05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SİNAN MEYDAN "Türkiye Cumhuriyett, şeyhler, dervtsler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz, cn clogru, cn hakıkı tartkat, tartkatı nıeaeniycdir; mcdcniyctin emir ve lalep cttığıni yapmak, iman olmak t'çın kâfidır" Mustafa Kemal ATATÜRK Necip Hablemitoğlu'nun araştırması öldürülmesinden sonra yayımlandı Köstebek T arih boyu Türk modernleşmesinin önündeki en büyük engel, Atatürk'ün "din oyunu aktörleri" olarak tanımladığı kişilerin oynadıkları oyunlar olmuştur. GeçbaşlamışOsmanlımodernleşme sinin önündeki en temel sorun, halkın dini duygularını kendı çıkarları doğrul tusunda istismar eden kesimlerdi. 17. Yüzyıldan 20. Yüzyılın başlarına kadar devam eden lurılgan ve kararsız Osmanlı modernleşmesinin başarısız olmasın da "din" perdesi altında sergilenen "hurafeciliğin" ve "mürteci isyanlarının" önemli rolü olmuştur. Osmanlı Devleti'nin kabuğunıı çatlattığı vemodern değerlerden yararlanmaya başladığı Lalc Devri yeniliklerine 1730 tarihinue meydana gelen Patrona llalil Ayaklanması son vermiş, aralarında matbaanın da bulunduğu bir dizi teknik gelişmenin Osmanlı topraklarına sokulması "din oyunu aktörleri" tarafından şiddetle protesto edilmişti. Yine 18. Yüzyılda Batı'dan yararlanmaya çalışan ayaın bir padişah olan III. Selim yaptığı yeniliklerden sonra Kabakçı Mustafa denen bir din bezirgânının halkı ve yeniçerileri kışkırtması üzerine tahtından indirilmiş, yaptığı yenilikler unutulup gitmişti. Din oyunu aktörleri 'Osmanlı Devleti'nin gelişen ve değişen dünyaya uyum sağlamasına bir türlü izin vermeyeceklerdi. 1908'de Osmanlı Devleti'nde II. Meşrutiyet ilan edilmiş, ilk kez bir Meclis açümış, Anayasa yürürlüğe konulmuş ve Osmanlı nalkı tarihinde ilk kez sınırlı da olsa yönetime katılma hakkı elde etmişti. Fakat çok geçmeden 31 Mart lsyanı olarak bilinen gerici ayaklanma patlak verdi. Din oyunu aktörleri bu sefer amaçlarına ulaşamamışlar, söz konusu rejtm karşıtı isyan, kendilerine "Hareket Ordusu" adını veren ve aralarında Mustafa Kemal'in dc bulunduğu ilerici ve vatansever sııbaylar tarafından bastırılmıştı. Din oyunu aktörleri, Mustafa Kemal önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı sırasında da faaliyetlerine tüm hızıyla devam edeceklerdi. En imkânsız koşullarda bağımsızlık mücadelesi veren Mustafa Kemal ve ar kadaşları, gerek lstanbul hükümetlerinin, gerekse işgalci itilal devletlerinin yönlcndirdiği çok sayıda din oyunu aktörüyle, uğraşmak zorunda kalacaktı. Kurtuluş Savaşı yıllarında lstanbul I lükümeti'nin Başbakanı Damat Ferit, îstanhııl Müftüsü Dürrizade'den aldığı fetvalarla, başta Mustafa Kemal olmak üzeıc Anadolu'da bağımsızlık ıçın mücadele edenleri "dinsiz ve asi" ilan edecekti. Yalan ve iftiralarla dolıı bu fetvalar Ingiliz uçaklarıyla Anadolu semalarından atılacaktı. Amaç, Türk insanının dini duygularını istismar ederek Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşmasını engellemekti. Din bu sefer emperyalistlerin ve işbirlikçileri lstanbul Hükümetlerinin elinde Türk ulusunun bağımsızlığına karşı çevrilmiş bir silah işıevi görecekti. Kurtuluş Savaşı sırasında Dürrızade nın yalan ve ıftıra Son iki yüzyıllık Türk tarihini iyi bilenler, Türkiye için dinin siyaset aracı olarak kuUanılmasımn, halkın dini duygularının istismar edilmesinin vc din oyunu aktörlerine tavizkâr davranılmasının nelere mal olduğunu çok iyi bilirler. îşte bu bilince sahip olanlardan biri de Necip Haplemitoğlu idi. Hablemitoğlu daha çok seksen sonrasında Türkiye'de yeniden ivme kazanan "irtica" tehlikesini Türkiye'nin en ciddi sorunlarından biri hatta birincisi olarak görenlerdendi. 'Köstebek' bu irtica tehlikesini anlatiyor. larladolu, hatta îslam dininin hükümle rine bile aykırı fetvaları dışında, çok sayıda Ingiliz ajanı kendisine "dini lıder" süsü vererek Anadolu'daki bağımsızlık ateşini söndürmeye çalışıyorlardı. tngi liz ajanı Sait Molla bunlardan sadece biriydı. Din oyunu aktörleri Kurtuluş Savaşı'ndan sonra boş durmamış, emperya listlerin savaş sırasında başaramadıklarını savaş sonrasında başarmasına yar dım etmişlerdi. Şeyh Sait tsyanı "din ve şeriat" sözleriyle halkı aldatırken arka sındaemperyalistlngilizlervardı. Fakat her şeye rağmen Atatürk bu din oyunu aktörlerine göz açtırmamış, halkın dini duygularını istismar ederek rejime kar şı tendit ıınsuru haline gelmelerine asla izin vermemiştir. Atatürk bir keresinde bu konuda şun ları söylemiştir: "Din bir vicdan mese lesidir. Herkes vicdanının emirlerine uymakta serbesttir. Biz dinc saygı gösteririz. Düşiinüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle kanştırmamaya çalışıyoruz. Kasta ve fiile dayanan taassupkâr davranışlardan sakınıyoruz. Cericılere asla fırsat vermeyeceğiz.." (Atatürk ve Din konıısunda kapsamlı bir çah|ma, bkz. Sinan Meydan, "Bir Ömrün Oteki Hikâyesi, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah", Toplumsal Dönüşüm Yayınları, lstanbul 2002) Türkiye Atatürk'ün ölümünden sonra üzülerek söylemek gerekir ki, bir "geri dönüş süreci" yaşamaya başlamıştır. Inkılabın hızı azalmış, hatta tamamen durmuş, Atatürk'ün çok önem verdiği laiklik ilkesi adeta unutulmuş, tarikat mensııplarına, şeriat talebinde bulunanlara müsamahakâr davranılmış, bunun sonucunda 1950'lerden sonra rejim tehlikeye girmiştir. Din oyunu aktörlerine tavizkâr davranılması, bu çevrelerin tarihsel düşlerini vcnidcn canlandırmış, şeriat devleti özlemi bir kere daha Türkiye'nin gündemine gelmiştir. Her dönemde olduğu gibi "şeriat devleti" özlemiyle yanıp tutuşan çevrelerin çok değişik amaçlar peşinde koşan yandaşları da onlara her türlü desteği vermekte tereddüt etmemiştir. Adı geçen destekçiler bazen devletin en üst kademesindeki bir siyasetçi, bazen Türkiye aleyhinde faaliyette bulu nan bir terör örgutünün kilit adamlarından biri, hatta bazen her devirde Türkiye üzerinde değişik emeller besleyen emperyalist bir devletin Türkiye'deki uzantıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Son iki vüzvıllık Türk tarihini iyi bi Şeplatdevletlözleml lenler, I'ürkiye için dinin siyaset aracı olarak kuUanılmasımn, halkın dini duy gularının istismar edilmesinin ve din oyunu aktörlerine tavizkâr davranılma sının nelere mal olduğunu çok iyi bilirler. Işte bu bilince sahip olanlardan biri de Necip Hablemitoğlu idi. Hablemitoğlu daha çok seksen sonrasında Tür kiye'de yeniden ivme kazanan "irtica" tehlikesini Türkiye'nin en ciddi sorunla rından biri hatta birincisi olarak görenlerdendi. Hablemitoğlu 2002 yılında yazdığı ve geçen günlerde Toplumsal Dönüşüm Yayınlan'ndan çıkan "Köstebek" adlı kitabında Atatürk'ün "Türkiye, şeyhler, dervişler, müritler ve mec zuplar memleketi olamaz" sözünıi hatırlatarak şunları söylemektedir: " Yd 2002 Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olma yolunda, devrimlerden dönüş sürecinin sancılarını yaşıyor... Geçen yüzyılın başında Ingiliz Işbirlikçisi Derviş Vahdeti, Sait Molla, Dürrizade Abdullah, tskiîipli Atıf gibi miirtecilerin tasfiyesi üzerine Cuınhuriycl kıırulmuştu. Bugün kiircselleştiği iddia edilen dünyada, gerçek anlamda küreselleşen Türkiye vatandaşlarıyla iilkelerden yönetmeye, yönlendirmeye devam ediyorlar. Yalnız bir farkla ki, ABD'den gelen kimi müritler, Türkiye'de milletvekili seçilip, "tiirban krizi" yarattıktan sunra tckrar anavatanlarına geri dönerken, kimi dervişler de milletvekili olmadıklan halde, Türk hükümetine dışardan bakan olarak girebilivor, yabancı taleplerin takipçiliğini yapabiliyor. Ve bu araştırma konusu olan hocaefendi sanını kullanmayı yeğleyen kimi şeyhler de sanki gizli bir mübadele protokolü varmış gibi kendi ülkesinden yeni vatan, ABD'ye rahatlıkla lıicreı edebiliyor." Yöntem ve amaç Hablemitoğlu Türkiye'deki irticai ya pılanmayı anlattığı Köstebek adlı kitabının önsözüne şu cümlelerle devam edi yor: "Yeni binyıhn şeyhlerinin, dervişlerinin, müritlerinin ve de meczuplarının amaçlarının da değiştiği gözlcmJeniyor. Artık amaç bir şeriat devleti kurmak değil, şeriat, iktidarı, parayı, her türlü gücü ele geçirmesinin sadece simgesel, klişelesmiş adı. Mürtecilik, yani gericilik de artık sait dinscl anlamda kullanılmıyor. Tam bağımsız bir devlet ve kazanımlarını ortadan kaldırarak, dııyııni ıımıımiye döneminde olduğu gibi, ülkeyi uluslararası finans merkezlerinin denetimine sokmakta, geriye gitmekte mürtecilik olarak değcrlcndiriliyor. Aynı şekilde koşulsuz, AB teslimiyetçiliğini savunarak, devlet egemenliğini kayıtsız şartsız ulusa değil, Brüksel'e bağlamaya çalışanlar da Hürriyet ve ttilaf Fırkası'nın uzantıları olarak bu anlamda mürteciliği temsil ediyor..." Hablemitoğlu nun kitabınm önsözüne koyduğu bu satırlar onun "irtica" kavramına ne kadar geniş bir penceıeden baktı ğını göstermektedir. Ona gore irtica artık yöntem ve amaç de ğiştirmiş, cn önemlisi daha sistemalık, planlı ve programlı bir hareket haline gelmiştir. Fn önemlisi irtica hiçbir zanıan olmadığı kadar tehlikeli bir hale gelerek, Türkiye'nin ulusal bağımsızlığına ve milli çıkarlarına yönelen bir tehdit unsuru olmuştur. Hablemitoğlu, Köstebek ad,p Hablemitoğlu daha cok seksen sonrasında Turklyede yenlden İvme kazanan •İrtica"temikesinl Türklyenln en Nec lı kitabında Türkiye'deki irticai clddi sorunlarından biri hatta birincisi olarak görenlerdendi C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 687 SAYFA 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle