Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B U L M A C A 1 A 2 H 3 D 4 H 5 F 6 A 7 E 8 İLKER MUMCUOĞLU C 9 D 10 F 11 J 12 B 13 H 14 E 15 A 16 H 17 A 18 B 19 H 20 C 21 B 22 A 23 H 24 H 25 I 26 F 27 E 28 C 29 D 30 J 31 A 32 B 33 J 34 G 35 G 36 G 37 H 38 D 39 F 40 F 41 E Feyza HEPÇİLİNGİRLER 9 Ocak Salı unda Öyküleri”ni (Yitik Ülke Yayınları), Ayvalık’tan dönüşte okumak, bir zamanlama hatasıymış. Ayvalık ve Cunda, gözden henüz yitmişken oraları özlemeye başlamış, özlemi öne almış oluyor; “Geri mi dönsem acaba?” diye düşünmeye başladığınızı fark ediyorsunuz. Dün gelirken, yol boyunca öyküleri okudum. Eni boyuna eşit (yani kare), sevimli mi sevimli bir kitap olmasına karşın, elime ilk aldığımda, kıskançlığa benzer bir duygu (“benzer” değil, düpedüz kıskançlık!) uyandırmıştı bende. Cunda mı? Cunda öyküleri! Hımm! Birileri bizim evin yemek odasını anlatmaya kalkışmış gibi... Hem de benden habersiz! Neden başka bir oda değil de yemek odası denirse... Eee, “Ayna” var Cunda’da; Taş Kahve’nin hemen arkasında, “yeme, içme, oturma yeri”. Ayvalık’ta on kez dışarıda yenmişse dokuzu Ayna’da olduğu için; hatta galiba on kezi de Ayna’da olduğu için. Sonra sonra alıştım. Ne Ayvalık benim malım, ne de Cunda. Bu araya onu da sıkıştırayım: Olmadı. “Alibey Adası” adı tutmadı; resmi kayıtlar dışında kimsenin kullandığı yok. Hem niye kullansınlar? O adanın adı, Cunda. Cunda’nın Rumca olduğunu sanarak değiştirmeye kalkmışlarsa o da yanlış. Adanın Rumca adı Cunda değil, “Nesos”. Gelelim öykülere... Kadir Aydemir’in hazırladığı kitapta, tanıdığım tanımadığım (tanımadığıma göre çok genç olduğunu sandığım); on sekiz yazarın öyküsü var. Öykülerin kimi pek turistik, kimi mitolojiden beslenmeye çalışırken azıcık yapaylaşmış; ama genelde adanın rengini, kokusunu, ışığını, gün batımlarını, balıkçıları, papalinayı, balıklı rakılı içki sofralarını, başta radika olmak üzere Giritlilerin haşlanmış, bol limon, bol zeytinyağı ile yemelere doyulmaz otlarını, Türk Rum aşkları aracılığıyla adanın geçmişini yansıtan öyküler... Başka bir soluk, Egeli, tuzlu, yosun kokulu serin bir rüzgâr... Yazdan önce, yaza hazırlık çerçevesinde, mutlaka okunmalı. Türkçe Günlükleri hing”in çevirisi olarak ve daha sonra girdi Türkçeye. “İzdivaç” sözcüğüyle ilgili dikkati de çok hoş. Bir dönem filminde, evlilik anlamındaki bu eski sözcüğün kullanılmasını çoğumuz yadırgamadık. Oysa Joshua Bear, kişisel tarihiyle bağlantı kurunca çok daha net yapabiliyor belirlemeyi. “Türkçe'yi 1965 yılında öğrenmeye başladım. Tahminime göre kullandığım ders kitabı 1963 yılında yazılmış olup 1960'ların başındaki Türkce'yi yansıtıyordu. Ne o kitapta ne etrafımda duyduğum Türkçe'de ‘izdivaç’ kelimesi vardı. ( ‘Mektep’, ‘lügat’ vardı, hatta yaşlılar arasında ‘tayyare’ kullananlar vardı, ama izdivaç mizdivaç yoktu.) Bana öyle geliyor ki “Hatırla Sevgili”de kullanılan Türkçe, bazen 1950'li yılların sonundaki Türkçe değil de, 1940’ların, hatta bazen 1930’ların Türkçesidir.” Yalnız “Hatırla Sevgili” ile ilgili değil Joshua Bear’ın saptamaları. “Ankara Tandoğan Migros'ta daha önce ‘broçen’ (Alm. ‘brötchen’) diye satılan küçük ekmekler, şimdi ‘rol’ (Ing. ‘roll’) diye satılmaktadır.” bilgisini verdikten sonra soruyor: “Sırada Çincesi mi var?” Yıllardır pastanelerde içtiğimiz “sütlü kakao”nun, İngilizce “hot chocolate”ın etkisiyle “sıcak çikolata”ya dönmüş olduğu da Joshua Bear’ın dikkatinden kaçmamış. Hele son verdiği bilgi, kesinlikle önlem almayı gerektiren bir aymazlık içeriyor. Hemen aktarıyorum: “Gazetelere göre, Türkiye'yi tanıtmak amacıyla ‘urkey’ yazan reklamları hazırlatılmış. ‘urkey’ nin başına “T” harfi olarak algılanması beklenen insan resimleri de eklenmiş. Muhtemelen, bu kelime, ‘Turkey’ değil de ‘urkey’ diye okunacak. Bu ‘kelime’nin ilk 3 harfi (urk), Ingilizce'deki ‘irk’ fiiliyle tamamen aynı şekilde okunur (eşseslidir); ‘irk’ ise bıktırmak, usandırmak, taciz etmek anlamındadır. Bir reklam ajansının bu kadar dikkatsiz olabilecegine şaştım.” Anlaşılan kendi elimizle kendimizi alay konusu etmenin yeni bir yolunu bulmuşuz. “Turkey”den kurtulmanın yollarını ararken başımıza bir de “urkey” çıkarmak, hangi ileri zekâlının buluşudur acaba? 42 I 43 D 44 G 45 D 46 A 47 I 48 A 49 H 50 C 51 H 52 H 53 H 54 D 55 H 56 F 57 H 58 H 59 H 60 H 61 D H “C 62 D 63 D 64 A 65 66 I 67 J 68 69 H 70 H P 71 H 72 H 73 A 74 B 75 H 76 H 77 Ç C 78 G 79 A 80 B 81 A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa, bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Zaman ve Maske adlı şiir kitabını yaratan şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiir kitabından dizeler ortaya çıkacaktır. Dikkat: "P/65" ve "Ç/68" harfleri ipucu olarak karelere konmuştur. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “......Kız” (Jorge Amado’nun bir romanı). 15 79 31 1 81 17 73 46 6 48 64 22 B. “Vahşi...” (Başrollerinde Mickey Rourke ve Carre Otis’in oynadıkları film). 74 80 12 32 21 18 C. Necati Cumalı’nın bir romanı. 26 8 50 20 77 D. “Sofa .... gazı söndürelim” (Hüseyin Rahmi Gürpınar() 54 3 63 45 36 61 9 29 43 62 E. Tarafsız, yansız. 41 27 7 14 F. “... Uçurum” (Refik Durbaş’ın bir şiir kitabı) 5 10 56 39 25 40 G. Kireç, zeytinyağı, pamuk ve yumurta akının karıştırılması yoluyla, kırık çanak çömlekleri, künkleri birleştirmekte kullanılan macun. 78 34 44 36 35 H. “Gittikçe yalnızlaşıyorum bir sen varsın / ... düşüyor aklıma / ve kuşların intihar tasarısından söz ediyor kentte / soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi” (Ahmet Telli’nin Belki Yine Gelirimden). 70 59 60 49 57 58 2 55 53 69 4 24 16 71 51 37 19 72 52 76 75 13 23 I. “Ak ... kara gün içindir” (atasözü). 25 47 42 66 J. Torunu olan kadın 67 11 33 30 12 Ocak Cuma D J eniz Seki, kirazın sapını, mısırın püskülünü kaynatıp suyunu içerek kilo vermiş. Diyor ki sunucu: “Ünlü sanatçının verdiği kilolar hemen dikkatimizi çekiyor.” Hay şaşkın! Hemen dikkatini çekiyorsa verememiş demek ki o kiloları! “Verdiği kilolar” değil, “kilo verdiği” dikkatini çekiyor aslında; ama sen bunu anlatmaktan acizsin. 15 Ocak Pazartesi N B ijerya atasözüymüş. “Üvey çocuk” benzetmesi çok güzel: Acaba “kararsızlık”ın yerinde, başka bir kavram mı olsaydı? “Kararsızlık, üvey çocuğa benzer; elini yıkamazsa pis, yıkarsa suyu harcıyor olur.” 17 Ocak Çarşamba asit ve kaba güldürü öğelerinin yer aldığı “fars”larda, basit entrikalara, yanılmalara dayanan “vodvil”lerde bile, dili eğip büzerek komedi yapılmaya çalışılmaz. Köre, topala, sağıra; sakatlara ve sakatlığa güldürmek neyse, ayağı kayana, yere düşene güldürmek ne kadar zavallılıksa Türkçeyi ezip büzerek, kıvırarak, çekiştirerek, gevşetip sündürerek komedi yaratmaya çalışmak da o kadar acınacak bir çabadır. “Bilmiyorum” yerine “bilmiyürüm” deyince komik mi olunuyor? Komedi yazmak, komedi filmi çekmek bu kadar mı ucuzladı? Araya iki İngilizce sözcük sıkıştırmak, Türkçeyi yamultarak konuşmak yetiyor mu komik olmaya? “Avrupa Yakası”nı izledim de bu gece... O parlak Nişantaşı zekâlarının ıkına sıkına ortaya çıkardığı bu mu? ? feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Böl. Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İST. 23 Ocak Cumartesi oshua Bear, günlüklerin sık sık konuğu oluyor; çünkü bir yabancının Türkçe konusundaki dikkati ve titizliği çok duygulandırıyor beni. Hele çağdaşlığı kendi halkından iğrenmek sanan yerli züppeleri görüp tanıdıktan sonra. “Hatırla Sevgili” dizisinde, dönemin dili ve yaşamı ile ilgili saptamalarımı ilginç bulmuş; benim göremediğim kimi noktalara da o dikkat çekiyor. “Dizinin 6. bölümünde ‘Cafe Palet’ adlı bir pastane yer almaktadır. Bildiğim kadarı ile, o tarihlerde ‘pastahaneler’, ‘çay ve pasta salonları’ vardı, ama ‘cafe’ler yoktu. Daha doğrusu bugün ’cafe’ diye adlandırılan yerler vardı, ama ‘cafe’ denmezdi onlara.” diyor ve soruyor: “Dizinin 7. bölümünde ‘her şey için teşekkürler’ diye bir söz yer almaktadır. Bu kalıp, o tarihlerde kullanılıyor muydu acaba?” Kullanılmıyordu. Yine Bear’ın dediği gibi, bu kalıp Ingilizce “thanks for everyt 882. sayının çözümü: A. Yıkım, B. Ayten’di, C. Nhy, D. Ap, E. Rilke, F. Duyu, G. Abiye, H. Ğ, I. Irmak, J. Nesimi, K. Ayça, L. Loş, M. Toy, N. Irki, O. Nihilist, P. Dökme, R. Akşamdır. Metin: “Hayatını kurtarmak için neden bir şey yapmış olayım ölmek istiyorduysa hakkı değil miydi?”” 883. sayının çözümü: A. Nomos, B. Eyre, C. Şüyu, D. Vuru, E. Abüüü, F. Nücum, G. Nur Bulum, H. İgaganga, I. Kurutulmuş, J. Roger Ackroyd, K. İo, L. Zerdüşt Böyle. Şiir: “günahkar oluyorum/ münzevi bir tarla kuşu gölgemde/ unutuşu düşürüyorum/ bu sürüyor gece boyunca” DUYURU: Bulmaca çözümlerimizi bu haftadan başlayarak iki haftada bir değil, sorulan bulmacayı takip eden haftada yayımlayacağız. CUMHURİYET KİTAP SAYI 884 SAYFA 31