Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Doğan Hasol'dan “Anılar Kuşlar Gibidir” Yaşama tanıklık eden anılar Yazarın daha yeni yeni bilinçlendiği İkinci Dünya Savaşı ve savaş zamanına denk gelen Erzincan depremine ilişkin belli belirsiz anımsadıklarıyla başlayan kitap, zamansal bir ardıllık içinde ilerliyor. Ancak zaman etkeninin dayattığı bu doğrusal okuma, yazarın yaşamındaki önemli olaylarla, Türkiye için dönüm noktasını oluşturan olayların birbirine sarmalanmasıyla bozuluyor, kimi yerde okur kendini Doğan Hasol ile birlikte, onun açtığı bir pencereden bize gösterdiği bir ana ve o anda yaşananlara bakar buluyor. konulara odaklanan, farklı zamanları anlatan 53 yazı bekliyor okuru. Bu farklılıklar da kitabı hem içerik anlamında zenginleştiriyor ve çok daha fazla okur için ilgi çekici olmasını sağlıyor hem de farklı kuşaklardan, ilgi alanlarından ve mesleklerden okurun kendiyle özdeşleştireceği yaşanmış öyküler sunuyor. Öyle ki, kitabı okurken kimi okur eski Üsküdar sahillerinden Doğan Hasol ile birlikte denize giriyor, kimi farklı kuşaklardan Galatasaray Lisesi mezunu okul zamanlarına geri dönüp kendini, okulun çiçek bahçesi diye anılan ve Sarayburnu'na bakan arka bahçesindeki eğimli, çok yüksek duvardan inerken buluyor. EN YALIN ANLAR... …“Kendimi bildiğimden beri her an birden çok işim, uğraşım oldu… Daldan dala uğraşlarım birtakım eklenmelerle hâlâ artarak sürmekte. Bütün bu çabaları bir 'aferin desinler' beklentisi içinde gösterdiğimi itiraf etmeliyim…” İtiraflar belki de insanların en kılıfsız, en yalın olduğu anları hazırlar. Daha kitabın başında Doğan Hasol, bu kitabı yazmasının ardındaki nedenleri anlatırken kendi yaşamına ilişkin yaptığı saptamayla ve bu saptamayı bizlerle paylaşmadaki cesaretiyle ilişki kuruveriyor. Ancak pek çok işi başarıyla yürüten Hasol'u biraz yakından tanıyan bir kişi onun aferin bekleyerek giriştiği her işi ister kader onu sürüklesin, ister o başkalarının kaderlerini çizsininandığı için giriştiğini ve kendisinin tatmin olmayacağı bir sonuçtan sırf çevresindekiler aferin desinler diye pay çıkarmayacağını anlayabilir. Doğan Hasol her ne kadar tanıklık ettiği olayları kendi penceresinden aktarmaya çabalarken öznelliğini olabildiğince bastırıp objektif bir bakış açısı kur Doğan Hasol maya çalışsa da kitabın pek çok yerinde, onun bu kadar çok işi yaşamına nasıl sığdırabildiğini, kararlılığını ve çalışma azmini nelere borçlu olduğunu, onun için özel olan anları anlattığında öğrenebiliyoruz. İstanbul'da Üsküdar Otuzuncu ilkokulun ikinci sınıfına başladığı ilk gün derste başından geçen bir olay buna örnek: “…Girdiğim ilk dersi çok iyi anımsıyorum. Zaten unutmam olanaksız… Genç, çok güzel, çok canlı bir öğretmen yaşam boyu unutamayacağım bir sevecenlikle karşıladı beni, neredeyse kucakladı. Sınıfa dönerek: 'İşte size daha önce sözünü ettiğim çok çalışkan arkadaşınız' diyerek beni tanıttı ve ekledi: 'Sınıfın birincileri, bundan sonra işiniz zor… Bakalım Doğan'la nasıl yarışacaksınız!' Şaşırmış, donup kalmıştım. Ben, bir önceki okulumda sinmiş, başarısız bir öğrenci olduğumu çok iyi biliyordum. 'Herhalde benim için eski okulumdan yanlış bir dosya göndermişler' diye düşündüm. Ve başladım çalışmaya… Kendisine çok şey borçlu olduğum sevgili öğretmenim, örnek bir Cumhuriyet öğretmeni Perihan Ongan'ın kurnazca okşaması ve yüreklendirmesiyle o gün bugündür çalışıyorum…” İTÜ Mimarlık Fakültesi'nin ikinci sınıfını bitirdiği yaz Doğan Hasol Atatürk Kültür Merkezi'nin (o zamanki adıyla İstanbul Opera Binası'nın) şantiyesinde staj yapmaya başlar. Bir gün Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mukbil Gökdoğan, Doğan Hasol'u İTÜ Mimarlık Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkan Yardımcısı sıfatıyla staj yaptığı yerden arar ve Aachen Teknik Üniversitesi Mimarlık Okulu'ndan konuk gelecek bir grup öğrenci ve öğretim görevlisiyle İstanbul'da bulunacakları süre zarfında ilgilenmesini rica ederek görüşmek ister. Bu görüşmede konuklarla ilgilenirken yapılacak organizasyonun ayrıntıları görüşülür. “…Konukların bunlardan çok daha önemliydi…” İLK UZMANLIK FUARI Bugün Doğan Hasol'un yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğü YapıEndüstri Merkezi Türkiye'de sektörünün en önemli fuarı olan Yapı fuarlarını 1978'den beri düzenlemektedir. Türkiye'nin ilk uzmanlık fuarı olan Yapı Fuarı İstanbul Harbiye'deki Spor ve Sergi Sarayı'nda (bugünkü adıyla Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde) 1978 yılının Eylül ayında düzenlenir. “Kokteyl günü Vehbi Koç'un, kokteyl saatinden önce gelip fuarı gezeceği haberi geldi, ardından da tam söylenen saatte kendisi… Hep birlikte, geçtiğimiz bütün standları tek tek inceleyerek epeyce dolaştıktan sonra Simtel standına geldiğimizde Vehbi Bey, 'Burada biraz oturalım' dedi. Simtel o zamanlar bir Koç Grubu şirketiydi, yani kendi kuruluşuydu. Hep birlikte oturduk. O sigarasını yaktı, biz içeceğini ikram ettik. Bana dönüp, 'Konut konusunda çok doğru yazmışsın!' dedi. 'Nerede?' diye sordum. 'Bugünkü Milliyet'in ekinde'… Hayretler içindeydim. Vehbi Koç beni hiç tanımazdı ve o gün benim Milliyet gazetesinin ekinde çıkan yazımı okumuş, şimdi oradan ayrıntılar aktarıyordu. Hayretimi dile getirdim. 'Bak delikanlı' dedi, 'ben hiçbir yere hazırlıksız gitmem. Gelmeden önce fuar hakkında da bilgi aldım; senin hakkında da. Sen de daima öyle yap.' Dersimi almıştım…” Kitabı okurken bir yandan yazarın yaşamından kendimize ders çıkarıyoruz, öte yandan onunla Anadolu'daki ve dünyanın farklı ülkelerindeki kentleri geziyoruz. Bu gezilerde farklı toplumlara özgü davranış biçimlerini, alışkanlıkları, araştırmaya ve incelemeye çok önem veren bir mimarın kaleminden okuyoruz. Doğan Hasol'un mimarlıktan yazarlığa, yayıncılığa, reklamcılığa farklı dallarda yöneticiliklerine uzanan çok yönlü etkinlikleriyle değişik alanlardaki ilginç gözlemlerini paylaşıyoruz. Bu ve bu tür kitaplar arşivciliği gelişmemiş, kayıt tutmayan, toplumsal belleğini bile kısa aralıklarla temizleyebilen bir ülkede araştırma yapan, geçmişte neler olduğunu inceleyenler ve en ufak bir bilgi kırıntısı için sayfalarca yazıdan bilgi kazıyanlar için bir kaynak. Laf fırtınasında güvenilecek birkaç sözcük arayanlar için tutunacak bir dal. Doğan Hasol'un da Latince bir deyişten alıntılayarak dediği gibi “Söz uçar, yazı kalır.” ? Anılar Kuş Gibidir/ Doğan Hasol/ Remzi Kitabevi/ 264 s. KİTAP SAYI 926 ? Yasemin K. ENGİNÖZ imi okur kitaplarda kendinden bir şeyler arar, bulduğunda da hem konuya hem de yazara yakınlaşır. Buldukları ya kendi sözcükleridir ya da kendisinin de yapmak istediği eylemler… Böyle anlarda kitap okumanın keyfi katlanır, yazar artık bir arkadaş kadar yakınlaşır. Otobiyografiler, biyografiler, anı kitapları ve hatta yazarın kişisel izlenimlerinden süzülen gezi kitapları da işte bu nedenle çok okunur, çok paylaşılır. Öte yandan insanoğlu ötekinin yaşamını merak eder, kendisininkiyle kıyaslar; ya ahlanır ya da kendini şanslı sayıp ötekine vahlanır. Adını yazarın çok sevdiği, Oktay Rifat'a ait olan, “Anılar kuşlar gibidir / Dal ister konacak…” dizelerinden esin alan kitap aslında adının önerdiği üzere bir anı kitabı değil. Yazarı Doğan Hasol'un anılarının bir toplamı da değil. Bir anı kitabının samimi diline sahip olan kitap belki de en çok deneme türüne yakın. Bir gazete köşe yazarının yine kendisi tarafından seçilmiş yazılarının bir toplamı gibi. Zaten bu düşünce, kitabın ilerleyen bölümlerinde, Hasol'un Cumhuriyet gazetesi ve Yapı dergisinde yayımlanan birkaç yazısıyla karşılaşınca giderek güçleniyor. Yazarın daha yeni yeni bilinçlendiği İkinci Dünya Savaşı ve savaş zamanına denk gelen Erzincan depremine ilişkin belli belirsiz anımsadıklarıyla başlayan kitap, zamansal bir ardıllık içinde ilerliyor. Ancak zaman etkeninin dayattığı bu doğrusal okuma, yazarın yaşamındaki önemli olaylarla, Türkiye için dönüm noktasını oluşturan olayların birbirine sarmalanmasıyla bozuluyor, kimi yerde okur kendini Doğan Hasol ile birlikte, onun açtığı bir pencereden bize gösterdiği bir ana ve o anda yaşananlara bakar buluyor. Kitabı açan “Başlarken” ve kapatan “Bitirirken” bölümleri dışında, farklı SAYFA 6 K gelmesine daha hayli zaman var… Ben kendi olağan yaşantım içinde fazla bir hazırlık yapmadan bir gün Mukbil Hoca'nın telefonuna yakalandım. Beni yine dekanlıkta bekliyordu. Gittim. Masasının karşısına oturttu. 'Seninle şu gün, şu saatte burada şu konuları görüşmüşüz. Şunlarda mutabık kalmışız' diyerek notlarını okudu. 'O günden bu yana yaptığın çalışmaları özetler misin lütfen' dedi. Şaşırmıştım. Başka işi gücü yokmuş gibi koskoca dekan bir öğrenciyle olan görüşmesini ayrıntılı bir tutanak haline getirmişti. Sonuçta, kurduğumuz organizasyonla konukların İstanbul'da ağırlanmaları yüz ağartıcı bir başarı olmuştu ama 'Hoca'nın disiplini, ondan aldığım ders CUMHURİYET