Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
200 yıl önce doğmuştu George S George Sandın romanları genel olarak, üç temel izlek etrafında yoğunlaşırlar: Kadın izleği, toplumsal izlek ve kır izleği. Yazarın ilk romanları, duygusal bir dolantı aracılığıyla feminist hakları dile getirir, kadını köleleştiren ve tutkuyu boğan evliliğin töredışılığını göz önüne sererler. 1830lu yıllarda gelişen sosyalizmden etkilenen George Sand, işçilerin soyluluğunu ele alır. Daha sonra ise, köylünün, fakir ve çalışkan yaşamının değerini vurgulamaya çalışır. Yapıtlarında "insanları olmaları gerektiği gibi sunmaya" özen gösterir. Yakın dostu Balzac, ona insanların güzelliklerini ve iyiliklerini ülküselleştirmesini öğütler. Çünkü bir kadına yaraşan budur. Dostoyevski ye göre de George Sand "sanatta idealizmdir. Dünyadaki işlevi, karşılaştırılamaz bir yetenekle, doğa düşüncesini ye tutkunun imgelerini ifade etmektir". n Doç. Dr. Ayten ER* anat pozitif gerçekliğin değil, ideal gerçekliğin araştırılmasıdır"(Lanctli Göl, s. 32). Doğumunun 200. yılı dolayısıyla, 2004 yih Fransa'da George Sand yılı ilan edildi. 1 Temmuz 1804 yılında Paris'te doğan George Sand, gerçek adıyla, AmantineAuroreLucile Dupin, on aylıkken yürür; oldukça geç konuşur; dört yaşında okumayı öğrenir. Mutlu bir çocukluk dönemi geçirir; çok sevilen bir çocuktur. Babası taranndan fazlasıyla şımartılır. Babası Maurice Dupin'in, Nohant yakınlarında, atıan düşerek ölmesi üzerine, annesi kızı üzerindeki vasilik haklarından vazgeçer. Aurore, dört yaşından itibaren Nohant'ta oturan babaannesinin yanına gönderilir. Sağlam yapılı bir çocuktur. Gecelerini okumak ve yazmakla geçirir. Annesi nin ısrarlarına karşın, kendisine çekidüzen vermeye yanaşmaz; doğuştan tembel olduğunu ve bu tembelliği yenmek için çok çaba harcadığını da gizlemez Daha çocukluğunda özgürlüğüne çok düşkündür, babaannesinin ve annesinin baskJartna kulak asmaz: "Gözlerinizin yorulmaması için kendinizi çalışmakran alıkoymak, Tanrının o güzelim güneşi sizi dayanılmazcasına kendine çekerken, güneşin altında oradan oraya koşmamak, ayak bilekleriniz incinmesin diye o canım ve kocaman tahta kunduraları giyip dolaşmamak; buna karşdık cldiven giymek; yani ellerin gücüne ve kullanılışına arka dönme kendinizi sonsuz bir beceriksizliğe, sonsuz bir uyuşukluğa bırakıvermek; her şey sizi, SAYFA 16 «V miyor. Bu böyle gitmez. Zaten resim, müzik, dans dcrsi de almanız gerek. Ama size öğretmen tutacak durumum yok. Onun için sizi bir manastırda okutmaya karar verdım". Gerçekte Aurore içinde bulunduğu koşullarda mutlu değildir, bu kararla yaşamında bir değişiklik olabileceğini düşünür. Böylece üç yıl sürecek manastır serüveni bir kış günü başlar. Bu dönemde, sürekli olarak annesi ve babaannesi arasında kalır, her ikisinin de kendisini anlamadıklanndan yakınır. Oyle ki, bir anlamda manastırda olduğuna scvinir. Ancak manastırdaki yaşamı da pek parlak sayılmaz. Sürekli içeride kapalı kalmak doğasına aykırıdır. Kısa sürede hasta olur ve güçten düşer. Her şeye karşın, burada mutlu olduğunu kabul etse de manastırı bir hapishane olarak betimlemekten geri kalmaz:" îki büriin yıl demir parmaklıklar arkasında kaldım. Dualarıınızı kendi kilisemizde yapıyorduk. Ziyaretçilerimizi ziyaret odasında kabul ediyorduk. Özel derslerimizi de aynı odada görüyorduk. Ama öğretmen parmaklığın bir yanında, biz ötcki yanındaydık. Manastırın sokağa bakan pencereleri sadece demir parmaklıklarla değil, kalın perdelerle de örtülmüştü. Burası gerçekten bir hapishaneydi", Bu hapishane Aurore'u güldürür ve ondaki özgürlük arzusunu kamçılar. Manastırda kaldığı üç yıl boyunca benliği bir hayli değişikliğe uğrar. Birinci yıl yaramazlığı iyice artar. Ikinci yıl "birdenbire hareketlı ve ateşli bir sofuluğa başlar". Üçüncü yıl ise "sofuluğu bir durgunluk, bir neşe ve bir dayanıklık" kazanır. Rahibe olmayı amaçlar. Bunun üzerine büyük annesi onu manastırdan alır ve 1820 yılında Nohant'a döner. Katı kurallan olan manastırdan sonra, bağunsızlığı ve özgürlüğü yaşar. Bununla birlikte, tek başına bir yere gitmesine izin verilmcz. Eğitmeni Dechartcs, ona erkek kıyafeti giymesini tavsiye eder. Aurore, ona avda eşlik eder. Avda, erkek kıyafeti, çalılara takılıp yınılan işlemeli etekliklerden daha rahattır. Artık, olanaklı olduğu ölçüde pantolon giyer. u S hiçbir şeyden geri kalmamaya çağırırken kendinizi hiç yormamak ve sonunda vaktinden öncc kararmamak, pörsümemek ve bozulmamak için bir fanııs altında yaşamak" Aurore'a göre değildir. Hatlan düzgün olmasına karşın, güzel olduğu söylenemcz. Gerçekte ne çirkin ne de güzeldir. Çünkü ona göre "güzel olandan çok şey beklcnir ve çirkin olandan uzaklaşılır". "En iyisi kimsenin gözünü kamaştırmayacak, kimseyi ürkütmeyecek" biri olmaktır. Kendisi de böyle bir insandır, bu nedenle de arkadaşlarıyla ileüşiın kurmakta güçlük çekmez. On üç yaşında, babaannesi Aurore'u düzenli bir eğitim alması amacıyla Ingiliz rahibelerinin Paris'teki Dames Augustines manastırına yerleştirmeye karar verir ve bu karannı ona açıklar: "Bakınız kızım, siz artık terazinin topuzunu kaçırdınız. Zekisiniz ama ahmak olmak ya da ahmak görünmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Sevimli olabileceğiniz halde, sevimsiz olmaya çalışıyorsunuz. Cildiniz esmerleşmiş, elleriniz yara bere içinde, giydiğiniz tahta kaloşlar neredeyse ayaklarınızın biçimini değiştirecek. Her yanınız gibi aklınız da şirazesinden çıkmış. Kimi zaman, her şeyi küçümseyen kibirli bir insan tavn takınıyorsunuz. Kimi zaman da, gevezelik etmek için gevezelik eden saksağan gibi ağzınıza geleni söylüyorsunuz. Siz küçük, cici bir kızsınız, abuk sabuk olmanın alemi var mı? Şu üstünüze bakın. Pislik içinde. Üstelik güzelliğinizi de yitirmişsiniz. Kısacası, yaptığınız bütün işler isabetsiz. Gerçi iyi bir kalbiniz var ama kafanıza hiç laf gir Babaannesinin ölümü üzerine, onyedi yaşındaki Aurore, 1822 yılında Baron Dudevant ile evlcnir. Îki yıl sonra, nedenini bir türlü açıklayamadığı birkaramsarlığa gömülür. Bu evlilikten, Maurice ve Solange adında iki çocuğu olur. Yazı yazarak oyalanmaya çalışır (Le voyage de M. Blaise, Le voyagc en Auvergne, Le voyage en Espagne ve La Marraine adlı yapıtları bu dönemde kaleme almıştır). Hatta hiçbir zaman yayımlanmayan romanlar yazar. Zamanla, evlilikte kadın haklarının nasd sömürüldüğünü anlar. Bundan böyle, gönlünün arzularının önüne geçmemeye, alınyazısını kösteklememeye kararlıdır. Daha sonraki yıllarda romanlarında "özgür aşkı" savunacak ve "sevgisiz evliliği yık mak için" savaşacaktır, Birgün, cşinin masasında, "içinde en kötü bedduaların bulunduğu bir tomar" kağıt bulur. Eşinin sözde vasiyetini oluşturan bu kâğıtlar, onu derinden yaralar, artık evliliğinin sona ermesi gerektiğine inanır. Eşinin ileri sürdüğü koşullan kabul ederek ondan uzaklaşır. Dokuz yıllık bir evliliğin ardından, Aurore, Paris'te, yavaş yavaş kendisine gelmeye başlar. Üzerindeki taşralılığı atmak ve olup K İ T A P C U M H U R İ Y E T SA YI7 4 1