05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

I O K U R L A R A Mehmet Eroğlu yeni romanı 'Belleğin Kış Uykusu' üzerine kendisiyle yaptığımız söyleşinin bir yerinde şunları söylüyor: "Post modernci edebiyat benim kan aldığım damarla beslenmiyor. Bu durum romanlarıma göz atıldığında da ortaya çıkıyor bence. Bugüne kadar yazdıklarımın odağında hep insan, insanın sorunları ve "insanın yaratılışının gölgeli alanlarında" boy atan zıtlıklar oldu. Bu nedenle yazma dürtümün gerisinde hep başka varlıkların sorunlarına, acılarına karşı duyarlılık yer aldı. Ne yazık ki insan olarak herkesin acısına ulaşamıyoruz. Bir insan olarak tüm acı çekenlerin adını öğrenebilseydim, çıldırırdım. Adını öğrenemediklerime teşekkür etmek, çıldırmadığıma şükretmek için yazıyorum ben. Buradan yola çıkan birisi için post modern edebiyat biraz uzak değil mi?" Sanırım tartışılması gereken bir sorun bu. Eleştirimizin cılızlaştığı bir dönemde ilginç açılımlar sunuyor bu sözler. Eroğlu ile söyleşiyi Erdem Öztop gerçekleştirdi. Arife Kalender uzun soluklu bir şiire imza attı yeni kitabıyla. 'Yedi İklim Dört Mevsim', şiirimizde sayıları pek fazla olmayan destan şiir örneklerinden biri. Orta Asya’dan gelip Avrupa’ya kadar giden bir insanlığın bir coğrafya, bir toprak üzerindeki durmadan değişen ve gelişen yolculuğu… Göç… Geçmiş… Yaşamdan ve topraktan uzaklaşan insan kitlelerine dayatılan yoz kültüre afili bir yanıt. Arife Kalender'le bu kitabı üzerine Gamze Akdemir konuştu. Bol kitaplı günler... Roberto Calasso okuyorum; nasıl çevrilebilir L’Impuro Folle, bana kalsa Deli Buçuk derdim, bir süredir kurcalıyor beni “buçuk” kavramı, herhalde bundandır. Saf(kan) olmayan delilik özel bir kategori sayılabilir mi, okurken bunu da düşünüyorum. Ne tür bir metin içeriyor kitap? Tanımlamaz Yazınsal Nesne, burada da uygun görülebilir herhalde; denemeyle anlatı arasında bir gelgit. 1974’te yayımlandığına göre, öncüler arasına koyulacaktır ileride. İlginç ama tıkız, kabız bir yazı; yarısına vardığımda. Bittiğinde bu izlenim değişebilir şüphesiz. Başkan Schreiber’i bir okuma denemesi; bambaşka bir okuma denemesi demeliydim, diyemiyorum: Ne Anılar’ı tanıyorum (ulaşma isteği kabardı içimde), ne Freud’un metnini. Öyleyse: İki metin üzerine bir üçüncüsü. Nasıl iştir bu: İlk ikisini okumadan üçüncüsünü okumak? Öte yandan: Calasso’nun kaç okuru, öbür metinleri tanıyordur? Okuma, bazan garip serüven vesselâm. Gene de, biliyorum: O tanışıklık şart koşulamaz. Enis BATUR Pervasız Pertavsız Avare Notlar 1 bana kalırsa. Buna karşılık, iyi seçilmiş bir avuç şiir, robot portre işlevi görür, ana hatların siluetini keşfetmenize yetebilir. Tabiî, adam gibi okumayı biliyorsanız. Bu ilişkiler, denklemler, Şiir’i seçen’in gözünde, ortam onu yanlış yollara, sapaklara atmazsa, sağlam tutamaklar oluşturur. Şiir ortamları, ülkeden ülkeye kimi değişik cepheler taşısa bile, genellikle bozuktur hele ki günümüzde. Burçtan çok uzaklaşmamak, obadan sık çıkmamak, araya fazla karışmamak, yalnızlığın dozunu iyi ölçmek doğrusu olur. “Asıl Hatalı Çıkış” koşulunu kenarda tutarsak, “hatalı çıkış” oranını olabildiğince düşük tutmak beklenir. İyi, sıkı, dolgun şiir çok az sayıda çıkar oldu karşımıza. Şiir kitabı, azın azı. Bağlantı kuran, kapananı açan, dibe inen yazı, azraktan azrak. Oysa ağız dolusu şiir, kazan dolusu kitap, sayfalar dolusu yazı yayımlanıyor; biliyor, görüyorum. Dergilerdeki kimi yazıları okurken yüzüm kızarıyor. Şişkin egolar, kafamı kuma sokma gereksinmesi doğuruyor içimde. bana. Çevirmenin, yayıncının, okurun olanakları kısıtlı belki; ama hiçbiri tüketimin üreticisi değil, gönülbağı ilişkisi belirleyici burada, yaptığı işe inanan insanlar söz konusu. Süreç ağır, koşullar zorlu da olsa, Şiir doğru noktalara aralık kapılardan geçerek ulaşma şansını taşıyor. II Demek o şiiri birkaç kez üst üste okudunuz. Bu durumda, o şiiri okumaya hemen hemen hazırsınız. VI Dünya ve ülke gündemini izlemenin doğru ölçüsü ne olabilir? İşte bu sabahın ‘küçük temrin’ konusu temrin küçük de, konu büyük. Bir süredir, yirmi yıl aradan sonra, Mustafa Dağıstanlı’yla birlikte çalışıyoruz. 2006 yılının almanağını hazırlıyor, günde dörtbeş saatini emen bir iş: Angola’dan Vanuatu’ya bütün dünyaya, Keşan’dan Şırnak’a bütün ülkeye, olupbitenler çerçevesinde, dikkat kesiliyor. Yapılan işin gereği bu, şüphesiz. Ama Dağıstanlı meraklı da: Yıllarca NTV’nin dış haberlerini yönettiği için güncellik virüsü dolaşıyor beyin damarlarında, bilmem vazgeçebilir mi bu ilgisinden, nereye kadar azaltabilir onu? Öbür uçta yer alan birisini hem de çok yakından tanıyorum: Gazete okumuyor yıllardır, ekranda haberleri izlemiyor, duyduklarıyla yetinmeyi yeğliyor, ‘çok önemli bir şey olduğunda nasılsa duyarım’ mantığında haklı: Konuşuluyor, duyuyor gerçekten de. Dolayısıyla, gündemle bağlantılı olarak doğrudan enerji, emek harcamıyor hiç; ayrıntıya inme gereksinmesi içinde görmüyorum onu. Bînamazlardanım ben; en kötü, sağlıksız, sallantılı durumda yaşayanlar familyasının bir üyesi. Ne tam batıyorum işin içine, ne demir alabiliyorum. Koptuğum günler oluyor belki, genelde farkındayım ama çünkü, bir biçimde izliyorum, izlemeden yapamıyorum. Ana işimin doğurduğu bir gereksinmeden söz edebilir miyiz, bana kalırsa söz edemeyiz. Bir denge’den dem vurulamaz mı öyleyse? Akla uygun görünen çözüm yolu bu, ilk bakışta; kaçışı, işin içinden sıyrılmayı kolaylaştırıcı yanı gözden kaçırılmamalı: Orta Karar, ille de doğrusu değildir. Demek ki, sonuçta: Herkese kendi ayarı. Ben de bunu düşünüyorum zaten; kimsenin gündeme ilgi dozu tasam olmaz, kendiminki oluyor. Hem yaşam, hem yazı düzleminde. Dünyadaki, ülkedeki her türlü yangına kayıtsız kalabilir miyim hepten? Bugüne dek öyle yaşamadım; bir gün kepenk indirebileceğimi sanmam. Yaşım ilerliyor, ola ki jaluzide ayar değişikliği söz konusu olabilir. Açık, kesin olan: ‘Yan ürün’lere gitgide içerliyorum. Şunu yazmasam olmaz mıydı sorusu daha sık önüme çıkıyor. Şunu derken neyi kastediyorum? Örneğin bunu. ? III Yan anlam alanı, deyiş ve deyimler yoluyla açıldığı alanlar, ek ve takı eşliğinde kazandığı uzantılar bütün bunları silerek, hiçe sayarak bakmak istiyorum “köşe” kelimesine: Ötesine gidildiğinde her kelimenin kirlendiğini bana dil gösterdi. Seçilmiş, benimsenmiş, ayrılmış bir alan bu. İlle öyle olduğundan, olacağından değil, “köşe” dediğim an bir “açı sorunu” koyuyorum önüme: Duruma göre daraltabileceğim, içinde büzüşebileceğim, dilediğimde görünmezleşebileceğim yer orası. Kişi, kendine köşe yontmalı. Hele benim gibi girdiği her ortak uzamda gözünü iki duvarın birleştiği noktaya diken biri, ne yapıp edip köşe bulmalı. Hazırsa bulunabilir köşe, değilse boşlukta/n onu yontacaksın buyururdu Zerdüşt. Dik açılı bir köşeye sırtımı vermişim, iki yanımda dikilen iki oynak duvarın içimdeki hareket düzeneğine bağlı biçimde geniş ya da dar açı oluşturmasını sağlıyorum, gerektiğinde 0°’lik bir açıya bile oturabilirim: Midye hali, tık. Bir çırpıda güvensizlik, özgüvensizlik, tasa ve kaygı, endişe ve korku, şüphe, çekinme, sakınma… peşpeşe dizecektir yorumcu. Varsın olsun. Ben köşeme çekildiğimde, dünya âlem konuşsun. Gözümü açıölçerden ayırmıyorum. V Bir şairin, bir şiirin anadili dışında görünmesi, görünmeye başlaması başka öyleyse; bir yazarınki bambaşka. Şu var ki, yayıncılar yazarın fikrini sormuyorlar. Pek az yayıncı bir Yapıt’la ilgilidir; bir avucu “iyi kitap”larla yetinen bir bakış açısına sahiptir; birçoğu “ürün” ya da “mal” gözüyle bakar kitaplara. Tamamlanmış, açığa çıkıp yerini bir biçimde tayin etmiş yapıtın hakkını vermeyi elbette küçümsemiyorum, ama “garantinin lüksü” bir beceri, uzgörü, yatırım (gönül yatırımı) anlamına gelmez sonuçta. Nobel ödülünü kazanasıya, kim İmre Kertezs’in yapıtına sahip çıkma tasası içindeydi, kaç yayıncı, bilmek gerekir. Sonrasında, işin gereğince yapılmasını sağlayan, doğru yapılıp yapılmadığını izlemekle yükümlü aracılar zaten devreye girecektir. Her yapıt, bu türden bir yaptırım gücü sağlamıyor yaratıcısına; o zaman da ya hiç keşfedilmiyor, ya da orasından burasından didiklendiğiyle kalıyor. Ondan, Şiir’in yolu daha açık görünüyor IV Bir dilde, tek bir dilde yazılan şiirlerin öbür dillere açılarak kendilerine başka bir yaşam alanı kurmaları, ‘varlık biçimi’ olarak önemli görünüyor bana, kendi dilinizin okuru, hele bazı dönemlerde, sizi somut düzlemde ilgilendirmeyecek ölçüde yetersiz görünebilir gözünüze; başka dillere uzanıyorsunuz, oralarda, soyut, elle tutulması çok güç farklı bir okur gizilgücünün olabileceğini düşünmek, tıkanmanızı engellemeye yarayabilir. Şiir’i Yazın’ın derkenarında bir yerde konumlayan anlayışı geniş ölçüde paylaşıyorum. Bir anlatı yazarının, bir denemecinin dünyasını, dil özelliklerini, üslup değişkenlerini birkaç parçadan kavramak, değerlendirmeye kalkışmak zor ve yanlış olur TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Roberto Calasso İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 884 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle