Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ERDEM TERMELİ I urnede duımadan yerli oyun okumuştuk. Bıınların arasın da, dostumuz Yaşar Kemal'in Teneke isimli hikâyesini seçiyorıız. Oyunlaştırmak, mevsimi bu oyunla açmak istiyoruz. Ancak vakit geç, ilk oyun olarak yetistiremeyiz. Sonunda, Nâzım Hik met in Ferhat ile Şirin'i ile açmaya karar verdik mevsimi. Engin de, ben cıe tartış masız vermiştik bu karurı. Nâzım Hikmet'i 35 ytl sonra tckrar Türk seyircisine sunmak, bu güzel şiiri dinletmek istiyorduk. Sene 1965. (...) YakJaşan seçimgün leri arifesinde Nâzını Hikmet'i sahneleme haberimiz duyulunca, üç dört gazete ve bir dergi dışında, tüm basın karşı çıktı bu seçimimize. Daha oyun başlamadan inanılmaz şeyler yazdılar. "Türkiye'deki komünistlcr vatan haini Nâzım'ın oyu nıınu oynuyor. Türk millctine kötii fıızaklar hazırlayan bu insanları halka tanıtmak bizim rnilli ve vatani görevimizdir" diyor bir sabah gazetesi. Her gün buna benzer yazılar çıkıyor artık basında ve oyunun başlamasına vakın verdiğimiz ilanları kabul etmiyor Istanbııl Radyosu (...) Basının bir kanadı ha bire, "4 Ekim'de perdesini açacak olan Ferhat ile Şirin'inilkgecesindeolaylaı çıkmasıbekleniyor' lilan gibi kışkırtıcı haberler va zıp dımıvordu. Gece astırdığımız atişier, ertesi sabaha kalmadan yırrılıyordu du varlardan. Ruhi Su'nun halk ezgilerinden düzenlediği güzel müzik ile açtık perdemizi 4 Ekim de. Seyirci soluksuz seyretti, ayakta alkışladı (...) Bazı dostlar, ahbaplar, " Yahu ne diye oynarsınız Nâzım\? Sizin için 'Moskova dan para aldılar, ondan oynuyorlarmış' diye dedikodu var, haberiniz olsun' dıyorlar. (s. 354355)" Usta tiyatro oyuncusu Gülriz Sururi'nin, anılarının ilk cildi olan "Kıldan Ince Kılıçtan Keskince" kitabında yer alan bu satırlar, tarihin kesinı yerlcrine 80'li yıllarda dahil olanlar için pek bir şey ifade etmeyecektir herbalde. Etmemek bir yana, büyük ihtimalle hayli absürd de gelecektir. 1 Ielebugün "koınünist" deyince, herkes lerden claha milliyetçi TKP'yi veya muadillerini görenlcr, yıllarönce "komünist" kelimesinin neden bir suelama unsuru olarak kullanıldığını anlamayacakJardır bile. "Moskova'dan para alıyorlar" lafı ise tiyatrocuların kendi aralarında kullandıkları özel bir dil gibi algılanacaktır herhalde. Ama havır, ilk baskısi 1978 yılında yapılan bu kitabın yazarmın yani Gülriz Sururi'nin amacı, öyle postmodern oyunlarla okuru avlamak değil. Kaldı ki, yukarıdaki satır ların kaleme alındığı tarihlerde, postmodernizm kavramı da he nüz Misakı Milli sınırları dahilinde görülmüş veya duyulmuş bir şey değildi. Bu nedenle, Sururi'nin ankıttıklannın hepsinin doğru olduğıınu açıkça söylemek zorundayız. Ulkenin tarih öneesinde değil, 60'ların ortasında yaşanmıştı bülün bunlar ve sonraki yıllarda giderek derinle şen bir ivme kazanarak da yaşannıaya devam edilmişti. Dönemin siyasal aktörleri, dönenıe ilişkin anılarını ölümlerinden sonraya saldanıak gibi hayli çağdaş bir zihniyete sahip olduklan için, o devirleri anlatmak doğal olarak tivatroculara, romancuara vesairlere kalacaktı. Laf aramızda, Gülriz Sururi de, Engin Cezzar da, oyunda rol alan dığer oyuncular da aslında ucuz atlatmışlardır Nâzım Hikmet badiresini. Sonraki yıllarda pek çok insanın dövüldüğünü, napishanelerde işkenceden geçiriluiğini, dahası öldürüldüğünü düşünürseniz, 1: Sokak Kızı İrma'mn olaganüstü maceraları Gülriz Sururi'nin anılarının ilk cildi, bir tiyatro oyuncusunun hangi badirelerden geçerek bir merdivenin basamaklarını teker teker tırmandığını gayet somut bir biçimde seriyor gözler önüne. Çocukluğu acıîarla ve hasretlerle geçmiş bir genç kızın kendini kanıtlama çabası değil tek başına önemli olan. Bıınun arkasında yatan koca dünyayla ilişkisi de en az o kadar önemli. Belki buruk bir biçimde kapatacaksınız kitabı ama bir hayli zenginleştiğinizi de nemen fark edeceksiniz... SİYASETÇlLHt SUSAR, TİYATROCULAR KONUŞUR da da sarılıp öpüveriyor o hanımı babam. İşte o anda ciyak ciyak bir çocuk sesi kaplıyor bahçeyi: Yalan, yalan, yalancıktan öpüşüyorlar, oyun bu, o kadın benim annem değil, benim annem Almanya'da. O zamanlar, Kadıköy çok tenha, nüfusu çok az. Herkes bir aile gibi vaşıyor nerdeyse. Hiçbir Kadıköylü hiçbir oyıınıı kaçırmıyor. Yani herkes her şeyin farkında. Ve tabii bu olay, sarsıyor birden seyircileri. Ar;iların da gülenler olduğu kadar, mendillerini çıkararak sümkürür gibi yapıp ağlavanlar çoğunlukta. Babaannemin beni kaptıöı gibi götürüp sahnenin arkasuıda Celal Amcamuı kucağına vermesini dün gibi hatırlıyorum. îlk girdiğim kulis bu. ilk sahne gerisi, ilk etrafı çıplak ampullerle çevrilmiş makyaj aynası, ilk pudra, ilk ponpon. Biraz sonra içeri o hanım giriyor, daha doğrusu, demin sahnede babamla öpüşen hanım sahneden kulise geliyor. Vah canım, diyor beni sevip okşamaya çalışarak. Vah bebeğim, tabii yalan oyunda yaptıklarımız, salun üzülme sen, ben senin teyzenim. Hadi öp bakayım teyzeni. Toto Hanım (Karaca) idi bu. (s.2930)" Zaten "Kıldan Ince Kılıçtan Keskince "yi öne çıkarıp anlamlı kılan en önemli şeylerden birisi, sadece tiyatronun de ğil, tarihin perdelerini de aynı cesaretle açabilmesi. Okutiııkça, o günlerde bir ti yatro oyuncusu olarak, bir tivatro topluluğu olarak ayakta kalmanın hiç de kolav olmadığını, aksine büyük bir ledakârlık gerektirdiğini kavrayafıiliyorsunuz rahat lıkla. Saraya mensup bir aileden gelen, Kalamış'taki üç katlı ahşap köşkte, zaman zaman babaannesinden dayak yese de el bebekgül bebek büyütülen, Türkçeyle birlikte Fransızcayı erken yaşlarda öğrenen Gülriz Sururi'nin, yapabilece^i onca şey varken tiyatroda karar kılması, sadece generikJe açıklanamaz herhalde. Evet, ailede pek çok tiyatrocu vardır, hatta Gülriz Sururi dünyaya gelir gelmez Yusuf Amca'sı tarafından onun adına Cîül Ila nım Opereti yazılmış ve Gül Hanım rolii bizzat annesi tarafından oynanmıştır ama bütün bunlar tek başına açıklayıcı değildir. Ne var ki, bir de bilinçaltı diye bir şey vardır işte: "Kalamış'taki evimize varmadan büyük bir arsa vardı gene deniz tarafında. Derme çatma bir sahne yapılmıştı bu arsaya. Yazın haftada bir gün orada temsil veriıdi Süıevya üpereti. îşte bu gecelerden biriyle ilgili bir anı, dillerden düşmezdi evimizde. Bilmiyorum hangi operet oynanıyor, ben babaannemin kucağında seyrediyorum oyunıı. Babam sahnede, beyaz kuyruklu bir elbise givmiş, parlak yakaları varelbisenin. Yanak ları, dudakları kırmızı bovalı. Kaışısında tombul, kisacık kırmızı elbise giymiş, ge ne yüzü kırmızı boyalı bir hanımla şarkı söylüyor, dans ediyorlar. Dansın sonun SAHNE TOZUMESEESt Kulise yapılan bu zoraki ilk ziyaret, bir daha peşini bırakmayacaktır Gülriz Su rurı'nin ve bu nedenle, yazdığı anılar, I'ürk tiyatro tarihi kadar, Türk tiyatrocu ları tarihi olarak da ayrı bir önem kazanacaktır. Genç yaşta kaybettiği annesinin boşjugunu babaannesiyle doldurma çabası, iki farklı biçimde çalışacaktır küçük çocuğun ruhunda. Bir yanıyla hep biraz isyankâr olacak, diğer yanıyla ise anne hasreti yüzünden hep biraz içe kapanık bir profil verecektir. I Iastalıklarla geçen ilk gençliğinin, sanatoryuma yatacak kadar celimsiz bir kız olmasınm gerisinde hep bu kendi üstüne kapanmanın yattı ğmı söylemek, kehanet olmasa gerek. Ancak, hiç kuşku yok ki, üzerinde asıl belir leyici olan babası Lütrullah Sururi Bev ve onundüleredestançapkınlıklarıdır: "Ba bamın bir sürü sevgilisi vardı o zamanlar. Deöişik çevrelerdendi bunlar. Aynı gün lerde, hem Şehir Tiyatrosu oyuncusu bir hanım, hem kendi tiyatrosıından başka bir oyııncu hanım, hem de Istanbul sosyetesinden güzelliğiyle meşhur evli ha nımlardan biriyle aynı zamanda ilişkisi olduğunu biliyordum. Babam kadınlara karşı çok nazik, çok centilmendi her zaman. Onun kadınlar karşısındaki başan sının nedeni şuvdu bence: Bir prenses, bir memur, bir bar kadını, bir tiyatrocu, bir sokak sürtüğü hiç fark etmezdi babam için. Hepsine bir kraliçe karşısındaymış gibi davranırdı. Yeter ki kadmda ilgiüini çekecek bir şev bulsun. (s. 76)" Siz Gülriz Sururi'nin babasından söz ederken böyle yarı hayran bir üslubu tercih etmesine bakmayın ve yukarıdaki satırların yıllar sonra kaleme alındıgını unutmayın. Babasının çapkınlıklarına karşı gösterdiği hoşgörünün, Engin Cezzar'la iliskisinde ne kadar belirleyici ol duğu bilinmez ama evliliğe bakışında, onu kendisinden beklenmeyecek bir bi çimde ciddiye alışındaki payı da inkâr edilemez herhalde. Tiyatro dünvasında kazandığı başan, hem anne yokluğuna, hem de varlığına rağmen vokluğu tercih eden baba boşluğuna hayli iyi gelecektir Gülriz Sururi'ye. Yaptığı işi bu kadar be nimsemesinin, başarılı oldukça daha büyük başarılar peşinde koşmasının arka planında yatan uerin duyguyu, kendisi de son derece başarılı bir biçimde ana lizediyor zaten: "Kulistebabamı kucaklayıp tebrik ettiğimde ilk sözii 'Nasıl dım?' oldu. O gün bir kez daha anladım. Her şey bu sözcüğün altında gizliydi. Bin sene de geçse, tiyatrocu bıraktığı yerden başlar ve sorar oyundan sonra: 'Nasıl dım?', 'Nasıl duruyordum?' Devam eder: 'Teşekkür ederim, ama bu akşam aslında hiç iyi değildim, keşke dun gece seyretseyain.' 'Nasıldım?' sözcüğünün altında çok şey gizlidir. Çünkü tivatrocu gösterişçi kişidir eninde sonun Ja. Kişilik farkları, inançları, tiyatro anlayışları değişebilir. Ama bir şey değişmez: gösteriş merakı. Mesleğini seyrecfilerek sür düren herkes için Döyledir bu. Neden cevabı yürek çarpıntısı ile bekliyoruz? Bazısı sormaz, ama o da bekler. Kendisine nasıl olduğu söylenmeyince de kü ser çocuk gibi. Hiçbir banka memuru görevıni yıiptıkian sonra sorar mı 'Bugun nasıl1 dım r ' diye, para yatırmaya ge len müşteriye veya arkadaşlarına? (s.S283)" Bu ilk kiiabı, Gülriz Sııru ri'nin anılarının ikinci cildi olan "Bir An Gelir"le birlikte okıı dtığunuz zaman. koca bir dün yanın sevinçleri kadar hüzünle ri de serılecek gözlerinizin önüne. Tiyatronun hangi badireler den geçerek bugünleı e geldiği ııi, tiyatro dünyasındaki ınsan ilişkilerinin ne kadar kııılgan, ne kadar nait ve bir o kadar da acımasız olduğunu ilk ağızdan öğrenme imkânı bulacaksınız. Kitabı kapattıktan sonra, kü tüphanenizde varsa eğer, bir başka tiyatro ustası olan Hal dun Taner'in, "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı"nı çekin önünü ze. F'ürk tiyatro tarihinin en ünlü tiradlarından biri o kitapta dır çünkü. MünirOzkul'unbuğulıı sesini belleğinize yerleşti rerek bir kez daha okuyun o satırları ve final cümlesini hep birlikte tekrarlayın: "Ve perde!" • SAYFA S ne demek istediğimizi daha nct K l | d a n | n c e Kmçtan Kesklnceyl öne çıkarıp anlamlı kıian en önemli şeylerden birisl. sadece tlyatronun deflll, tarihin bir bıcımde algılayabılırsınız. perdelerinl de aynı cesaretie acabllmesi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 702