Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? mak istemediğini, yoksa ağızlarının payını vereceğini, kahvehanelerden çıkartıp tarlada veya fabrikada çalışmaya göndereceğini söylerdi.” ‘TANRI KUYUNUN DİBİNDE DE VAR’ Anlatıcı konumundaki yazarın, ki buradaki yazar, aynı zamanda kitaptaki karakterdir kendisinin ve Emerenc’in yaşamını sorgulamasına tanık oluruz. Geriye, çocukluğa doğru gidişler aynı zamanda psikanalitik bir yön de sergilerler. Yazarın ve Emerenc’in sosyal kökenlerindeki benzerlik, aynı köyden gelmeleri, çocuklukları, yaşadıkları yere yönelik ortak hafızaları onları birbirine bağlayan gizli bir çekim gibi de algılanabilir. Emerenc ve yazar arasındaki ilişki, hizmetçi, ev sahibi ilişkisini Magda Szabo çoktan aşmış, dile gelmeyen bir annekız ilişkisine dönüşgittiğini düşünüyorsanız o zaman istemüştür. Hatta yazarın gönüllü izniyle Emerenc’in yanında çalıştığı ev sahibi diğinizi tıkınabilirsiniz, sizin ilginç bir Tanrınız var, yaptıklarınızı erikle tartıni tatlısert azarlayışlarına tanık oluyor. Benimki ise eğer varsa her yerde ruz, “Beni iyi dinleyin, şimdi size öyle bir tokat aşkederim ki, birden her şeyi var; kuyunun dibinde de var, Viola’nın ruhunda da var.” anlayıverirsiniz, oysa sizi zamanında Arada bir okuyucu karşısına çıkan darbelere dayanıklı olduğunuz için sevmiştim, yazgınızın nasıl biçimlendi ev sahibi yazarın kocası ise Emerenc’in çekindiği tek kişidir. Yazarın kocası, ğini adım adım izledim, sabit fikirleriniz beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor, eri olaylara, durumlara ve Emerenc’e sergilediği mesafeli ve sağduyulu tutuği hazırlamanın tavuk temizlememekmuyla, zaman zaman panik halindeki ten daha kolay bir iş olduğunu düşüyazarı ve ortamı toparlayıcı bir işlev nebilirsiniz ama şimdiye dek sürekli sergilemektedir. yemek pişirdim, pişirdiklerimin boşa Anlatıcı yazarın, Emerenc üzerinden yaptığı iç sorgulamalarla insan ilişkilerinde neyin daha önemli ve kalıcı olduğuyla ilgili bir tür vicdan muhasebesi niteliğinde hesaplar içinde boğulduğunu görürüz. Anlatıcı yazar, her ne kadar yaptığı yazarlık işiyle meşgul olsa da, kelimeler ve cümlelerden bir dünya yaratsa da, duruma göre akıp giden ya da taş gibi duran gerçekler karşısında çaresiz kalmaktadır. Kitaptaki Viola ise söz konusu ilişkinin ve sorunsalların diğer bir anlatıcısı olarak çıkacaktır karşımıza. Yazarla kocası ta rafından karlı bir günde yarı donmuş ve ölmek üzere bulunan Viola, kurtarıldıktan sonra bu ikisinin (yazar ile Emerenc) arasında köprü işlevi görecektir. Adeta kişileştirilmiş bir Viola vardır karşımızda aslında, yaşanan gerilimleri anında hisseden, tepki veren ve ağlayan, yeri geldiğinde de sahibinden yana tavır alan Viola, kitapta ağırlıklı bir yer tutarken, okuyucunun izleğinde de tıpkı Viola’daki gibi hisler zaman zaman ön plana çıkar. Yazarın sonsöz niteliğindeki yazısında özetlediği gibi, Emerenc’in ölümü bir sondan öte yeni soruların başlangıcı olacaktır; “Rüyalarım birbirine tıpatıp benzeyen, yinelenip duran görüntülerden ibaret. Ben hep o bir tek düşü görüp duruyorum. Merdivenlerin dibinde, tel örgüyle güçlendirilmiş, kırılmaz camlı, çelik kasalı kapının iç kısmında duruyor ve kilidi açmaya çalışıyorum. Dışarıda, sokakta bir ambulans bekliyor. Sağlık görevlilerinin camdan içeriye yansıyan siluetleri olağanüstü derecede büyük, ablak yüzlerinin çevresinde ayınkine benzeyen haleler var. Anahtar deliğin içinde dönüyor ancak tüm çabam boşuna...” ? Kapı/ Magda Szabo/ Çeviren: Hilmi Ortaç/ Yapı Kredi Yayınları/ 259 s. DÜZELTME: 928. sayımızda “Kısa Kısa” bölümünde yayımladığımız “Ölümsüz ‘Che’” başlıklı yazının imzası yanlış yazılmıştır. Yazı Hasan Akarsu’ya aittir. Düzeltir özür dileriz. CUMHURİYET KİTAP SAYI 929 SAYFA 19