03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

çetin Yiğenoğlu île Haydar'ı öldürmek'i konuştuk 'Dilim hazinemdir' çetin Yiğenoğlu ile yeni yayımlanan romanı11 "Haydarı öldürmek ve sanat anlayışı üzerine konuştuk. Son romanının birtür manifesto olduğunu söyleyen Yiğenoğlu, yaratıcı yazarlık ve sanat konusunda, kaosun egemen olduğu dünyada tanığı olduğu olay ve olguları, görüngüleri, sorunsallaştırdığı anlamları bir sanat eserinde etekemiğe büründürerek kendi evreninde kozmoslaştırmaya çalıştığını söyledi. Aşağıda Yiğenoğlu'na yönelttiğimiz soruları ve yanıtlarını bulacaksınız. n Hasan Hüseyin GÜNDÜZALP Dilimizi hazineye benzetmeniz güzel bir yaklaşım. Bu konuda işin gizi zaten bakış açısında... (îerek Kozanca olsun, gerckse 1 İaydar'ı Öldünnek, işte bu bakış açısının ürünüdür. Çünkü, dilimdir beni ben yapan. Bir insanın diline yönelik karşı tutumlar, saldırılar karşısında bırakınız savunma yapmamayı, sessiz bile kalması o insanın kendini, bir parçası olduğu toplumu ve yurdunu, hatta insan olma özelliğini bile yadsıması demektir, bana göre. Kozanca çalışması, dilimize yönelik saldınlara karşı bendc gelişen böylesine bir duygunun ürünüdür. Haydar'ı Öldürmek ise biliyonım biraz iddialı olacak ama bir manifestodur. Iç ve dış güçlerce ülkemin yok cdilmeye çalışıldığı bir dönemde dilime yapılan saldırılar karşısında, elimden geldiğince, gücüm yettiğince bir karşı duruştur. Beni, "manifesto" kavramını kullanmaya kışkırtan ise bu dilin arkaik sözcükleriyle bile bir roman dili oluşturulabileceği yönündeki savımı kanıtlama çabasıdır. Haydar'ı Öldürmek'i yazarken dikkat ettiğim en önemli noktalardan birisi dilimin büyüklüğünü yeteneğimce, karınca karannca gösterme çabasında, bu dilin artık neredeyse ölmüş sözcükleriyle bile bir evren yaratılabileceğini kanıtlamaya çalışmaktı. Evet, benim dilim onu seven herkesle paylaşacağım bir hazinemdir; o senin de hazinendir. Kuşkusuz, söz konusu sözcükleri giinlük yaşamda, öyle her yerde kullanmıyorum. Ama, aralannda öyle güzel sözcükler var ki, yeri zamanı geldiğinde kullanmaktan büyük tat aldığımı söyleyebilirim. Bu tat, sözcüğün güzelliği kadar, ilk kez duyan birinin yadırgamadığı gibi anlamı konusunda sorun yaşamadığını görmekten kaynaklanıyor. Burada bir örnek rica etsem... Şimdi sırası değil, bisahal konuşuruz. •W)OTfej dirilmelidir; bu yapılırken söz konusu eserin yazıldığı dönem, o dönemin yazar ve eseri üzerindeki etkileri de dikkate alınmalıdır. Kuşkusuz, bir yazann yazarlık serüvenindeki yol haritası bireysel evriminin çizgisinde gelişir. Belki bu konuda bir aşamadan söz edilebilir, ama bu daha çok yazann kendisini aşmasıyla ilgilidir gibi geliyor bana... Aslında insanın kendisini aşması da ayrı bir tartışma konusu ya... Doğrusu, sadece olay örgüsü, zaman ve mekân değişikliğiyle aynı biçim ve biçemle yazılmış bir örnek romanlar yazmayı pek anlayamıyorum ben. Öyle yazarlar var ki sanat yaşamı boyunca estetik ve sanatsal açıdan hiçbir gelişim çizgisi göstermemiş, edindiği birkaç maharetîe onlarca roman yazabilmiştir. Işin garibi yayımlayan, okura yönelik pohpohlamayi da eksik etmeden yayımlayan birçok yayınevi de var piyasada. ÇOCUKLUĞUMUN TOROSLARI Evet, bu zoru nasıl başardığınızı anlatıyordunuz... Günümüzde, anadilini elli, altmış, bilemediniz yüz kelimeyle konuşan, üstüne üstlük bazılannın dolmuşta, otobüste, kamusal alanlarda bir marifetmiş gibi kuşkusuz siyasi kaygılarla bağıra çağıra konuşarak çevresindekilere duyurmaya çalışan insanlarla karşılaştığımda onlarla konuşurken bu arkaik sözcükleri kullanarak biraz eğlendiğim de olmuyor değil, hani... O dilin coğrafyasında (Toroslar) yoğun yaşanmış dönemler (yaz tatilleri) bir yana, o coğrafyanın pek de uzağına düşmeyen bir dünyada kasabaAent ortamında kcndimi ve dilimi bıılduğumu söyleyebilirim. Bu sözcüklere karşı kendiüğinden oluşan senıpatim ise yukarda belirttiğim sorumluluklarla Kozanca ve Haydar'ı Öldürmek'i yazdırdı. Kuşkusuz, her zaman yeni bir esin, yeni bir eser için belleğimle bilincimde söz konusu sözcüklerle yeniden bir harmanlama, bir yakınlaşma doğurabilir, kimbilir. Her iki çalışmamın da temeli çocukluğuma dayanır. Çocukluğumun Toroslar'ına... O her zaman sevdalısı olduğum Toroslar'da, çocukluğumda yıldızların altında bir toprak damın üzerinde, aksakallı bir dedenin çevresine kümelenmiş çocukların arasında öyle çok masal ve öykü dinledim ki, tadı hâlâ damağımda... Bunların dil haznemde yer etmemesi zaten olanaksız... Zamanı gelmiş ki, Haydar'ı Öldürmek'in sayfalanndaki yerlerini aldılar... Tam da burada Yaşar Kemal'in "Ben destanlann arasında büyüdüm" deyişint hattrladım. Nerdeyse siz de aymsını söylüyorsunuz. Hâlâ var mı o destan ortamları? Ne yazık ki yok... Üreteni olsa bile alıcısı yok, pazarı kurulmuyor. Ancak, gönüllerde yaşayan özlemi ise bizim gibilerin modernize ederek yarattığı eserler biraz bastırıyor sanırırn. Roman kavramı geneliğimden beri bende hep ormanı çağrıştınr, bunun bir ses benzerliği olduğunu düşünür, geçiştirirdim. Ancak, Haydar'ı Öldürmek'i ilk okuduğumda korkunç bir heyecana kapıldım O çağrışım doğruymuş; roman ve orman ıç ıçeydi. Hatta, kahramanlarından biri bir katrandı. Yarattığıntz bu ormantn içinden böyle bir romanı K İ T A P S A YI 8 15 ündüzalpFelsefede "kettdini aşma" diye bir söyletn var. Bu söylcmin bir edebiyatçıdaki açtlımı eserlerinin birbirini aşması olabilir mi? Daha önce yayımlanan înokin ve Gasteci adlı romanlartmzla Haydar'ı Öldürmek adlı romanınız göz göze geldiklcrinde onlann yarattası olarak ne düşünürsünüz? Bir yazar hakkında analitik bir çalışma yapılırken bazı durumlarda eserlerin estetik yapısıyla ilgili elde edilen ilk bulgulara yazann bircysel evrimi ya da yetkinliği açısından yaklaşıldığı için eserlerin birbirlerine karşı göreceli konumu değerlendirme konusu yapılabilmektedir. Bu durumda bazı yazarların yazın scrüveninde daha sonra pek çok başarılı yapıta ünza koymaJarına karşın yine de adını duyurduğu eserle anılıyor olması üzerinde pck durulmamaktadir, nedensc; yazann gelişim çizgisi yükselen eğriymişçesine değerlendirilmektedir. Bunun böyle olmadığı, olmaması gerektiği konusunda, bizde Yaşar Kemal ve tnce Memet, dünya yazınında Servantes ve Donkişot, Shakespaere ve Hamlet benim bakışımı anlatmada özgün bir örnek oluşturur diye düşünüyorum. Bu üç yazar da daha sonra ya çok başarılı eserlere imza atmışlar ya da öncelikle söz konusu eserlerle anılagelmişlerdir. G YENİ BİR DENEYİM Bana göre her roman yeni bir deneyim olmalıdır. Sanatta (öncelikle ilgi alanımda, roman ye öyküde) fabrikasyon üretime karşıyım. Üç romanımı karşımda boy sırasına dizdiğimde, üç çocuğunu karşısına alan bir babanın duygularına benzer bir duygu akar içimde. Bunda üç romanın da emeğimin ürünü olmasının rolü baskındır kuşkusuz. Üçünün yaratıbş serüveninin birbirinden farklı olması bu yaklaşımımı yine de değiştirmez. Acemiliklerin, acele etmelerin ve yetersizliklerin yol açtığı yapılanmalarda keşkelerin hayat bulamayacağı bu akışkan duygu dünyasının anlatımlan bir yana, elimizde olmayan aksamalann ve müdahalelerin faturasını da bir yazar olarak ödemek zorunda kaldığımızı düşündüğümüzde eserlerimizi estetiksel nitelik açısından kategorilendiremeyiz. Ömeğin, belki de bu yüzden "Gasteci'nin benim gözümdeki yeri oldukça farklıdır; eğer haddini bilmezlik sayümazsaGasteci'nin benim gözümdeki yerinin Donkişot'un Servantes'in gözündeki yeri gibi olduğunu söyleyebilirim, pekâlâ... Gasteci, çok okura ulaşmasına karşın bana göre Türk edebiyatında hak ettiği yeri bulamamıştır, nedense! Gerek yaşadığınız kentin uzaklığı ve gerekse ilişkilerin baştan sona çıkara endeks lendiği Bizantinist duruşlarla biçimlenmiş bir dünyada her nasılsa köşebaşlarını tutmuş, yetkinlikten uzak, ruhunu aşağılık kompleksine teslim ctmiş bazı sekter karakterlerin etkin olduğu bir süreçte işlevsel etkiden yoksunsanız, üstelik bir de baskı sonrası süreçte al gülüm ver gülüm tezgâhının dışındaysanız, ne kendinizi ne de eserinizi fazlaca savunmaya gücünüz yetmez... Bu durumda tek avuntunuz, bütün bu alicengiz oyunlarının bilincindeki has okurlann bilge bakışıyla yapacaklan nesnel yorumlar olur. Zaten bir yazan da gitmeyi arzuladığı yere bu yorumlar ulaştırır. Işte, biraz da bu avuntuyla her türlü olumsuzluğa karşın yayımlanma becerisini göstenniş "lnokin"i de savunurum. O da en az Gasteci kadar değerli bir eser ve bana göreözgün bir "nouvella"dır. Gasteci, ilk yayımı sırasındaki acemilikler bir yana, daha çok iradem dışında yapılan ve faturası bana çıkarılan yanlışları düzelterek yazmakta olduğum ikinci cildiyle birlikte yeniden yayımlama olanağı bulduğumda dilerim hak ettiği yeri bulur. I laydar'ı Öldürmek'e gelincc... Înokin ve Gasteci karşısında bir baba bakışıyla Haydar'ı Öldürmek'in bana bir kazandibi gibi göründüğünü söyleyebilirim... Bugün "Kozanca" adlı arastırma kitabımzın araştırmaatar ıçtn bir kaynak kitap oldufcunu biliyuruz. Dilinızdeki bu vamllıkta, üzerinde yaşadığıntz coğrafyanın ve kültürünün etkisi oldugu bir gerçek. "Haydarı öldürmek" de kullandtg\ıntz dil karşısında insan şaşkına dönüyor. Uşenmeden saydım: 280'i aşkm sözcük ve deytm, çoğtı okurun karşıstna ilk kez çıkıyor. Sanki, Kozan bazinesini bubnupunuz da çaktırmadan herkew dağıttyormupunuz gibi geldi bana. Böyle bir zoru nasıl başardığınızt dınlemek isterım... Bu konuya haktsınızı biraz daha açar mısınız? Şahsen ben, kendi edebiyat yaşamımı göz önüne aldığımda da eserlerimin bir öncekini aşması yaklaşımına pek katılamıyorum. Bana göre hcr eser kendi başına bir bütündür ve kendi sınırları içinde değerlenSAYFA 14 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle