Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sevgi Özel'le ‘Dilleri Uzun’ üzerine... ‘Kalemlerine sessizce, sinsice dolanan yılanın ayrımında değiller’ ? Erdem ÖZTOP* ayın Sevgi Özel, bu kez, dil üzerine yazdığınız eleştirileri kitaplaştırdınız. Adı: “Dilleri Uzun”. Kim bu dilleri uzunlar? İzin verirseniz, önce kısaca şunu açıklamak istiyorum. Bu, benim dille yaşadığım büyük aşkı ele alan üçüncü kitabım. İlki, “Dil Kiri El Kiri” idi (Bilgi Yayınevi, 2. baskı, 2000). Burada gençlere Dil Devrimini, devrimin önüne çıkarılan engelleri anlattım; bilimsel bir bakışla ama herkesin anlayabileceği bir biçemle. Dilin güncel sorunlarına yine eleştirel gözle baktığım ikinci kitabımsa “Dilimde Tüy Bitti” (Çınar Yayınları, 2006). Dili hoyratça kullananlara tepkimi, eleştirilerimi yansıtan bu üçüncü kitapla ötekiler arasına başka kitaplar da girdi. Bu üç kitaptan ikisinin adı deyim. İlkini yine deyimlerden esinlenerek ben uydurdum. Uydurdum deyince, birileri balıklama atlar şimdi; bu devrimini savunanların bir adı da uydurukçu ya. Neyse, bu üç ad da kitapların içeriğine ilişkin ipucu veriyor; çünkü deyimlerin, atasözlerinin çoğunda eleştirel bakış baskındır. Gelelim “Dilleri Uzun” olanlara... Onlar kendini bilir gibi, kaçamaklı bir yanıt verilebilir belki. Ne ki onlar kendini bilmiyor. Dil kullanımında özensizliği terbiyesizliğe vardıranlar; kendi bilgisizliğini, kabalığını saklamak için yalana sığınarak her işe burnunu sokanlar; düşünce özgürlüğüyle zart zurt etmeyi karıştıranlar… Özetle kendini bilmezler… Kendini bilmezlik, günümüzde ün ve para getiren meslek oldu sanki. Öyle bir döneme girdik ki akılcı, bilimsel olandan uzaklaştırılan halk, kim doğru söylüyor, kim yalana sığınıyor, ayırt edemez oldu. Gerçekte bu kitabın adı, “Dilleri de uzun elleri de” biçiminde algılanabilir; çünkü dili uzunlardan çoğunun elinin de uzun olduğunu görüyoruz. Ağzını açamaz duruma getirilen halk gittikçe yoksullaşıyor, dilleri uzun olanlar gittikçe şişiyor. Benimse bir dilci, bir yazar, en önemlisi yurttaş olarak olup bitenlere ilgisiz kalmamak görevim. Uzmanlık alanımın olanaklarından, birikim ve deneyimlerimden yararlanarak “Dilleri Uzun”ları görmezden gelmemeli, savaşım vermeli, toplumun gerçekleri görüp dile gelmesi için üzerime düşüne yapmalıyım. Kısaca söylersek, bence asıl “Dilleri Uzun” olanlar, yüzyıllardan bu yana kimlik bunalımı yaşayan, kendi değerlerini unutan, küçümseyen, her fırsatta yabancıya, yabancı olana sarılan ve bunu üstünlük olarak satan aydınımsılardır. Kapak resminde, kalemi sarmalayan bir yılan var. Dilimizi yılan mı soktu yokSAYFA 4 suzluğa kapıldığınız oldu mu, oluyor mu? Evet, zaman zaman çok bunalıyorum. Her şey gün gibi açıkken suskunluğu, adamsendeciliği seçenlerle aynı kaldırımlarda yürümekten; karma bir dille büyük laf edenleri dinlemekten bunalıyorum. Yalan söylemeyi meslek edinenleri her akşam TV'lerde, her gün gazetelerde görmekten bunalıyorum. Ancak umutsuz değilim, karamsarlığı hiç yanıma uğratmadım. Mahallenin delisi olmak daha iyi… AHKÂM KESENLER Ülkemizde artık herkes, bir şeyler üzerine çok rahat ahkâm kesebiliyor. Sevgili Uğur Mumcu'nun o sözü; “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” artık tarihe karıştı. Ben dilin kirlenmesinde asıl söz sahipleri olarak bu 'zaat'ları görüyorum, ne dersiniz? Bir “din”, bir de “dil” konusunda “ulema”sı bol bir ülkeyiz. Din “ulema”sı, çok kurnaz… Her iki kurumu da açıkgözce kullanıyor. Biliyorsunuz kurnazlık, aklı tatile çıkaranların, aklın yokluğundan yararlanıp ün ve para kazananların yaptığı iştir. Son çeyrek yüzyılda başlı başına meslek olmuştur. Bakıyorsunuz bir adam ya da kadın, her konuda konuşuyor ve yazıyor; “vizyon”lu, “misyon”lu, “trend”li, “global”leşmeli, “çek” etmeli bir dille “start” alıyor; ama sözü “hayırlara vesile olmak”la bağlıyor. Dün nasıl konuşup yazdığını bildiğimiz biri, bugün “Hoşça kalın” demiyor, “Allaha emanet” ediyor ya da “bye bye”laşıyor. Evet, olur demiyor; “okey”liyor. Açıkçası her telden çalan, bu “zaat”lar, ta 8. yüzyıldan bu yana hem Türkçenin, hem yurt edindikleri coğrafyaların canına okumuşlar; okumayı da sürdürüyorlar. Bence Türkçenin bugünkü sorunları “genetik aydın hastalığı”ndan kaynaklanıyor. Dik duruşlu, bilgisiyle, sanatsal kimliğiyle yer edinmiş aydınları, elbette bu yargıların dışında tutuyorum; ama konuşma ve yazı dilleriyle eğitimdeki kirlenme, tabela kirliliği, yabancı dille öğretimin engellenememesi vb. çoğunca aya ve güneşe göre yön ve ağız değiştiren aydınlar yüzündendir. Konu dallanır budaklanır ve aydın konusunda tıkanır sanıyorum… Kendine “aydın” sıfatını layık gören ne çok insan var, değil mi? Benzer tanımlarımız olacak; ben “sözde”, siz “gülünçleşen” ön sıfatını ekliyorsunuz… Sözde aydınlar, sıklıkla gülünçleşiyor. Bunlar aydınımsı ve toplumun çoğunluğu bunları gerçek aydınlardan ayırt edemiyor. Edemez; çünkü bir kültürel yozlaşma, daha doğrusu kültürsüzleştirme bombardımanı var. Ben Türk Devrimini yadsıyan, gerçekleri çarpıtarak tüm kazanımları yok sayanları aydınımsı bile saymıyorum; bunun adı başkadır; aymazlıktır; ihanettir. Bunlara acınacak aydınlar da diyebiliriz. Dil Devrimini eleştirebilirsiniz, eleştirilerinizi bilimsel kanıtlarla besleyebilirsiniz, bunu anlarız. Ancak devrimlerin kazanımlarını kullanarak, ele geçirdiği orunlardan yararlanarak 90 yıllık bir döneme kara çalmanın, suçlamanın eleştiriyle ilgisi olur mu? Ahlaklı bir tavır mıdır bu? Dil Devrimine vurgu yapıyorsunuz kitapta. Devrimi eleştirenlere “Birinci Türk Dili Kurultayı Tutanakları”nı okumalarını öneriyorsunuz… Bu konuyu biraz açalım mı? Bakın Atatürk yaşarken, ona, devrimlere övgü düzenler, onun ölümünden sonra, 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti içinde yer alınca, dün söylediklerinin, yaptıklarının, tam tersini söylüyor KİTAP SAYI S Dilbilimci Sevgi Özel'in yeni kitabı geçen günlerde yayımlandı. “Dilleri Uzun” adını verdiği bu kitabında, dilimizin gün geçtikçe nasıl kötüye gittiğini gözler önüne seren bir tablo çıkartıyor. Tabii en önemli eleştiriyi de bu kötüye gidişte sebep olan aracılara yöneltiyor. Özel'le yeni kitabını konuştuk; haliyle zülfü yâre de dokunduk biraz… sa? Kalemin efendisi mi oldu yılan? “Yılan sokasıca” denir ya… Dokundurmalarımız ete kemiğe bürünüyor… Yılanın adından bile ürkerim; ama yılan da doğadaki canlılarından biri. Elsiz ayaksız bir sürüngen, zehirli olanları çok tehlikeli, zehri de dilinde. Kimseyi kızdırmak istemem; ama günümüzün kimi yazarları, kalemlerine sessizce, sinsice dolanan yılanın ayrımında değiller. Kimi yazarlar da kalemlerini sinsice kullanarak, yılan hikâyeleri anlatıp duruyorlar. Her yazar, kendini birkaç belki daha çok alanda söz söyleyebilecek ölçüde donanımlı duruma getirebilir; yazar, bilgilendiği alanların uzmanı değildir belki; ama bu bilgileri er geç bir yapıtta can bulur. Ancak bizim bir süredir önemli bir sıkıntımız var. Kimi yazarların, kuşkusuz konuya özellikle kendini topluma kabul ettirmiş yazarlar açısından bakıyorum, tartışılan konu ne olursa olsun; dilcinin, tarihçinin, siyasetbilimcinin, hekimin, hukukçunun yerine, hiçbir kaynağa, kanıta, belgeye dayanmadan görüş bildirmesi, yorum yapması… O zaman belki de iyi niyetle yapılan ya da yazılan bir açıklama, bir yorum, hiç beklenmeyen kötü sonuçlar doğurabiliyor. Bir başka deyişle, yazarın dilinin ucuna geleni ölçüp tartmadan söylemesi ya da yazması, bal değil zehir etkisi yapabiliyor. Gündemi değiştirmek ya da gündemde olabilmek için bunu bilerek yapanlar var; yine de böylelerinin kalemine dolanan yılandan akan zehrin nerelere yayıldığının bilincinde olmadığını düşünüyorum. Çünkü onlar zehrin yayıldığı yerlerden, alanlardan çok uzakta, fildişi kulelerinde yaşıyorlar. Toplumun dil bilincinin yaralanmasından başlayarak uzayıp giden bütün sorunlar, onlar için önemsiz. Önemli olan, kendilerine dokunmayacak yılanın hikâyesi… Bunaldığınızdan söz ediyorsunuz kitabın sunuş bölümünde! Bunalmanıza sebepleri okuyunca… Saydığınız sebepler… Bu hal ve gidiş içerisinde hiç umut ? CUMHURİYET 929