27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Nedim Gürsel’in ‘beklenen’ ilk öykü kitabı N edim Gürsel’in ilk öykü kitabı Uzun Sürmüş Bir Yaz (Doğan, altıncı basım, 2003), 1975 sonlarında ilk kez yayımlandığında, yazarı yirmilerinin başlarındaydı daha, yirmi beşine varmamıştı. Geçen hafta “Kitaplar Adası”nda ilk kitapları; Aşksız Gölgeler’i (Yitik Ülke, 2007), Boşluğa Gülümsemek’i (Everest, 2008) konu edindiğim Kadir Aydemir de (d.1977), Onat Bahadır da (d.1975) doğmamışlardı henüz… Bahadır doğmuşsa bile kırkı çıkmamış olmalıydı onun da… O günden bu yana otuz beş yıl geçti, geçmek üzere… O tarihlerde yayımlanan Uzun Sürmüş Bir Yaz ile otuz beş yıl sonra yayımlanan Aşksız Gölgeler, Boşluğa Gülümsemek artık birer ilk kitap olarak kalacak hep… man ilk kitap olmayabilir. İlk kitap tanımı ister istemez umut ve acemilik sözcüklerini çağrıştırıyor. Oysa ben kitap çıkarmakta acele etmeyen, bu konuda oldukça titiz ve sabırlı davranan yazarlar arasında sayıyorum kendimi. Kitap bence bir bütün oluşturmalı; yazarın vardığı yeri, geçirdiği evreleri olanca açıklığıyla göz önüne sermeli. Uzun Sürmüş Bir Yaz’ın birinci kitabım olmakla birlikte bir ilk kitap sayılamayacağını umarım. Beklemek, … beklemiş bir kitap yayımlamak olumlu bir yazarlık tavrıdır, bana kalırsa.” Andığım yazısını şu tümceyle noktalıyor Gürsel: “Bu yüzden Uzun Sürmüş Bir Yaz biraz da, hem dergilerin sayfalarında darmadağın bıraktığım, ilk kitabıma almadığım öykülerimin hem de yazmadığım, yazılmamış öykülerimin öyküsüdür.” (123, 124, 125) Bu sözün üzerinde sıkı sıkıya durmak gerekiyor. Buna göre ilk öykü kitabı olarak Uzun Sürmüş Bir Yaz, Nedim Gürsel’in bu kitaba gelene dek verdiği emeğin de gizli öyküsünü ya da tarihini oluşturuyor demek ki. Özetin özeti, demek istiyor ki yazar, ilk kitap, yazarı tarafından “ilk kitap” olmaktan çıkarılıp “beklenen kitap” yapılmaya bakılmalı! Çünkü öykü sanatımız içinde şişkinlik yaratmamaya, tersine ufuk açmaya çabalamalı ilk kitap! Gerçekten de 196070 eğrisi içinde bir grup yazar, örneğin Adalet Ağaoğlu, Hulki Aktunç, İnci Aral, Oğuz Atay, Selçuk Baran, Sevim Burak, Nazlı Eray, Füruzan, Burhan Günel, Necati Güngör, Nedim Gürsel, Feyza Hepçilingirler, Selim İleri, Bilge Karasu, Ayşe Kilimci, Pınar Kür, Murathan Mungan, Sevgi Sabuncu, Osman Şahin, Necati Tosuner, Tomris Uyar, Bekir Yıldız vb. adlar birbirinin içinden çıkan, ama birbiriyle örtüşmek bir yana, birbirine taban tabana aykırı duran öykü örnekleriyle, 1950 kuşağı sonrasında öykücülüğümüze yepyeni, taptaze soluklar taşıdı. Yenilikteki bu süreğenlik, sıraladığım adlarla sınırlı kalmadı yalnız. Bunlara eklemlenebilecek pek çok adla karşılaştık. Ne var ki öykücülüğümüze katılan her ad, beklendiği ölçüde direngen bir tutum yansıtamadı öyküde … Yine de var olan erkeyle öykücülüğümüz, 1950 kuşağının ardılı olmayı başardı 196070 verimleriyle. Yukarıda sıraladığım hemen her öykücü, ilk öykü kitaplarıyla öykücülüğümüzü şişiren değil ona ufuk kazandıran birer erke üretti neredeyse. İşte Nedim Gürsel de, yayımladığı ilk öykü kitabı Uzun Sürmüş Bir Yaz’la, bu erkeye eklemlenen, öykücülüğümüzün vektörel çizgisine olumlu katkılar sağlayan bir yazar oldu… “UZUN SÜRMÜŞ BİR YAZ”... Uzun Sürmüş Bir Yaz, iki öyküden oluşuyor: “Köprüaltı”, “Akarsu”. İlkinde sonsuzca sıkışmışlığın, ikincisinde sonsuzca bağsızlığın dönüştürümlü soyutlayımıyla diken üzerinde birer okuma edimine girişiyoruz… Bu iki öykünün bizi ille de böyle kanallara yönlendirdiği düşünülmemeli. Ancak “uzun sürmüş yaz” imgesiyle her iki öykü evreninin örtüşmesi, hatta aralarında bir süreğenlik bulunması bir ilmeklenişin de ipuçlarını veriyor. “Köprü altı” ile “akarsu” imgeleriyle, bütün olup biteni soyutlamaya girişmiş genç bir yazar tutumuyla karşı karşıyayız öykülerde… Sonra bunları birbirine bağlayan o uzun yaz… Şimdiki köprü altından yıllar önce akmış olan akarsuyun serinliğine dokunmak, ya da bunun tersi yönde bir akarsu serinliğinden yola çıkıp kilitsiz ama çıkışsız köprü altının önüne gelmek… Müthiş bir okuma bu. Okuru hızlı tartımlı, düşünsel uçurumlarla örülü, nesnel olduğu denli duyarlı, duyarlı olduğu denli soğukkanlı uğraklardan geçiren bir okuma maratonu da denebilir buna. Ancak her an kısa mesafeli küçücük koşularla uzun soluklu insana ter attıran koşuların bir arada, iç içe olduğunu da ekleNedim yeyim. Gürsel Siyasal gelişmelere, toplumsal çalkantılara, sınıfsal altüst oluşlara yönelik bakışı, bunları kavrayışı, yerine oturtuşunda gencecik Nedim Gürsel’in yansıttığı olgun tutum, insanda hayranlık uyandırıyor denebilir. Bu açıdan bakıldığında Uzun Sürmüş Bir Yaz’ın bütün dönemler için geçerli sayılabilecek başarılı bir siyasal öykü örneği sunduğunu da kabul etmek gerekiyor. Taşra kaynaklı olsa da, gençlerin 1980 öncesinde, bir açıdan dönemin anlayışı doğrultusunda entelektüel kişilik de edinmeli, yanı sıra sınıfsal açıdan saydamlık yansıtan bu taşralı aile yapıları karşısında bambaşka bir savaşım daha vermeleri, bu tutumun kendi içine dönüp sorgulayıcı kimlik kazanması, evrenselleşerek, bütün acılarla örtüşerek buluşması, Nedim Gürsel’in büyük ustalıkla altından kalktığı soyutlayım, dönüştürüm gösterisine dönüşüyor neredeyse… Bu arada öykü kahramanlarının yapılandırılışı, bunların öykü evreniyle ilişkilendirilişi üzerinde de durmak gerekiyor. Çünkü kişilerin yaratılışında yararlanılan yaşantısal gereçlerle yazarın bunları dönüştürmekte kullandığı eğretilemeler, yalnız soğukkanlı bir yazar karşısında olmadığımızı, bu öykücünün aynı zamanda “erken yaşta” profesyonelleşmiş biri olduğunu ele veriyor. Kaldı ki yaşananları soyutlayıp yaşanırlıklar temelinde soyutlamalara girişip müthiş dönüştürümlerle bunları yeniden kurarak bütün zamanlarda bütün dillerde okunabilecek öyküler verimleyebilmek, doğrusu ya göz çelen bir başarı. Üstelik bunu başaran, öykücülüğümüzün vektörel çizgisine o tarihlerde “usta” olarak eklemlenen bir “çocuk”, evet evet usta bir çocuk… NEDİM GÜRSEL; ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZÜN “USTA” ÇOCUĞU... Bütün bunlar bize, gerçekten de çocuk yaşta bile olsa gerçek bir öykü ustasıyla karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor sanırım. Bunda, Nedim Gürsel’in, yazarlık kadar eleştiriyle, denemeyle iç içe oluşu da büyük rol oynuyor elbette. Bulunduğu ortamlarda, karmakarışık imge harmanları içinden sözcükler, söyleyişler yoluyla kavramsallığa ulaşan genç öykü kişileri gibi Nedim Gürsel de, sözgelimi “Köprüaltı” öyküsünün bir yerinde anlatıcısının ağzından şöyle söylüyor: “…Yazın uzun süreceğini tam bu anda düşünmem kahvede, camın gerisinde doldurduğum boşlukla ilişkili olabilir.” (19) Sonrasında şöyle söyleyecektir anlatıcı: “İnsan bazen dışarda da yaşamını birkaç adıma indirgemek zorunda kalıyor. Önemli olan bilincin sıkışıp kalmaması.” (24) Salt bu iki örnek bile, genç öykücü Nedim Gürsel’e hayranlık duymamıza yetiyor. “Akarsu”, “Köprüaltı”na göre çok daha gelişmiş bir düzey sergiliyor. Üstelik uzun bir öykü bu, ama uzatılan ya da kısa romana doğru açılımlar taşıyan bir verim değil yine de. Nedim Gürsel, yaşanırlığı kurgulayıp yazınsallaştırırken genç yaşında, kimi genç öykücüler yazının konusu olarak seçtikleri saltık anlatı salkımlarını yazınsallaştırmak adına yalnızca kurgulamaya giriştiklerini, bu öykü evrenlerini, kendi istedikleri yönde kurgusal kılmaya çalışırken de bu arada yaşanırlıktan enikonu uzaklaştıklarını acaba görebiliyorlar mı? Bu çerçevede Nedim Gürsel’in tam otuz beş yıl öncesinden günümüz öykücüleri için ders niteliğinde bir örnek sergilediği öngörülebilir… Gürsel’in bu ilk öykü kitabını yeniden okuduktan sonra yüreğime ağır bir hüznün çöktüğünü itiraf etmeliyim. O günün gencecik yazarının ulaştığı bu soyutlayım düzeyi karşısında heyecanlanmamak, ayağa fırlayıp onu alkışlamamak elde değil çünkü! Ama ben, genç yazarların, kendilerinden önceki yazarlar tarafından verimlenmiş ilk öykü kitapları, ilk romanlar konusunda yeterli donanıma sahip oldukları kanısında değilim kendi payıma. Otuz beş yıl önceki ilk öykü kitabına özel yer açışım, biraz da bu kaygıdan kaynaklanıyor diyebilirim. Nedim Gürsel üzerine üç ayrı yazı daha düşünüyorum. Bütün öyküleri, sonra romanları, deneme, incelemeleri üzerine, önümüzdeki haftalarda aralıklarla yeniden duracağım. Yalnız gençlere değil, okur yazar herkese öneriyorum Nedim Gürsel’in ilk öykü kitabı Uzun Sürmüş Bir Yaz’ı. Ancak konuyu ilk öykü kitaplarına özgülerken başka bir ilk öykü kitabına daha yer açayım istiyorum “Kitaplar Adası”nda. Bu kez Selçuk Baran’ın ilk öykü kitabıyla sürdüreceğim konuyu…? SAYFA 21 Bu üç kitabın yanına geçmişte yayımlanmış ne denli ilk öykü kitabı varsa, bunları da kotabilirsiniz elbet. Bunlara gelecekte yayımlanacak ötekilerini de ekleyebilirsiniz hatta. Böylelikle bir “ilk öykü kitapları düzeyi” gelişim çizgisi çıkacaktır önümüze. Bu çizgi, vektörel bağlamda, ilk öykü kitaplarımıza yönelik göstergeyi oluşturacaktır kaçınılmaz biçimde. Buna göre yüksek düzeyli ilklerle düşük eşikli ilkler bu vektör eğrisine bağlı olacaktır ister istemez. Söz konusu eğri, bir biçimde öykü yazınımıza katılacak tüm verimleri içine alarak ilk öykü kitaplarında düzeyin belirleyicisine de dönüşecektir. Bundan böyle öykü yazınımıza eklemlenecek öykü kitaplarının tümü de kendilerine gelene dek verimlenen ilk öykü kitapları arasında en yüksek düzeyi aşabilmek için çabalayacak, bu arada düşük eşikte gezinen örneğin altına inmemek zorunluğu duyacaktır… Bu vektörel eğri, öykü yazınımız için bir başlangıç düzeyi ivmesi olarak da alınabilir herhalde. Nitekim öykü varlığımız, bu çizgiye uygun bir düzey sergilemek zorundadır. Bunu yazının öteki türlerinde verimlenen ilk kitaplar için de örneklemek olası elbette. Ama madem biz, ilk öykü kitaplarındaki vektörel eğri üzerinde duruyoruz, gelin geçmişteki bu ilk öykü kitabı örneği üzerinde duralım biraz… “İLK KİTAP”, “BEKLENEN KİTAP”... Nedim Gürsel, ilk basımından on yıl sonra 1985’te, Uzun Sürmüş Bir Yaz’a eklediği “İlk Kitabım: ‘Uzun Sürmüş Bir Yaz’” başlıklı yazısında şunları söylüyor: “…Bu ilk kitabım gerçekten bir ‘ilk kitap’ mıydı?/ … Necati Tosuner Varlık dergisinde şöyle bir soru yöneltmişti bana:/ ‘…Ne diyorsun, yapıtın bir ilk kitap özelliklerinden çok beklenen bir kitap özellikleri taşımıyor mu?’/ Dostum Necati Tosuner’e verdiğim yanıtı yıllar sonra (…) buraya aktarıyorum: ‘…Bu ilk kitap sözü üzerinde duralım biraz. Bence bir yazarın birinci kitabı her za CUMHURİYET KİTAP SAYI 982
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle