Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Özellikle, kedi Smokey çok öfkelendi. Matilda pek iyi bir konuk değildi. Güzel halımızın, babamın hukiik kâğıtlarmın, koltuğunun yanında, yerde yaydmış bazı orijinal belgelerin, bir de annemin daha kutudan henüz çıkarılmış yeni ayakkabılarının, yani böylesi bir girişime hazırhksız olabilccck her türlü şeyin üzerinc rahatladı. Büyük bir endişe ve çokça bağırtı vardı. Babam elimden tutarak kümesteki en yüksek tüneğc kurulup, gıdaklayan yaşlı tavuğun yanına götürdü. "O kadar iyi kalpli bir kızsın ki, Maeve" dedi. "insanlara ve bütün hayvanlara karşı çok cömertsin." Bütün bunları biliyordum, tabii; dünyanın en iyi kızı ben değil miydim? Ne de olsa, sık sık böyle diyorlardı. Matilda evi birbirine katıp koşuşturur, herkes kızgınlıktan ne yapacağını bilemezken dünyanın en iyi kızı olduğuma inanmaktan vazgeçmiştim ya; yeniden duymak güzeldi. "Tavuklara bak" dedi babam. "Şimdi bizim gözümüze biraz üstü başı dağınık görünseler de burada çok mutlular, olmak istedikleri yer burası; onları evin içine sokup, perdenin rayına tünemelerini istesen, rahatsız olurlar; onların evi bu çamurlu kümes, Matilda'nınki de kendi kümesi. Kedi Smokey de her yerde mutlu, çünkü kediler her yerde yaşar. Biz de ayda yaşamıyoruz, çünkü insanlar oraya hiç gidemeyecek." Dinledikçe, babamın gerçekten bilge biri olduğunu düşündüm; öyle ya, oturma odasında tavşanlar, ayda yaşayan insanlar, düşünülemeyecek kadar gülünçtü. O sıralarda Joan ve ben yeni bir kız ya da erkek kardeş için dua etmeye başladık; altın bukleli, bir bcygir kadar güçlü, hem o zaman, hem de şimdi, hem kendine, hem de çevresindeki herkese bakacak kadar beceri sahibi Renie geldi. Psikiyatr olan Renie öğrenimi sırasında ailenin üçüncü çocuğunun hayatta kalma yeteneği en güçlü olanı olduğunu okuduğunda, acı acı gülümsediğini anlatır. Teoriye göre, üçüncü çocuklar kendi kendilerini yetiştirir. Artık annelerle babalar endişelerinden, tutaraklarından kurtulmuşlar, yaralı dizlerle, eksilmiş dişlerle ve ağlamalarla daha kolay başa çıkar olmuşlardır. OÜNYA DURMUYOR Dunlaoghaire'de St Anne's adlı bir okula yazıldım. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla o zamanlar üzerimde yün bir kazak vardı , saçlarım da dev fiyonklarla toplanmıştı. Agnes'i Tanrı'nın her günü kurdelemi ütülerken hatırlıyorum. Papağana benziyordum. Fotoğrafa, o kocaman yuvarlak yüzüme, dümdüz saçlarıma bakıyorum şimdi: fotoğraf bastırmak çok pahalı olduğundan pek ender çıkarılan siyah Brownie kutuya kendimdcn memnun, gülümsüyorum. Şimdi biraz kendimle gurur duyar gibi, pek emin bakmışım, diye düşünüyorum. Öyle büyümüş de küçülmüşlerden değildim, diye umuyorum ya; öyle olduğumdan da korkuyorum. Beni neden öylesine sevdiler? Sanırım, birbirlerine duyduklan sevginin ilk kanıtı, kocaman, masum ve meraklı, her şeyi anlayacak kadar zeki, karşıma çıkan her şeye meydan okuyacak bir çocıık oldıığum için. Mide bulandırıcı olduğunu biliyorum aına, okukı d.ı seviyordum. S'r Anne's ıkı miifcemme/kacfın taraftndan yönetılıyordu: Mıss Peggy Bath ve Miss Eileen Bath. ()nlara olümcül bir şakacılıkla, arkaları döııiikken Sıcak Banyo veSoğıık Banyoderdik, biıinın adıııı ötekiniıı kıılagıııa fısıldadığımı/da da, lıeyecand.ın dlecek gıbı oluılardı Ne kotii çocuklarmışu. Sankı o kuçııcıık sınırlarda oturmus., ilk kutsal ayinımızehazırlanmamuın üzerinSAYFA 6 sınıfları elimeler Maeve Binchy'nin ağzından Irlanda'ya yağan yağmurun kolaylığı ve çabukluğuyla dökülüyor. Hele ona bir soru sorun, ülkenin en başarıh kadın yazarı büyük bir cömertlikle her açıyi kapsar, sonra da bir şey unutulmuş olmasın diye sil baştan ederken, sorduğunuz soru bir heceler kargaşası içinde yitip, gidiverir. Eğer Dublin yakınlarındaki Dalkey'de, o sevimli evinin civarında yaşayacak kadar aptal eşekler varsa, o eşekler bugünlerde sadece dört ayak iizerinde dolaşıyordur Önce çalışma alışkanlıklannın ayrıntılarını anlatırken, "Konuştuğum gibi yazıyorum" diyor yardıma hazır bir ifadeyle ("Biz, yani çocuk kitapları yazan kocam Gordon Snell, kitapları bir harika, biraz sonra sana gösteririm, ne diyorduk, kocam ve ben yediye çeyrek ka aeve ın la kalkarız; cğer insanın kendi kendinin patronuysa, kendini bizim gibi zorlaması gerek...") deyip, sonra da yönteme geçiyor: ("Yan yana oturuyoruz, evet, aramızda tek bir ters kelime bile olmadı; sadece bir kez, o da bir Yunan restoranında, telif yasasıyla ilgili bir konudaydı...") Sonra da çalışma odasının mimarisine değiniyoruz: ("Bir arkadaşımız yapmıştı, bana kalırsa çok aydınlık, sizce de aydınlık dcğil mi, hele böylesi kapalı bir havada? Ustelik öyle de rahat ki, şu döner merdivene bir bakın...") Eğer gerçekten de konuştuğu gibi yazsaydı, her Maeve Binchy kitabının en az yazarının ağırlığında olması gerekirdi. Yazarımız hanımefendi bir seksen boyunda ve sağlam yapılı, onun için kitabın bir sayfasını çevirmek için vinç gerekirdi. Ama konuştuğu gibi değil, ken K di gibi yazıyor, öyle ya ilk kitabı Light a Penny Candle'dan Evening Class'e (Italyanca Aşk Başkadır) kadar, her biri Binchy'nin kendisi gibi sıcak ve sevimli. Binchy'nin kitapları, yayıncılık dünyasında, şaşılası bir olay. Oteki kapaklar tabancalarla süslenir ya da Kama Sutra'dan daha ağız sulandırıcı pasajlar vaat ederken, pastel omurgalı bir Binchy îrlanda taşrasının ne zarif dolambaçlarını önerir. Romanlarının çoğu Ellilerde ya da Altmışlarda geçer ve yanağa kondurulan bir öpücükle incitilmiş bir ayak parmağı cinselliğe ya da şiddete en yaklaştığınız anı simgeler. "Eleştirmenlerden biri, birinci kitabımdan bahsederken insanların cinsellikten başka bir şey konuşmadıklannı, ama hiçbir şeyin de olmadığını yazmıştı" diyor Binchy. Son derecede muduydum, çünkü Ellilerle Altmışlar tam da böyleydi: Herkes konuşur, ama kimse bir şey yapmazdı. Her şey "ilk geceye" odaklanmıştı. Kimse evli olmadıkça cinsel bir ilişkiden söz etmezdi, onun için de evliliğin ilk gecesi, cinselliğin de gecesiydi. Kitaplarımdan birinde, cinselliğin başka birinin parmaklarını burnunuza sokması gibi bir şey olup olmadığını mcrak ederler. Oysa ben şimdi dc cinsellikten konuşmadığım için, bu konuyu kitaplarımda yazmıyorum. Arkadaşlarımla ne sıklıkta yaptıklarını ya da böyle bir şey sormayı aklımdan bile gcçiremem. Belki de hepimiz dul ya da boşanmış olsak, o zaman sorardım" diye kuşkuyla eldiyor. BAŞARININ ANAHTARI Sadık okuyucunun endişelenmesi gereksiz. Gordon öylesine bir demirbaş olmuş ki, Maeve'in kendini üç ya da dört kez milyoner kılan formülü terk etmesi gibi bir tehlike yok. Onceki First Lady'lerden Barbara Bush'un televiz den elli yıl geçmemış gibi. Peggy Bath ruhlarımızı Tann'ya hazır etmek için, onu gerektiği gibi karşılamak için, her çeşit iyüik, güzel şeyler yapmamızı söyledi. Onun için ben de bir sürü iyilik yaptım: Gözüme yeterince güzel görünmeyen lahana yaprakları yerine Matilda'ya kıyılmış havuç yedirdim, arabasında yatan Renie'ye Goody adı verilen, ekmck, süt ve şekerden yapılıp içine biraz da tarçın karıştırılan harika bir tatlı verdim. Bir kaşık arabadaki bebeğe, iki kaşık kendime. Hepsi iyilik yapmak ve ruhumu Tann'ya hazır/amak amacıyla. Ve bembeyaz elbiselerimizin içindeharıka bir gıın geçırdık ve Bahtlar o harika günü ımutmamız için okııld.ı çıleklı ve Lİoıuluınıalı bir kahvaltı veıdıleı B.ılıtlaıla, Peggy vı* I'.IICLII'IC lıâlâ k.ıışılaşıyoıum, Wcsıon Sııper Marc'de otııruyorlar. Elli yıl once, onlaıı ilk tanıdığımda, yuz yaşında oldııklannı saıııyordum. Şundiyse gözüme genç ve taze görünüyorlar. Yaşlılarla nasıl eşit duruma geliyoruz, çok ilginç! Daha okula gitmeden, henüz beş yaşındayken, okuyordum. Tabii okuyordum. Evde her an bana masal okurlardı, heyecanla dinlerdim ama, masalın içinde ben yokum diye de endişelenirdim. Annem ormanda yaşayan büyükannesini ziyarete giden Kırmızı Şapkalı Kız masalını okurdıı. 1 "Ben neredcydımr " diye merak ederdim hep. Annenı, "Sen bü'yük ağacın altmda, ona el sallıyordun" deyince, masalın bir parçası olduğıımu anlar, mııthılııkla dınlcnıeve başlardım. Babam ıl.ı Vu/ nöıııım ( hmanında lepegıv'iı gornıeve giden Wınnıe'nin masalını okurdıı. "Ben neredeydım.'" "'l'epego/'un yanındaydın " derdi babam. Kcyifle masaü dinlerdim. Yedi yaşıma geldiğimde yine dua ettim, bu kez bir erkek kardcşim oldu. Sevilecek bir şey. Winston Churchill, Mao Tse Tung ya da Charlie Chaplin gibi, yusyuvarlak bir yüz. Ona bayılıyorduk. Konuşmadıklarını, tavşan kadar işeyaramadıklarını, senden aşırdıkları sevginin sonunda geri döneceğini bilecek kadar büyümüştüm. Şimdi Irlanda'da iınlıi biri, Hukuk Profesörü oldu, ikı yetışkın ve kusursuz çocuğun babası; yine de benim için dert yaratmayan, dünyanın en iyi kızı olduğumdan emin oldıığum bir sırada geldiği için tehdit oluşturmayan küçük kardeş olarak kaldı. İki yaşına geldigirıde, elinden tıııaı, dondıırma almay.ı götürürdiım onu. Bazen ablalarmı da .ılarak Ve insanlar, "Ne nıutlu bir aile, değil mi^" derlerdı. Üstelik, hakhydılar. • K İ T A P S AYI 741 C U M H U R İ Y E T