05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Tanrı dünyayı yarattı ve insanlara verdi. Demek ki; dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır “diyen Şeyh Bedreddin, bu derleme ile biraz daha hakiki, biraz daha ışık olacak. Erdoğan AYDIN Kritik Ş eyh Bedreddin hareketi toplumsal ve siyasal önemi yanında günümüzde neden olduğu tartışmalarla da büyük önem taşıyor. Nitekim “siyasi devrimci rolüyle’’ (H. İnalcık) tarihe kaydedilmiş olan bu hareket kimi yazarlarca da ‘gericilikle’ de suçlanabilmiştir. Üstelik bu suçlamanın sadece İslamcı kesime ait olduğu da düşünülmesin. Örneğin: “Tarihe gerçek devrimci bir gözle baktığımızda ilerici ve itici gücün Bedreddin’in düşün ve eylemi değil, Osmanlı’nın kurduğu düzen olduğunu görürüz. Feodalitenin pekiştiği ve küçük beyliğin bir imparatorluğa doğru geliştiği dönemde, ilerici ve gerçekçi olanlar Çelebi Sultan Mehmet’ler, Evrenos Gaziler, Çandarlılar’dı” (İlber Ortaylı, Devrim, 24 Şubat 1970) yargısı bunlardan biri. Bu halklara karşı imparatorlukçu tarih görüşünün bir başka versiyonunu da Kemal Tahir’de görürüz: “Bedreddin hareketi, dünya imparatorluğunu ve bu imparatorluğun tarihsel misyonunu görememekten gelen bir yeniden küçük beyliklere bölünmek, (...) küçülmek yönelimidir. Burada bu değerlendirme, Bedreddin ve takımına karşı gösterilecek en büyük acımadır. Yoksa biraz insafsız bir araştırmacı Bedreddin’i kolayca Timur’un ihaneti yanına koyar, pek de hata etmez, ayrıca (...) Şeyhin idraksizliğini de belirlemiş olurdu. Bedreddin hareketi en hafif anlamıyla bir yarı delinin umutsuzluk görüntüsüdür” (Notlar 10 / Osmanlılar / Bizans, s, 5067) “Görüldüğü gibi bu bakış açılarında, değer ve hak, imparatorlukçu çıkarlara ve düzene boyun eğdirilmekte, imparatorluk başlı başına bir değer kılınmakta. Dahası tarihe, devletin ve güçlünün ötekilere diz çöktürmesinin ‘ilerici’ bir anlam taşıdığı bağlamında yaklaşılmakta, üstelik ‘devrimcilik’ iddiasıyla ezilenlere karşı saf tutulmaktadır. Egemenlerden yana bu açık saf tutuş, tarihi çarpıtması bir yana gerek komşu halk ve inançlara gerekse de yerli halka karşı izlenen zorbalığa yedeklenip onu meşrulaştırıyor. Böylece halkın ve zayıf otoritelerin, kendilerini tebaalaştırma ve fethetme zorbalığına karşı tarihen haklı direnişi yadsınıp otorite ve düzen kutsanmış olmakta. Bu tarih yazımından günümüze akacak toplumsal bilinç, hak ve özgürlük değil güce teslimiyet ve orman kanununu meşrulaştırmakta. Kaldı ki üretici güçlerin gelişeceği ortam, imparatorluk karşısında küçümsenen küçük beylikler düzeninden çıkacaktır. Nitekim bu gerçek, sonraki süreçte Osmanlı ile Avrupa arasındaki gelişme farkında da somutlanacaktır. Bu ‘devrimcilik’ iddialı imparatorlukçu bakış açısının sağcı versiyonu ise ‘cihan hâkimiyeti mefkuresi’ olup halen toplumsal bilincimizi zehirleyen bir anlam taşımaktadır. Özetle bu görüşün ‘gerçekçiliğinden’ evet ama ilericiliğinden söz edilemez. Böylesi bir ‘ilericilikten’ üreyen bilinç, halkların silah zoruyla fethi ve boyun eğdirilmesinin meşrulaştırılmasıdır. Diğer yandan Şeyh’in Osmanlı karşıtı anısını ortadan kaldırmak, Osmanlı despotizmine karşı halkta bir isyan ruhu olarak dolaşmasını engellemek misyonu da, trajik bir şekilde, Şeyh’in torunu Halil B. İsmail’e düşecekti. Nitekim yazdığı Menâkıbı Şeyh Bedreddin adlı kitabında, dedesinin aslında isyan etmediğini, iftiraya uğradığını, aslında Padişaha sadık olduğunu, bu işe girişenlerin dedesinin iki halifesi Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal olduğunu yazmıştır. İlginçtir ki, aynı trajik misyonu, Babai isyanının lideri Baba İlyas ‘Ben de hâlimce Bedreddinem’ Horasani’nin torunu Elvan Çelebi de Menâkibü’l Kudsiye’de yapacak ve o da, dedesinin değil, onu dinlemeyen halifesi Baba İshak’ın isyan ettiğini ispatlamaya çalışacaktı” (Ayrıntılı bilgi için Osmanlı Gerçeği, Cumhuriyet Kitapları) *** Bedreddin hareketi, dünyanın diğer coğrafyalarındaki benzerleri gibi, tarihin adalet ve laikliğe doğru ilerlemesinin bir kilometre taşıdır. Onları karartma yönelimli tarih yazımları ise, boyun eğmenin ve eşitsizliğin meşrulaştırılma denemeleri olacaktır. Şeyh Bedreddin’in şekillendirdiği teolojik ve siyasal perspektif üzerinden gelişen toplumsal hareket, Osmanlı’nın 1402 Timur yenilgisi sonrası Fetret Dönemine damgasını vuracaktır. Dinler ve etnisiteler üstü ve eşitlikçi niteliğiyle Anadolu’dan Balkanlar’a geniş bir coğrafyayı etkileyecek olan bu hareket, komünistik toplum düzeni idealinin tarihteki çok önemli örneklerinden birini oluşturuyor. Resmi ve muhafazakâr tarih yazımlarında önemi küçültülmeye veya çarpıtılmaya çalışılmış olan bu hareket üzerine yapılan araştırmalar, ne yazık ki olması gerekenin çok gerisinde. Eldeki çalışmalar ise bölük pörçük durumda. İşte bu gerçeklik, Barış Çoban tarafından, konuya dair yapılan araştırma ve yazılardan derlenen, “Şeyh Bedreddin” (Su Yayınevi) isimli çalışmanın özel bir misyon yüklenmesini sağlıyor. Kitap konuya ilişkin Ernst Werner, Hikmet Kıvılcımlı, Nedim Gürsel, Ali Yaman, İsmail Kaygusuz, Yağmur Say ve Barış Çoban’ın çalışmalarından oluşuyor. Kuşkusuz bu çalışmada olması gereken başka bir dizi araştırma daha var. Ancak bu kapsamıyla bile “Şeyh Bedreddin”, konuya dair bütünsel bir kavrayış peşinde olan ve farklı yorumlarla Bedreddin’i öğrenmek isteyenler açısından önemli bir boşluğu gideriyor. *** Ernst Werner’e göre “Bedreddin, geniş çaplı hoşgörü düşüncesiyle, Türkler ve yerli halk arasında bir kaynaşma sağlamak istiyordu. Dinlerin eşitliği ilkesini bu amaçla yayıyordu. Ama burada, sadece dinsel alandaki ayrımcılığın değil, siyasal alandaki ayrımcılığın da terk edilmesi söz konusuydu. Şeyh, bir LatinGrek kiliseler birliği düşüncesine karşı bir İslamHıristiyan toplumları senteziyle çıkıyordu. Böyle bir toplumda dinsel ve etnik sınırlar kalmayacaktı. Yöneten ve yönetilenleri bağlayan ortak çerçeve hoşgörüydü, hümanizm düşüncesiydi.” Börklüce Mustafa’nın düşüncesinin Şeyh Bedreddin’inkinden farklı olduğunu vurgulayan Werner; “Mustafa’nın radikal devrim yolu (...) köylü ve göçer grupların militan ideolojisi haline geldi. Mustafacılarda din eşitliği istemi sosyal eşitlik istemine dönüştü. Eşitlik düşüncesi, peygambercilik akımları Mesih (mehdi) rolünü nasıl benimsiyorsa mehdiliğe de aynen o şekilde soyunuyordu, çünkü eşitliğe giden kurtuluş yolunu ancak tanrının koruduğu bir önder ya da mehdi açabilirdi. Kurtuluşa doğru yükselen ilk safhayı bir ölçüde Mustafacılar üstlendiler, Mehdi’yi böylece duruma müdahale etmeye zorladılar” diye yazar. *** Türkiye devrimci hareketinin önemli isimlerinden olan Hikmet Kıvılcımlı ise “Simavnalı Şeyh Bedreddin Mahmud Rumî (13591420), yalnız Türkiye devrim tarihinin değil, bütün insanlık için sosyal devrim tarihinin en ilgi çekici büyük kahramanıdır: Şeyh’in zamanına dek medeniyetler, dıştan gelme barbar akınlarının tarihsel devrimi ile yıkılırlardı. Şeyhin zamanındaki Aksak Timur akını o çeşit dıştan yıkıcı tarihsel devrimlerin en sonuncusuydu. Sosyal devrim imkânsız olduğu için muazzam bir medeniyetin yıkılışı antik destanlarda ‘tufan’, dinlerde ‘kıyamet’ adını alıyordu. Şeyh Bedreddin bu şuursuz medeniyet yıkılışları yerine, insanlığın biricik ve sürekli gelişimini sağlayacak şuurlu devrimi, başka deyimle: Tarihsel devrim yerine sosyal devrimi geçiren en şuurlu ve en orijinal büyük devrimcidir. O bakımdan, sosyal devrimler çağı demek olan modern çağın ilk en önemli müjdecisidir” diyor. *** “Şeyh Bedreddin ayaklanmasının dinselideolojik niteliği sınıf savaşımının özgül biçimlerinden biri olarak yorumlanması” gerektiğini söyleyen Nedim Gürsel, “Anadolu, hatta tüm İslam tarihi boyunca, yoksul halk kitlelerinin eşitlik özleminin Mehdî inancında ifadesini bulmasına işaret ediyor. Şeyh’i Alman köylü önderi Thomas Münzer ile kıyaslayan Gürsel, bizi evrenselci bir perspektife yönlendirir: “Münzer gibi Bedreddin’in de öbür dünyaya inanmadığını, cennet ve cehennemi yeryüzünde aradığını, cenneti iyilik, cehennemiyse kötülük olarak nitelendirdiğini, üstelik bütün bu gerçekleri hadisle tanıtlamaya çalıştığını biliyoruz. Münzer’in tümtanrıcı görüşleri, Bedreddin’in tasavvuf anlayışında ölümden sonra ruhun dirilemeyeceği inancına, yani maddeciliğe bırakır yerini. ‘Cisim ortadan kalkarsa, ne ruhlardan ne de başka soyut varlıklardan bir iz kalır’, diyecek kadar çağının ilersindedir Bedreddin.” *** Şeyh Bedreddin ayaklanmasının temellerini dönemin ekonomik koşullarında arayan Ali Yaman’a göre “Şeyh Bedreddin hareketi, 14. yüzyılın başlarında Anadolu’da var olan sosyoekonomik bunalımın doğal bir sonucu. Bu bunalım, Timur ordusunun Anadolu’yu tahrip etmesi sonrası ortaya çıkan iç çekişmelerin ve fetihlerin durmasından da kaynaklanan ekonomik buhrandan doğmaktaydı. Anadolu ve Balkanlar’da bulunan Heterodoks kitlelerin sosyaldinsel yapılarının da etkisi olmakla birlikte, hareket, esas dayanağını, belli sosyoekonomik çıkarlara dayanan gruplardan almaktaydı. Hareketin içerisinde gayriMüslim kitleler de yer almaktaydı.” Aynı çerçevede Şeyh’in senkretist ve eşitlikçi görüşleri irdelenir. *** Alevilik konusundaki çalışmalar yapan İsmail Kaygusuz Şeyh Bedreddin’in hayatı ve beslendiği etken ve kaynakları, Hurufilikle ilişkilerini anlatır. Devrimci anlam dünyası ve eyleminin gelişimine ilişkin irdelemelerde bulunur. Onun Bizans dünyası ile ilişkisi ve Bizans’ın sosyal isyancı hareketi Zelotlara (talep edenler) ilişkin Hıristiyan annesinden kaynaklı bilinçaltına işaret eder. “Elde nesnel bir belge olmamasına rağmen”, Kaygusuz Abdal ve Abdal Musa Dergâh’ı ile ilişkili olması gerektiğine ilişkin gerekçelendirmeler yapar. Bu açılımlarını takiben okuru Şeyh’in hukuk teorisi ve temel kitabı Varidat üzerine bilgilendirir. *** Yağmur Say ise, “Torlakların ve Börklücelilerin isyanı ile Bedreddinîlerin isyanı arasında bir bağlantının olup olmadığı hâlâ tartışmalıdır” gibi zorlama bir yaklaşıma itibar etmekle birlikte, Bedreddin’e ilişkin Osmanlı (ve Batılı) kaynakların kapsamlı bir taranmasıyla dikkate değer bilgilendirme yapar. Bu kapsamda egemen ideologların yargıları yanında farklı bakış açılarının yorum ve gözlemlerini de tanıtır. Ancak Say’ın makalesinde isyanın karakterine ilişkin gelgitler olduğu da gözden kaçmamakta, bu durum makalenin bilgilendirici performansıyla uyuşmayan bir durum oluşturmaktadır. Dahası ana tezi, “eşitlikçi, paylaşımcı bir yeryüzü cenneti kurmayı planlayarak isyan” değil, “büyük ölçüde, imtiyazları ellerinden giden Müslüman sipahilerin, sınır gazilerinin ve Hıristiyan feodallerin isteklerine cevap veren bir ayaklanma” şeklinde belirginleşen Say’ın bu yorumu, I. Bayezit’in gerçekleştirdiği Türkmen sürgünlerine ilişkin, “zorunda kalmıştır” gibi aklayıcı yaklaşımlarıyla da örtüşür. *** Olayı “toplumsal özgürleşme düşünün tarihsel bir dayanağı” ele alan Barış Çoban’a göre, “Bedreddin hareketini anlamak, günümüz toplumsal hareketlerinin anlamanın, topraklarımızdaki iktidarla toplum arasındaki mücadelenin tarihsel gelişim süreçlerini çözümleyebilmenin önemli duraklarından bir tanesidir. Toplumların ortak düşleri olan ‘altın çağ’ı yeniden yaşama isteminin etkileri Şeyh Bedreddin hareketinde de görülmekte. Ayrıca dinin ortaçağın ideolojisi olarak ele alınması, toplumsal hareketlerin ideolojilerinin bu bağlamda değerlendirilmesi, Şeyh Bedreddin hareketinin ve hareketin manifestosu olarak görülebilecek olan Varidat’ın çözümlenebilmesinin anahtarını sunmaktadır. Bedreddin Hareketi, toplumun egemen dinsel iktidar aygıtının baskısından kurtulararak ‘öbür dünya’ya ötelenmiş cennetin taklidini yaşamaya çalışmasıdır. İsyanla iktidarın müdahalesi arasındaki zaman, cennetle cehennem arasındaki Araf gibidir. İsyancılar cennete benzetmeye çalıştıkları Araf’ta kısa süreli bir özgürlük oyunu oynarlar, bir karnavalesk düş yaşarlar, gerçeklik, daha doğrusu iktidar buna son verene dek!” *** “Tanrı dünyayı yarattı ve insanlara verdi. Demek ki; dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır” diyen Şeyh Bedreddin, bu derleme ile biraz daha hakiki, biraz daha ışık olacaktır. ? KİTAP SAYI 884 SAYFA 20 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle