03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O ya Baydar yeni romanı Kayıp Söz'de (Can Yay.) Doğu'da ve Batı'da, Dünyada hemen her yerde hüküm süren şiddeti anlatıyor. Romanın kahramanları 68 kuşağından, devrim umudunu, özgürlük umudunu birlikte yaşamış bir çift, Ömer ve Elif. Ömer, zamanla konum değiştirmiş, eski politik düşüncelerinden caymış, hatta kendi deyimiyle karşı tarafa geçmiş çok satan romanlara imza atmış bir yazar. Çok okundukça, ünlendikçe kendi özünden kopmuş, okurun hoşuna giden cilalı, boş cümlelerle, klişelerle piyasa beğenisine uygun romanlar yazmış ve sözün bittiği noktaya kadar gelmiş. Artık yazamıyor, belleğindeki, anılarındaki konuları da, okuru çeken hoş cümlelerini de tüketmiş. Yeni romanına başlayacak sözün, o ilk cümlenin peşinde Doğu'ya gidiyor. Ömer'in Doğu yolculuğu, Ankara otogarında maganda kurşunu ile yaralanıp karnındaki çocuğu kaybeden Zelal'i ve Mahmut'u görmesi ile başlıyor. Ömer, töre cinayetine kurban gitmemek için kaçan Zelal ve örgütten de devletten de kaçan Mahmut'a insani duygularla yardım ediyor, hastaneye yatırıyor. Onların hali, yaşadıkları, acıları, yitirdiği sözü Doğu'da bulacağını düşündürüyor. Bir otobüse binip Mahmut'un memleketine doğru yola çıkıyor. Metin CELAL Okuduğum Kitaplar Kayıp Söz birkaç yıl önce faili meçhul bir cinayette kaybetmiş. Kocasının ölümünden sonra onun bayrağını devralmış ve sorunun sadece barışçı yöntemlerle çözülebileceği inancıyla çalışmaya başlamış. İki toplumu bir araya getirmek için uğraşıyor, hemen herkes tarafından seviliyor, takdir ediliyor. Tabii bu savaş ve şiddet ortamının sürmesini isteyenlerin de hedefi. Ömer Eren, yitirdiği sözü bulduğu düşüncesiyle Jiyan'a bağlanır, ona âşık olur. Bu aşkla çok satan romanlarındaki gibi bir hava yaratır. Neyse ki Jiyan, bu aşkın süremeyeceğini anlar ve ilişkiye nokta koyar. Romandaki tüm kahramanların kayıpları vardır. Dünyayı saran şiddet hemen tüm insanların bir şeylerini yitirmesine neden olmuştur. Şiddetten kaçmak olanaksızdır, insanı hemen her yerde gelip bulacaktır. Kuzey'in gözden ırak bir adasında bile olsanız… Karı koca başarı tutkusuyla, sadece kendileri gibi başarılı bir insan olsun diye uğraştıkları aslında yeterince ilgilenemedikleri, bağ kuramadıkları, zamanla kopup, yitirdikleri oğlu ile aralarındaki duvarları yıkmak, bir sevgi bağı kurmak için gitmiştir adaya Elif. Oysa Deniz, başarılı olmak değil, hiç olmak istemektedir. O bu uzak adada, balık tutarak, garsonluk yaparak, çocuğuna bakarak yaşarken huzurludur. Ama şiddet yine gelir ve onu bulur. Adaya balık şenliğine gelen neo naziler Deniz'in karısının ailesi ile yaşadığı pansiyonu yakarlar. Şans eseri canlarına zarar gelmez ama Deniz, şiddetten hiçbir yerde kaçamayacağını anlar. Kimsenin ölmediği, canının yanmadığı, ağlamadığı, acıklı olmayan bir kaçış hikâyesi yoktur. Zelal ile Mahmut'un hikâyeleri de benzer biçimde gelişir. Zelal tarlada çalışırken, silahlı bir grubun toplu tecavüzüne uğramıştır. Bu tecavüz sonucu hamile kalmış, durum ortaya çıkınca töre cinayetine kurban gitmemek için evden kaçmıştır. Hem örgütten hem de devletten kaçan Mahmut'la bir mağarada karşılaşmış, birbirlerini sevmiş, bağlanmışlardır. O mağarada daha fazla barınamayacaklarını gelişimini gözler önüne seriyor. Roman kahramanları çeşitli vesilelerle ve sık sık konuyu tartışıyorlar. Oya Baydar, barışın her şeyin ilacı olduğunu söylemek istediği için yazmış sanki romanı. Birbirimizi anlamaya çalışmakla başlayacak her şey, diyor. Usta bir yazar olduğu için de sıkı bir olay örgüsü ile anlatmış. Okuru romana bağlayacak, meraklandıracak olaylarla (patlayan bombalar, saldırılar vb.) bezemiş. Sorun sözün uzamasında. Hemen her olayı defalarca tekrarlıyor. Mahmut'un, Zelal'in, Deniz'in yaşadıkları tekrar tekrar anlatılıyor. Sanki uzayan roman içerisinde okurun bu olayları unutmaması isteniyor. Yine tartışılan konular, sorunlar da çeşitli konumlarda tekrarlanıyor. Bir romancı için sözünü yitirmek nasıl bir sorunsa sözün büyüsüne kapılmak da sorundur. Kayıp Söz'de sözün büyüsüne kapılmak tehlikesi hissediliyor. Neyse ki Oya Baydar, yapıya, romanın akışına önem verdiği için ipin ucunu kaçırmıyor, sözün büyüsüne kapılıp anlattığı konuyu unutmuyor, söz ne kadar uzasa da gelip bir yere bağlanıyor. ÖNERİLER Can Andrei Platonov, 1899 1951 yılları arasında yaşamış bir Rus yazarı. Rus edebiyatının en önemli yazarlarından sayılıyor. "Toplumsal yaşam içinde bireyin yerini, ilerlemeci anlayışı ve her tür siyasal yapıyı sorgulayan yapıtlarıyla Rus edebiyatını derinden etkilemiş." Kendine has dil kullanımı nedeniyle başka dillere çevrilmesi de kolay olmamış. Dilinin yanında anlatımı, olaylara bakışı, ikincil kabul edilen şeyleri merkeze alması, önemli sayılan olayları kenara itmesi ile oldukça değişik bir yazar. Platonov, 1918 21 arasında oldukça aktif bir yazarlık döneminden sonra çok dar bir okur kitlesine seslenebilmiş. 20'lerden sonra yazdığı birçok eserini yayımlatamamış. Bolşevikliğe inançla, bir din gibi bağlı olmasına rağmen eserlerindeki ütopik ve özellikle varoluşçu öğeler nedeniyle olsa gerek eserleri antisovyet bulunmuş, son yıllarını yoksulluk içinde edebiyat enstitüsünde müstahdem olarak geçirmiş, 1951'de sefalet içinde, tüberkülozdan ölmüş. Kitapları ancak 1990 sonrası yayımlanabilmiş. Türkçede yayımlanan ilk kitabı Can'da (Sel yay. Çev. Didar Zeynep Batumlu) Platonov'un kahramanı "sahip oldukları tek şey bedenlerinin içindeki kalpleri" olan kabilesine parti göreviyle giden Nazar Çagatayev'dir. Çagatayev, Can'ların kimler olduğunu şöyle anlatır; "dört bir yandan gelen kaçaklar, yetimler, kapının önüne konmuş yaşlı ve yorgun köleler. Bir de kocalarını aldattıkları için korkup kaçan kadınlar ve âşık oldukları erkekler ölünce, başkasıyla evlenmek istemeyen kızlar. Ayrıca tanrıya inanmayanlar vardı, suçlular, hayatla dalga geçenler." Canlar göçebe bir kabiledir. Çektikleri acıların etkisiyle yaşama arzusunu yitirmiş ölümü beklemektedir. Çagatayev, açlık ve sefalet içinde yaşayan halkına yardımcı olmak üzere yola çıkar. Ağır doğa koşullarıyla mücadele ederek yaptığı uzun bir yolculuktan sonra halkını bulur. Yirmi hanelik bir topluluktur bu. Onlara yaşamaları için yardım edecektir. ? KİTAP SAYI 926 Elif, hayatını bilime adamış. Zamanının çoğunu genetik araştırmalarında, fareler üzerinde yaptığı deneylerle ve o deneylerden elde ettiği verileri paylaştığı bilimsel toplantılarda geçiriyor. Danimarka'ya bir toplantıya gidince yitik saydığı oğlunu görmeye karar veriyor. Norveç'te, bir adada yaşıyor oğulları Deniz. Deniz'le Mahmut benzer konumlardalar. Birkaç yıl önce, Deniz'in eşi, çocuğunun annesi Ulla Sultanahmet'te lalelerin önünde fotoğraf çektirirken bir intihar saldırısında patlayan bir bomba ile parçalanarak ölmüştür. Bu olaydan sonra iyice hayata küsen Deniz, karısının doğup büyüdüğü adaya çekilmiştir. Ona göre kimsenin kapısını kilitleme gereği duymadığı bu ada belki de huzurun, barışın yaşandığı tek yerdir. Kayıp Söz, bu iki ana eksen üzerinde gelişiyor, Ömer'in Doğu yolculuğu ve Elif'in Batı yolculuğu. Yitirdiği sözü bulmak amacıyla Doğu'ya giden Ömer Eren orada Türkiye gerçeği ile karşılaşacaktır. Gizli ya da açık süren bir savaş, o savaşın içinde ayakta kalmaya çalışan insanlar… Ömer Eren, eczacı Jiyan aracılığıyla "Kürt sorunu" denen gerçekle yüzleşir. Bu küçük Doğu kentinde sorunun tüm taraflarını tanıma olanağı bulur. Ömer Eren'in Jiyan'la, kentte yaşayanlarla, kaymakamla, komutanla konuşmalarından sorunu ve yaşananları tüm boyutlarıyla görürüz. Objektif bir bakış açısıyla ve herhangi bir tarafı tutmadan sorun anlatılır. Jiyan, romanın anahtar tiplerinden. Barışçı bir Kürt düşünürü olan kocasını SAYFA 12 anlayınca büyük bir şehire gidip kalabalığın arasında kaybolmayı, peşlerindekilerden kurtulmaya karar verirler ve Ankara'ya indiklerinde Zelal serseri bir kurşunun kurbanı olur. Ömer Eren'in yardımıyla umutlansalar da önce Zelal'in itirafçı ağabeyi Mesut, sonra da örgütten olduğunu söyleyen birileri onları bulacaktır. Ağabey Mesut, öldürmek için saldırır, yanlışlıkla Zelal yerine bir başka hastayı öldürür. Örgütten geldiğini söyleyen kişi ise, Mahmut'a canlarını bağışlamanın karşılığı olarak bir bombalama eylemini gerçekleştirmesini teklif eder. Oya Baydar, sözünü yitirmemiş yazarlardan. Kayıp Söz'de ustaca kurduğu roman yapısı içinde Ömer'in, Elif'in ve birkaç bölümde Deniz'in ve Mahmut'un bakış açılarından hayatımızı belirleyen şiddeti sorguluyor. Barışçı bakış açısıyla her tarafa eşit uzaklıkta ve adil olmaya çalışarak konuyu ele alıyor. Kürt sorunu ekseninde Türkiye'de şiddetin CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle