Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Renklerden Siyah'ın, harflerden Z'nin öykücüsü Uğur özakıncı, öyküleriylei2Eylül yazınında özel bir poetika yaratmayı başarmış az sayıdaki yazarımızdan birisidir. Hemen tüm öyküleri bir büyük travma sonrasının acısını, sarsıntısını barındırır içinde. öykü dünyasına gelişi gibi gidişi de sancılıdır, umulmadıktır Uğur'un. Onu sevgi ve minnetle anıyoruz. D Alper AKÇAM "lltkâye anlatıası... O, bayatının fitilinin, hıkâyesinın taüı alevmde yanıp yok olmasına iztn verendir." W. Benjamitt Eylül darbesiyle, yirmi yaşında tanıştı Uğur Özakıncı. Tutuklanmalar, işkenceler, mahkemeler; tam beş buçuk yıl süren emniyet ve askeri cezaevi seriiveni... I998'de şiir kitabı "Yarın Çok Geç Olabilir Sevgilim" yayınmlandı. Arkasından 1999 yılında, "Aşkın Z'si" üe öykü dünyasına girdi. İçinde acılar, düş kırıklıkları yaşadığı dünyanın karşısında kendi iç dünyasıyla duruyordu. Yeni ve başka bir sesti o... Hiç karşılaşmamıştık, tanışmamıştık. 2001 yılı baharı olmalıydı, sesini duymuştum bir kez telefonda. Dönem öykücülüğü üzerinde bir değerlendirme yazısı hazırlarken Siyah adlı kıtabıyla karşılaşmıştım, tarzıyla yaşamöyküsüyle ilgimi çekmişti. Kısa bir konuşma geçmişti aramızda o kadar. Birkac ay önce, Imge Yayınları ve kalabalık bir öykücü ekip tarafından çıkanlması tasarlanan DüşlerÖyküler Dergisi için 12 Eylül Öyküsü üzerine bir çahşma yapmam istendiğinde ilk aklıma gelen ad onunki olmuştıı. Ben kitaplarını okuyup hakkındaki yazıyı tamamladtktan ve dergi çıkışının, yazımın yayımlanmasının bir süre gecikeceğini öğrcndikten hcmen sonra onun ölüm naberini aldım. Ne kör olası bir rastlantıydı bu... Ölümle oyun oynayan öykücü hepimize yeni bir oynayıp onun içine akıp gitmişti. "... teşekkürler işkencecilerim, iyi ki günlerce bedenime elektrik verirken bana hep edebiyat yapma ulan dediniz. iyi ki edebiyat yaptım. teşekkürler ihanet, yalnızlık duygusu ve gözyaşlarım. teşekkürler yeni çağ,..." der Aşk'ın Z'si adlı yapıtında (s 11), Uğur Özakıncı ve "edebiyat yapma ulan"da sürdürür... "gözlerimizin çarpışması, omzumuzun çarpışmasından da etkiliydi. beni sahte bir kimlikle tutukladığı günkü gibi bir refleksle elini beline attı. aynı anda elimi ceketünin iç cebine attım, eli silahınin soğuk kabzasına değdi, elim iç cebime girdi. eli silahının metalindeki demir cevheriyle tavlanmış ve en az iki kez su verilıniş çeliğin soğukluğuyla buluştu. elim ceketimin iç cebinde sımsıcak bir şeyle sevişti. eli, ucuz, amerikan sömürgesi ülkelerin geri teknolojilerinde şekillenSAYFA 16 miş mikayla kaplı kabzayı kavradı. elim, babamın iiç çocuğıı içinde sadece bana miras bıraktığı dolmakalemi kavradı. eli silahını sorgusuz sualsiz bana çekti. elim ceketimin iç cebinden, sorgusuz sualsiz yepyeni bir öykü çekti... o, yıllar önce beni sorgularken ve tam kırk üç gün boyunca, isediğim pisuvara bile elektrik vererek benimle eğlenirken de böyleydi. gözlerindeki korku aynı korkuydu. ben onun sorduğu her soruyıı cevaplıyordum ama o bana hep, "edebiyat yapma ulan!" dıye bağınyordu... 'edebiyat yapma ulan!...' (s. 18) lımlan gibidir söyledikleri. Yazdıklarının düşüncesine en yakın olduğu an, ölümle oyun oynamaya çıktığı zamandır sanki. Hayat durumunun ve hakkının karşısına ölüm nakkını ve intiharı koyar. Ya da anımsatır, çağırır onlan; sıcak evlerinde, televizyonlarının karşısında, duvarlann arasındaki, mutlu hayat oyunundaki insanları iğneler. Kcndi hayatının kınlmasını, yaşadığı düş kırıklıklarını, çektiği acılan bağırır uyuyanların üstünc. Tatlı yanılsamaların bittiği yerde hangi duyguların onların beklediğine ve hayatın bambaşka bir gerçekliğine işaret eder. Tekdüze olana, benimsemekten, kanıksamaktan yana tavır koyan insana neye yazgılı olduğunu göstermeye çalışırken kendisiyle de didişir bir yandan. Baştan sonra ikilem ler, karşılıklı konuşmalar, bir varlığın içinde ses veren çift kişilikler... Hiç ummadığı bir anda paramparça olmuş ve bir daha yenilenmesi, onarılması olası olmayan bir ruhun izleridir sözcüklerde, tümcelerde yürüyen... Yolda işkencecisiyle karşılaşmıştır Uğur Özakıncı'nın anlatıcısı.... "edebiyat yapma ulan"da karşılaştığı işkencecisine ve tüm işkencecılerle, onlara kucak açmış, değer vermiş sisteme, hayata karşı babadan kalma dolmakalemlerle, babadan kalma daktilolarla tavır almaktadır. 12 Eylül öncesinin devrimcı öğrencisi, genci değildir artık sistemle didişen... Tariniyle, inancıyla, bilinciyle arasında büyük uzaklıklar girmiştir. Dünyaya bakışında, mücadelesinde bir büyük davanın parçası olma kaygısı yoktur. Ideolojik, kuramsal bir duruş değildir onunki. Kırılmış, dağılmış bireyin sesidir. Tek başına çabalayan, bocalayan, kendisi kaygan bir zeminde kayarken, sabit olan, durağan olan her şeyi ve herkesi de paçalarından çekip aşağı almaya çalışan bir oyunbozucudur o. Mutluluk oyunlannın, sahte hayatlann, belki de tüm ideolojilerin, yanılsamalann düşmanı... Doğrudan bir gerçekliğin aktarımı, acının egemen olduğu bir yaşanmışlığın betimlenmesi gibi gelir Özakıncı nın öyküleri ama hiç de göründükleri gibi değildir. O, kurgusunu gerçeklik sanısı veren bir maskenin arkasında yükseltmiş, uluorta, açıkta durur gibi görünürken, aslında gizlenmeyi seçmiştir. Anlatısının ana öğesı ironidir. Gerçeği anlatıyor sanısını verdiği bir anda gerçeğin dışına düşüverir söylemi; kırılmalarla, sekmelerle, kımı duraksayarak, kimi hayatın dışına uçarak sürer. Hayatındaki ve dilindeki kırılmayı, anlatıcısının sıkça girdiği alkol boğuntularıyla, baş dönmeleriyle, ölümle dalga geçişiylc destekler... 12 Eylül'den sonra bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını, hayata olağan koşullarda doğmuş, büyümüş, yetişmiş bir insan gibi bakamayacağını sezdirme çabasındadır... Kendini umursamamış toplumu umursamayarak yanıt verir gibi gözükürken sorgular ve hesap sorar aslında. Yıkmaya çalıştığı alışkanlıkların, tekdüzeliklerin yerine kendi düşüncesini, kafasının içindekini koyacağı sanılırken, kendini de açığa düşürür, sıyrılır çıkar işin içinden. lronisini kendisiyle dalga geçerek, metinde basılacak hiçbir sağlam yer bırakmayarak sağlamlaştırır; "... bir korsan kitap tezgâhından kitap satın alan tek aşağılık yazar belki de bendim"... (Siyah, sayfa 64) Kırılmanın bir yerinde, her şeyin sarsıldığı, sallandığı, inanılacak hiçbir şeyin kalmadığı sanısının iyice yerleştiği bir anda da, alışılagclmiş anlatısının tersine sıçrar, başka bir yöne doğru koşmaya başlar; yüksek bir yerde durup dünyaya bakırur. Yeni bir kimlik kazanmıştır sanki. Bir çatlaktan, bir anlatı arahğından, 12 Eylül öncesinin o pervasız kahramanı başını kaldırıp kendini göstermeden edememiştir. Anlatıcı, eski kimliğinin kuytuluklannda kendini toparlamaya, hayatın bir köşesinde soluk almaya çalışır. "... Sen neden herkesi düzeltmeye çalışıyorsun o zaman?" diye soran, ölümünden büyük acı duyduğu babasını anar sıkça. "Kırk milyondan fazla insanı uyandıımak için, bir zamanlar duvarlara ne kadar çok yazılar yazdığını" düşünür (Aşkın Z'si, s. 31). "Kırk milyon" insana yol göstermeye çalıştığı günlerini anımsadığı kırılma anİarının fîlizlendirdiği özel öykülerde daha alulcı, daha olgun bir anlatıcı belirir... Shimendipherus (Ben Bir Kiralık Katilim, s. 71) öyküsünde içinde yaşamak zorunda olduğu sistemin bir çözümlemesini sunarken, sistemin yararcı akla hizmet eden olanaklanndan bir şeyleri benimsemiş, kanıksamış anlatıcısını yatınr sorgu masasına. Oynanan oyunun aynmındaki bir oyuncudur artık... Ruhunu okuduğu sisteme teslim etmiş "kiralık bir katil"dir artık. Kendi içgüdülerinin doyumu için kendini dağıtan, parçalayan sistemden yararlanmış, kendisi gibi olanı öldürmüşrür. Anlatıcı cezaevinden yeni çıkmıştır, olağanüstü zor koşullarda yaşamını sürdürmeictedır. Bir gece sığınmış olduğu gecekondunun çatısı uçar. Yağmur altında titreyerek bulur sabahı Yolda öğrencilik yıllarından anımsadığı, iri gövdesine karşın anlatılan hiçbir şeyi bir rürlü almayan fındık beyni nedeniyle "şimendifer" lakabıyla çaC U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 758 HAYATLAÖLÜMÜN BİRLESTİĞTÖYKULER "SİYAH", "Aşkın Z'si" ve "Ben Bir Kiralık Katilim", Uğur Özakıncı'nın kitaplannın adları... Tüm renklerin bir bileşeni ve belki de sonuncusu olan SlYAH'la, tüm harflerin bitiminde devinerek tümünü temsil etme savını üzerinde taşıyan Z harfi anlatır yazıya düşürdüklerini, hep en sonunda bulunur olasılıklann, hayata dair her şeyi anlatmaya hazır gibidir sanki. Hayatın en sonunda ve bir adım dışında dururken hayat ve ölüm avuçlarının içindedir... Anlatıcısının kimliğinde, sıkça çarpılıp yerlere yuvarlandığı hayatın içine girmeye, onun bir parçası olmaya çalıştığındaysa, "kiralık katil" olup çıkar. Sisteme uyum ve itaat, ölmemek için öldürmek demektir onun için Sözle yazının, yazıyla dilin, dille aüşüncenin, hayada ölümün birleşip ayrıldığı noktalarda başlar ve biter onun öyküleri. Tüm geçiş anlarında parlayıp sönen alev ya