05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? sabah Batılı olarak uyandığımı artık kestiremez oldum. Günün hangi saatinde Doğulu, hangi dakikasında Batılı tepkiler verdiğimi kesinlikle bilmiyorum. Kiminle Doğulu, kiminle Batılı olarak ilişki kurduğumu da bilemez haldeyim. Kendimi köydeyken kentli, kentte ise köylü hissediyorum. Bu gel gitten kurtulmanın bir çaresini bulan varsa tavsiyeleri hepimize çok yardımcı olacak, eminim. ‘DENSİZLİĞE VARAN DENGESİZLİĞE ÖFKELİYİM’ Deyim yerindeyse ‘ilaç gibi’ bir yazınızdan alıntı: “Ben densizliğe varan dengesizliğe öfkeliyim”... Bu lafı medyanın yaratıcı insanlarla, sinemacılarla, tiyatrocularla, yazarlarla, çizerlerle ilgili haberleri üstüne yazmıştım. O sırada İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde gazetecilik dersi veriyordum. Her gün tüm gazeteleri tepeden tırnağa okuyorduk öğrencilerle. Dünyada ve Türkiye’de bir sürü olay oluyordu; ama basının birçok temsilcisi bunları umursamayıp baldırbacak peşindeydi. Irak savaşı gündemdeydi bir ara. İnsanlar ölüp duruyor, kan gövdeyi götürüyordu. Bazen, bazı gazetelerin baş sayfalarında “yıldız”ların evlenme, boşanma, kavga, gürültü haberleri, savaş haberlerinin üstüne çıkıyordu. Oysa aynı gazetelerde sinema, tiyatro, yazın, resim dünyasından yapıtlara ilişkin tek satır haber bulamıyordunuz. İşte o günlerde gazeteciliğimin tepesi atmış olmalı. Baldırbacak, evlenmeboşanma haberlerinden içime fenalıklar geldiğinde, bir gazeteye yazdığım yazılardan birini buna ayırmıştım. Kısaca bir alıntı yapayım: “Ben densizliğe varan dengesizliğe öfkeliyim. Medyanın sanata, kültüre ayırdığı yer ile dedikoduya ayırdığı yer arasındaki hain dengesizlik moral bozucu düzeye ulaştı artık. Bu insanlar yaratıcı bir performans sergiliyorlar. Yaratıcılıkları toplumdan, izleyicilerden, eleştirenlerden besleniyor. Üstlerine dikilmiş gözlere alışık onlar, hatta buna ihtiyaçları da var. Ama gözler hep belden aşağısına dikilmişse yerlerine koyun kendinizi rahatsız olmaz mısınız? Boşluklarınızı doldurun lütfen. Madem bir ağızdan ‘Avrupa Birliği!’, ‘Küreselleşme!’, ‘Uygarlık!’ diye bağırıp duruyoruz, toplumun yaratıcı insanına nasıl sahip çıkması gerektiğini de biraz olsun düşünelim artık. (“Sanatçı” dememeye çalışıyorum; çünkü bu sözcük de medya sayesinde anlam değiştirdi). Gazete sayfalarında tiyatrocunun, ressamın, ozanın, öykücünün, sinemacının, heykelcinin, müzisyenin yaptıklarına ilişkin yeterince bilgi veriyorsak, onun yaratıcı yaşamıyla yeterince ilgileniyor, onu hakkıyla eleştiriyorsak, televizyon kanalımızda ‘sanatçı’ sözü yalnızca aşkları ya da estetik ameliyatları yüzünden geçmiyorsa, karşı cinsle yaptıklarına dil uzatmak belki daha kolay olur. Yok, sanat, kültür insanlarının üretici, yaratıcı eylemleri bizi ilgilendirmiyor da yalnızca röntgencilik yapmak istiyorsak, külahımızı önümüze koyup düşünmenin vakti geldi de geçiyor bile.” ‘ÇEVİRİ, BİR YAZARI TANIMAK İÇİN EN GÜZEL YOL’ Çeviriden duyduğunuz keyfi paylaşır mısınız bizimle? Çeviri, bir yazarı tanımak, yeni insanlar keşfetmek için en güzel yol bence. Bir yapıttan kendim için birkaç paragraf çevirdiğim çok oldu. Yayımlansın diye değil. Yazarla daha yakınlaşabilirim umuduyla. Son yıllarda tiyatro çevirileri iyice yoğunlaştı. Ama romanlar da dizildi kapıma, bekliyor. Çeviri dil ile ilgilenmenin de en güzel yolu. Bir dilin yaşamı ile öteki dilin yaşamı arasındaki süreçleri kıyaslamak. Bir dilin insanlarıyla ötekininkileri karşılaştırmak. İnsanların aynı duyguyu, aynı olayı, aynı nesneyi nasıl farklı sözcüklerle anlattığına, bu farklılığın neden doğduğuna kafa yormak. Büyük macera! Bir sözcüğün peşinde birkaç gün geçirmek Güney Kutbu’na gitmek kadar heyecan verebiliyor, üstelik üşüme tehlikesi hiç yok! ‘ABİDİN DİNO.. AĞABEY, ARKADAŞ, USTA, AĞLAMA DUVARI’ Ve son soruda, son tahlilde Abidin Dino… Burada kestirmeden gidip, Zeynep Avcı’ya Abidin Dino ve.. demek ardından da yanıtını zevkle dinlemek gerek... Abidin Bey’le Güzin Hanım’ı 1988 yılında, Paris’te tanıdım. Keşke daha önce tanıyabilseydim... Tümüyle rastlantısal olarak, evlerine çok yakın bir sokakta bir stüdyo bulmuş bana, o sıralarda Paris’e yerleşmeme yardım eden sevgili arkadaşım Işıl Kasapoğlu. Bir gün Ara Güler beni elimden tutup o eve götürdü. Dinolar ile komşuluğumuz hemen başladı ve çok güzeldi. Neredeyse hiç entelektüel tarafı yoktu bu komşuluğun. Paris’te olduğum süre içinde onlara amatör teknisyen olarak hizmet verdim. Evdeki elektronik (hatta elektrikli, bazen de mekanik) aletler benden soruluyordu. Özellikle Güzin Hanımla paylaştıklarımız ortaokul, bilemediniz lise çağlarındaki arkadaşların paylaştıkları gibiydi, hâlâ da öyledir. Gündelik olaylar, sevimli dedikodular, eğlence, gülüp söylemek, yemekiçmek, gezip tozmak ... Abidin Bey ise, herkese olduğu gibi, bana da var gücüyle kolkanat gerdi. Kimi gün ağabeyim, kimi gün arkadaşım, kimi gün ustam, kimi gün ağlama duvarım oldu. Tanıştıktan iki yıl sonra, yaz tatillerinde Türkiye’ye gelmeye karar verdiklerinde ilişkilerimizdeki rollerime (yine amatör) turizm rehberliği eklendi. Onlara Boğaz kıyısında, Şile’de, Çıralı’da oteller bulmaya, yol hazırlıklarını organize etmeye çalıştım, otel pazarlıklarını becermeye uğraştım. Her ikisini de Abidin Bey’in ölümünden birkaç ay önce Çıralı’da geçirdikleri tatile ikna edebildiğim için kendime “aferin” dediğimi itiraf ederim. Abidin Bey’in aramızdan ayrılmasından sonra Güzin Hanım’la dostluğumuz eskisinden de sıkı fıkı hale geldi. Artık Güzin Hanım, bir yandan Güzin Hanım’dı, hem de azıcık Abidin Bey’di. Abidin Bey’i yitirdiğimiz 1993’ten bu yana, hemen hemen her yaz mevsiminin bir bölümünde Güzin Hanım’la birlikte olduk, onu sık sık Paris’te ziyaret etmeye çalıştım. Abidin Bey’in ölümünün ardından, kalan evrakından ve Güzin Hanım’ın yardımlarından yararlanarak Abidin Bey’i anlatmaya çalışan bir kitap yaptım. Derken bu yılın güz başında sevgili arkadaşım Samih Rifat yine apansız, yine zamansız, yine yangın yerine çevirip yüreklerimizi, bizi terk etti. Sabancı Müzesi’nde hazırlanmakta olan Abidin Dino: Bir Dünya sergisinde yapılacak bir sürü işi vardı Samih’in, başka işleri arasında. Sabancı’daki işlerinin bir kısmını ben üstlendim. Samih ile Abidin Bey el ele verir, Ferit Edgü orkestramızı yönetir, müzenin dost kadrosu yanımızda olursa, sergi açılmaz mı? Açıldı elbette. İzninizle, söyleşiyi Abidin Bey’in ağabeyi Arif Dino’nun sözleriyle bitirebilir miyim? Çok Yaşasın Ölüler! ? HYPERLINK “mailto:[email protected][email protected] Aşk Meleği/ Zeynep Avcı/ Sel Yayıncılıkı/ 136 s. 933 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle