24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... Beyaz Karanlık ? Rozerin BOLLUK B eyaz Karanlık yakın geçmişimizin, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahaleleriyle çalkalanan bir toplumun panoraması. Özlemleri, hayalleri, düş kırıklıkları, öfkeleri aynı olan üç farklı nesil bir kitapta buluşuyor. Bu ülke gençliğini neden sevmedi diye düşünüyor insan kitabı okurken. Gençliği geleceği sayarken, annelerinin, babalarının bakmaya kıyamadığı genç fidanlara bunca zulmü nasıl reva gördü? Günlerce işkencelerden geçirdiği, darağaçlarına yolladığı, yıllarca hapis yatırıp sonra yarım insan olarak hayata saldığı gençliğine karşı bu kadar acımasızlığı niyedir diye sorup cevap alamıyor insan. Darbeler yaşatmış gençliğine, postallar altında ezmiş gençliğini. Yalnız gençlerini mi? Onlarla birlikte annelerini, babalarını. O dönemi yaşayan herkes bir şekilde horlanmamış mıydı? Üzeri küllenen olayları, onların körüklediği acıları bir anda unutuvermek mümkün müydü? Askeri darbelerin gaddar, acımasız kurallarıyla ve üç beş kişinin dudakları arasından çıkan emirlerle ölüme gönderilen genç insanlar. Yürekleri ellerinde aynı amaca odaklanmış birbirlerine kırdırılan, genci, yaşlısı, sağcısı, solcusu, erkeği, kadını, kızı. Sacit Özkanlı’nın kaleme aldığı romanda Selim’in öyküsü ile bu ülkenin yaşadığı üç darbeye birden tanıklık ediyoruz. Selim’in babası Demokrat Parti’nin yöneticisi iken 27 Mayıs ihtilali olur. Selim babasının bu ihtilalle birlikte iki yıl hapis yattığı günleri yaşar küçük yaşta. Annesi Giritlidir. Babası ile resmi nikâhları yoktur. Dolayısıyla dışlanmış bir çocukluk geçirir Selim. O yedi yaşındayken annesi kardeşine hamiledir. Bir akşam doğum sancıları başlar. Babası evde değildir. Ebeye haber vermek Selim’e düşer. Ebeyi evinde bulamaz. Kocası ebeyi bulup getirinceye kadar, evde yalnız kalmasın diye, annesinin yanına koşar. Kandili yakar. Telaştan kandile çarpar ve devirir. Söndüremeyeceği bir yangı na sebep olmuştur. Annesinin ‘kaç kendini kurtar Selim’ sesi yıllarca kulağından gitmeyecektir. Ölüme giderken çocuğuna son bakışlarındaki sevgiyi unutmaz birde. O acımasız yangın doğum yapmak üzere olan annesini alır Selim’den. Kendini ve babasını suçlayarak yaşayacaktır bundan sonra. Babası Hacer’le evlenince de onun yatılı okul yılları başlar. İSTANBUL VE DEVRİMCİLİK YILLARI 1967 yılında liseyi bitirir ve İstanbul’a üniversiteye gelir. Liseden tanıdığı Semra ile İstanbul’da üniversiteyi kazanırlarsa buluşmak için sözleşirler. Sözleştikleri gün Selim Beyoğlu’na çıkar. Kaldığı küçük otel odasını terk ettiğinde, yabancısı olduğu bu şehirde yalnızca adını bildikleri İstiklal Caddesi’nde buluşmaya gider; Semra’nın bu şehre gelip gelmediğini bilmeden. Kara sevdam dediği sonraki yıllarda hayalinin ana kahramanı Semra. Sokakta yürürken onu düşünür. Önünde yürüyen, aralarında yaş farkı olan çifti, babası ve üvey annesi Hacer’e benzetir. Genç kadın endamı ve tavırları ile ilgisini çeker. Gelecekte hayatında çok önemli bir rol oynayacağını bilmeden kadının fotoğrafı mıhlanıp kalır belleğinin bir yerine. İstiklal Caddesi’nde yürürken, mahşeri kalabalıktan çok yolun kenarındaki binalar ilgilendirir onu. Şehrin nemli ve kirli havasının gri bir elbise giydirdiği bu güzel taş binalardan gözlerini alamayarak, suretini yüreğine çizdiği Semra’ya ulaşmak için dakikaları sayar. Umutsuzluğa kapıldığı bir anda buluverir Semra’yı karşısında. O da İstanbul Üniversitesi’ni kazanmış ve Çemberlitaş Kız Öğrenci Yurdu’na yerleşmiştir. Umutla dolar Selim’in yüreği. Semra’nın Mikro Mustafa’ya sevdalı olduğunu bilmeden daha çok bağlanır, siyah gözlü, siyah saçlı bu genç kıza. Yeni bir hayat başlamıştır artık. İstanbul ve İstanbul’da öğrenci olmak. Memleketin kaderinde rol oynamak isteyen gençlerin sahnede olduğu yıllardır bu yıllar. Bir genç istese de bu sahnenin dışında kalma şansına sahip değildir. Babası Demokrat Partili olsa da Selim kendisini sol harekete daha yakın bulur. Semra aracılığıyla tanıştığı ev arkadaşları da sol eğilimli gençlerdir. Semra’nın bu çevreden arkadaşlarının olması Selim’in sol hareket içinde yer almasının önemli nedenlerinden biri olur. Bu arada Semra’ya olan aşkı her gün biraz daha büyür. Tuttukları evde, ev sahibinin verdiği kitaplar arasında çıkan günlük de hayatının ortasına gelip oturur. Bu günlük, genç yaşta yaşadığı karşılıksız sevda yüzünden hayatına son veren Burhan Ayral’ın kaleme aldığı bir kara sevda hikâyesidir. Selim artık sosyalist solun ferdidir. Bu arada 12 Mart darbesi olmuş Deniz Gezmiş ölüm cezası almıştır. Bunu engellemek amacıyla bombalamalar olacaktır. Bu bombaların birini Semra, birini de Selim koyacaktır. Hayat gemisi bundan sonra karanlık bir yola girmiştir. Semra kararın alındığı akşam Selim’e gelmez. Selim onun Beşiktaş’ta bir evde öldürüldüğünü öğrenir radyodan. Herkes can derdi ile çil yavrusu gibi dağılmıştır. Selim kendisinin de takip edildiğini anlayıp uzaklaşır İstanbul’dan. Semra’nın ölümünden kendini sorumlu tutarak yedi yıllık bir karanlığa gömülür. MÜLTECİ HAYATLAR KISKACINDA 1972 yılının yağmurlu bir nisan akşamında gelecek hayallerini yitiren Selim, yedi yıllık tedirgin suskunluğundan sıyrılmaya karar verir. Yaşama se vincini yeniden kazanabilmek için kendine iki hedef seçer ve İstanbul’a yeniden gelir. Melike ile tanışır. Hayatının ikinci aşkı, ikinci kızının annesi olacak Melike ile. Yurtdışına kaçışta bulup evleneceği ressam Melike. Hedeflerinden biri Burhan Ayral’ın uğruna öldüğü, hatıra defterindeki Kübra’yı bulmak; diğeri ise Semra’nın ölümünden sorumlu tuttuğu ve bir ajan olduğuna inandığı Zeynel’i bulmak. Her şeyin kendisi dışında geliştiğini hiçbir şeyi kontrol edemediğini anlar Selim. Ama yine de hedeflerinden vazgeçmez. Önce Kübra’yı bulur. Takip edildiğini anlar. Tek çaresi yurtdışına kaçmaktır. Kübra’nın yardımı ile önce Girit’e oradan da Fransa’ya kaçar. Vatan hasreti ile geçen yirmi yıl Zeynel’le olan hesabı kapanmaz. Semra’nın ölümünden sorumlu tutuğu Zeynel de on yıl süren hapislik hayatını bitirmiş ve özgürdür. O da içerde geçen yıllarının, yaşadığı işkence dolu günlerin, bundan sonra yarım insan olarak sürdürmek zorunda olacağı hayatının sorumlusu olarak Selim’i görmektedir. İstanbul’da buluşur ve hesaplaşırlar. İkisinin de yanılgı içinde olduğu ortaya çıkar. Zeynel Semra’nın o çatışmada ölmediğini söyler. Bundan sonra her şey başka bir rotaya girmiştir. Selim şimdi de Semra’yı bulmanın ipuçlarını arar. Onu Mikro Mustafa’nın memleketinde bulabileceğini düşünüp yeniden yola düşer. Bütün soruların cevabı Mikro Mustafa’dadır… Her şey bir oyun gibi başlamıştı. Semra’sı, Zeynel’i, Arif Hikmet’i. Onlar güzel ve eşitlikçi bir dünya için yol çıkmışlardı. Genç yürekleri sevgi, umutla çarpıyordu. Nasıl bir oyunun parçası olduklarını bilmeden her şeyleri yarım kaldı. Aşkları, devrimleri, umutları, hayalleri yarım kaldı. Onlar güzel bir gelecek için mücadele ediyordu. Karanlık oyunların tezgâhladığı soğuk sabahlar değildi onların hayalleri. Eşitlikçi bir dünya istiyorlardı. Çoğu gençliğini darağaçlarında, demir parmaklıklar ardında bıraktı. Bütün bunları yeniden hatırlamanın verdiği hüzün ve isyanla Beyaz Karanlık’ı okuyor insan. Unutulmaması gerekenleri yeniden hatırlayarak.? Beyaz Karanlık/ Sacit Özkanlı/ Sosyal Yayınları, 2007/ 408 s. savaşlarla dolu çocukluğu kitabın giriş bölümlerinde Pullman tarafından canlı ve esprili bir dille anlatılır. PULLMAN’IN EVRENİ Pullman bu üçlemedeki kurgusal evrenini çoğunluk tarafından kabul edilmiş ‘paralel evrenler hipotezi’ temelinde oluşturuyor. Buna göre, Lyra’nınki ve bizimki dışında sonsuz sayıda olası Oxford var. İşte bu noktada Lyra’nın Oxford’u, bizim dünyamızdaki Oxford’la bazı özellikleri paylaşır: Thames Nehri’nin yanındadır, eğitim açısından İngiltere’nin, Avrupa’nın ve tüm dünyanın merkezidir, derin dini köklere sahiptir. Ancak Lyra’nın dünyasında tarih farklı bir KİTAP SAYI ? Çeviren ve Derleyen: Evrim ÖNCÜL Son dönemde artan Tolkien’vari eğilimlere bir istisna teşkil eden Philip Pullman’ın Karanlık Cevher Dizisi üç kitaptan oluşuyor: Kuzey IşıklarıAltın Pusula, Keskin Bıçak ve Kehribar Dürbün. Son zamanlarda yazılmış en canlı, ilham verici edebi eserler arasında yer alan bu dizi, hayatın zenginliğini kutsayışı ve ön yargı üzerine bir aydınlanmayı anlatıyor. Philip Pullman, romanın konusuna derin bir yakınlık duyan usanmaz bir hikâye anlatıcısı. Bulunduğumuz dünyadan tamamen kopuk olmayan hikâyeyi, bir meydan okumaya dönüştürSAYFA 20 Altın Pusula mekten sakınmıyor; zor kelimeleri kolayları ile değiştirme gereği duymuyor. Pullman serinin ilk kitabı olan Kuzey IşıklarıAltın Pusula’yla, edebiyatta tür kavramını aşan bir başyapıt yaratıyor. Bu anlamda, hem yetişkinleri kendine çeken bir çocuk kitabı hem de en sağlam gerçekçileri bile etkileyen fantastik kurgu özelliğini içinde barındıran bir şaheserle karşılaşıyoruz. Kuzey IşıklarıAltın Pusula’nın kahramanı Lyra Gümüşdil, on bir yaşında bir kız çocuğudur. Ebeveynlerinin durumu en azından kendisi için belirsizdir. Oz Büyücüsü’nün kadın kahramanı Dorothy Gale gibi dikbaşlı, neşeli, açık sözlü ve vefakâr biridir. Aynı zamanda kaba, asi, yalancı ve zaman zaman da tam bir budaladır. Lyra, Oxford’daki Jordan Koleji’nde yaşamaktadır. Kesintisiz devam eden ufak maceraları, tüyleri diken diken eden kahramanlıkları, Oxford’da yaşayan çocuklar arasında gerçekleşen ? CUMHURİYET 933
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle