Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Mübadelenin Öksüz Çocukları ? Ahmet ÖZDEMİR tan arasında, 1 Mayıs 1923 tarihi itibarıyla mecburi nüfus mübadelesini öngörmekteydi.. 84 yıl önce, imzalanan “Sözleşme ve Protokol” tarihte zorunlu göçün, ender örneği olmuş, geride dinmeyen yürek ağrıları, kapamayan yaralar bırakmıştı. Aslında, Mübadil Rumların çoğu, protokol imzalanmadan önce Yunan ordusuyla birlikte Anadolu'dan ayrılmıştı. Ayrılırken, kendilerinin ve işgal altındaki komşularından gasp ettikleri malları beraberlerinde Yunanistan'a götürmüşlerdi. Cami ve tekkelerdeki halıları bile yağmaladıkları söylenmekteydi. Buna karşılık, Yunanistan'ı terk eden mübadil Müslümanlar, hayvanlarını, hububatını, köylerinde bırakarak sahillere dökülmüşlerdi. Sonuçta, Anadolu'dan Yunanistan'a giden Rum mübadillerin büyük bir kısmı, soydaşlarımızın taşınabilir ve taşınamaz servet kaynaklarının üzerine oturmuşlardı. “Bülbülü altın kafese koymuşlar, 'ah vatanım' demiş.” Bu duygu, insanlığın ortak duygusu. Türkiye'de böyle, Yunanistan'a gidenlerde de. Şu gerçeği de unutmamak gerekir: Türkiye'de çok fazla bilinmeyen, konuşulmayan mübadele olayı, Yunanistan için bir dönüm noktası olarak toplumun benliğine sinmiş. Yaşanan zorluklar, koşulların etkileri hayata, sanat dallarına damgasını vurmuş. Türkiye'de mübadele konusunu işleyen edebi eserler azken, Yunanistan'da "30 kuşağı" edebiyatçıları, bu konuyu işlemişler. Yunanistan'a alışayım derken "pis göçmenler, Türk dölüsünüz siz" diyerek orada da kabul görmeyen insanların acılarını, çilelerini “rembet” denilen müzik türü anlatmış. Türkiye'ye yerleşen mübadillerin belki çoğu burada daha iyi imkânlara kavuştu, yeni topraklarında evlatlar yetiştirdi. Aralarında Türkiye'de üst makamlara gelen bürokratlar, işadamları Ord. Prof. Dr. Sedat Alp, Prof. Dr. Şükrü Elçin gibi bilim adamları çıktı. Onlar burayı vatan bildi, hizmet etti. Mübadele günlerini şöyle anlatıyor: “….Türkler mübadele olup buradan ayrılırken çok ağladı. Biz de ağladık. Bulgarlar İkinci Dünya Harbi'nde geldi buraya. Köyü bozdular. Camiyi yıktılar. Benim ana dilim Türkçe. Urumcayı burada öğrendim. Eskiler öldüğü için şimdi Türkçe konuşamıyoruz….” Tanaş, mübadeleden sonra iki kez Türkiye'ye gelmiş ve köyünü ziyaret etmiş. Mübadele sonrasıyla ilgili bir anısı oldukça ilginç: “Tavalı Hasan vardı. Çok rakı içerdi. Tavalı, su kanalları inşaatında çalışmış. Mübadeleden epey sonra su kanalları tıkandı. Sular akmaz oldu. Çeşmeler kurudu. Kozlu'da kimse kanalların nereden geçtiğini bilmiyor. Bizimkiler çok uğraştı ama netice alamadı. Derken aklımıza Tavalı Hasan geldi. Sorduk soruşturduk ve onu İstanbul Tuzla'da bulduk. Buraya getirdik. Sene galiba 195354'tü. Tavalı kanalların geçtiği yeri buldu. Kanallar tamir edildi ve çeşmelerden gürül gürül sular aktı. Bunun üzerine köyde davul zurna çalındı. Tavalı'ya ziyafet sofrası kuruldu.” Yunanistan'a göç edenlerin yaşadıkları sürece ilişkin yüzlerce anı kitabı yayımlandığını, Atina'daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezi'nin yıllar önce Rum mübadillerinin anılarını kayıt altına aldığı ve bunlardan 145 bin sayfalık bir arşiv oluştuğunu biliyoruz. İskender Özsoy, “Mübadelenin Öksüz Çocukları”nda, yaşadıkları yurtlarından koparılanların memleket özlemini bilinçlerinden ve yüreklerinden çıkaramayanların, ölmeden o toprakları bir kez daha görebilmek arzusuyla yanıp tutuşanların öykülerini aktarıyor. Rahat, akıcı, içtenlikli anlatımıyla, kolay okunabilen ancak, buruk tatlar bırakan “Mübadelenin Öksüz Çocukları”ndan öncelikle Kıbrıs üzerine planlar yapan siyasiler pay çıkarmalı. ? Mübadelenin Öksüz Çocukları/ İskender Özsoy/ Bağlam Yayınları/ İstanbul/ 2007/ 334 s. İ skender Özsoy'un 2003 yılında yayımlanan kitabı “İki Vatan Yorgunları” adını taşıyordu. Üç yılı aşkın bir süredir, yurdun dört bir yanında yaşayan, mübadele acısını yaşayanları arayıp buluyor, onlarla röportajlar yapıyordu. Bu röportajlar, Bizim Gazete ve Cumhuriyet gazeteleri ile Popüler Tarih dergisinde yayımlanıyordu. Anılan yazılar “İki Vatan Yorgunları”nın içeriğini oluşturmuştu. İskender Özsoy daha sonra da röportajlarını sürdürdü. Türkiye'den Yunanistan'a göçmek zorunda kalmış mübadillerle görüşmek için turlara katıldı. Eski Türk köylerinde yaşayan, Türkiyeli Rumlarla konuşmalar yaptı. Duygu dolu, anlar yaşadı. Gözlerin buğulandığı bu anları fotoğrafladı, yazıya döktü. Bir kez daha Yüce Atatürk'ün “Muhacirler kaybedilmiş toprakların canlı hatıralarıdır” sözünün ne kadar doğru olduğunu anladı. Özsoy'un 2003'ten sonra yaptığı ve birçoğu gazetelerde, dergilerde yayımlanan röportajlarını, yine Bağlam Yayınları “Mübadelenin Öksüz Çocukları” adıyla kitap haline getirdi. Kitapta yetmiş altı yazı yer alıyor. Bu yazıların on ikisi “Yüzleri Türkiye'ye Bakanlar” başlığı altında Türkiye'den Yunanistan'a gönderilen ve oradaki Türk evlerine yerleştirilen Rumlarla yapılmış söyleşiler. Türkiye ile Batılı devletler arasındaki savaşı sona erdirmek amacıyla toplanan Lozan Konferansı sırasında, 30 Ocak 1923 tarihinde, Türkiye hükümeti ile Yunanistan hükümeti arasında “Halkların Mübadelesi Sözleşmesi” imzalanmıştı. Bu sözleşme, Türkiye ile Yunanis İskender Özsoy’un kitabı, rahat, akıcı, içtenlikli anlatımıyla, kolay okunan ve buruk tatlar bırakan bir kitap... Ama içlerindeki “gurbet” duygusunu bir türlü silemedi. Kuşkusuz ki şiirin işlevleri arasında az sözle çok şeyler söylemek ve düşündürmek de var. Aziz Pınar, “Suyun Öte Yakası” başlıklı şiirini şöyle bitiriyor: “….. En güzel mavi derinden akıyor birbirine Mübadele torunları bakıyor birbirine Küskün geçen yılları yıkıyor birbirine Baktıkları kendi yaşamlarının hatırası. Sıcaklığına dokunur parmak uçları O sirtaki oynar biz de horon havası.” İLGİNÇ ANILAR... Birbirinden ilginç anılar yer alıyor Mübadelenin Öksüz Çocukları'nda. On altı yaşındayken Bursa Dereköy'den ayrılan Tanaş Çakır'ın ailesi Drama'da Kozlu'ya yerleştirilmiş. Onlar geldikten sonra, Türkler çıkarılmaya başlanmış. Japon Gülü ? Muzaffer Ayhan KARA “İ lhan Selçuk” denilince, şöyle bir durup düşünmek gerekir; hem de adamakıllı durup düşünmek... şıyayız bu kitapta. Duyguyla aklın ve engin bir kültürün kaynaşmasından doğmuş, yoğunlaştırılıp damıtılmış denemeler... Dilimize, güzel Türkçemize de boyutlar getiren o tadına doyum olmaz denemeler, bilinçli bir çağdaşlığı yansıtıyor. Ulusallığı yüceltmenin nasıl bir evrensellikten geçtiğini seziyor, yurdumuzun sorunlarını ve insan sevgisini derinden duyuyorsunuz. IŞIK SAÇAN DENEMELER Aklın, bilimin çağımıza katkılarının insana yakışır duyarlıkla birleşime ulaşmasından oluşan bu denemeler gerçek bir düşünürün ışık saçan ürünleri... Kısa kısa, ama yoğun bir tat... Engin bir dünya görüşü... Japon Gülü, yazınımıza İlhan Selçuk'un bir armağanı. Kitaptaki ilk denemeden adını alan Japon Gülü'nün dokuzuncu baskısı Cumhuriyet Kitapları'nın yeni görsel yüzüyle ilkbaharda okurla buluştu, kitapçı raflarında yerini aldı. Deneme türünün enfes tadına varmak isteyenlerin ve yazarın bütün hayranları için.. ? Japon Gülü / İlhan Selçuk / Cumhuriyet Kitapları / 317 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI İlhan Selçuk için, “kalem ve fikir idolüm” demiştim Atatürk'ün Yarbayı adlı kitabımda. İyi ki demişim.. Cumhuriyet gazetesinin “Tehlikenin Farkında mısınız?” reklam bandı televizyonlarda dönmeye ve gazetenin birinci sayfasında boy göstermeye başladığında, Türkiye'nin önü karanlıktı. Şimdi, durum farklı.. Çünkü, İlhan Selçuk'un fikri müstakimi ile açılan süreç, alanları doldurup taşırdı.. Neredeyse bütün memleket gelincik tarlasına döndü. Ayyıldızlı çıkış islamcıfaşist tırmanışın karşısına dikildi. İlhan Selçuk, böyle bir İlhan Selçuk'tur işte.. Sözü uzatmadan Japon Gülü'ne getirelim.. İlhan Selçuk'un, pek çok yazın adamını kıskandıracak güzellikte özgün denemeleriyle karşı kar ? SAYFA 20 916