Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"teşrih"inde de ortalamayı çok aşan bir öykü bu. Iç içe, renk rcnk kabuklu yumıırta imgesı, düşle gerçeğin yaşamdaki izdüşümünü, kırılan yumurtanın bir ya$antı olıışunıı öyle yetkin bir biçimde sergiliyor ki, iyi bir öykücünün ardında, neredeyse uzman bir ruhbilimci sezinletiyor okura. Tek tek öyküler üzerinde durarak bu genel değerlendirmeyi aynntıyaboğmak istemiyorum. Yalnız "Analann Hakkı" adlı öyküden, Saide'nin namaz sahnelerini anmadan geçemeyeceğim. Yine ruhbilimsel gözlemciliğin parmağı var bu öyküde; ama, sayruıktan değil, insanca duyarlıktan kaynaklanan bir yaklaşımla Saide'nin kocası kaçakçı Halıl'in, annesi Fatma Hanım'ın bir kısa öyküde bu kadar canlandırılabilmesi, Saide'nin bir kaçakçılık olayında on beş yaşındayken öluürulen, "eşkıya" oldukiarı söylenen, öğrenci oldukiarı da rivayet edilen, belki de kasabalılarca "eşkıya öğrenci" ya da "öğrenci eşkıya" oldukiarı düşünülen üç genç arasındaki kanalların bu kadar yalın ve anlamlı kurulmuş olması öykü türünün olanaklarının nerelere uzanabileceğinin iyı bir örneği olabilir. Selçuk Baran üzerine söylemek istediğim bir şey de; onun öykülerinin bende, çok okuyan bir yazarın kaleminden çıkmış oldukiarı kanısını daha ilk yapıtlarını okuduğuından beri taşıdığım bu kanıyı pekiştirmiş oldıığudur. Belli ki çok ve iyi okuyan, okuduğunu kendine saklayıp, özümlediğini kendi üreten bir yazardı Baran. Son sözüm de; yazın çevrelerinde, yayın çevrelerinde, giderek okur çevrelerinde romanın öyküye "fark attığı" son yıllarda, hiç küsmeksizin nicelikçe ve nitelikçe tırmanan öykücülüğümüze, Selçuk Baran'ın öykülerinin, arık ve yetkin diliyle olsun, sanatsal niteliğiyle olsun, olgun "tahkiye"siyle olsun, değerli bir katkı sayılması gerektiğidir. • iI 1 1 1 1 1 1 J j 1 1 ! 1 J 1 ! j 1 I 1 1 1 1 1 1 1 Bir vazma kırnını İNCİARAL £\ elçuk Baran'ın Haziran'ını, ^ ^ 1976 da ilk öykülerimi yazmaya LJ başladığımgünlerdeokumuş.büyülenmıştim. Sevdiğim yazarlann, yazdıklarının dışında, nasıl insanlar olduklarını çok merak ederdim o yıllarda. Kitabı okurken sık sık arka kapağı çevirip anlamaya çalışır gibi onun fotoğrafına bakmıştım. Ama ipucu vermeyen bir portreydi bu çünkü yazar kara gözlükler takmıştı. İlk kitabım Ağda Zamanı yayımlandığında Selçuk'a da gönderdim. Ikimiz de Ankara'da yaşıyorduk o sıralar ama hiç görüşmemiştik. Zaten yeniydim ve beni pek az kişi tanıyordu. Selçuk bir rnektup yazarak beni kutladı ve kitabımın, kendisinde yazma isteği uyandırdığını iletti. Ayrıca benimle tanışmak, görüşmek arzusundaydı. Çağrısına sevindim, bir süre sonra da ziyaretine gittim. 1980 martıydı. Maltepe'de bir evde oturuyordu. O zaman bana çok büyük, çok güzel görünen bir evde. Tablolar, toprak altı eski eserler bulunan, sade ama zevkli eşyalarla döseli bu evdeki en güzel şey ise Selçuk'tu kuşkusuz. O za manlar kırklı yaşjlarının sonlarındaydı ve çok zarif, çok sıcak ve içtendi. Ona öylesine saygı duyuyor ve o kadar önemsiyordum ki, yanında tutuk, çekingendim. O ise tatlılığı, doğallığıyla beni rahatlatmaya çalışıyordu. Benimle arkada^ olmak istediğini bu yüzden ona adıyla hitap etmemi istemişti örneğin. Şunu söylemem gerekir, Selçuk'un ısrarlı yakınlığı sağladı arkadaşlığımızı. Hem yazarlığı, hem de kültürel Dİriki1 mi açısından onu o kadar yüksek bir yere kovmuştum ki, yanında kendimi küÇÜCÜK hissediyordum. O bunu sezdi, büyük bir alçakgönüllülükle bulunduğu yerden inip yanımda durdu ve beni sevdi. Bana her zaman sevtnç veren ve hâlâ saklı tuttuğum dostluğumuzu ona borçluyum. Insanın, nice günler, geceler böluştüğü bir dostunu sınırlı, düzgün sözcükterle anlatma çabası, bana nep yetersiz gelmiştir. Birlikte olunan anların büyüsü, acı tatlı anıları hiçbir zaman yaşandıkları andaki duygularla dile getirilemez. Getirilemez çünkü paylaşılanlann çoğu özeldir. Size aktarıfmış sırlar var dır, tanık olduğunuz dağılmı^lıklar, gözyaşları, yenilgi anları vardır. Ama elbet te dostluğu dostluk kılan daha çok bıınlar. Seksen dörtte, önce o sonra da ben Istanbul'a göçtük. Eski çevremizden kopmuştuk ve Istanbııl'a alışmakta güçlük çekiyorduk. Daha sık görüşmeye, cıaha çok birlikte olmaya başladık. Uzun akşamlar geçirip, güzel sofralarda oturduk, günbatımları, yağmurlar seyrettik, konserleregittik, yollaryuruduk. Yazma çabamız ve sevdiğimiz kitaplar üzerine konuştuk. Sanatın anlamım, edehiyat ortamını sorguladık. Yazdıklarımızdan sözettik, düşkırıklıklanmızdan.sevmelerden, boşanmalardan. Çok iyi bir yazardı Selçuk ve bir o kadar da nitelikli, dost canlısı, sevgi dolu bir insandı. Dünyaya yüreğinin penceresinden baktı hep. En büyük ihanetle ri gördüğü insanları bile sevmekten, bağışlamaktan vazgeçmedi. Kırgınlıklarının acısını kendinuen çıkarınayı yeğle * ]• istanbura gbç Çok iyi bir yazardı Selçuk ve bir o kadar da nitelikli, dost canlısı, sevgi dolu bir insandı. Dünyaya yüreğinin penceresinden baktı hep. 1 Pong diye biri... Benim adım Pong, ya senin ?.. • #^ Çovircıı: Icl.ıK .ıııkorcl . ^^^^^^^^tö&Jİ^^H ı * 1 i Ona boylu. Ne genç ne yaşlı. Sanşın. Çirkin değil. Ünlü ve bütün kadınlann sevgilisi. Bu yetenegini annesine borçlu. Ama annesinden de babasından da söz edilmesinden hoşlanmıyor. Para? Banka onu yağlı bir kaz olarak görüyor. Kadınlar? Onları sevip sevmemesi organlarının çıkardığı sese baglı. Çünkü o, iç organların çıkardıgı gürültuden nefret ediyor. Bir yanlış avcısıdır o. Yanlı; veya yanlış demetlerini beden boşluğundan çıkartır. Bedende bir oyuk vardır. O, kulak temiıleyicisinden daha küçük bir kaşığı bu oyuga sokar ve yanlışı kazır. Adı?.. Pong. Hayır, Ping'i yok. Sadece Pong!.. Pong Diye Bin, ne komik ne de asık suratlı bir metin. Şenliklı. Ama zihnimizde farklı yankılar yaratmaktan da geri durmuyor. LEWİTSCHAROFF . | www.dogankitap.com ^•HDOĞAIM ^HHKİTAP