03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mustafa şerif Onaran tirdi. Sinema edebiyatı yeni bir kitap kazandı. Dergilerden TÜRK SİNEMAS1 ÜZERİNE BİR KİTAP "20. Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması" sinema tarihimizin önemli filmlerini künyeleriyle, konuları, eleştirel değerlendirmeleriyle ele alıyor. Bülent Vardar, değişen koşullara göre "Giriş" yazısını yeniden kaleme almış. sinemanın içinde bulunduğu koşulları gerçekçi bir görüşle anlatılıyor: "Öncelikle; yeni bir yüzyılın içinde bulunduğumuz şu günlerde, sinemamızın sorunlarının ne olduğunu doğru tanımlamak gerekiyor. Bu sorunlann başında, başlangıcından bu yana Türk Sineması'nın bir endüstri olamaması geliyor. Bu sorunun aşılamamasından dolayı da Türk Sineması'nda oturmuş, klasik anlamda yapımcıhk kummundan bahsetmek olanaklı değil. Çünkü Türk sineması, özellikle sinema dilinin doğru ve etkili kullanılmaya baslandığı 1950'lerden başlamak üzere, daha çok bir işletmeci sermayesi üzerinde yapılanmıştır. Aslında bu sermaye de sıcak, nakit paraya dayanan bir sermaye değildir. Bu sermaye halkın bilet ücretleri karşılığında gelecek paraya güvenilerek verilen bonolardan oluşan bir sermayeydi. Kısaca; aslında ortada somut bir sermaye de yoktu. Peki, özellikle 1%0'larla 1970'ler arasında yılda üç yüzden fazla sayıda çekilen filmler nasıl yapılmaktaydı? Türk Sineması'nda 74'te bir erozyon yaşandı. Yani ilk defa sinema 74'ten sonra, 75'lerde, en ucuz ve tek eğlence olma vasfını yitirdi... Mevcut seyirci senamadan uzaklaştı"(20. Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Prof. Dr. Bülent Vardar, Deta Yayınları2005). Bülent Vardar televizyonun ortaya çıkmasıyla Yeşilçam sinemasının sona erdiğini; sansürün de, sinemayı desteklemenin de Kültür ve Turizm Bakanhğı'na geçtiğini, düzeyli filmlerin yapılmaya başladığını anlaüyor. Ömer Kavur, bu yıl, daha genç sayılabilecek bir yaşta öldü. iç gerçekleri göstermeye çalışan, yaşamanın anlamını varoluşçulukta, tasavvuf eğitiminde gören, bizi, insanın kendine gezisinde sınayan bir vönetmendi. Alim Hoca 80 yaşının sınırında, 2000 yılında Istanbul'da öldü. Yarım kalan bir kitabının tamamlanması için öğrencisi Bülent vardar'a vasiyeti vardı. Doç. Dr. Bülent vardar son kitabını tamamlayıp geliştirdi. Sinema edebiyatı yeni bir kitap kazandı. Uç sinema insanı iç gerçeklerin gizlerine varmaya çalışıyor: "Anlattığı hikâye ister toplumsal gerçekçiliğe uygun olsun, ister son derece kişisel bazı meseleleri masaya yatırsın, seyirciye tuhaf bir biçimde geçen büyülü bir atmosfere sahiptir. Yolculuk teması çok ilgisini çeker Ömer Kavur'un. Özcllikle de kahramanların kendi içlerine yaptıkları yolculuklar, arayışlar, hesaplaşmalar, seçilen veya dayatüan yalnızlıklar... Kavur'un kahramanları dar bir çevreye sıkıştırılmış, kendilerini ifade etmekte zorlanan, toplumca dışlanan ve genellikle de bu aykırılıklarını hayatlarıyla ödeycn ınsanlardır" (Sinema, Ağustos 2005). Ömer Kavur'un yönettiği filmlerin senaryolarını yazanlar arasında Selim 1leri (Kırık Bir Aşk Hikâyesi), Orhan Pamuk (Gizli Yüz), Feride Çiçekoğlu (Melekler Evi) gibi ünlü edebiyatçılar var. lyi işlenmiş bir senaryo, yönetmenin işini kolaylaştırır. çerlioğlu ile Necdet Uğur da Istanbul Emniyet Müdürlüğü'nde görevliydiler. Yeniyetmelik arkadaşlarım Kemal Bekir ile Halim Spatar; "Alim ağabeyin orada oluşu bize^üven veriyordu" derlerdi. Ağabeyim Alim Şerif Onaran Emniyet Genel Müdürlüğü Matbuat Şubesi'ne atandığı zaman film sansürüyle karşılaşmıştı. Film sansürü katı kurallar içinde yapılırdı. Emniyet görevlisi olan ağabeyim, bir tilmin nice zorluklarla kotarıldığını bildiğı için, kolaylık gösterir, kurtarmaya çalışırdı. Ömer Kavur'un yönettiği filmlerin senaryosuyla ellili yıllarda sansür edilen filmlerin özetleri karşılaştırılınca nereden nereye geldiğimizi daha iyi anlamış oluruz. SİNEMA BİLİMİNE DOĞRU Alim Şerif Onaran usta çırak ilişkisiyle yürütülen sinema mesleğinin bilimsel temcllcre oturması gerektiğine inanıyordu. Emniyet Genel Müdürlüğü'nde Siyasi Daire Başkanı'yken, "Sinematoğrafik Hürriyet" adında bir tezle doktorasını kazanmıjtı. Üniversiteye geçerck akademik çalışmalanna önce Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde başladı. Sonra Siyasal Bilgiler Basın Yayın Yüksek Okulu'na geçti. Daha sonra Izmir'de Ege Üniversitesi'nde sinema kültürüyle ilgili birimlerin oluşması için çalıştı. Mesjeğinin ilk öğretim üyesi sanını kazanan Alim Hoca daha sonra Marmara Üniversitesi'nde sinema sanatına pek çok insan kazandırdı. Emekli olduktan sonra da vakıf ünivcrsitelerinde çalışmalannı sürdürdü. Alim Hoca'nın akademik çalışmasındaki bu uzun yolıı, Türk sinema tarihiyle, ünlü sinema insanlarıyla ilgili kitaplarını anlatmak bu yazının konusu değil. Coşku duyarak, tat alarak çalıştıgı konuları kendine meslek edinen bu bilim insanının, sinema sanatının onur duyulacak bir düzeye gelmesinde verdiği emekleri anımsamakla yetinelim. Alim Hoca 80 yaşının sınırında, 2000 yılında Istanbul'da öldü. Yanm kalan bir kitabının tamamlanması için öğrencisi Bülent Vardar'a vasiyeti vardı. Doç. Dr. Bülent Vardar son kitabını tamamlayıp geliş BİR ANI üysa ağabeyim Alim Şerif Onaran'ın sansür komisyonunda çalıştığı yıllarda, yarım sayfalık bir film öyküsü özeti senaryo niyetine veriür, üstelik filmle uyumlu olmadığı için tartışmalara yol açardı. Alim Şerif Onaran aynntılann insanıydı. Dergileri, notaları eksiksiz biriktirir, sınırlı bir zamana çok şey sığdırmak isterdi. Doğu'nun uç yerlerinden birinde, Diyadin kaymakamıyken, dağ köylerini denetlemeve çıkar, âşıkların sazını dinler, ilgi duyduğu türküleri hemen notaya çekerdi. Ya da çenesinin ucu, kaşlarının arası dövmeli bir kadının okuduğu uzun havaya kulak verir, uzaktan uzağa yumuşayarak yankılanan sesin derinliği onu ürpertirdi. Dağların gölgesi akşamı erken eder. Kaymakam evine döndüğü zaman kitaplarını düzene koyar, Madrid'den getirttiği Don Kişot'un yeni baskısına dalar, Cervantes'i Ispanyolca'dan okumanın tılsımlı dünyasına dalardı." (VARLIK, Ağabeyim, Ekim2000). „ Ağabeyim Alim Şerif Onaran Keşap kaymakamıyken zamının Emniyet Genel Müdürü Kemal Aygün, aydın emniyetçilere gereksinim duyduğunu belirterek onu Istanbul Emniyeti Siyasi Şube Müdürlüğü'ne getirmişti. O donemde Orhan Han B ir sinema kamerasından dünyaya bakmakla bir yazarın sözcüklerinden bakmak birbirine benzemez. Yazar nice görünmezi sözcüklerle göstermek zorundadır. Yönetmen, film kahramanına nasıl davranacağrnı anlatmakla yetinir. Film kahramanı canlandıracağt kişinin ruh yapısını tanımak ister. Yaşama deneyimi, gözlemleri, okudukları ona görmeyi öğretir yönetmenin yol göstermesi de işini kolaylaştınr. Filmdeki olay örgüsü içinde, yeteneğini geliştirerek daha sahici bir ortam yaratabilir. Böyle bir yönetmeni tanımak, onda insanın iç dünyasını sezen bir güç olabileceğini görmck için söyleşi yapmak isteyen yazar da heyecanlanabilir. Nitekim Pınar Tınaz Gürmen, Ömer Kavur'la söyleşi yapmaya gideceği zaman böyle bir duygu sarmalı içindedir (SİNEMA, Ömer Kavur, Bir Ustanın Ardından, Ağustos2005). Edebiyatta biçem özelliği önemlidir. Şiiri yazan ozanın adını örtün, o sesi tanırsınız. Yeter ki kişiliğini dizelere aktarmasının ustası olsun. Bir Cahit Külebi şiiri, bir Sait Faik öyküsü, bir Yaşar Kemal romanı, bir Nurullah Ataç denemesi biçcm özelliğiyle kendini belli eder. Pınar Tınaz Gürmen diyor ki: "Bazı filmler vardır, jeneriğine bakma gereği duymadan kime ait olduklannı rahatlıkla söyleyebilirsiniz." Pınar Tınaz Gürmen hem Türk, hem dünya sinemasından kimi yönetmenleri anarak gerek görsellik, gerek öyküye yaklaşım bakımından kendilerine özgü biçemleriyle tanındıklarını belirtiyor. "Ömer Kavur için de tamamen doğrudur bu saptama" diye ekliyor. Ömer Kavur, bu yıl, daha genç sayılabilecek bir yaşta öldü. İç gerçekleri göstermeye çalışan, yaşamanın anlamını varoluşçulukta, tasavvuf eğitiminde gören, bizi, insanın kendine gezisinde sınayan bir yönetmendi. Pınar Tınaz Gürmen, Ömer Kavur'daki SİNEMANIN SON BEŞ YILI Bülent Vardar'ın incelemesinde, 1994'ten 2002'yc kadar yılda en çok 82 en az 19 film yapılabilmiştir. Gösterime giren filmler yapımı tamamlananlardan daha azdır. Çünkü sinema salonları dış yaptmlı, yabancı filmlerle kapatılmıştır. I langi filmin kaç hafta gösterileceği bile saptanmıştır. Bülent Vardar bu çalışmayı 2002 yılına kadar uzatıp 119 Türk filmini kapsayacak bir düzcnleme içinde cle almıştır. Eleştiri nodarında sinema yazarlarının görüşlerine de yer verilmiştir. Yılda 300 film yapıldığı dönemde 810 milyara üretilcn filmler doların yükselmesi, enflasyonun artması yüzünden 600 milyar gibi yüksek bir anamalı gerektirmektedir. Filmlerin sanat değerlerinin yükselmesi, sinema kültürümüzü dünyaya tanıtması gibi önemli gelişmelerin yanında; maliyetlerin yükselmesi, gösterim için yeterli salon bulunamaması, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gerekli desteğin görülememesi gibi durumlar bu gelişmeyi engelleyecek olumsuzluklardır. Sinema kesimini bekleyen sorunlar bitmiyor. Bütün bu zor koşullara karşın "20. Yüzyılın Son Beş Ydında Türk Sineması" adındaki ortak kitap tat alınarak okunacaktır. Ayrıntılı olarak değerlendirilen bu yüzü aşkın film iç dünyamızı zenginleştirecek, bize görmeyi öğretecektir. Bu kitap nedeniyle üç sinema insanını; rahmetli Alim Hoca ile rahmetli Ömer Kavur'u anarken, genç sinema bilimcisi Bülent Vardar'ın bu mesleği daha iyi geliştirecekler arasında olduğunu umahm..." IMMîy atMl 20. M . Ik: 8 06800 fMkiyML M.:(0812)!t581t1Z»a4l SAYFA 22 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S AY I 8 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle