Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Engin Tonguç'un 'İsmail Hakkı Tonguç'u yeniden… Bir eğitim devrimcisi Köy Ensititülü çocuğu olmanın ötesinde Köy Enstitüleri'nin kurucusu ve yarım kalmış Anadolu Rönesansı'nın mimarı İsmail Hakkı Tonguç'un çocuğu olarak babayı anlatmanın nasıl karmaşık ve zor bir etkinlik olduğunu iyi biliyor Engin Tonguç. Engin Tonguç'un “Bir Eğitim Devrimcisi” adlı yapıtı Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği yayınları arasında, tek cilt olarak yayımlandı. mesini süreç içinde, modern şiirin dışına da taşıdığını, tüm güçlü edebiyat yapıtlarının temelinde edebi etkilenmenin temel gerçeğinin bu karşı konulmaz endişe olduğunu söyleyecektir… KÖY ENSTİTÜLÜ OLMAK Çağımızda, kimi aydın bireylerin tüm düşünsel çabalarında, hatta şiirsel etkinliklerinde bile bir “etkilenme endişesi” taşımadıklarına, buna gerek duymadıklarına ve “özgün bir sözle” ya da o çok bildik deyimle “orijinal” bir “kendini aşma” anlamında bir özgürlük kavramı arkasında olmadıklarına tanık oluyoruz… Bir başkasının açtığı izden, çizdiği haritadaki yollardan yürüyor olmanın onur verici bir yaratıcılık eylemlilik ve şairane bir durum olduğunu hiç ikirciksiz söyleyebilmek için, Türkiye'de Köy Enstitülü çocuğu olmak gerekiyor kanımca… Köy Ensitülü çocuğu olmanın ötesinde Köy Enstitüleri'nin kurucusu ve yarım kalmış Anadolu Rönesansı'nın mimarı İsmail Hakkı Tonguç'un çocuğu olarak babayı anlatmanın nasıl karmaşık ve zor bir etkinlik olduğunu da Engin Tonguç biliyor olmalı… Engin Tonguç'un “Bir Eğitim Devrimcisi” adlı yapıtı Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği yayınları arasında, tek cilt olarak çıktı. Daha önce, birinci cildi 1997 ve 2001'de, ikinci cildi 1997 ve 2004'te Güldikeni Yayınları tarafından iki cilt olarak yayınlanmıştı. “Bir Eğitim Devrimcisi İSMAİL HAKKI TONGUÇ (Yaşamı, Öğretisi, Eylemi)”nde babasını anlatıyor Engin Tonguç. O baba ki, yalnız Dr. Engin Tonguç'un değil, babalarımızın babasıdır; Anadolu topraklarında yetişmiş, mayası halk kültürü ile yoğrulmuş özgür ve aydınlık düşünüşlü tüm aydınlarımızın atasıdır… Kitabın sayfalarında biz kendi tarihimize doğru giderken, o tarihin de sımsıcak duygularla kucak açmış olarak bize ? Alper AKÇAM arold Bloom, Anxiety of İnfluence adlı yapıtında Aydınlanma sonrası şiiri açıklamak için “etkilenme endişesi” kavramını kullanır… Ona göre, her şair tekil ve benzersiz olmak ister ama, ister istemez kendinden önceki şairlerle kurulmuş duyguların, bağlamıyla olmadık ilişkiler kurmuş sözcüklerin, doğrudan ve alaysamalı anlamların birbirine girdiği ilişkilerin sarmalındadır. Nurdan Gürbilek, Kör Ayna Kayıp Şark adlı yapıtında, gecikmişliğin kabul edilemezliğiyle önceki şairlere borçlu olduğunu bilmenin yarattığı bu paradoksun etkilenme endişesini de beraberinde getirdiğini Bloom'dan aktarır... Yaratıcı zihin ilk kez olma arzusuyla bir şeyi tekrar ediyor olmanın sıkıntısını, birincillik ısrarıyla ikincil olduğu sezgisini, emsalsizlik isteğiyle zorunlu borçlanmışlığı aynı anda yaşıyor olmanın gerilimini taşımaktadır. Freudçu bir çerçevede, kuşaklar arasındaki bir babaoğul çatışması olarak anlatılmaktadır karşıtlık… Gürbilek, Bloom'un bu çözümleSAYFA 14 H doğru geldiğini, ruhumuzu coşkulu bir heyecan fırtınasına doğru çekip götürdüğünü duyumsuyoruz. Ve kitabın satırları arasında, emperyalist kültür politikalarının ağına yakalanmış bir ülkenin aydınları olarak bir yüzyılı nasıl yeniden yaşamaya yazgılandığımızı gözlüyoruz sanki… Bir oğuldan bir baba hikâyesi… O baba ki, olağanüstü bilgi birikimi ve insanüstü sabırlıkahırlı üreticiliğini inanılmaz bir alçakgönüllülük perdesi arkasında işleme yüceliğini, erdemliğini göstermiş, kendi adını adeta görünmez bir kutsal perde arkasında saklayarak bu ülkede yüzyıllarca etkisini sürdürecek toplumsal bir kalkışmanın, değişimin yol haritasını çizmiş… Emperyalist anakentlerin iğrenç rasyonel ilişkileri üzerine yapılanmış nice Ortadoğu ve Türkiye enstitüsü, o babanın ateş yürekli evlatlarına, yarım kalmış Anadolu Rönesansı'na ocak olmuş Köy Enstitüleri'ne kara çalıp kültürel ortamdaki etkilerini yok edebilmek için doktora tezleri verecek, kara petrolden ve ona uzanmak için akıtılmış kıpkırmızı insan kanından kazanılmış nice paralarla en “demokratik” ve “sivil görünümlü” örgütler ve yayınlarda onun kalıtlarına karşı cephe savaşı açılacaktır… Anlaması da anlatılması da hem çok kolay, hem zor bir babadır Tonguç… “Tonguç'un tek bağnazlığı (ve onun en büyük gücü) yaptığı işin kendisinin değil, Atatürk devrimleri ilkelerinin eseri olduğu kanısıdır” diyor Fay Kırby. (Fay Kırby, Türkiye'de Köy Enstitüleri, Güldikeni Yayınları, İkinci Baskı 2000, s. 79). Tonguç'un hem düşünsel yaratıcısı olduğu, hem geceli gündüzlü emeğiyle yürütülmesi için çaba gösterdiği Köy Enstitüleri genç Cumhuriyet'in kültür ve eğitim politikalarının odak noktasıdır. O baba ki, koca ülkenin tüm eğitim, kültür, tarımsal değişim, sağlık, bayındırlık gibi birçok konusunda yürütücüsü olmuş Köy Enstitüleri hareketi için 1944 yılında uzun savaşımlar sonucu alınabilmiş dört jipten birisiyle bir yıl içinde tam 12.000 köy gezmiştir! (Fay Kırby, Türkiye'de Köy Enstitüleri, s. 338). O baba ki, sabahın köründe Ankara'dan bir trenle çıkagelip Lalahan'dan o zamanlar ayrı bir istasyonu olmayan Hasanoğlan'a Köy Enstitüsü yapımı için raylar üzerinde kalas taşıyan çocukların başını okşamadan işinin başına dönememiş… “Ilgaz ormanları içinde bir köyün yeni yapılmış çok güzel ilkokulunun önünde durduklarında yağmur yağıyordu. Okulun kapısını uzun süre çaldıktan sonra açtırabildiler. Başöğretmen olduğu anlaşılan 45 yaşlarında bir kişi, okulun bugün kapalı olduğunu söyleyerek onlara isteksizce okulu gezdirmeye başladı. Yazı masasının üzerine konmuş bir tasa tavandan su damlıyordu. Tonguç sordu: 'Akıyor mu?' 'Evet' 'Okulun iş günü kapalı olmasına köylüler bir şey demezler mi?' 'Hepten kapatsam daha çok işlerine gelir.' 'Çatının akmasına yardımcı olmuyorlar mı?' ' Yok. Çankırı M. Eğitim Müdürlüğü'ne üç kez yazdım. Yanıt bile vermediler.' 'Peki siz bir şey yapamaz mısınız?' Boz giysili, üstleri başları tozlu çamurlu bu üç kişinin kim olduklarını, ne aradıklarını anlamayan adam terslendi: 'Ben Başöğretmenim, dam aktarıcısı değil. Tonguç top gibi dışarı fırladı, okulun çevresini döndü, bahçenin bir köşesine dayanmış bir merdiven ve yapı işlerinden artakalmış birkaç sağlam kiremit gördü. Diğerlerinin karışmasına zaman kalmadan, merdiveni duvara dayayıp çatıya çıktı, kırık birkaç kiremiti aşağıya attı, arkadaşlarından sağlamlarını vermelerini istedi, onları yerleştirip indi. Başöğretmen bu garip kişilerin ne yaptıklarını pencereden seyrediyordu. İçeri girdiler. Tonguç adama: 'Dam yine akarsa, bana bildir, Çankırı'ya yazma, ben gelir damı aktarırım diyerek kartını verdi. Adam kartı okuyunca bayılacak gibi oldu.” (Sabahattin Eyüboğlu, Köy Enstitüleri Üzerine, s. 122123, anan Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrmicisi, 2. Cilt, s 110111) 1933 yılında, Ankara Halkevi'nin Ankara'nın burnunun dibinde bulunan ve on yıllık Cumhuriyet yönetiminin neredeyse hiç etkileyememiş olduğu Bayındır ve Kutludüğün köylerine yapılan gezide, o dönem Ankara Halkevi'nde kütüphane sorumlusu olan Niyazi Berkes'in dikkatini çeken olaylardan birisi de İsmail Hakkı Tonguç'un aydın kesime soğukluğu ve konuşmalara hiç karışmamış olmasıdır... (N. Berkes, Unutulan Yıllar, İletişim Yayınları, 3. Baskı 2005, s. 95). “SEÇKİN KÖYCÜ”LER!.. Aynı Tonguç, “Orada Bir Köy Var Uzakta”nın yazarı ABD doktoralı Asım Karaömerlioğlu tarafından şık bir golf pantolon, uzun beyaz çoraplar ve belki olağanüstü iyimser düşüncelerle köye gitmiş gezgin bir kentsoylu olan Nusret Köymen’le birlikte “seçkin köycü”ler arasında anılacaktır! Tonguç'la birlikte Gölköy'e giden Ahmet Kutsi Tecer, o geziden sonra “köycülük” eleştirilerine sembol olacak “Orada Bir Köy Var Uzakta” adlı şiirini yazacak, Ceyhun Atuf Kansu ise oldukça ayrıntılı çözümlemelere girişecektir: “İlk orada, ülküsünün yalnızca bir eğitim kurumu yaratmak olmadığını anladım. Türkiye'nin temel sorununa bakıyordu. Bir devrimci, bir köy devrimcisi KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 926