Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sahne Çalışması lçin/100 Monolog, yoğun emeğin yanında geniş tutulmuş bir oyun dağarından zengin aktarımlar da getiriyor oyuncu adaylarının önüne... M. Sadık Aslankara Kitaplar Adası S tanislavski'nin "Kendini sanatta scv, sanatta kendini değil!" sözü, neredeyse özdeyiş havasında on vıllardır kulaktan kulağa, gönülden gönüle dolaşır durur. Ustalar, bir nrsatını yakalayıp genç oyunculara fısıldamaktan kendilerini alıkoyamaz bunu. Sözün anlamı ne kadar düşünülür peki? Hemen herkesin bir savsöz gibi benimsediği bu söyleyişin, içerik olarak da tiyatromuza yansıdığı önc sürülebilir mi? Hiç kuşku yok, sayılan az da olsa bir grup tiyatrocu, sanatta kcndilerini sevmek yerine kendilerini sanatta sevebilmenin erdemini yasıyor, bu da bir kazanç! Yeter ki oyuncu adayları, erdemle donanmış bu oyuncu sanatçılara çevirebilsin yönünü. Genç bir oyuncu adayının başlangiçta Stanislavski'nin sözünü anlayabilmesi, bunu yansıtabilmesi oldukça güç elbette. Ama olumlu örneklere baktıkça bunun bilincine varacağı, bu ustaların sanatlarını, yaşantılarını izledikçe kendisinin de böyle benimseyişlere yöneleceği umulabilir... Stanislavski'nin bu ünlü sözüne inanıldığının, uyulduğunun görülebileceği tek yerse sahne... Sergilenen oyunlar... Oyuncu adayları, bu bağlamda da sınava giriyorlar. Oyunlardan scçip hazırladıkları bölümleri sunuyorlar sınavda... T.Yılmaz Öğüt, Sahne Çalışması Için / 100 Monolog (MitosBoyut) adlı dört ciltlik yapıtında, genç oyuncu adaylarının seçebileceği oyunlardan çok geniş bir yelpazede toplam dört yüz monolog sunuyor kendilerine. Öğüt, l.ciltte (ikinci basım, 2003) "Yabancı Oyunlar", 2.cilttte (ikinci basım, 2003) "TürkOyunları",3.Ciltte (2003) "Yeni OyunlarGenç Yazarlar", 4. Ciltte (2003) "Antik ve Klasik Oyunlar" altbaşlığını kullanmış. Dört ciltte 38'i yerli, 38'i yabancı toplam 76 yazarın 169 oyunundan tam dört yüz bölüme yer vermiş Öğüt. Bu açıdan 100 Monolog, yoğun emeğin yanında geniş tutulmuş bir oyun dağarından zengin aktarımlar da getiriyor oyuncu adaylarının önüne... Yapıt, yazarının ahlaksal tutumuyla aynca dikkati çekiyor. "Kendini sanatta sev, sanatta kendini değil!" 1. "Oyuncu adaylarının bu kitaptaki parçalara saplanıp kalmamalannı, yeni arayışlara yönelmeleri için uğraş vermelerini öneririz." 1 .ciltte bunu söyleyen Öğüt, 2.ciltte bir kez daha uyanyor adayı: "l.cildin önsözünde söylediğimiz gibi, bu alıntılar lulavuz niteliğinde algılanmalıdır; bu tür sahne çalısmaları örnekleri için, bir kez daha, kişisel araştırmalardan vazgeçilmemesiniöneriyoruz." 2. "... Parça seçimine karar verildikten sonra, oyunun baştan sona okunmasını önemle öneriyoruz. Çünkü canlandırılacak kahramanın, oyun içindeki işlevi, tipi, karakter özellikleri, fıziksel ve ruhsal yapısı vb.noktalar, doğru olarak, oyunun bütününün okunması ve çözümlenmesi ilesaptanabilir." 3. "Bu çalışmanın yeni oyuncu adaylarına, yeni heyecanlar yaratarak daha çok oyun okumaları yolunu açmasını diliyorum." Öğüt, "gençyazarlar"ı odakladığı 3.cildin "Önsöz"ünde genç oyun yazarlarıyla da ilintilendiriyor çalışmasını: "Genç oyun yazarlarının oyun yazma çabalarını cesaretle sürdürmelerini özendirme yolu, kuşkusuz onların oyunlarının okunması ve sahnelenmesidir." " Yaptığımız bu çahşma esas amacının dışında, ayrıca genç yazarlan yüreklendirmiş olmakla önemli bir görevi de yerine getirmiş olacaktır." Oğüt'ün, oyuncu adaylarının hazıra konmaları olasılığından kaygı duyduğu belli; kitaptan "kopya" çekebilecekleri bir kaynak olarak yararlanmalartnı engellemek istiyor. Demek istiyor ki, bu ciltler size kabaca bilgi verebilir elbette, ne ki, bunlar sizin oyuncu olmanıza yetmez! Bunun için çok daha başka, zengin kaynaklara, hem oyunların aslına hem de bu ciltlerde yer verilememiş daha başka oyunlara yönelmeniz gerekir! Doğru söze ne denir? Yerden göğe haklı Öğüt! On beş yıldan Bu yana, benzersiz bir direniş göstererek MitosBoyut gibi salt tiyatro yayıncılığı yapan bir yayınevini yönetme yükümlülüğü, bu gibi aynntılarda engin deneyimler kazandırmış olmalı kendisine... Öyleyse bu ahlaksal turumun Öğüt'ten gençlere de geçmesini bekleyeceğiz. Özdemir Nutku'nun, bir açıdan oyunculuğun pusulası sayabileceğimiz Yeni Başlayanlar Icin / Oyuncunun Çalışması'nda (Alkım, 2004) söylediklerine kulak verelim gelin: "Gerçek oyuncu, çalışma disiplinini içine sindirmiş, onu yaşamının bir parçası durumuna getirebilmiş olan kişidir. (...)/ Tiyatro etiğine gelince: bir oyuncuyu yok eden iki şey, tembellik ve benodaklılıktır. Tiyatronun kolektif bir çalışmayla ortaya çıktığını akıldan çıkarmamalıyız. (...) Benodaklı bir oyuncu, yazara, oyuna, başka oyunculara zarar verirken, en çok da kendine zarar verir."(21) gelimi. Barba'nın Doğulu oyunculardan yola çıkarak dile getirdiği "enerji mutlaka uzam içinde hareket demek değildir," (22) sözü de yine bunu pekiştiriyor! "Birçok Avrupa dilinde oyuncunun yaşamı için elzem olanı özetlemek üzere seçilebilecek bir deyim vardir. Bu, içinde edilgin bir biçimin etkin bir anlam kazandjğı ve bir eyleme hazır olma göstergesinin bir edilgenlik biçiminde anlatım bulduğu gramer bakımından paradoks içeren bir deyiştir. Deyiş ikircikli değildir, hermafrodit'tir. içinde hem eylemi hem de edilgenliği barındırır ve tuhaflığına karşın gündelik konuşmada bulunan bir deyiştir." (28) Işte sanatçının bügeliğine bu çerçevede yaklaşmak gerekiyor... Doğrudan kendisi olarak gösterime çıkan bir oyuncu sanatçıda bilgelik çok daha büyük anlam taşıyor. Buna göre öğrenmeye hep açık olmak, öğrendikçe bilmediği pek çok giz bulunduğunu görmek, Dunlann üzerine üzerine gitmek, ustalaştıkça alçakgönüllü bir kimliğe bürünmek bilgeleşmiş oyuncu sanatçının kendini ele veren özelliği olsa gerek. Isterseniz gelin buna "sahne dervişliği" diyelim... Stanislavski'nin yukarıdaki özdeyişi de bunu söylemiyor mu zaten? OYUMCULUKTA BHC€ÜK Yalnız oyunculuk mu, bütün sanat türleri, sanatçısından "bilgelik" bekler. "Bilgelik" derken "fllozof" olmasını bekliyor değilim sanatçının. Ama sanatçı, bilgece bir tutunıu, ötesinde ahlakiı bir davranışı, kılgıyı yanısıra içtenliği, sevgiyi benimseyebilir... Bunu Eugenio BarbaNicola Savarese ikilisinin Oyuncunun Gizli Sanatı / Tiyatro Antropolojisi'ndeki (Çeviren: Ayşın Candan, YKY, 2002) yaklaşımıyla koşutluk içinde aknak olanaklı bana göre. Oyunculukta bilgelik, Barba'nın vurguladığı "dinamik hareketsizlik" (18) kavra OYUNCULUKTA BİCEM Bir oyuncu sanatçıyı, hem kendisinden hem de öteki oyuncu sanatçılardan ayıran biricik tenıel biçemde çıkar ortaya. Onu yalnız ayırmakla kalmaz, sıradışıîık da kazandınr aynca oyuncuya. Özdemir Nutku, Oyuncunun Çalışması'nda biçem konusunda şu ipuçlarını veriyor bize: "Üslup, gerçekliği yansıtmakta ve onu seyirci gözünde etküi kılmakta oyuncunun en güçlü araçlarından biridir." (34); "... Nasıl sahnelenirse sahnelensin, oyunculuk üslubunun olrnası, gösterinin beğeni düzeyini yükseltir, doğru yorumunu ve inandıncılığı sağlar." (38); "Mayerhold'un dediği gibi, oyuncu hem bir enstrüman hem de yaratıcıdır. Tiyatronun vazgeçilemeyecek malzemesi olduğu kadar, seyirciyle olan iletişimde organik , etkili bir araçtır. Bunun için her duruma uyabilecek esneldikte kafa ve fizik yapısına sahip olmalıdjr." (39) Bütün bunların ardından genç aday, hemen oyuncu olabileceğini düşünmemeli ama. Ahmet Cemal, "Tiyatro Eğitimi, Güncellik ve 'Tıyatrosuz' Oyuncular" başlıkb yazısında (Cumhuri OYUHCUtüKTA AHLAKSALUK T.Yılmaz Öğüt, oyunlardan "monologlar'ıayırırken ansiklopedik açılımla bir yandan yazarın dönemsel doğrultuda yaşamöyküsünü veriyor, öte yandan seçılen bölümü bütünleyici bir özetle "monolog"un yapıta eklemlenebilmesine olanak sağlıyor. Ancak oyuncu adayının bununla yetinmemesi için, her ciltte, ayn ayn uyanda bulunmayı görev sayıyor yazar: v SAYFA 24 mıyla birlikte alınabilir sözT.Yılmaz öâüt, Sahne çalışması İçin /100 Monolog (MitosBoyut) adlı dört ciltlik yaprtında, genc oyuncu adaylarının seçebileceği oyunlardan çok genlş bir yelpazede toplam dört yüz monolog sunuyor kendllehne. yet; 24.6, 1.7, 8.7, 15.7.2004) konuya değgin ciddi uyanlar getiriyor örneğin: "... Oyunculuğu tiyatro ile neredeyse eşanlamlı kılan bir tiyatro eğitimi anlayışımız var." "Genelde 'kuramsal dersler' diye adlandırılan... zaten konıı ve yöntem bağlamında çok eksik verilen bu dersler, 'oyunculuk' öğrencisinin gözünde, programa bir kez konmuş olduğu için 'geçilmesi' gereken, ama 'can sıkıntısından' başka bir şey olmayan alanlar." "Tiyatro, hiç kuşkusuz yalnızca düşünce değildir; ama düşünce ile eylemin özdeşleştiği sanat dalıdır." "... Oyunculuk, sonuçta sadece tiyatronun 'nasıl'ını karşılayan bir öğedir. Tiyatronun 'nedir'i ise, bu nasıl'ın sınırlannın çok ötesindedir, bütün bir yöresel kültürdedir; o yöresel kültürü de potasında yoğuran evrensel kültürdedir." "Tiyatro oyuncusunun tiyatro insanı olabilmesi için, sadece oyunculuğu bilmesi yeterli midir?" "... Kendini (.) araştırmacı saymayan bir oyuncu neyi oynayabilir? / Araştırmacı oyuncunun yetişmediği ve yetiştirilmediği bir iklimde tiyatronun hiçbir yere gidemeyeceğini artık bilmek zorundayız!" Gerçekten de biçem iki ucu keskin bir kılıç olagelmiştir geçmişten günümüze... Çünkü biçem, bir dünya görüşü parıldaması değildir ama, temel duruşun kendisini gösterdiği, estetik somudanışın ortaya çıktığı, hatta ötesinde sanatçının yaratı içgüdüsünü ele veren yapılanmadır enikonu. Sanatçının ürettiği, üreteceği her ne varsa, bütün gizleriyle birlikte biçemde somutlar kendisini. Sözgelimi Berlin Devlet Oyunculuk Okulu Öğretim Üyelerinin, Oyunculuk Elkitabı'nda (MitosBoyut, ikinci basım, 2003) "oyunculuk sanatını zehirlemiş olan Nazi üslubun"dan (13) söz etmeleri çok anlamlı görünüyor bana. O halde, bir oyuncu sanatçının saltık anlamda "muhalif" olması yetmez yalnızca, "neye karşı neyin yanında olduğu" da önem taşır. Biçemde bu da belirleyicidir çünkü... Korkuyorsa korkusu, korkusuzsa korkusuzluğu da yansır sanatçının biçemine. Bunlann üzerine Özdemir Nutku'nun Oyuncunun Çalışması'nda söylediklerini de ekleyelim gelin: "... Enstrümanı kullanmada ustalaşmak için deneyim gereklidir. Bu deneyim için de zamana gereksinim vardir. Okuldan henüz mezun olmuş birinin kendini olmuş bitmiş sayması onun ölüm bildirgesidir. / Bir oyuncunun fiziksel kapasitesini durmadan arttırması gerekir. Bunun için de durmadan çalışması zorunludur." "Oyuncunun çevresindeki dünyaya bakması yetmez, o dünya üzerinde bir görüş edinmesi ve kendi yorumunu yapıp yargısını vermesi gerekir. Bunun için de bir oyuncunun, onu bilince ulaştıracak entelektüel donanımı olmalıdır." (17, 18) Bütün bunlann ardından genç oyuncu adayına, yolundan dönmesini önerecek değilim elbette. Ama tez elden oyuncu sanatçı olmaya çabalamalı genç aday! Kendınde sanat yapmak, kendisiyle sanat yapmak dünyanın en güzel işi çünkü! Şairleri bile kıskanduacak güzellikte hem de..." K İ T A P SAYI 758 C U M H U R İ Y E T