Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O K U R L A R A Hasan Âli Yücel Atatürk Türkiye'sinin en önemli Milli Eğitim Bakanıydı. Bakanlığı döneminde inanılmaz projelere imza atmış bir aydınlanma savaşçısıydı. Alev Coşkun, Milli Eğitim de çığır açan, yurduna Köy Enstitüleri başta olmak üzere birçok olağanüstü hizmetlerde bulunan efsane Bakan Hasan Âli Yücel'in, eğitim ve kültür alanında yaptığı büyük atılımları büyüteç altına alıyor “Hasan Âli YücelAydınlanma Devrimcisi” adlı kitabında. Yücel'in doğumunun 110'uncu yıldönümünde daha da genişlettiği çalışmasında hem kişisel hem de mesleki yaşamını sunuyor okurlara Alev Coşkun. Coşkun ile kitabını konuştuk. Şavkar Altınel'in 'Yol Notları' adını taşıyan toplu şiirleri Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Hale Seval, Altınel'in kitapta yer alan 'Şong Şuy Pazarında' adlı şiirinden hareket ile hem onun şiirine bakıyor, hem de fotografik şiir anlayışı ve görsel betimleme dışı çağrışım alanına değiniyor. Doğan Hızlan edebiyat ve sanatımızın belleği niteliğindeki yazılarını kitaplaştırmayı sürdürüyor. Yeni kitabının adı 'Çalıntı Kitap Deposu'. Uzun zaman diliminden damıtılıp gelen denemelerin ortak özelliği de geçmişte yazılanın günümüzle koşutluk kurması. Hızlan'la kitabını konuştuk. Bol kitaplı günler... TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr turhangunay@cumhuriyet.com.tr II. Dünya Savaşı'nın bitimiyle dünya kamuoyunun öğrendiği en yakıcı gerçek, şüphesiz Yahudi soykırımıyla bağlantılı veriler oldu. Bilenlerin bildiğini biliyoruz bugün, artık gene de, Dünya (ezici çoğunluk) 1945 sonrasında, usul usul, olay'ın boyutlarını kavrayabilmiştir. Bilgi akışı bugünkü kadar hızlı değildi, 60 yıl önce. Bilgi akışı bugünkü kadar hızlı olsaydı bir şey değişmezdi: Nazi Almanya'sı olupbitenleri göstermeme yolunda sağlam bir stratejiye sahipti. Körfez Savaşı yaşanalı topu topu kaç yıl oldu; savaşı naklen televizyondan izleyen Dünya ne gördü, ona ne'yin gösterildiğini şimdi anlamış olduğunu ileri sürmek elde midir? Bağlaşık orduların ileri güçleri 1945'te, Doğu’dan Polonya'ya, Batı'dan Almanya'ya girdiklerinde “toplama kamp”larıyla karşılaştılar. Kulaktan kulağa gezinen yılgı öykülerinin rivayet olmadığı böylece saptandı ve çarçabuk iletildi: 'Lager'ler “çalışma kampı”ndan çok “ölüm kampı” niteliği taşıyormuş, bilgisi yayıldı. 1945'te, kamplara girildiğinde, olup bitenler ile ilgili öğrenilenlerin sınırı henüz dardı. Olmuş bitmiş olanlar'a ulaşılması kaçınılmaz biçimde vakit isteyecekti. O aşamada dünyayı, insanları yılgıya düşüren bilgi başka bir düzlemdeydi henüz: İnanılması olanaksız olanı önce inanılması güç olana tercüme etmek gerekecekti. Primo Levi bu bağlamda net bir açılım getiriyor kanımca: “Olgu, gerçeğin ötesine geçen bir şeydir, çünkü indirgenemediği mantıksalussal terimlerle ifade edilemez. Olgu, belli bir açıdan bakıldığında, ölçülebilir olmaktan çıkan şeydir; gerçek düşüncesiyle örtüşmez, en azından gerçeği görmeyi alıştığımız akılcı yoldan mümkün değildir bu. Kaldı ki, bir duruşmada, tanıktan bir olgu üzerine değil de bir olay üzerine bilgi vermesi beklenir. Savaşın sonunda, olayların bir bölüğü açığa çıkmıştı gerçi; ama olgu kavranabilir türden değildi: İnsanların, İnsan'ı vardığı noktada, öylecene görmeleri zayıf bir olasılıktı. Yarım yüzyıl sonra, farklı nedenlerle siyasi taraf olanlar (sözgelimi Roger Garaudy) bir yana, pek çok 'ortalama insan'ın “gerçekten de bu kadarı (ve: Öyle) olmuş mu?” sorusunu yöneltebilmelerinin kökeninde yalnızca aymazlık ve bilgisizlik midir okunan: Yoksa, o bilgiyi gerçekte istememek mi? Soykırım bağlamında, Savaş sonrasında, üç ana eğilimin ortaya çıktığı gözlemleniyor. Bir yakada, bilmek istemeyenler yer alıyor. Bunları kendi içlerinde Enis BATUR Pervasız Pertavsız Ölüm Kampları Akıl Dışının Fotoğraf Albümü ayrıştırdığımızda farklı kümeler beliriyor: Olgu'yu onaylayan ama bunu sıcağı sıcağına ifade edemeyenler; Olgu'ya inanamayan, bu nedenle de inanmama çizgisinde direnç gösterenler. İkinci yakada, daha fazlasını bilmek istemeyenleri görüyoruz. Olgu'yu küçümsemiyorlar şüphesiz; ama durmadan kazılmasına da karşılar: İnsanlık Tarihi'nin en büyük utancını unutmanın en doğru yol olduğuna inananlar da var bu kümede, üzerinde duruldukça gerçeğin yorulacağını düşünenler de. Üçüncü yaka köktenci: Her bilgi kırıntısına ulaşılmalı. Hiçbir iz unutulmamalı, unutturulmamalı. Öyleyse, 1945'te ya da 2007'de, olguyu kabullenememeyi anlamak değilse bile anlamlandırmak güç değil. Kaldı ki, başlangıçta, olup bitenler'in bir çatı altında toplanmaları, buluşturulmaları, kısacası bilginin deriştirilip soğurulması sözkonusu olamamıştır. 1945'te bilinen, bilindiği kadarı daha çok kurguydu; veriler usul usul toplanmaya başlanacaktı. Sürecin bir ucu işte oraya iniyor. VerilePrimo Levi rin sahipleri, verilerin çoğunu yok edecek, bir çoğunu hiçbir zaman varetmeyecek bir plan'a dayandıkları için izler geniş ölçüde silinmişti. Kalan parçaları toplayıp buluşturmak yolunda ciddî emek ve vakit harcanacağı belliydi. Öbür ucu, önceleri, kimse pek hesaba katmamıştı: Tanıklara ulaşmak, onlardan elde edilecek bilgileri figürün belirmesi amacıyla bir araya getirmek akla getirilmiyordu henüz. Dünyanın durumu karışıktı: Savaş, bir başka cephede sürüyordu; Avrupa'da, özellikle de Almanların işgalindeki topraklarda ucu belirsiz bir fetret dönemi yaşanıyordu; eski kıta için yeni bir paylaşım kavgası gündemin ilk sırasındaydı; bir yandan da, İsrail'in kuruluş çalışmaları üzerinde yoğunlaşılmıştı. Kimsenin dönüp “hayatta kalanlar”a bakacak hali yoktu. Onlara gelince: Olgu, her birini tarumar etmişti. Yaralarını hiçbir zaman saramayacaklarının hemen farkına varmışlardı. Üstelik, pek çoğu için bir kere daha ayakta ve hayatta kalma sorunu doğmuştu. Olağan akışına dönme uğraşındaki dünyalılar, dünyanın ötesinden gelen, çünkü oraya götürülen bu komşularını duymaya, dinlemeye, görmeye hazır ve yatkın kesinkes değildiler. Bir zaman böyle geçecekti. Bir zaman böyle geçti. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 907 SAYFA 3