05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA TÜYAP İzmır Kitap Vuarı tüm hızıyla devam ediyor. Ege Bölgesi'nde yasayan kitapscverler kitaba olan susuzlnklanm, yazara olan özlemlcrini bufuar strasında gideriyorlar. İzmir Kitap Fuarı'mn içinde yayımlanan sayımızın yazarım mutlaka bir îzrmrlt ya da htnir'de yaşayan yazarımız olusturuyor. Bunu bu yıl da sürdürüyoruz. Özcan Yalım, Giresun dogumlu bir sairimiz. Kastamonu Lisesi'ni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirmiş. Muğla Maiyet Memuru olarak baslayan memuriyet yasamı bir yıl sürdü. htanbul Beyazıt Sahaflar Çarsısı'nda Aslan Kaynardağ'ın Elif Kitabevi' nde ve Ankara Bilgi Kitabevi'nde çalıştı. 24 sayı çıkan Yusufçuk dergisinde sorumlu yönetmenlik veyabanalara özel Tiirkçe öğretmenliği yaptı. 1995'te emekli oldu ve hmir Çiğli'ye yerleşti. Özcan Yalımın "Bas Dönmesi" adını tasıyan ilk şiiri Kaynak dergisinde yayımlandı. Sonraki dönemlerde Varhk, Arayış, Yeni Ufuklar, Yelken, Türk Dili, Olusum, Yusufçuk, Dize, Edebiyat ve Elestiri gibi dergilerde şiirlerini gördük Özcan Yalım'ın. Mizah öyküleri de yazan Yalım, bu öykülerini Zübük dergisinde yayımlamıştı. Yalım'a dergimizin sayfalanndan bir selam iletmek mutlu ediyor bizi. Bolkitaplı günler... TÜRHAN GÜNAY 1001 Gece cı "bir anın" kaydı olmak, yazarın amacı ise bu anı kaydeden kişi lUNIUR (.K.l olarak bellek yaratmak. \ll Kl l l'l \\U Gülsoy bu kendi gerçeldiğini içinde ta^ıyan anlatımlarıyla bir başka boyuta daha götürüyor öykülerini: Yazma süreci içine okurunu da sokmayı başarıyor. "Son cümlesi su anda okumakta olduğum cümle" dedigi anda, kendini okur yerine koyuyor hatta okurun kendini yazar yerine koymasına olanak sağlıyor. Yazdırken belki uydurulurken öyküye tanık olmamızı sağlıyor. Kitabın en güzel öykülerinden biri olan "Sigarayı bırakmanın en iyi yolu" benzer bir şekilde yaşanan anı kaydetme fikri üzerine kurulu. Içılen her sigaranın neden ve ne zaman yakıldığının kaydı olarak başlayan günün hikâyesi, sonunda anlatıcının derin ruh analizine kadar gidiyor. azı öykü yazarlarının bir roman yaz malannı beklemem çok saçma oluyor, yeni fark ettim. Genelde roman lar üzerineyazmayı sevdiğim için, sevdiğim öykü yazarlarının da sonunda ınr gün nasıl olsa bir roman yazacaklarını düşünerek, o günün gelmesini bekliyorum. Aslında bu tamamen hatalı bir mantığa oturuyor: Her öykü yazan roman yazma isteği duyuyor mudıır? Ya da duymalı miı* Yaptığım mantık hatası, öyküyü romanın bir alt türü olarak görmekten kaynaklanıyor kuşkusuz. Murat Gülsoy'un dördüncü öykü kitabı da yayımlanınca, belki Edgar Allan Poe gibi sadece hikâye yazmaya kararlıdır diye, "Binbir Gece Mektuplarf'nı okumaya başladım. Dokuz öykü boyunca yinelenen temalar sayesınde, bir romandan aldığım keyfi tattığımı söyleyebilirim. Öykülerin temelinde "1001 Gece Masallan"ndaki gibi öl memek üzere masallar anlatan Şehrazat benzeri bir kahraman bulmak, tüm kitaptaki öyküleri birbirlerine bağlayan bir çerçeve görmek, ve de kitabın sonundaki öyküde, bilinçakışına ve yaratılış sürecine tanık olmak öykülerden de farklı tat almamı sağladı. Ayrıca günümüz Türk edebiyatında öykünün yerini de düşünmemi sağladı "Binbir Gece Mektupları". Genelde öyküleri sadece ayhk edebiyat dergilerinde okuyan biri olarak, yazarların derlenmiş öykülerine fazla ilgi göstermeyen biriyim; ancak birçok öykü yazarını bir araya getiren öykü kitaplarını almaya değer göriiyordum. I'akat pi yasada çıkan kitaplara bakınca, romandan niç eksik kalmayan sayılarıyla öykü kitapla rı çok önemli bir yer tutuyor. Eminim Ingilizce ya da Fransızca yayımlanan kitapların arasında öykü kitaplarının oranı çok daha düşüktür. B "Binbir Gece Mektupları" biçem olarak okuyucuya yazdmış mektuplar. Bu mektupların yazılış nedeni sonraaan ortaya çıktığı gibi bir terapi süreci olarak görülüyor yazar tarafından. "Terapileriniz sonucunda iyileşmişim" derken konuştuğu kişi yineokuyucu. Nasıl bir terapi olduğunu ise zaten biliyoruz, Şehrazat gibi, ölüm korkusunu yenme için geceleri yazılan mektuplar bunlar, yazarın yaşamda kalmasını sağlıyor her anlattığı. Aynı " Asansör" öyküsünue kapalı kaldığı asansörde korkııdan konuşmaya ve anlatmaya başlayan kahraman gibi,yazar da korkuya kapılmış, kendini tutamaaan anlatıyor. Anlattıklarından, bizim tarafımızdan onaylanmayı beklemediğini hemen anlıyoruz. lyileştirici olan, anlatmanın kendisi. Öykülerin toplamı sonunda, ortaya bir tek kahraman çıkıyor, bu kahraman yinelenen temalar arasında uykusuzluğunu, yalnızlığını, ölüm korkusunu anlatıyor bize. Bazen çok şakacı, çok alaycı biçimde çevresine karşı duyarsızlığını da dile getiriyor. Dostlarının ona bağlanışla ÖMm korkusunu yenmek İçin yazmak rındaki içtenliği gördüğümüz halde, onun hiç içten olmayan davranışlarını goriıyoruz. Ama yine de biliyoruz ki "sana karşı hep dürüst oldum" dcdiginde dogruyu söylüyor. "Aklımın ve varsa ruhumun tüm kapıiarını sonuna kadar açtım. Bu yiizden çıkan rüzgâr birçok tuhaf nesne vegörüntüyü canlandırdı. Içimdeki kııyudan çıkan imgeler yine geldikleri yere dönecekler. Bunu biliyorsun. Okuyup bitirdiğinde kııyıı kananmış olacak. Şimdi son kez o kuyuya birlikte eğilip bakalım." Murat Gülsov öykülerinde belirgin yapısal bir form kuflanmamış. Anlatının kendisi her zaman yapıyı sağladığı gibi, öykülerin birbirleri üzerine kurulmuş olmaları da çerçeve tamamlandıktan sonra bir yapı olusturuyor. Öykülerin birçok yerinde "hikâye yazdığım için gerçekleri anlatmaya gerek duymuyorum" (s. 55) ya da "gerçek dünyanın, hikâyenin ya da benim hikâyemin düşmanı olduğunu bir kez daha fark etmiştim" gibi sözlerle öyküye belli bir mesafeden de nakmamızı sağlıyor. Tiyatro oyuncusu, ya zar, dedektif ya da satıcı olarak karşımıza çıkan anlatıcı, farklı öykülerde aynı karakterin başka yüzeylerini gösteriyor. Her seferinde hikâyenin oluşum öyküsü de hikâyenin içinde yer alıyor. Yazar sanki sadece öykülerini değil, neden yazdığını da bilmemizi istiyor. Oykü kitaplannı sıçrayarak ya da sonucu önceden başlayarak okumak mümkündiir fakat "Binbir Gece Mektupları" böyle okunduğunda fazla bir şey ifade etmeyecek tir okura. Öykülerin gefişim içinde oldukları hemen dikkar çekiyor. Ilk öyküdeki tiyatro oyuncusu, son öylcüde elinde kafatasını tutan karaktere kadar çok farklı çağrışımlara neden oluyor ve Hamlet'in ' dünya bir sahnedir" sözleri gibi hep sahnede, hep kur gu içinde yer alıyor karakterler. Gerçeklik, öykünün gerçekliği ile sınanıyor her seferinde. Öykülerdeki tantastik ö&enin özellikle beni çok etkilediğini de söylemem gerek. Ör neğin, "Telededektif" öyküsünde "Magritte'in dev boyutlu röprouüksiyonunun yerine asmış olduğum beyaz tahtaya notlar alıyorum" (s. 91) aynı Magritte'in tablolarmdan alıştığımız türden bir gcrçeklikten kaçış yaşatıyor. Magritte'in tablosu yerine asılmış olması da, varlık yerine yoklıık üzerine kurulan bir anlatı içinde olduğumuz hissini güçlendiriyor. Öykülerde bıına benzer küçük tatlar aralara gizlenmiş, dikkatli okur tarafından fark edilmeyi beîdiyor. • "Binbir Gece Mektuplan'V Murat Gülsoy/Can Yaytnları/2001/ 1SS s www.yazinsanati.com [email protected] Imtiyaz Sahibi: Çağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basım ve Yayın AŞ yi temsilen Cumhuriyet Vakfı adına llhan Selçuk Yayın Danışmani: Turhan Günay : Sorumlu Müdür : Mehmet Sucu cörsel Yönetmeti: Dllek Akıskalı Baski: Merkez cazete Dergi BasımYayıncılık San. ve Tic. A.ş. Matbaası Esenboğa yolu 13. km. Pursaklar/ANKARA o Idare Merkezi: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu. 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 o Reklam: Publi Media T CUMHURİYET Murat Gülsoy'un kitabında dikkatimi çeken şeylerden biri, yazarın her anı kaydeden biri gibi görünmesi oldu. "Şato" öyküsünde eşzamanlılık temasını farklı bir boyutuyla işliyor yazar. Öykü, "son cümlesi şu an okumakta olduğum cümle olan kitabı oku mayı bitiriyorum" cümlesiyle bitiyor. Böylece bir çeşit "homojen" kelime üretmck gibi, homojen anlatım üretiyor. Homojen kelime derken şunu kast ediyorum: Örneğin, "çokheceli" kelimesi gerçekten de çok ne celidir vc bu yüzden kendi anlamını içinde taşır; oysa, "tatlı" sözcüğünün kendisi tatlı değildir, kâğıdın uzerine mürekkepten oluşan işaretler toplamıdır. Homojen cümle de, bu anı anlatan cumledir. "!ju anda bunu yazıyorum" gibi bir tümce, o anın da kaydıdır aynı zamanda ve kendi içinde gerçekliöini taşır. Gülsoy öykülerinde bu "kendi anlamını içinde taşımak" olgusuna sık değiniyor. Sanki yazının ama687 Bu an yaayonım Murat Gulsoy öykülerinde belirgin yapısal bir form kullanmamıs Anlatının kendisi her zaman yapıyı saOladığı gibi. öykülerin birbirleri üzeıine kurulmu; olmalan da çerçeve tamamlandıktan sonra bir yapı olusturuyor. SAYFA 3 K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle