05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 latılar'ı deneme saymaması belki koyduğu bu incc dengeye bağlanabilir... Deneme söz konusu olduğunda, 'kalem oynatanlar' ise, oyun bilmeden, düğün evinde oyıına kalkanların gülünç durumuna düşmüş olmuyorlar mı? Ozdemir, 'bilgiyi ve düşünceyi yaşantıya dönüştürme' yolundaki deneme tanımına şu tcmel ayrıntıyı da ekleyerek, "denemecinin bır başka özclliğiyle, denemecinin bir dil ve biçim ustası olması özelliğiyle" karşı karşıya getirir bizi. Denemecinin 'bir dil ve biçim ustası' olmasını da, onun şu özelliklerine bağlar: "Dilin anlatım gücünü, olanaklarını, tüm inceliklerini bütün boyudarıyla tanıması gerekir denemecinin. Bütün öteki yazınsal türler gibi deneme de dilsel bir üründür çünkü." Dili biçimleycrek yeni bir biçem yaratma 'usta eli' gerektirir çünkü. Özdemir, Akşit Göktürk'ün iki önemli denemeciyi biçem yönünden karşılaştıran bır yazısından alıntı yaparak, dcnemenin bir biçem işi olduğuna ilişkin sağlam bir tanığa başvuruyor: "Bacon'ın denemelerindeki anlatımda, Montaigne'in kendine dönük, görünüşte gelişigüzel, söyleşici sesinden daha çok, kişisel olmayan, özlü, betimci, nesnel bir ses göze çarpar. Bacon'ın çabası, Montaıgne gibi kendi benliğini anlamak değil, değişik alanlardan edinmiş olduğu gözlemlerle deneylere dayanarak insanoğlunun yaşamına uygulanabilecek, ona yararlı olabilecek bir bilgelik ortaya koymaktır." Bu kısa alıntıdaki söz öbeklerini sıralamak bile, bir yazımda değindiğim gibi, değerli arkadaşımız Akşit Göktürk'ü konuk eden Özdemir'in, 'alıntı yapmak'taki yetkinliğinı göstermeye yeter. Yukarıdaki alıntıda altı çızilmesi gereken kavramlar, denemenin, denemeciden denemeciye dilsel, içeriksel, yaşama bakış yönlerindeh değişkenlikler gösterdiğini açıklıyor. Göktürk'e göre, Montaigne 'kendine dönük, görünüşte gelişigüzel, söyleşici ses'le; Bacon ise 'kişisel olmayan, özlü, betimci, nesnel bir ses'le yazar denemelerini. Iki denemeci arasındaki ayrılık yalnızca biçemde değildir, denemecinin bakıp yorumladığı 'dünya'dadır da. Göktürk, Montaigne'in 'kendi benliğini anlamak' için, Bacon'ın ise 'değişik alanlardan cdinmiş olduğu gözlemlerle deneylere dayanarak insanoğlunun yaşamına uygulanabilecek, ona yararlı olabilecek bir bilgelik ortaya koymak' için yazdığını belirtiyor. Bu yorumlamanın ışığında, Akatlı'nın, 'denemeci sayısınca deneme biçimi olduğu' yargısı yabana atılmamalıdır. Yeter ki, denemeci, neyi nasıl söyleyeceğini bilsin. alıp gidiyor, Ingiltere'de, Fransa'da, hatta Rusya'da soy yapıtlar bir bir ortaya çıkıyordu. Bizde de aynı olmadı mı; Tanzımat'la gelcn aydınlanma düşüncesı öncelikle anlatım kalıplarını kırıp düzyazıyı bağımsız kılmadı mir) Olçü, uyak kurallarına bağlı olmadan bir duygunun, düşüncenin yansıtılmasını sağlayan düzyazı, bıçimsel baskılardan kurtarılarak mantığın yasalarına bağlanmıştır. Toplumların düzyazı aşamasına gelmesi, anlatım bağımsızlığı kazanılmasında da etkili olmuştur. Anlatım bağımsızlığı, düşünce bağımsızlığının öncüsüdür. Bu bağlamda, Montaigne'in Denemeler'i aydınlanmanın muştucusu sayılmalıdır. Eski Yunan ve Latin düşüncesinin harlı ateşiyle tavlanan Montaigne, 'kendine dönük, görünüşte gelişigüzel, söyleşici sesi'yle aydınlanmacı anlatımın ilk kıvılcımıdır. Montaigne 'Bir zerzevatçının da anlayabileceği bir dille konuşmak için yüzlerce yıl Latincenin etkisi altında kimliğini yitirmiş bir halk dilini özgürleştirme yolunda savaşım vermıştir. Bu yöndcn Montaigne aydınlanmacı olduğu ölçüdc b.r anlatım devrimcisidir de. Dilin bağımsızlığı düşüncenin bağımsızlığını doğurmuş; bağımsız düşünce, Avrupa'ya sorgulama anlayışını getirmiştir. Türkiye, Batı düşüncesinin gelişim aşamalarını öğrendikten sonra gerçek anlanıda bağımsızlaşmış, Atatürk, en başta dili bağımsızlaştırma girişiminde bulunmuştur. hep okunan kitaplar Eski Çin'de kadın yaşamına çağdaş bir bakış LISA S E E Çin terihinde yalrtızca kendilerinin hildikleri gizli yazıyla dünyaya açılan kadmlar. İNSANLlClN BÜTÜN HALLERİ Sonuç olarak, denebilir ki, deneme, kişinin bireyliğini duyumsamasının, bir varlık olarak kendini irdelemc isteğinin ürünüdür. Deneme yazarı dışa baktığında bile yüreği hep iç'e dönüktür. Odak kendisidir. Deneme, bireyin gerçeklerinden çıkarak evrensel konulara yönelir. Bir insanda bütün insanlığın hallerinin görülmesi bu mantığa dayanır. Emin Özdemir, dünya ve Türk yazınından denemeler seçerken, "örneklerin, özellikle deneme türündeki gelişimi, çok yönlülüğü ve çok boyutluluğu hem içeriksel, hem biçimsel açıdan yansmcı olmasına özen göstermiş"tir. Kitapta yer alan 63 deneme arasından seçilmiş şu başlıklar bile, deneme yazarınm hangi konuları işlediğini göstermeye yeter: "Olüm" (Montaigne), "Tanrıbilimcc Erdemler" (Alain), "Insan ve Mutluluk" (Russell), "Hürriyet ve Asalet" (Thomas Mann), "Bilim ve Uygarlık" (Einstein), "Uygar Insan" (Clive Bell), "Aşk Üzerine" (jose Ortega y Gasset), "Yaşam" (D.H. Lawrence), "Zaman ile Makine" (Aldous Huxley), "ükumak" (Ataç), "Yaşayan Geçmiş" (Sabahattin Eyuboğlu), "Insanlık" (Simone de Beauvoir), "Yaşlılık" (Max Frisch), "Geçmişle Gelecek" (Sabahattin Kudret Aksal)... Deneme, yaşananları, akıldan geçenleri düşünsel derinleştirmelerle yorumlama edimidir. Belki bir roman, bir öykü bir ölçüde özetlenebilir; ne var ki, denemeyi özetlemeye kalkmak, tırnağının ucunu göstererek insanı tanımlamaya benzcr. Deneme, yazınsal bütünlüğü bozulamayan bir türdür; göz gezdirilerek okunmaz. Deneme okuru, eline aldığı yazıyı kılı kırk yararcasına ırdelemeli, düşünceler, duygular, gözlemler dünyasında geniş alanlı dolaşımlara çıkmalıdır. Deneme okuru, 'tur' gezilerine katılamaz; o, yüz yüze geldiği her denemede, dolaştığı yerlerin tek^ezgini olmak durumundadır. Emin Ozdemir engin metin bilgisi, üstün beğenisiyle, her denemeyi ince elekten geçirıp seçkisine alarak önemli bir kitaba imza koymuştur. Okura, özellikle genç okurlara düşen, her biri ayrı bir dünyanın kapısını aralayan bu denemeleri bir bir okuyup, ruhunda, bilinçli okumanın sonsuz tadına varmaktır. • Diizyazının Sorgulayan GUcü / Emm Özdcrnır / Dunya Kıtapları, tstanbul 2003, 349 s. 818 SIRLAR YİLPA2ESİ DÜZYAZI1 Konuyu açımlamak için, seçkinin adında geçen 'düzyazı' kavramı üzerinde de durmak gerekiyor. Okul kitaplarında bile, Rönesans söz konusu olduğunda şiir, resim, müzik alanındaki olağanüstü gelişmeler öne çıkarılırken, edebiyata az yer verilir. Oysa Rönesans sonrası aydınlanmanın sanırım en önemli ürünü düzyazıdır. Ilkçağların üstün düşünce yapıtlannın çevirisi Rönesans'tan sonra hız kazanmıştır. Dinsel metinlerin egemen olduğu ortaçağ, yazınsallıkta anlatımsal tekdüzeliğe yol açmıştı. Bu tekdüzelik, özgür düşünmenin yolunu tıkıyordu. Bu tıkanma, düzyazı ile aşılmıştır. 'Aydınlanma' dediğimiz düşünsel gelişim süreci düzyazı aracılığıyla yaygınlaşmış, düşünenlerin sayısı artarak, düşüncenin bir 'değer' olduğuna inanılmıştır. Örneğin, eşkıya hikâyeleri ile, şövalye masallarıyla oluşan anlatı tıkanmasını yaratıcı diliyle aşmayı başaran Cervantes, dünya yazınına Don Quijote gibi üstün bir roman kazandırmıştır. Halkın yarattığını halkın bcğenisine dönüştüren ılk yazar da Cervantes'tir. Öyle bir roman düşünün ki, günümüze dek akımlar oluştu, onca roman geldi geçti, hıçbiri Don Quijote'un tüyüne dokunamadı. Aydınlanmanın anlatı özgürlüğü romanla başlamıştır dense yeridir. 18. yy'dan sonra roman başını CUMHURİYET KİTAP SAYI SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle