Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? yollar değil, sevgiler ve tutkulardır da. Roman: Tarihsiz Ölüm, 197080 döneminin devrimci olaylarını anlatan bir öykü. O döneme ait aşklar, kırgınlıklar, umutlar, döneklikler, pişmanlıklar, bir romanın final bölümüyle birlikte verilir. O dönemi yaşayıp da otuz, kırk yıl sonra geriye dönüp yaşananları anımsayanların ellerinde hüzünlerden, acılardan, kırgınlıklardan oluşmuş kocaman bir demet kalır. Güneşin İz Bıraktığı Adam, bir baba/oğul öyküsü. Esra Odman, kendini bir oğul yerine koyarken de gerçekçidir: “Ellerim parmaklarıma, parmaklarım sigaraya, sigara dumana karıştı. Bu karışıklığın içinde, sağ elimin işaret ve orta parmağının arkasındaki sarılık gözlerimi kamaştırdı. Zannedersin ki her sabah güneş oradan doğuyor ve bu izleri bırakıp sonra da gökyüzündeki o bilindik yerini alıyor. Yalnızlığın eşlik ettiği efkarım, gündoğumları ve gün batımları arasında sarıya ve sigaraya her seferinde yeniliyor gibidir. (s.29)” Böyle Olmasını İstemezdim, silahlanma tutkusunun açtığı acıyı anlatır. Rüya, öykülerin en lirik, en şiirsel, en masalsı olanı. Yaşlı Ruşen Bey, kentte kişiye özel kokuları olan kolonyalar üretmektedir. Bir gün Ruşen Bey’in yüreğini hoplatacak dünyalar güzeli bir kız gelir. O da kendine özgü kokusu olan bir kolonya ister. Ruşen Bey, kıza altı gün sonra gelmesini söyler. Söyler ama, dünyanın bütün çiçeklerini, kokularını gezdiği halde kıza yakışacak bir koku üretemez. Altıncı gün Ruşen Bey’in korkuları daha bir çoğalır. Geçmişte kalan aşkları, kırgınlıkları, umutları, umutsuzlukları düşünerek rafında dizili gözyaşı şişelerinden birisine ağlar. Bir de bakar ki şişe dolmuş. Yüreğini kanatlandıran o kız geldiğinde çok özel kolonya yapılmış olur. Gölgesi Bedenim, kitaba adını veren öykü. Adı ve dili çok özgün olmasına karşın, bunun öyküden çok bir deneme olduğunu söylemeliyim: “Ölüm hayatın gölgesi mi? Karanlık, biçimsiz ya da bi çimi yeteri kadar biz olmayan, bizden başka her şeye benzeyen; umarsız devinimi bizim canlılığımızdan alan varlığı olmadığı gibi yokluğu da olmayan ölüm. Hayat gölgesinden korkuyor. (s.45)” İki İncir, Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması’nda ikincilik alan önemli bir öykü. Sinop hapishanesinde yıllar önce siyasi bir suçtan yatan babasının izini aramaya çıkan kızın öyküsü. Yine dramatik, duygulu ve şaşırtıcı. “Çıplak adam karşımda. Virgüller arası kaybetmiş kendini. Şimdi noktayı arıyor(s.57)” diye başlayan Çıplak Adam ve Ağaç, simge yoğunlukları olan bir öykü. Menekşeler Gözlerinde, kırılganlıklar, küskünlükler üzerine kurulmuş bir aile öyküsü. Kör Nokta, medya kültürüyle gerçek yaşam arasına sıkışmış bir insanı anlatır. Kırmızı Domates’te, Ünzile ile Bekir’in acılı biten sevdası anlatılır. Ama dümdüz değil. Dağda, doğum anında kan kaybından ölen Ünzile’nin yıllar sonra kentte türlü biçimlerde anımsanmasıyla. Ağlayan Devetabanı, eşlerin ayrılmasıyla anneden yana düşen bir kızın, baba özlemini anlatan duygulu öykü. Tek Gecelikti, Oidipus psikolojisiyle yazılmış farklı bir öykü. SONUÇ Esra Odman öyküye dışardan değil, içerden bakıyor. Onu parçalıyor. Kübist bir ressam gibi geometrik çokluklara ayırıyor. Sonra o çoklukları belli bir mantıkla, biçim anlayışıyla tek bir dokuda birleştiriyor, öyküyü kurguluyor. Odman’ın öyküleri “kısa öyküler” türünden. Kısalığı oylumundan kaynaklandığı kadar yoğun anlatımından da kaynaklanıyor. Türk öykücülüğünün Esra Odman’la önemli bir yazar kazandığını düşünüyorum. Bu konudaki zarımı onun için atıyorum; zamanın umudumu ve beklentilerimi boşa çıkarmayacağını düşünerek… ? Gölgesi Bedenim/ Esra Odman/ Havuz Yayınları/ 90 s. Toplu Yazılar “Gerçek o kadar değerli ki yalanların koruması altında olması gerekir.” Churchill ? Ceng MİLAN E debiyat tarihine bakınca her ulusun kendi tarihi gibi kendi edebiyatını oluşturduğunu, bir de ötekine ait bir edebiyat anlayışının varlığını yazıya döktüğünü görüyoruz. Dil siyasette daha doğrusu millileşmede ana nokta olarak karşımıza çıkıyor. Dil bir ulusun kimliği, iklimi, ruhsal derinliği, varolabilme şartı. Bu sebeple edebiyat adına kalıcı olabilmek, o dille üretmek, düşünmek, yeni koridorlar açmak, hayal kurmak anlamına geliyor. Bunun dışında kalanlar ise tarihin sayfalarında kendilerine tutunacak bir çıkıntı bulamıyorlar. Gerçek yalanın koruması altına giriyor. Anadil tartışmaları süregiderken, dilin ne kadar bize özgü olduğunu tartışma konusu dahi yapmıyoruz. Dili millileştirmek adına dili kendini güçlü kılan köklerinden koparmayı tercih ediyoruz. Dil bir birikimdir, sonuçtur; o dili kullanan insanların geçirdikleri zamanı, değişimleri içinde barındırır. Kültür kavramının temel taşıdır. Onu ayıklamak, “öz”leştirmek yabancılaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Mehmet Yaşın arada kalmış edebiyatın, yazının, şiirin, dilin sesini duyurmaya çalışıyor. Edebiyata insan temelli yaklaşarak, altüst kimliklerden soyutlanmış bir bakış açısını edebiyata kazandırma uğraşı veriyor. “Toplu Yazılar”, edebiyat dünyasına siyaset, ideolojiler üstü bir bakışla yön vermeye çalışıyor. Paradigmalar çerçevesinde sürekli değişen algılamaları, kabulleri bozan bir yapıt. Yerinde tespitlerle, sümenaltı bilgileri gün yüzüne çıkararak insana farklı bir boyut katıyor Mehmet Yaşın. Dünya yurttaşlığının kapılarını aralayacak özgün fikirler öne sürüyor. Şair leri, yazarları kendine özgü bir üslupla içine çekiyor kendi dünyasının: “Her kitabın diğer kitaplara, her şair ve yazarın okuduğu başka şair ve yazarlara gönül borcu vardır.” Çevirilere getirdiği sıra dışı yorum, yazarın konusuna ne kadar hâkim olduğunun da fotoğrafı.. ÇEVİRİNİN ÜÇ BOYUTU Türk edebiyatına Batı’dan giren çeviri eserleri 3 boyutta değerlendiriyor Yaşın: 1Konumsal açıdan 2Zamansal açıdan 3Bağlamsal açıdan ve tüm bu referans noktalarından çıkışla yanlış tespitlerle yapılan çevirilerin Türkiyeli aydını evrensel algılamadan nasıl uzak bıraktığını ortaya koyuyor. Bu üç açıdan yola çıkarak kaymalara değiniyor Yaşın, “Çeviri Kültürümüz” başlıklı yazısında. Batı’da alt düzeyde görülen yazar ve eserlerin çeviri yoluyla edebiyatımıza girmesine, elit bir değer kazanmasına ve yeni yazarları, şairleri etkilemesine dokunduruyor. Otoritelerce yapılan değerlendirmede; yazdıklarının içeriği ortanın altında olan Bukowski’nin yıllar sonra Türkçeye çevrildiği ve üst düzey edebi ürün olarak sunulduğundan yakınıyor. Doğduğu Kıbrıs’a ilişkin çok dilliliği, kültürlülüğü kendi hatıra ambarından çıkararak okuyucuya sunuyor. Sıkıcı edebiyat metinlerinden uzak, merak uyandıran ve sürekli okuru içine çeken bir bütün oluşturmayı da başarmış Yaşın. Karamanlı edebiyatı yazısında, Türk edebiyatının karanlıkta bırakılan yüzünü gün ışığına çıkarıyor. Kültürel bir arkeoloji çalışması yapıyor Yaşın. Değişen siyasi algılamaların kafaları da değiştirdiğini açıkça ortaya koyabiliyor. Grek alfabesiyle Türkçe yazı dilini bir araya getiren, bu alanda ilk edebi eserleri veren Karamanlıları çıkarıyor karşınıza; edebiyat tarihine inatla. Mehmet Yaşın Arada kalan bir edebiyatı, arada kalanların edebiyatını anlatıyor. Yaşama ve edebiyata bakışı bir ve aynı. Kitabın içerisinde dil felsefesine konu olacak derinlikte irdelemeleri, çözümlemeleri de dikkat çekici. “Üveyanadil” temellendirmeleri felsefi boyutuyla dikkate değer bir okuma. Üvey anadil, kendine yabancılaşmanın, etnik altyapıda bağlayıcı olan dil unsurunu ortadan kaldırmanın dünya yurttaşlığının ilk adımı gibi. Ortak hissedişlerin dile getirilememesinin süregiden problemini açığa vurmak... Edebiyat, felsefe geleneği oluşmamış toplumlarda, o toplumların örtük sorgulamalarını, eleştirilerini yansıtır. Evrensel düzeyde kabul gören yazarlara, şairlere ve yapıtlarına baktığımızda evrensel olmalarını sağlayan ana unsurun derinlerde yatan sorgulamalarının olduğunu görüyoruz. Edebiyatta keyifle okuma yapıp, edebiyatın bilinçaltını yansıtan doyurucu ve ilgi çekici yazılardan oluşmuş bir bütündür Toplu Yazılar. Edebiyata, eleştiriye yeni insani bir bakış...? Toplu Yazılar/ Mehmet Yaşın/ Everest Yay./ 508 s. KİTAP SAYI ? SAYFA 20 CUMHURİYET 926