Gölü Yalnızı’nı hem edebi tat alarak, hem de bilgi sağlayarak okuyorsunuz. Gezi izlenimleri, gözlemleri de cabası… TUNA BOYUNCA Claudio Magris, günümüzün önemli yazarlarından. Alman dili ve edebiyatı eğitimi görmüş. Önemli Alman yazarlarının eserlerini İtalyancaya çevirmiş. Avrupa edebiyatı üzerine yazdığı eleştirileri ve incelemeleri ile tanınmış. Corriere Della Serra başta olmak üzere gazete ve dergilerde eleştirileri, denemeleri yayımlanıyor. Avrupa edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı ödüller almış, Nobel Edebiyat Ödülü adayı olmuş. Tuna Boyunca (Ağustos 2008, çev. Leyla Tonguç Basmacı, Turkuvaz Kitap) yayımlandığında ilgi toplamış, ödüller almış bir kitap. Magris bu kitapta Tuna Nehri’nin kaynağından başlayıp Karadeniz’e döküldüğü yere kadar uzayan bir gezi yapıyor. Tuna boyunca, 2888 km süren bu gezi aynı zamanda bir baştan bir başa geçilen bir kıta, Avrupa da demek. Kitap, Tuna’nın kaynağının neresi olduğu tartışması ile başlıyor. Parkında “Tuna buradan doğar” yazan Fürstenberg’e karşı Furtwangen’in mücadelesinin anlatımındaki derinlik de bize ilk sayfadan nasıl bir kitapla ve tabii yazarla karşılaştığımızı bildiriyor. Magris, gerçekten de Tuna’nın öyküsünün ve akıp geçtiği ülkelerin, kentlerin izini sürerken Avrupa edebiyatının ve kültür tarihinin de derin bir kazısını yapmış. Ama Tuna Boyunca, tüm bilimsel derinliğine ve yetkinliğine rağmen kuru bir araştırma kitabı değil, renkli, hoş ve akıcı anlatımlı bir gezi kitabı. Uğur Kökten gibi Magris de gezdiği gördüğü ile bilgi birikimini ustaca karıp onlara bir de anılarını ekleyip edebi yanı güçlü bir gezi kitabı ortaya çıkartmış. Orijinalinde de böyle midir bilmiyorum, ama kitabın bir içindekiler bölümüne, bir de dizine ihtiyacı var. Daha doğrusu bunların eksikliğini hissediyorsunuz. “Oluk Meselesi”, “Mühendis Neweklowsky’nin Evrensel Tuna’sı” gibi ana bölüm başlıkları var ama “Bir Tabela”, “Donaueschingen, Furtwangen’e karşı” gibi alt başlıklarla gelişiyor metin. Tuna’nın geçtiği Viyana gibi şehirlerin nerede anıldığını bilmek ve kendi içlerinde bütünlük arz eden o bölümleri okuyabilmek için dizin zaruri. Belki de Magris’in tercihi kitabın bütünüyle okunmasıdır ama özellikle bu kitabı kaynak olarak kullanmak isteyecek araştırmacılar için içindekiler ve dizin olmaması zorlaştırıcı etken. Kitabın tek eksiği de bu, hem Avrupa’yı tanıtan gezi edebiyatının seçkin bir örneğini okumak hem de denemenin tadını almak için iyi bir örnek Tuna Boyunca. ? METİN CELÂL Mekân Ruhu skenderiye Dörtlüsü ile tanıyıp sevdiğimiz bir yazar Lawrence Durrell. Çağdaş dünya edebiyatının önemli isimlerinden. Gönüllü sürgün mekânı olarak Akdeniz’i seçmiş, sonra da Akdenizli olmuş. Yaşamöyküsünü bilmeseniz, İngiliz değil, Akdeniz ülkelerinden bir yazar sanabilirsiniz. İ memiş, oralarda yaşamış. Hayata karışmış, “yerleşik yabancı” olmuş. Sonuçta daha önce başka amaçlarla da yazılmış olsa Alan G. Thomas’ın kurgusu ile mektuplar, denemeler, gezi yazıları, açıklamalar, roman parçaları bir araya gelmiş ve yeni bir anlatı oluşmuş. Ülker İnce’nin usta işi özenli çevirisi ile Mekân Ruhu’nu bir anlatı, bir roman gibi keyifle okuyorsunuz. Truman Capote ve M. Monroe Uğur Kökden Eserlerinde İngiltere hemen hiç yer bulmaz. Başta Yunanistan olmak üzere, Mısır, Rodos, Kıbrıs, Yugoslavya, Fransa yaşadığı ve eserlerine yansıttığı yerler. Türkçede yayımlanan kitabı Mekân Ruhu (Eylül 2008, çev. Ülker İnce, Can Yay.), Akdeniz Yazıları alt başlığını taşıyor ama kitap kapakta da belirtildiği gibi mektuplar, denemeler ve gezi yazılarından oluşuyor. 537 sayfalık bu kitap, bildirilen içeriği ve kalınlığı ile okuru kendine kolayca çekemeyecek bir yapıda. Yazardan miras kalan, daha önce yayımlanmamış terekenin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş izlenimi veriyor. Ama önsözünü okumaya başladığınızda farklı bir yapı ile karşılaştığınızı anlıyorsunuz. Kitabı yayına hazırlayan Alan G. Thomas mektuplar, denemeler, gezi yazıları ile Durrell’in Akdeniz’ini kurgulamış. Sonuçta ortaya Durrell’in de katkısı ile yazarın yaşamöyküsünden bir kesit çıkmış. Kitap, Lawrence Durrell’in çocukluk ve ilk gençlik döneminin anlatıldığı bir bölümle başlıyor. Daha sonra mektupları ve açıklayıcı bölümleri izleyerek 1930’lardan itibaren yazarla birlikte Akdeniz’de yaşamaya, dolaşmaya başlıyoruz. Ülkeden ülkeye, kentten kente, adadan adaya bir yolculuk bu. Bir gezgin değil kalıcı bir ziyaretçi olmuş Lawrence Durrell; gittiği yerlere bakıp geç Lawrence Durell YEREL RENKLER Truman Capote’nin Yerel Renkler’i de (Ekim 2008, çev. Süha Sertabiboğlu, Sel Yay.) anlatı tadında bir kitap. Capote, New Orleans, New York, Brooklyn, Hollywood, Haiti, Venedik, Roma, Londra, Paris ve Tanca için yazdığı yazıları bir araya getirmiş Yerel Renkler’de. Capote, şehirleri, mekânları, yerleri anlatmıyor. Kişilerden söz ediyor. Kaldığı ya da gelip geçtiği şehirlerde tanıdığı insanları anlatıyor. Onları kendi hayatı ile bağlantılandırıyor. Mekân da yapı da insanlarla ve özellikle Capote ile var oluyor. Capote’nin anıları ile sınırlanıyor. Capote, anlattığı kentleri anıları, yaşadıkları ve gözlemleri ile var ediyor, yargılıyor. Yerel Renkler’deki yazılar Capote’nin güçlü ve tasvirci anlatımı ile birer öyküye dönüşüyor. Öykü tadından söz etmiyorum, düpedüz ve doğru tanımla öykü yazdıkları. Eğer kitap bize gezi yazıları olarak bildirilmese rahatlıkla öykü kitabı diye okuyabiliriz. Yerel Renkler, Capote’nin yazılarına konu olan dönemlerden (40’lar, 50’ler) fotoğraflarla desteklenmiş. Ama kitabın herhangi bir yerinde bu fotoğrafları kimin çektiğini bulamadım. Capote mi çekti, başkası (başkaları) mı anlaşılmıyor. Aynı şekilde bu yazılar ne amaçla yazıldıkları, ilk kez bu kitapta mı bir araya geldikleri, yoksa örneğin bir dergi için mi yazıldıkları da belli değil. Künye sayfasında kitabın orijinal baskısının ilk kez ne zaman yapıldığı da bildirilmemiş. Kitabın çevirmeni Süha Sertabiboğlu açıklayıcı bir önsöz ekleseymiş, iyi olurmuş. Yerel Renkler, edebiyatseverlerin zevkle okuyacakları bir kitap. LEMAN GÖLÜ YALNIZI Gezi edebiyatı, ülkemizde pek yazarı olmayan bir tür. Zamanında kayda değer birçok eser verilmişse de sanıyorum 70’li yıllardan sonra bir kopma yaşanmış ve edebi anlamda gezi eserleri yazılmaz, yayımlanmaz olmuş. Belki de bunun nedeni Türk okurun kolayı tercih edip televizyon belgeselleri ile yetinmesidir. Son yıllarda, gezgin olarak dünyanın çeşitli yörelerine yolculuk yapanlar ve bu yolculukların notlarını kitaplaştıranlar çoğaldı ama edebi anlamda eser verenler çok az. Aklıma gelenler, Nedim Gürsel, Enis Batur, Şavkar Altınel, Buket Uzuner… Uğur Kökten de edebi anlamda gezi yazıları yazanlardan. Yeni kitabı Leman Gölü Yalnızı (Temmuz 2008, Yapı Kredi Yay.) İsviçre gezisinin (ya da gezilerinin) ürünü. Denemeler değil, “Deneme” alt başlığını taşıyor. Çünkü bütünlüklü bir kitap... Kökten, İsviçre gezilerinin tanıklıkları, gözlemleri, anıları ile araştırmalarını karıp bir deneme kitabı oluşturmuş. İsviçre doğal güzelliklerinin yanı sıra, tarihi, resmi ve edebiyatı ile de yazarı çekmiş. Bu çekimin içinde belki kitabın adının anıştırdığı başka bir giz var. Giriş sayfasında da sorulduğu gibi “Leman Gölü Yalnızı kim acaba? ‘Cenevre Vatandaşı’ JJ. Rousseau mu? Coppet Şatosu’nun ‘mahkum’u, ‘konuğu’ ve ‘sahibi’ Bn. De Stael (Germaine Necker) mi? Yahut sürgün sanatçı Coubert mi? Ya da kendisini Pully’de bir ‘Martı’nın yüreğine gönüllü olarak hapsetmiş yazar Ramuz mü? Yok, hiçbiri değilse ‘Barış’ adlı çocuk mu?” İsviçre çok önemli yazarların, sanatçıların, düşünürlerin ülkesi olması yanı sıra, dünyaca ünlü yazarların, sanatçıların, düşünürlerin de sığındıkları, yaşadıkları, konuk oldukları bir ülke. Özellikle gönüllü ya da zorunlu sürgünlerin ilk akla gelen sığınağı. İsviçre, dünya savaşlarında konuksever bir ev sahibi olmuş sürgünler için. Uğur Kökten, “Leman Gölü Yalnızı kim acaba?” sorusunun izini hem gezilerinde onların yaşadıkları yerleri, evlerini, dolaştıkları sokakları, oturdukları cafeleri, parkları ziyaret ederek, hem de edebiyat tarihinde, o kişilerin verdikleri eserlerde sürmüş. Uğur Kökten’in tatlı dilli bir anlatımı var. Bir deneme ustası olarak, edebi niteliği, anlatımı göz önünde bulunduruyor, ama sahip olduğu bilgiyi de anlatmayı, paylaşmayı ihmal etmiyor. Üstelik bunu yaparken yazıya bilgileri boca etmeyerek gerektiği Claudio Magris SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 982
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle