03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? rensel uyumdur. Suç, suçluluk duygusu, aidiyet, günah, tatmin/tatminsizlik romanın katmanlarını oluşturan kavramlar. Ne var ki, katmanlar arası geçişi sendelemeden yapabilmek okurun becerisine kalıyor! Kadın kahramanın yaşadığı eş zamanlı ilişkilerden; cinsellik penceresinin ardına değin açık bırakıldığı ilişkilerden çok, salt kendi serüvenine odaklanmamızı sağlayabilmesi de yazarın becerisi. Sınırları olmayan, sonsuzu içinde barındıran bir arayışın en stratejik duraklarından; karanlıklarda göz kırpan deniz fenerine benzeyen duraklarından biri de yazarın kahramanına söylettiği cümle: “ ./.. ama şu kara nokta var, hatırlayamadığım bir dönem. El yordamıyla onu arıyorum ama benden kaçıyor.” BELLEĞİN DEHLİZLERİ Yazarına elimizdeki romanı yazdıran bu itki, aynı yolun yolcularındansa okura da geçiyor. Geçmişe/geleceğe ulaşamamak, zamanın hallerine hükmedememek, derin bir soluk aldıktan sonra kişiyi göçebeliğe iten arayışın nedenleridir. Hem de yüzyıllardır değişmeksizin… Belleğin dehlizleri diye nitelediğim, ne denli çabalasak da gizini çözemediğimiz o tuhaf kara noktaların olmadığını var sayalım ya da uzun uğraşlardan sonra çorap söküğü gibi çözülüverdiğini… Sanırım o zaman ne edebiyat diye bir kavram olurdu yeryüzünde, ne de sanatın öteki disiplinleri… Mehmet Eroğlu'nun ilmek ilmek dokuduğu Belleğin Kış Uykusu'nda yer alan tümcesi birden aklıma düşüverdi. “Edebiyat hayattan ve insandan söz etmek demektir. Daha doğrusu hayat edinirken yazgısını değiştirmeye çalışan insandan.” Yüzyıllar öncesinde de, bugün de, hatta yarın da yazgısını değiştirmek için sonsuzca çabalayıp duran insanlar ayrıksı duruşlarıyla hep birer 'model' olmuşlar, tarihin içinde yerlerini almışlardır. Binnie Kirshenbaum'un kadın kahramanı da, dünya edebiyatında örneklerine rastladığımız öteki kahramanlar gibi, kendince bir arayışın içine girmiş ve farklı insanlara yolculuk ederek göçebeliğini sürdürmüştür. Her bireyin kendi seçimleri ve arayışları sonucunda edindiği bilgelik yolunu açan gerçeklik, farklılıklarına karşın yerini korur. Husserl'in deyimiyle söylemek gerekirse, “Gerçeklik öznelliğin içkinliğinde bulunur, ama her birimizin kendimize özgü farklılıklarını aşan bir şeydir”. Bu konuya dair romanın sonunda ortaya çıkan gerçeğin ipuçlarını vermek istemem. Sadece ne düşündüğümü söyleyebilirim. Arayış ne denli güçlü olursa olsun bu her zaman bir karşılık bulacağı anlamına gelmiyor ne yazık ki! Kadın kahramanın “Babamın kızıyım!” diyerek karakteristik özelliklerini köklerine dayandırmaya çalışması romanın başka bir katmanı. Hem yazarın özgürlük arayışından hem de Mehmet Eroğlu'nun cümlesinden sonra, kitapları bir yana, toplumu bir yana koyarak düşünüyorum: Bilmem kaç maskeyi üst üste takarak toplum baskısından korunmaya çalışan insanların, kitap kahramanlarının öykülerine, hayatlarına, bu hayatları sinemaya aktaran filmlere neden bu denli ilgi duyduğunu anlamak hiç de güç değil. Yaşamadıkları, yaşayamadıkları ne varsa onların yerine edebiyatın var ettiği kahramanlar yaşamış ve bu yaşamları maskeli topluma armağan etmiştir!. Üst paragrafta sözünü ettiğim gibi, kadın kahraman yaşamı başka yerde arayan babasına benzerliğini anlatırken başka bir şeyin altını çiziyor: Köklerini arayışın. Doğup büyüdüğü toprakları yurt bellemiyor, o topraklarda yaşıyor olmasına karşın kendini o topluma, Amerikan toplumuna ait hissetmiyor. Böyle bir sorunu olmayan sevgilisinin aidiyet duygusuna da karşı çıkarak itirazını sürdürüyor. Dahası hiçbir yerin onun adresi olmadığına inanıyor. Nereye, hangi topraklara, hangi köklere ait olduğunu ararken okur onunla birlikte eğer bilmiyorsa kendi köklerini merak edebilir. Ne var ki, benim anımsadığım oğlumun dört yaşındayken sorduğu buna benzer bir soruydu: “Beni sen doğurdun tamam ama, ilk kim doğurdu peki anne?” Verdiğim yanıttan çok, soruyla yanıt arası geçen sürede ne denli bocaladığım ve yutkunup kaldığım kalmış aklımda. Var oluşunu sorgulayan, farkındalığının ayrımında olan her bireyin köklerine ulaşabilmek için toprağın/geçmişin bütün katmanlarını taradığı zamanın örtemediği bir gerçek. BİZLERE KALAN MİRAS... “Amerikan Musevileri olmadan önce ilk nereden gelmişiz buralara?” diyen kahraman atalarının, onun deyimiyle halkının DicleFırat vadisinden ayrılışından sonra Minsk'de mi, Marakeş'te mi, Milano'da mı yaşadığını öğrenmek için çırpınıp duruyor. Ve sonunda ekliyor: “Benim bir törenim yok. İrlandalıların Aziz Patrik Günleri var. Puerto Ricoluların kendi şölenleri var. Senin halkın Colombus Günü'nü kutlar. Peki, ben ne yapayım? Üstünde 'öp beni' yazan bir rozet mi takayım? Ben ne bok olduğumu bilmiyorum.” Bu sorulara sevgilisinin verdiği sevgi dolu duygusal yanıt onu zerre kadar etkilemez. Adamın 'sen benimsin, kalbimde yaşıyorsun' demesine karşılık okurun yüreğini burkan bir yanıtla karşılık verir: Onun kalbi kalıcı bir adres değil ki! Kitabın son bölümünde, ateşli bir hastalık sonrası kadının tel örgülere yaslanıp gökyüzünü ve çevreyi seyri var. Zamanın geçiciliğini kabullenmekten öte yapacak bir şeyleri olmayan insana özgü bir seyir… Onunla birlikte durduğu noktanın ayrılığın başlangıç noktası mı, başladığı yere dönüş noktası mı olduğunu kestirmek güç. Serüveninin ne kadarının bilinçle ne kadarının bilinç dışında geliştiğini sınırlarla kesin olarak ayırmak da… Coğrafi yolculuklar yer kürenin ve insanın hareket halinde olduğu her zamanda yapıldı, yapılıyor. Geçmişten günümüze uzanan uygarlıkların bize bıraktıkları miraslara, öğreti miraslarına da 'yol' dedik… İnsanın kendine yürüdüğü ya da kendinden çıkarak Tedirginliğin Kadınlığı'nda anlatıldığı gibi başka hayatlarda 'arayan' olarak sonunda yine kendine döndüğü yolların haritası yalnızca böylesi edebi yapıtlar olmalı… Yazarın bundan önceki romanı olan Hester Yıkıntılar Arasında oldukça başarılı bir kitaptı demek yavan bir övgü olacak, o yüzden bazı satırları, bazı sayfaları dönüp bir kez daha okunan kitaplardan biri demeliyim. Çevirinin de başarılı katkısıyla kendine özgü bir kitap okumuştuk. Uzaklardaki yazarın bundan sonrasında yazacağı kitapların da aynı çizgide olacağını umuyorum. ? [email protected] Tedirginliğin Kadınlığı/ Binnie Kirshenbaum/ Çev.: Narınç Ataman/ Agora Kitaplığı/ Ağustos 2007/ 214 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 926 SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle