20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zafer Doruklaöyküleri üzerine "Oykü, yaşam serüvenimizde kırılmalara neden olan biricik yazınsal tür" Akdeniz'in merkezi Çukurovadan öykülerini ulaştırır bize zafer Doruk. Bundan iki yıl kadar önce yayımladığı çal Dedim Klarnetçi çocuğa isimli öykü kitabında bize Çukurovanın; daha da ötesi taşranın izleklerinden parçalar sundu. şimdi ise Aşkgüzar isimli yeni öykü kitabında tarzını değiştirerek bizleri bireyin iç dünyasına yolculuğa davet ediyor. Zafer Dorukla hem Bilgi Yayınevi'nden çıkan yeni kitabını hem de öykücü kimliğini konuştuk. O Erdem ÖZTOP enel olarak öykülerınizde sinematografik bir anlatım görülmekte. Mekânla karakter arastnda önce sıkı bır bağ kuruluyor, sonra btr bakıyorsunuz öykü ktstsı yasadığı olayın yoğunluğuyla o mekâna sığmaytp her şeyi altüst ediyor. 'Allah'ına Kadar Ömer'ı ve 'Minnet'i buna örnek gösterebilirız. Bu iki öykü trajık bır zırveye varıldığtnda son buluyor; hatta 'Allah'ına Kadar Ömer' ö'yküsü aynı zamanda yazılma süreciyle birlıkte anlatılıyor ve yazar onun istemediği bır sona yöneldiğini görünce öyküyü ımha ediyor. Birçok çekımtn yapıldığı, değişik kamera açtlarının kullanıldığı ama yalmzca birkaç sabneden olusan bir anlatıntı var sanki öykünün Ne dersiniz? Ne diyeyim, kişiler öylesine yalnızlar ki mekânı bir dost bilip sıkı sıkı sarılıyorlar ona. Mekân, bir öykü kişisi gibi orada yaşanacakları okura duyurmak istiyor sanki; öyle ki, kimi zaman kişileşip yazarın kılığına girerek duruma müdahale etmek için bir gölge gibi dolaşıyor öyküde ve trajik bir durum yaşandığında da korkulu bir düşten uyanmak ister gibi öyküyü orada bırakıp uzaklaşıyor. Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim, görüntü dilini seviyorum ben. Elinde bir kamera olan, çektiği görüntüleri dile dönüştüren tez canlı, telaşlı bir yazarım da denilebilir. Öykülerimi kalabalıktan uzak, herkesin kendi acısını yaşadığı mekânlarda kuruyorum. Öykü evreninize baktığımızda kadınlartn erkeklerin gölgesinde kaldtklartnı görüyoruz. Birer hüzün parçaakları gıbı duruyorlar. Bu konuda neler söylersintz? Ekonomik özgürlüğünü az çok ele geçirmiş kentsoylu kadınlarımız, kendilerini erkek dünyasına kanıtlamak için yaşamın her alanında yoğun bir çaba harcıyorlar. Kadın yazar, kadtn politikacı gibi sıfatlan erkeklerle birlikte onlar da kullanıyorlar her fırsatta dışlandıklarını dile getirip erkekleri karşılanna alıyorlar. Öykülerimi bir erkek yazar gibi değil, bir yazar olarak yazdığımı söyleyebilirim. Karşı cins tarafından incitildiği durumlarda öykülerinde o cinsi sorgulayan yazarlanmız var. Sorun iki karşı cinsin didişmesi olarak ele alınmaz da insan boyutuyla ele alınırsa yazdanın evrensel ölçülerde bir iletisi olabilir diye düşünüyorum. Benim öykülerimdeki kadınlar ekonomik özgürlükleri olmayan, erkeklerinin gölgesinde yaşamaya çalışan kadınlar. 'Takıntı' öyküsündeki ekonomik sorunu olmayan i§ kadınının bile böyle bir sorunu var. O bile ekonomik özgürlüğünü kocasına borçlu olmanın ezikliğiyle yaşıyor. Öykülerınizde karakterlenn gerçek adları yerine takma adlar kullamlıyor, bunu neyle iltjkilendiriyorsunuz? 'Çal Dedim Klarnetçi Çocuğa'daki öykülcr alt kültürün öyküleri. Anamalcı sistemlerde bütün değerler anamalın üstüne oturtulmuştur. Yasalar ve toplum kuralları buna göre işler. Birilerinin daha çok kazanması, birilerinin harcanması ve dışlanması pahasına gerçekleşir. Gelirler arasında korkunç bir uçurumun olduğu ve işsizliğin büyük boyutlara ulaştığı bir sistemde suçun arttığı da bir gerçek. Sorunu temelde çözemeyen otorite ne yapacak, suça yatkın bu insanları kentin kıyılarına itip kimi zaman oralara baskm yaparak onları cezalandıracak, kimi zaman da işledikleri suça göz yumup orada potansiyel bir suçlu yatağı oluşturacak. Bu potansiyel suçlular bir süre sonra etiketlendirildikleri suçu benimseyip kültür hanelerinin içine alacak, kod adlarını bir övünç madalyası gibi boyunlarında taşıyacak, o dünyaya yaraşır suçu ve kod adı olmayan! adamdan saymayacaklar. Isterseniz birkaçını da ben sayayım bu insanlarm: Şarampol Mustafa, Arap Metin, Kredi Osman, Çıyan Hüseyin, Deli Faruk, San Nuri, Köpekçi Remzi vb. "HÜZÜN BİZE YABANCI DEĞİL!" Öykülerinizin geneline bir ıroninin egemen oldug'unu görüyoruz. 'Çal Dedim Klarnetçi Çocuğa' da eğlence ve hüzün iç tçe. Son kitabınız Ajkgüzar'da ise hüzün dahafazla öne çtkıyor. Neler söyleyeceksiniz bu konuda? Hüzün bize yabancı değil ki! Her şeyin anbean değiştiği, insana dair değerlerin, buna aşk da dahil, etiketlendirilip pazara çıkarıldığı, teknolojinin insanı ıssızlaştırdığı, küresel kapitalizmin kendisine şahadet getiren örnek bir insan tipi yaratmak için medyasıyla, internetiyle topyekün harekete geçtiği bir çağda, bir yazar sorumluluğunun bilincindeyseniz nasıl hüzünlenmezsiniz? Bu hüzün yazarın kendi bunalımında boğulduğu, insana kapılarını kapayıp metniyle bir tapınma haline girdiği hüzün değil elbet. insana insanla seslenip kendisine bakmasmı sağlayan, gördükleri karşısında yüreğinin bir köşesini usul usul sızlatan bir hüzün bu. Öykü yazmamn genelltkle sancılı bır süreç olduğu söylenir; sanıyorum öyledir de. Yazarla metni arasında kıyastya bır dıdişme vardır. Belki bir labırentın ıçınde çtktş yolunu aramak gibi bır şey Sız bır öyküye nasıl haztrlarsınız kendimzu Bu parçalanmıslığa yol açacak sürecı nastl engellersıniz? Kendimi yazmaya hazır bulmadığtm zamanlar hep bir yerlere geç kalmanın, bir şeyleri kaçırmanın telaşı içinde olurum. Kafamda bir öykünün temelini, çatısını, duvarlarını oluşturacak malzcmeyle dolaşmanın tedirginliği ve sabırsızlığıyla geçimsiz biri olup çıkarım. Birlikte olduğum insanların da huzurunu kaçırdığım için böyle zamanlarda yalnız kalmayı tercih ederim ve bir doğuma hazırlanmak, doğum ânını çabuklaştırmak için çarşı, pazar, kahve, meyhane dolaşıp tanıdıklarımla büyük olasılıkla öykü kişilerim olacaktır bunlartehlikeli maceralara atılır, tanımadıklarımm işlerine burnumu sokarım. Doğum ne kadar gecikirse o kadar parçalanırım. Ne zaman ki doğum gerçekleşir, bir zemberekten boşalırcasına yazıp kuş gibi hafiflerim. Bir odada tek başıma oturup sessizlik içinde yazma gibi bir tutkum yoktur; gürültülü bir mekânda da oturup yazabilirim. Bu süreçte öyküler peş peşe çıkar ama, bitmez. Birkaç öykü taslağını birden çalışırım, aylarca sürebilir bu. Yeniden eski benliğime kavuşup durulduğumda, yıpranmış ilişkilerimi yeniden düzenlemeye çabşırım ama, kimi ilişkilerimin bir daha dönmemek üzere yitip gittiğini, geride birkaç öykü bıraktığını anlamam için aradan epeyce bir süre geçer. AŞKGÜZAR Son kitabtnızın adı 'Aşkgüzar'. Bu, sizin lürettiğiniz bir sözcük yanılmıyorsam. Niçin Aşkgüzar? 'Güzar', Farsça bir sözcük. OsmanhcaTürkçe Sözlük'te yapmak, geçmek, dönmek anlamında yer almış. Olumsuz bir anlam içermediği halde halk onu bir isimle yan yana getirip olumsuzlayarak kullanmış. Tadını kaçırarak, abartarak yapılan eylemler için. Ben de beceriksiz, acemi âşıklar, aşka geç kalmışlar, aşK İ T A P G SAYFA 10 C U M H U R İ Y E T S AY I 7 58
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle