30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Osman Şahin'in Bütün Öyküleri Can Yayınları'nca yayımlanıyor ‘Kırmızı Yel’ ve Osman Şahin Osman Şahin'in bütün öyküleri Can Yayınları tarafından yayımlanmaya başladı. Bütün Öyküler'in birinci kitabında Şahin'in ilk iki kitabı 'Kırmızı Yel' ve 'Acenta Mirza' yer alıyor. Kırmızı Yel üzerine bir inceleme sunuyoruz aşağıda. akıcı, anlaşılır Türkçe oldu. Bu şu demektir: 35 yılda eskimeyen bir kitap, demek ki bir 35 yıl, iki 35 yıl daha eskimeyecek, okunacak, anlaşılacak ve okuyucusunu üzecek, sevindirecek, güldürecek ve düşündürecektir. Çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, böylesi uzun vadeli bir etkiyi yaratmak her yazarın harcı değildir. Özellikle Türkçe yazıp Türkçeyi küçümseyen yazarların okuyup üstünde düşünmelerini önereceğim bir kitap ve öyküler. b. ? İzzet Harun AKÇAY 1. an Yayınları usta öykücümüz Osman Şahin'in bütün öykülerini yayımlamaya başladı. İlk kitap, 'Kırmızı Yel / Acenta Mirza' Bütün Öyküleri 1 adıyla çıktı. İki kitap bir arada. Kırmızı Yel, Osman Şahin'in ilk basımı 1971 yılında yapılan ilk öykü kitabı. Aradan 35 yıldan fazla geçmiş. Osman Şahin'in Türk öykücülüğündeki yeri çok ciddidir ve bu yadsınamaz. Görmezlikten gelenler, kasten unutturmak isteyenler elbette olacaktır ama, ne yazık ki hayat kendi yolunda akıp gitmektedir. İşte Can Yayınları bu doğal akışa uygun davranmış, Osman Şahin'in bütün öykülerini yayımlamaya başlamıştır. Tebrikler. C 2. Söylemem gerekiyor: Kırmızı Yel'i okumamıştım. Kitap Can Yayınları'ndan çıkınca okuma imkânım oldu. Osman Şahin, 1940 doğumlu. Mersin'in Aslanköy köyünden. Dicle Köy Enstitüsü, Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirmiş. Yani, Köy Enstitülü bir yazar. Üstünde çok tartışılan bir konudur Köy Enstitüleri. Bu yazıda bu okulların tartışmasına girmeyeceğim. Ancak tarih şunu kanıtlamıştır: Bu okullardan mezun olanların ezici çoğunluğu halkçı, Cumhuriyetçi aydın insanlardır. Köy Enstitülerinin en önemli pratik sonuçlarından biri bu olmuştur. Ve bu okullardan mezun olmak, o insanlar için her zaman büyük bir onur olmuştur. Bu kişisel, kof bir onur değil, ulusal onurdur. Ve bu yüksek karakterli onurla kuru kuruya yetinmek diye bir dertleri de yoktur. Yine ezici çoğunluğu, yurt ve dünya sorunları hakkında düşünen, kaygı duyan ve ne yapılması konusunda halen emek veren saygı duyulacak insanlardır. Çoğu da bu uğurda bedel ödemişlerdir. Bu çizgide öyküler, romanlar, senaryolar yazmış, ne kadar ciddi ödül varsa hepsini almış usta yazarımız Osman Şahin de “12 Eylül 1980'den sonra sürgün edilerek resen emekli edildi. Bir eleştiri yazısı yüzünden bir buçuk yıl hapiste yattı.” Kırmızı Yel şimdiye kadar defalarca yayımlanmış. Belirtmem gerekiyor: Bu son baskısı nedeniyle bu kitap hakkında yazmak da benim için onurdur. Bu öykülerde köy gerçekliği dile getiriliyor. Yoksulluk, batıl inançlar, doğa ile savaşım, ağaköylü çelişkisi, yoksullar arası çelişki ve çatışmalar, şiddet vs. Köy gerçekliğinin edebiyatımızda halen yeterince yer almadığını düşünüyorum. Bu gerçeklikten yola çıkıp çok güzel öykü ve romanlar yazan yazarlarımız olmuştur ama, bu çabalar neredeyse yok sayılmak istenmiştir. Özellikle yoğun Batı etkisindeki çevreler, edebiyatın temel kaynağının insan ve doğa olduğunu sanki bilmezlermiş gibi, yapay ayrımlar yaparak, kenti ve kent zümrelerini abartarak, köy gerçekliğini dile getiren yazarları küçümsemiş, kösteklemeye çalışmış, yer yer aşağılamaya çalışmışlardır. Oysa her biri ulusal kültürümüze bir katkı olan bu yazarlarımızın yapıtlarında bütün çıplaklığıyla halk vardı. Halkı küçümseyenler, onun gerçek yazarlarını da küçümsemişlerdir. Bu çelişki ve mücadele her zaman var olacaktır. Kimsenin bundan kuşkusu yoktur. Yakınmaya da gerek yoktur. Çünkü gerçeklik asla unutulmaz, hele edebiyat bu işi yapıyorsa. Osman Şahin'in Kırmızı Yel'deki 8 öyküsünün bana gösterdiklerinden biri de bu oldu. 8 öyküyü de tek tek ele alacağım ama, şimdiden şunu söylemeliyim: Osman Şahin'in öykülerinin kaynağı köy gerçekliği bugün halen var. Ayrıca var olmakla da kalmıyor, yaşam bugün daha zor ve kahırlı, yeni ve daha ciddi sorunlarla ağırlaşmış bir biçimde sürüp gidiyor. Yani Osman Şahin ne yapmış? Bir yazar olarak, toplumsal gerçekliği edebi olarak yansıtmış, dikkat çekmiş, uyarmış, haksızlığa, adaletsizliğe ve düzene karşı çıkmış. Zaman ne yazık ki onu haklı çıkarmış. Bu görev ve sorumluluktan ötürü Osman Şahin ve daha nice yazarımızı eleştirenler (!) utansın! Ne diyeyim. sini havaya savursan bomboş havayı delip de düşemiy. Bakmışsan yelle bir olup savuşmuş.” ( Kırmızı Yel / Acenta Mirza, Bütün Öyküleri 1, Can Yayınları, Sy.10) Köyde açlık ve göç başlar. Büyük sıkıntı yaşanır. Ölümler olur. Devlete başvurulur, mühendis gelir, önerdiği çare, tarlaların nadasa bırakılmasıdır. Nadasa bırakmak, açlığın dipsiz bir kuyu gibi derinleşmesidir. Ot yenir. Mısır koçanlarından un yapılır. Son çare Şıh'a başvurmaktır: “Neyse ora çarpıldık, bura çarpıldık, sonunda imdadımıza Şıh yetişti kurban.” (Sy.15) Resul, Şıh'a gider. Şıh, gerekeni yapar: “Tohumumun içine ziyaret toprağı katmıştır. Dizinin altında bir gün, bir gece bekletmiştir. Söyliyesi şu ki; ‘Yelin aslı tanenin içindedir.” Avucuna kırk tane sayıp, bunları dişiyle kırmış yemiştir. Ardından, düşmanımız kırmızı yele karşı tahtaya yazı yazmıştır. Ve de, çorba kaşığını yalayıp geri vermiştir kurban… Muğdetli'de birbirine kuşanmış bir çift yılan bulup, üstüne sofra bezini atasın. Dileğinizin tümü olacak. Abdestsiz ayağını sekine, avucunu kesene değdirme. Yedi kere tarlanın çevresini dolaş. Harmanının mez buna. Külahımı önüme alıp düşünmüşem. Kaç sefer akıl sökmüşem. Gözüme çöp gerip uyumamışam. Zihnime kanım çıkmaz olmuştur. Ahiretin gölgesi zaten beni almış altına. Bir gün oturuyam damımın önünde. Avradım, çağam Hamza'yı emziriy. Diğerleri de oynaşıylar. Avrada demişem, ula bizde çağa sürüylen. Biri eksilse diğerlerinin gölgesi var. Ha Fırat almış birini, ha açlık. Allah, dar zamanımızda Azrail'ini bize göstermemiştir. İstese tümünü bir solukta yerle yeksan etmez miydi? Avradım demiş: ‘Heee, sözün doğri söyliy…’ Öyleysem Hamza'yı ver de kurban edem?.. Avradımın yüzü çalındı. ‘Essah mı konuşiysan? Sen uşağı sidikle mi n'olur belliysen?’ dedi. Ben de, dedim hee!.. Yüzü kırılmış. İşte o zaman vermişem köteği beline beline… Sövmemin tümü ona olmuştur. Ula, Allah'tan kork, kıtlığın zamanı geldiğinde sen demiyor muydun şunlardan birkaçının sofradan canları çekilse. İşin gücün ne, pok yiyen? Gene doğurursun. Sidiğimi Allah'tan ne hakla sakınıysan? Kapmışam kucağındaki uşağımı. Bir gün aç, bir gün susuz komuşam ki, kursağındaki dünya malı eriye. Değirmenin çark suyunda abdest alıp çimdirmişem. Harmanın ortasına çekip namazını kılmışam. Gözünü bağlamışam. Hizasını kıbleye verip bıçağımı çalmışam, Hâkim Beğ…” (Sy.1718) Köy gerçeğinden çok acı bir parça. Açıklamak ve yorum gerekir mi? Türk edebiyatında böyle bir sonla biten kaç öykü vardır? 'Opoletli Kardaş' Kitabın 2.öyküsü. Elvahab Köyü'nün ağası, Beşir Ağa, ilk kez Mardin şehrine gidecektir. Köyden eğlenceyle yanında iki marabasıyla uğurlanır. Kent değişik bir ortamdır Beşir Ağa için: “…Ve ömründe ilk kez kent görmüş olmanın şaşkın heyecanıyla, herkesin kendisine baktığını sanıyordu.” (Sy.22) Ama beklenmedik bir olay olur: “…Cadde ortasında yürürken daha bir heybetliydi. Kendisinden önce bıyıkları ve göğsü yürüyor gibiydi. Bir grup genç, Ağa'nın bu haline bakıp bakıp gülüştüler…” (Sy.22) “…Sonra yoluna döndü. Arkadan ikinci bir zort daha çekilince, Ağa kamçı yemiş gibi geriye döndü.” (Sy.2223) Ağa ile gençlerden biri arasında kısa bir konuşma olur. Sonuç: “Beşir Ağa, tek bir el ateş etti. Ortadaki delikanlı boğuk bir böğürtüyle öne katlandı. Yandakiler ise çığlıklar atarak kaçıştılar.” (Sy.23) Ağa ve iki adamı hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ederler. Kalabalık toplanır, polis gelir. “Bu duruma gittikçe huylanan Ağa, kalabalıktan gözünü ayıramıyordu. Avuçlarının içini ilk kez bir terin gelip ıslattığını hissetti…” (Sy.24) Öykünün son paragrafı: “ ‘Ula ben Ağayım, diyorum size. Bu memlekette hiç adam da mı vurmayak yani. Nedir, n'olmiş? Hem ben siftah adamı ilk KİTAP SAYI Osman Şahin'in öykülerinin kaynağı köy gerçekliği bugün halen var. Ayrıca var olmakla da kalmıyor, yaşam bugün daha zor ve kahırlı, yeni ve daha ciddi sorunlarla ağırlaşmış bir biçimde sürüp gidiyor. 4. 'Kırmızı Yel' Kitabın ilk öyküsü. Öykü, 1. kişi (köylü Resul) ağzından yazılmış. Mahkemede yargıca verilen bir ifade biçiminde. Anlıyoruz ki, anlatıcı, mahkemeye düşmüştür. Olayın geçtiği yer, Siverek'in Muğdetli köyüdür. Ekinlere, iki yıldır kırmızı yel musallat olur. Kırmızı yel şöyle anlatılır: “Ahan kıtlığı o yel, kendi içinde taşiy ha. Bizim hökümümüz öyle olmuştur. Bir kere ekinin yaprağı oliy sersefil. Kıpkırmızı küfe kesmiş gibisine. Yaprağının üstüne canlı konan sinek ölü kaliy. Şıra dökülmüş gibi. Sanırsın sakızdır ha. Başaklar köreliy. Tene 3. Kırmızı Yel, 8 kısa ve orta uzunlukta öyküden oluşuyor. a. Öykülerde dikkatimi öncelikle çeken, yerel sözcük ve deyişlerle harmanlanmış arı, SAYFA 6 ortasında namaz kılasın. Hicap etme! Rahmet gırtlağınızdan bolca geçecek. Yalnız, Cenabı Allah'a kanının hasını akıtmayı da unutma!..’ “ (Sy.16) Resul köye döndüğünde bir çocuğu daha olmuştur. Yakın bir zamanda açlıktan çıldırarak ölen kirvesi Hamza'nın adını verir. Ne olursa olur, ama olan iyidir. Şıh işe yaramıştır. (!) “Ambarımız, kuyumsuz safi buğdaylan dolmuştur…” (Sy.17) Şimdi sıra Şıh'a verilen söze gelmiştir, kanın hasını akıtmaya, yani. Okuyalım: “Düşünmüşem düşünmüşem… Ula bu kanın hası ne ola ki? Nasıl bir can alam ki, Allah'ın adına boy çıka? Malımın gücü yet ? CUMHURİYET 916
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle